TCG Anadolu nedir? Ne değildir?
10 Nisan 2023 günü TCG Anadolu Çok Maksatlı Amfibi (Hücum) Gemisi Cumhuriyet Donanmasına teslim edildi.
Cem GÜRDENİZ - Emekli Tümamiral
Her ne kadar iktidar, geminin hizmete giriş töreni ve sonrasında Sarayburnu ile Boğazdaki geçişini seçim ittifakının ve yaklaşan seçimlerin bir propaganda aracı olarak kullansa ve yüksek askeri komutanlık anayasa ve kanunlar gereği siyasete uzak durması gerektiği halde kendi isteği ve iradesi ile siyasi kullanıma tam kadro ile aracılık etmiş olsa da geminin varlığı Türk Deniz Gücü için büyük bir kazanımdır. Milli çıkarlarımıza son derece katkı sağlayacağı halde geminin seçim otobüsü gibi siyasete alet edilmesi ve kontamine olması kaçınılmaz olarak geminin muhalefet tarafından ötekileştirilmesine neden olmuştur. Ayrıca uçak gemisi olmayan bir geminin vatandaşın gururunu okşayacak şekilde uçak gemisi olarak lanse edilmesi de eleştirilerin artışında rol oynamıştır. Her şeye rağmen deniz tarihimizin bu en büyük tonajlı amfibi gemisinin hizmete girişinin jeopolitik, siyasi, askeri, sosyolojik ve ekonomik sonuçları söz konusudur.
TARİHSEL SÜREÇ
1995 yılının yazında Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Vural Bayazıt görevini yeni Komutan Oramiral Güven Erkaya’ya devretmeden önce Genelkurmay Başkanlığına kuvvet ihtiyacı olarak uçak gemisi talebini iletti. Dönemin Dz. K. K. lığı Plan Prensipler Başkanı Tümamiral Mustafa Özbey tarafından kaleme alınan bu ihtiyaç, soğuk savaş sonunda ortaya çıkan yeni jeopolitik çerçevenin Türkiye’yi Akdeniz ve dışında etkin bir bölgesel güç olarak görebilme istenci ve vizyonunun bir uzantısıydı. Yugoslavya Krizinde Boşnak dost ve akrabalarımızın Avrupa’nın gözü önünde katledilmelerine seyirci kalmamız da geleceğin kuvvet yapısı vizyonunu şekillendirmede büyük rol oynamıştı. Sonradan Genelkurmay Başkanlığı -Hava Kuvvetlerinin etkisiyle- bu talebi reddedince, 1997 yılında bu kez benzer ihtiyaç Oramiral Güven Erkaya kurmayları tarafından üzerinde çok sayıda helikopterin bulunacağı Komuta Kontrol Gemisi olarak önerildi ve kabul gördü. Bu öneri 1999 Gölcük Depreminden sonra Havuzlu Çıkarma Gemisine (LPD) ve 2003 sonrası Helikopterli ve Havuzlu Çıkarma Gemisi (LHD) veya diğer adıyla Çok Maksatlı Amfibi (Hücum) Gemisine dönüştü. Türkiye 1999 yılından sonra F35 programına girince bu uçağın dikine iniş kalkış yapan F35B versiyonunun TCG Anadolu’da kullanımı 2010 yılında Deniz Kuvvetleri tarafından gündeme getirildi. Savunma Sanayi Başkanlığı ihaleye çıkarken F35 uçaklarının iniş kalkışına olanak tanıyacak ski jump (kayak atlayışlı) uçuş güvertesine sahip V/STOL (Dikine/Kısa Kalkış ve İniş) bir dizayn göz önüne alındı. İhale sürecini İspanyol Navantia Tersanesi ile ortak teklif sunan Sedef Tersanesi kazandı. (Geminin ihale sürecinde yaşananlar bu yazının ilgi alanı dışındadır.) İspanyol Tersanesi kendi donanmalarının Amiral Gemisi olan Juan Carlos’un benzeri ile ihaleye girdi. Juan Carlos 2010 sonbaharında hizmete girmişti.
TCG ANADOLU UÇAK GEMİSİ MİDİR?
Hayır değildir. TCG Anadolu Helikopterli ve Havuzlu Çıkarma Gemisidir. Görev tanımı ile çok maksatlı amfibi hücum gemisidir. Savaş gemileri asli görev fonksiyonlarına göre sınıflandırılır. TCG Anadolu -ABD tarafından verilmiş olsaydı -sadece 10 civarında F35B tipi pilotlu savaş uçağı taşıyacağı için uçak gemisi olmazdı. Zira geminin ana fonksiyonu sadece hava harekâtı yapmak değildir. Bir gemiye uçak gemisi diyebilmek için o geminin yüzen bir hava üssü olması gerekir. Örneğin TCG Anadolu’nun 4 katı büyük olan Nimitz sınıfı Amerikan nükleer takatli uçak gemilerinde 50 av/bombardıman uçağı ile 30 civarında destek uçağı ve 10 civarında helikopter bulunur. Gemiye her görev periyodunda kıyıdaki deniz hava üslerinden filo (air wing) intikal eder. Uçak gemisinin gemi mürettebatı dışındaki personeli uçucu ve bakım personeli ağırlıklıdır. 5000 kişi görev yapar. TCG Anadolu’nun asli görevi taşıdığı yaklaşık 900 kişilik amfibi taburu güç intikal görevinde düşman kıyısına sahip olduğu deniz ve hava vasıtaları (helikopter) ile intikal ettirmektir. Üzerinde bulunan helikopterler uçar birlik harekâtı, havuzunda taşıdığı 4 adet LCM ve 27 adet yüzebilen ZAHA (Zırhlı Amfibi Hücum Aracı) da denizden kapak atarak sahile çıkma için kullanılır. Uçar birlik harekatı unsuru helikopterler ile kıyıbaşının çok gerisinden düşman savunma hattına nüfuz edilirken, amfibi hücum gemisinden gelen çıkarma gemileri ve ZAHA’lar da kıyıbaşını tutmak üzere çıkarma yapar. Bu işlemler yapılmadan önce ön kuvvet harekâtı ile SAT komandoları, SAS unsurları, mayın tarama/avlama görev birlikleri kıyıyı ve yaklaşma sularını harekata hazır hale getirir. Tüm bunlar hava unsurları ve kara bombardımanı yapan savaş gemilerinin ateş gücü ile bölge yumuşatıldıktan sonra icra edilir. TCG Anadolu üzerindeki uçakların görevi de taşıyacakları silah yüküne göre amfibi harekata destek olmaktır. Gemiden uçar birlik harekatıyla ilk kez amfibilerin kıyı hattı gerisine intikali 1956 Süveyş Krizinde denenmiş ve çok başarılı olmuştur. Vietnam Savaşı ile 1960 sonrasında havuzlu çıkarma gemileri (LPD) ABD Donanmasında denenmeye başlandı. Soğuk Savaş sonlarına doğru hem havuzlu hem de helikopterli gemiler (LHD) güç intikalinin önemli araçlarına dönüştü. Böylece hem deniz piyadeleri hem uçar birlik harekâtını ve denizden çıkarmayı (manevrayı) icra edecek LCM’ler ile ZAHA’lar gibi muharip unsurlar bir nevi yüzen bir amfibi üste buluşturulmuş oldu.
SİHA GEMİSİ NEDİR?
Bir gemiye SİHA (Silahlı İnsansız Hava Aracı) Gemisi diyebilmek için o geminin sadece SİHA denilen harp aracı ile harekât yapıyor olması yani yüzen bir SİHA üssü olması gerekir. Bir gemiye SİHA gemisi demekle Uçak Gemisi demek arasında fark yoktur. Tek fark ilkinde uçakları bilgisayar uçururken diğerinde insanlar uçurmaktadır. 2030’lardan sonra Amerikan Nimitz ve Gerald Ford tipi yeni nesi nükleer uçak gemilerinde insanlı uçak oranı %40’a düşecek. 2040’larda bu oran çok daha azalacak. Yani bugün için 50 civarında pilotlu av/bombardıman uçağı uçak gemisi güvertesinde savaşa hazır hazır tutulurken bu sayı gelecekte 10’un altına düşecektir. ABD Donanması 2001 yılında 800 milyon dolarlık bütçe ile uçak gemilerinde kullanılmak üzere İnsansız Muharebe Hava Sistemi (UCAS-D) SİHA programını başlattı. Küresel Silah Şirketi Northrop Grumman 2007’den sonra projeyi devraldı. ABD Donanmasının ilk kez denediği, uçak gemisinden iniş kalkış yapabilen 0,5 mach sürate sahip X- 47-B tipi SİHA (UCAS-Unmanned Combat Air System-İnsansız Muharebe Hava Sistemi), 13 metre boyunda ve 20 metrelik kanat genişliğine sahip. 2 ton silah yükü taşıyan ve 4000 km menzile, 40 bin fit irtifaya sahip, keşif, gözetleme ve darbe görevlerinde kullanılacak bu sistem deniz stratejisinde yeni bir dönemi başlattı. 10 Temmuz 2013 günü X47 B SİHA’sı ile F 18E Super Hornet av/bombardıman uçağı USS Theodore Roosevelt uçak gemisinden ilk kez 90 saniye arayla havalanarak insanlı ve insansız uçaklar arasındaki uyum ve işbirliğini ispat etti. X47B, 2015 Nisan ayında da KC 707 tanker uçağı ile havada yakıt transferi yaparak bir ilki başardı ve ABD Donanması sistemi teslim aldı. Amerikan donanmasında karmaşık uçak gemisi uçuş güvertesinde SİHA’ların insanlı sistemlere veya gemi yapısına zarar vermesi, iniş ve kalkışta kontrol dışına çıkarak insanlı sistemlerle kaza yapması gibi endişeler var. Ancak 2013 yılından bu yana yapılan denemelerde aksama olmadı. Tamamen bilgisayarla kontrol edilen ve Suni Zeka (AI) sayesinde bağımsız (otonom) uçuş kontrolüne ve hem görerek hem de GPS ile seyir yapma yeteneğine sahip X47B’lerde uçuş güzergahı önceden belirleniyor ve görev pilotu tarafından gemiden kontrol ediliyor. ABD Donanması bu sistem dışında ayrıca Boeing Firması tarafından MQ25 Stingray insansız uçak gemisi tanker uçağı ile MQ58 Kratos Yardımcı Muharebe Destek İnsansız Uçağı (CCA) geliştiriliyor. Kratoslar aynı görev kolunda uçarak liderin emrinde yardımcı unsur olarak kullanılıyor. Tehlikeli ve riskli bölgelere insanlı uçaktan önce onlar gönderiliyor. Diğer taraftan kabaca 900 milyar dolar olan ABD savunma bütçesinin büyük bölümünün personel giderlerine harcandığını düşünürsek bu yeni sistemlerin ABD’yi pilot yetiştirme ve idame masrafı ile pilotun kaybedilmesinin siyasi risklerinden kurtarabileceğini söylemek mümkün. Bugün ABD Hava Kuvvetlerinde pilot sayısının iki katı İnsansız Hava Aracı Pilotu yetiştiriliyor. Bu nedenle ABD Deniz Kuvvetleri hizmete girecek yeni uçak gemilerinde son pilotlu uçak olan JSF (F 35B) den sonra sayıca daha çok, insansız X 47 B’lerin ve benzerlerinin kullanılacağını çok önceden açıkladı. İşte tam anlamıyla SİHA gemisi tanımı, bir uçak gemisinden tamamen İnsansız Silahlı Hava Aracı uçurulduğunda söz konusu olabilir.
TCG ANADOLU SİHA GEMİSİ MİDİR?
TCG Anadolu bu yönü ile iktidarın iddia ettiği üzere bir SiHA gemisi değil ancak amfibi harekata veya deniz harekâtının başta istihbarat, keşif, gözetleme ve karakol görevlerine tahsis edebileceği (SİHA) yetenekli bir gemidir. Eğer TCG Anadolu SİHA gemisi olsaydı, geminin dizaynında en önemli unsur olan havuz kısmına gerek kalmazdı. Nasıl ki F35B’lerin varlığı (olsaydı) bu gemiyi uçak gemisi yapmıyorsa, gelecekte TB3 ve Kızılelma’nın konuşlandırılması da bu gemiyi SİHA gemisi yapmaz. SİHA yetenekli Amfibi Hücum Gemisi yapar.
GEMİ YERLİ VE MİLLİ MİDİR? DİZAYNINDA HATA VAR MIDIR?
Öncelikle vurgulamak gerekir ki, bu gemi Türk mühendisleri tarafından dizayn edilebilirdi. İşte o zaman iktidarın jargonu ile yerli ve milli olabilirdi. Bu proje özel sektöre verilmek yerine pekâlâ Deniz Kuvvetleri tersanesine verilebilir ve aynı ilk MİLGEM korvet projesinde olduğu gibi yürütülebilirdi. Bu tercih edilmedi. LHD tipi gemilerde Fransız Mistral ile İspanyol Juan Carlos dizaynları dünyada öne çıkan denenmiş dizaynlar olduğundan belli ki Savunma Sanayi Başkanlığı seçimini bu yönde kullanmış. Halen İspanyol Kraliyet Deniz Kuvvetleri tarafından kullanılan Juan Carlos-I (L-61) ile Avustralya Kraliyet Deniz Kuvvetleri (RAN) hizmetine giren Canberra Sınıfı LHD’ler (HMAS Canberra L-02 ve HMAS Adelaide L-01) gibi İspanyol Navantia’nın Athlas LHD 26.000 dizaynı kabul edilmiş. % 68 milli katkı ile inşa edilen bu gemide ana tahrik sistemi olarak gemiye yüksek manevra yeteneği kazandıran Alman Siemens Firması tarafından üretilen eSIPOD (Pod) sistemi kullanılıyor. Bu sistem basına intikal ettiği üzere Juan Carlos ve Avustralya gemilerinde kıçta havuz kısmı olduğundan mevcut boşluk nedeni ile ciddi titreşimler yaratıyor ve sıkça sorun yaşanıyor. Bu titreşimler gemideki diğer sistemleri etkileyerek geminin harbe hazırlık düzeyini menfi yönde etkiliyor. 2010 yılından bu yana Juan Carlos’ta yaşanan bu sorunun TCG Anadolu’da yaşanıp yaşanmadığını bilmiyoruz. Eğer bu hata giderilemeden gemi teslim alınmışsa sorumluluğun Savunma Sanayi Başkanlığı ve Deniz Kuvvetlerinde olduğu zaten bilinen bir gerçektir. Ancak açık kaynaklar TCG Anadolu ile Juan Carlos arasında söz konusu sorunu gidermeye yönelik tasarım farklılığı olduğunu belirtiyor. Dileriz bu sorun yaşanmaz.
BU GEMİ NEDEN GEREKLİYDİ?
İktidar bu gemiyi kendi vizyonu paralelinde hayata geçirdiğini iddia etse de Deniz Kuvvetlerinin bugünkü kuvvet yapısının temelleri çok önceden atılmıştır. Soğuk savaşın bitmesinden sonra görev yapan başta Vural Beyazıt Amiral olmak üzere kuvvet komutanlarının büyük katkısı vardır. Ancak asıl itici güç 2003-2005 yılları arasında görev yapan 20. Deniz Kuvvetleri Komutan Amiral Özden Örnek olmuştur. Amiral Özden Örnek 1995-1997 arasında görev yapan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya’nın Açık Denizlere Doğru doktrinini gerçekleştirecek esasları kuvvet yapısına aktarabilmiştir. Bunun için öncelikle kendi gemimizi yaparak bağımsız savunma sanayi yeteneğinin varlığına ihtiyaç olduğunu görmüş ve bunu başarmıştır. Bu gemi Açık Denizlere Doğru doktrininin bir gereği olarak öne çıkmıştır. Amfibi Hücum gemisi, MİLGEM, TF2000 ve AIP denizaltı projesi gibi mevcut hükümet döneminden çok önce, değişen jeopolitik koşullar ve deniz tarihimizden dersler çıkarılarak planlanmıştır. Örneğin soğuk savaş yeni bitmiş ve Yugoslavya parçalanma sürecindeyken Bosna’da onbinlerce soydaşımız katledilirken İstanbul’dan kuş uçuşu 600 deniz mili uzaklıktaki Adriyatik’te bırakalım askeri müdahaleyi, Bosnalı soydaşlarımız ve akrabalarımız için bir tahliye operasyonu bile gerçekleştiremedik. Benzer durum 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminde yaşandı. Gölcük’e yabancı donanmalar afet sonrası, tahliye ve insani yardım için sıra sıra LPD’lerini gönderirken biz seyrettik. Nedense tarihimiz hep tekrar ediyor. 1963 kanlı Noel’inde Kıbrıs’ta büyük bir katliam yaşanmıştı. O dönem değil 600 mil, 75 mil öteye gidecek tek çıkarma gemimiz bile yoktu. Rumlar Türkleri katlederken, Deniz Kuvvetleri çaresiz şekilde adaya nasıl güç intikal ettireceğini tartışıyordu. Sonuçta gidemediler. 10 yıl beklendi ve 35 çıkarma gemisi milli olarak yapıldı. 1974’te Kıbrıs’ta Nikos Sampson darbesi yapılınca gidebildik. Diğer yandan bu gemi, tüm dünya 21’inci yüzyılda denizlere yönelirken Türkiye’nin bu yönelişteki yerini belirleyecek en önemli araçlarından birisi olmuştur. Türkler kürekten yelkene 100 yıl geç geçti. 19 ve 20’nci yüzyıllarda sanayi devrimini ıskaladı. Donanma, çevre denizlerimiz olan Ege ve Akdeniz’de ancak 1964 Kıbrıs olaylarından sonra sürekli varlık göstermeye başladı. Türk deniz gücü bu gemi ile sahip olduğu bölgesel güç aktarım yeteneğini, orta seviyede küresel güç aktarım yeteneğine çıkaracaktır. Günümüzde 17 devletin doklu (LPD) ve Helikopterli/Doklu Çıkarma Gemisi var. Sanayileşmiş büyük devletler dışında Cezayir, Şili, Endonezya, Singapur, Mısır, Tayvan ve Tayland gibi küçük ve orta çaplı devletlerin de LPD/LHD tipi gemisi var. Bundan çok değil 20 yıl önce dünyada sadece beş devletin (İtalya, İspanya, Hollanda, ABD ve İngiltere) LPD/LHD tipi amfibi gemisi vardı. 21nci yüzyılın siyasi haritası okyanus ve denizlerdeki mücadelelerle şekillenecektir. Bu mücadele hem bölgesel hem kıtasal hem de küresel çapta olacak. LHD projesi Türkiye’nin jeopolitiğine hükmeden hükümetler üstü bir devlet projesidir. Bu gemi Balyoz kumpasına ve komuta yapısının gelecek 30 yıl için dağıtılmış olmasına rağmen, ‘’Türk deniz gücünün bu coğrafyada duraksamaya asla tahammül edemeyeceğinin’’ emperyalizme bir mesajıdır. Bu gemi ve gelecekte tedarik edilmesi gereken ikinci gemi TCG Trakya, Türk Deniz Kuvvetlerinin 21’inci yüzyıldaki gelişiminin omurgasını oluşturacaktır. 21‘nci yüzyılda Türkiye bu coğrafyada tutunabilmek istiyorsa kesinlikle güçlü ve caydırıcı bir donanmaya sahip olmalıdır. Bu kapsamda geminin Atlantik ve Hint Okyanuslarında yani Anadolu yarımadasının periferisinde kullanılacak olmasının proje tanımlama dokümanına koyulmuş olması son derece doğrudur. 2009 yılı öncesinde TBMM’deki seçkin milletvekillerimiz dahil, kaç kişi zamanı gelince Türk Donanmasının Hint Okyanusunda deniz haydutluğu ile mücadele kapsamında sürekli fırkateyn dolaştıracağını tahmin ederdi? Bugün kaç kişi, Ortadoğu ve Afrika’da yaşayan Türklerin ya da Türk işçilerin gelecekteki bir krizde muharip tahliye harekâtı ile tahliye edilmesi gerekebileceğini hayal ediyor? (Geçmişte yaşananlar muharip olmayan tahliyelerdi.) Ya da beklenen İstanbul depreminde veya 43 milyon vatandaşımızın yaşadığı 28 sahil ilimizden birinde meydana gelebilecek doğal afetlerde triaj kontrolü ile aynı anda 3000 kişiye acil hastane işlevi görebilecek ve çok sayıda iş makinesini deniz üzerinden her tip küçük deniz aracıyla birlikte sahile intikal ettirebilecek bu geminin faydalarını düşünebiliyor? Bu kapsamda TCG Anadolu’nun Deniz Kuvvetlerine geçici teslimi yapıldığı halde 6 Şubat depreminde İskenderun Körfezine gönderilmemiş olması ciddi bir hatadır.
BU GEMİNİN GÖREVLERİ NEDİR?
TCG Anadolu, 30 gün süreyle kesintisiz seyir yaparak bir amfibi tabur görev kuvvetini, toplamda 94 araç ile (13 adet AMT, 27 Zırhlı Amfibi Hücum Aracı [ZAHA], 6 ZPT ve 33 Muhtelif Araç, 15 adet Römork) birlikte taşıyabilecek yeteneğe sahiptir. Bu geminin ayrıca 4 LCM tipi çıkarma gemisi ve üzerinde uçar birlik harekâtına yönelik 10 helikopter veya gerek ISR gerekse kıyıbaşı yumuşatmasına yönelik kullanılacak 60 civarında SİHA’ya sahip olacağı dikkate alınırsa bu gemi çok yüksek stratejik özgül ağırlığa sahip bir gemi olmaktadır. Bu geminin gelecekte, 7/24 esasıyla üzerinde taşıdığı göreve hazır bir amfibi tabur, helikopterleri ve SİHA’ları ile terörle mücadeleden, doğal afetlerde yardıma; muharip tahliye harekâtından amfibi harekata kadar çok geniş bir görev spektrumu söz konusudur. Diğer yandan bu gemi komuta kontrol gemisi olarak kullanılabilecek her türlü yeteneğe sahiptir. Cumhuriyet Donanmasının gururu TCG Anadolu Türk milletinin asil evlatlarının vergileri ile vücuda getirilmiştir. Ne iktidar partisinin propagandist övgüleri ne de muhalefetin akla ziyan eleştirileri bu gemiyi tanımlayabilir. Bu gemi son 451 yıldır okyanusa çıkmak isteyen, karaya itilmeye meydan okuyan bir ulusun manifestosudur. Bu gemi uğruna hapis yatılan, kumpas davalarda vefat eden kısacası büyük bedeller ödeyen Atatürk denizcilerinin millete armağanıdır. Kimsenin şüphesi olmasın, bu gemi sonsuza kadar Atatürk ruhunu temsil edecektir.
SONUÇ
1990’lardan sonra tam anlamıyla kendisine güvenerek açık denizlere ve okyanusa çıkan, strateji, doktrin ve teknoloji üreten bir kuvvet iken Cumhuriyet Donanması hükümetin, parlamentonun ve kamuoyunun gözü önünde Balyoz ve diğer kumpas davalarla karşılaştı. FETÖ ve hükümetteki ortakları devlet gücünü kullanarak Donanmanın en iyi kadrolarını tasfiye ettiler. Medyada akla gelmeyecek alçak, ahlaksız ve hain saldırılara uğradı. Karacı hakimiyetindeki yüksek askeri komutanlık, Deniz Kuvvetlerini koruyamadı. Artık ders almamız ve Türklerin denizlere ve okyanuslara erişimini dolayısıyla deniz uygarlığına erişimini engelleyecek emperyalist tuzaklara düşmememiz gerekir. Parlamentoda temsil edilip, denizcileşmeyi hükümet programına koyan tek bir siyasi partimizin olmamasına rağmen, 21’inci yüzyılda mutlaka denizcileşmeliyiz. Bu ülkü, Anadolu’da tutunabilmenin gereğidir. Osmanlı bu gerçeği cehaleti nedeniyle göremediğinden yok oldu. Denizcileşmenin lokomotifi de dünya tarihinde de yaşandığı üzere donanmalardır. Aynı durum ülkemiz için de geçerlidir. Denizcileşmenin lokomotifi durdurulmamalıdır. Denizcileşmenin bu topraklarda bağımsız yaşayabilmenin sigortası donanma aynı zamanda siyasete asla alet edilmemelidir. TCG Anadolu’nun 6 Şubat Depreminde kullanılmayıp seçim propagandasının baş rol oyuncusu olması deniz tarihimizdeki yerini almıştır. Töreninde yaşanan vefasızlıkların yanısıra, seçim ittifakının propagandası nedeniyle törende yer alan Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığını açıkça savunan kişi ve kurumların 100. Yılda böylesi bir geminin töreninde yer alması pek çok kalbi ve ruhu yaralamıştır. Ancak tarih yapılan kötülükler kadar doğruları ve iyileri de unutmaz. Dün vefatının 5. Yıldönümünde 20. Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek gemi yapan, denizci büyük Türk olarak milletinin kalbindeki ve aklındaki yerini koruduğunu ispat etmiştir. Bugünün pek çok siyasetçisi ve yüksek askeri bürokratının adı yüzyıl sonra hatırlanmayacaktır. Ancak Özden Örnek adı sonsuza kadar hatırlanacaktır.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.