Zor zamanlarda durum muhakemesi yapabilmek

Dünya ve Türkiye çok zor zamanlardan geçiyor. Önce dünyadan başlayalım. Okyanus güçleri ile...

Dünya ve Türkiye çok zor zamanlardan geçiyor. Önce dünyadan başlayalım. Okyanus güçleri ile kıta güçleri arasındaki çok kutuplu dünya düzenine geçiş ve hegemonyanın el değiştirme süreci iki cephede (Ukrayna/Rusya ve Gazze/Batı Şeria/Lübnan) kan ve ateş, diğer cephelerde ekonomik savaş başta olmak üzere hibrid savaşlarla devam ediyor. 

ABD’NİN DOLAR VE OKYANUS HAKİMİYETİ
İşin özünde ABD’nin 1945 sonrası elde ettiği dolar ve okyanus hakimiyetini dolayısı ile dünya hakimiyetini devam ettirme isteği yatıyor. Amerikalı neoconların vizyonuna göre Asya’dan Pasifik Okyanusuna çıkmaya çalışan ekonomik, finansal ve askeri dev Çin durdurulmalı; geniş Asya stepleri ve Sibirya’ya hâkim Rusya parçalanarak sınırsız kaynakları neoliberal kapitalizmin emrine verilmeli, Asya’daki bu iki güç iktidarsızlaştırıldıktan sonra 21.yüzyılın geri kalanında küresel hakimiyet korunmalı ve geliştirilmelidir. İsrail bu süreçte 7 Ekim 2023’e kadar ABD için amaç değil araç idi. Ancak Biden gibi bir topal ördek döneminde artık ABD için amaç haline gelmiştir. İsrail, yukarıdaki iki temel amacı karşılamada Ortadoğu’da kenar kuşak jandarması olarak ileri karakol görevi ile donatılmıştı ancak gerileyen ABD’nin askeri gücü Pasifik’te Çin karşısında örselenmeden bu gücün İsrail’in yanında kalması ve bölgedeki İran vekillerinin temizlenmesinde ve hatta İran’da rejim değişikliği için kendi yararına kullanılması gerekirdi. İsrail şimdi bunu yapıyor. ABD’yi resmen yönetiyor ve yönlendiriyor.  İsrail, ABD olmadan bölgede uzun süreli bir savaşı idame edemeyeceğini biliyor ve Amerikan gücü henüz tükenmeden etrafında en az 50 yıllık bir güvenlik kuşağı yaratmayı amaçlıyor. 

AVRUPA ASYA AYRIMI
Tekrar hatırlatalım, ABD elitleri Avrupa’nın Asya ile yakınlaşmasına izin vermez. NATO’nun kuruluş gayesi Avrupa’nın kendi içinde yeniden savaşmasını önlemek kadar başta Sovyetler olmak üzere Avrupa devletlerinin ABD’den bağımsız hareket etmesinin ve Asya güçleri ile (Rusya, Çin) yakınlaşma ve ittifak ilişkilerine girmesinin önlenmesiydi. Ukrayna Savaşının çıkma nedeni AB’nin Çin ile ticaret hacminin 2021’den sonra ABD/AB ticaretinden ileri geçmesi; Rus doğal gazının Avrupa’da hâkim konuma gelerek özellikle Alman sanayine büyük ivme kazandırmasıydı. Rusya mutlaka savaşa kışkırtılmalı ve savaş bahanesi ile yaptırımlar ve ambargolar üzerinden Avrupa ile ilişkileri tamamen kesilmeliydi. 

UKRAYNA’DA YENİLEN BATI
Ukrayna savaşı 2025 Şubat’ında 3 yaşını dolduracak. Bu savaşı Ukrayna şimdiden kaybetti. Ancak barışı Rusya kazanacak mı bu belli değil. Zira Ukrayna savaşı bitse dahi, ABD Rusya’nın kan kaybetmesi için yeni bir cephe açılmasında beis görmeyecektir. Zira bu savaşı kazanan Rusya caydırıcılığı ile barışı da kazanır ve Avrupa’da tekrar etkin duruma gelirse Avrupa şeytanlaştırılmış suni Rusya tehdidinden uzaklaşacak ve özgürleşecektir. Rusların batı kültürünün tamamen parçası oldukları halde son 3 yılda Avrupa’da her alanda düşmanlaştırılması ne kadar kalıcı olabilir? Neocon Amerikalı ve vekili Avrupalılar 17 milyon km karelik devasa topraklara ve azalan 144 milyon 190 çeşit halktan oluşan Rusya’nın Avrupa’ya tehdit olduğu ve işgallere devam edeceği algısını ne kadar devam ettirebilirler? Ya da İkinci Dünya Savaşında 25 milyon insanının kaybederek Hitler rejiminin Avrupa’dan silinmesinde belirleyici rol oynayan Rusya’nın yanı başında NATO’nun kendisini eski etki alanında (Beyaz Rusya, Moldova, Ukrayna ve Gürcistan) çevreleyecek derecede içine girmesine izin vereceğine nasıl inanırlar? Fransız tarihçi ve siyaset bilimci Emmanuel Todd’un 7 Ekim 2024’te İtalyan Corriere della Sera gazetesine verdiği demeçte belirttiği gibi “Rusya Ukrayna’da yenilirse, Avrupa’nın Amerikalılara olan bağımlılığı bir asır daha uzayacak. Amerika Birleşik Devletleri yenilirse, NATO dağılacak ve Avrupa özgürleşecektir.’’

İSRAİL’İN AŞIRI GÜÇ KULLANMA HASTALIĞI
Diğer yandan son bir yılda İsrail’e 24 milyar dolarlık silah satışı yaptı. ABD silah sanayini hiçbir şey durdurmuyor. ABD’nin verdiği silahlar eskiden savaş ve katliamlarda kullanılırdı şimdi soykırımda kullanılıyor.  İsrail gerek Gazze gerekse Lübnan’da kayıtsız şartsız şehir savaşı yapıyor. Örneğin ABD, Irak’ı 2003’te işgal ettiğinde savaş uçakları tarafından kullanılan sığınak yıkan (bunker buster) 2 tonluk GBU 24 ve GBU 28 bombalarından bir yıl içinde 24 adet kullanmıştı. İsrail Hava Kuvvetleri Beyrut’ta bu sınıf silahlardan bir gecede 80 adet GBU 31 (JDAMS) kullandı. Dünya tarihinde bir benzeri belki Dresden bombardımanında yaşanan bu orantısız güç kullanımı ve vahşete ABD sessiz kalmaya ve bu tip bombaları İsrail’e sevk etmeye devam ediyor. 

(https://www.usni.org/magazines/proceedings/2024/october/closer-look-israels-use-80-bunker-buster-jdams-beirut

ABD KARŞITI HERKES ŞEYTAN, ONLAR MELEK
ABD, 25 cente bastığı bir dolarlık kâğıt para sayesinde Ukrayna’ya, İsrail’e, sınırsız yardım ediyor. Dolar sayesinde ülkemiz gibi kenar kuşak ülkelerinde siyasetçileri, medya yıldızlarını, akademisyenleri, din adamlarını satın alıyor ve onları etki ajanlarına devşiriyor. ABD, Anglsosakson geleneği olan dini ve etnik ayrışmaları ülkemiz gibi çıkarı olduğu ülkeleri bölmek ve yönetmek için en iyi şekilde kullanıyor. Kendine direnen ve güvenlik devleti kuran Rusya, Çin ve İran ve Kuzey Kore gibi ülkeleri şeytanlaştırıyor. Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’e ileri karakolu ve fedaisi olan İsrail’in kendi jeopolitik çıkarlarını elde etmesi için Hitler soykırımına benzer Filistinli soykırımı yürütmesine onay verebiliyor. Kendi kamuoylarını batının yaptığı her şeyin ahlaki ve hukuki olduğu yalanını yayabiliyorlar. Kendileri adeta bir melek. Ölüm meleği. 

ABD’NİN AKLİ DENGESİ SORUNLU SİYASETÇİLERİ
Amerikan başkanlık seçimlerine 22 gün, 2024 yılının bitmesine 2,5 ayın kaldığı şu günlerde dünyanın kaderini belirleyecek olan temel irade, Askeri Endüstri, Akademi Dünyası, Medya, Düşünce Kuruluşları, CIA ve MOSSAD ile iş birliği halindeki Amerikan neoconları ve Netanyahu’yu 3 dakika ayakta alkışlayan İsrail destekçisi Siyonistlerin düşünce yapısı olacaktır. Unutulmamalıdır ki, ABD gelecek günlerde gerileyen her hegemonun yaptığı gibi savaşı göze alacak ve iki okyanus arasındaki jeopolitik güvencesini kullanarak dünyanın geri kalan alanlarında bitmeyecek savaşları teşvik edecektir. Zira bu kesimler için Amerikan gücünün devamı her şeye rağmen en büyük saplantıdır. Bu uğurda nükleer gücün kullanılmasını sorgulamayacak düzeyde asker ve siyasetçilere sahiptirler. 

ABD GERİLEMESİ DURDURULAMIYOR
Küresel konjonktür artık çok farklıdır. Rusya ve Çin Amerikan emperyalizmine direnmekte ve pek çok alanda kazanmaktadır. ABD İkinci Dünya Savaşı bittiğinde dünya ekonomisinin %50’sine hakimdi. Dünyanın sanayi malları üretim merkeziydi. Bugün bu değer %14 civarında. 2024 yılının son çeyreğine girilen şu günlerde ABD borç stoğu 35,5 trilyon dolara erişti. 2024 bütçesi 9 ayda 1,8 trilyon dolar açık verdi. Diğer yandan gerileyen ABD karşısında BRICS Amerikan tekelindeki küresel ekonomide ciddi bir karşı denge unsuru olarak hızla büyüyor. Dolar hakimiyetine her geçen gün meydan okuyor. ABD’nin, sadece savaşlara maddi destek ve cephane sağlıyor. Ölüme ve hiçliği teşvik ediyor. Ancak içerdeki bölünmüşlüğü ve vahim ekonomik tablosu ile küresel hegemonyaya salt askeri güç ile sahip çıkmaya çalışması artık olası değil. ABD, bitmeyen savaşlar paradigması üzerinden son 2,5 yılda sadece Ukrayna’ya 100 milyar dolar üzerinde askeri ve ekonomik yardım yaparken, Florida yarımadasını üst üste vuran kasırgalarda kendi halkına yarım götüremiyor. Önlem alamıyor.

AHLAKİ ÇÖKÜNTÜ DEVAM EDİYOR
ABD, küresel düzende geri alınması çok zor kayıplar veriyor. En önemlisi küresel itibarını, güvenilirliğini, oyun kuruculuğunu artık kaybetti. Ahlaki değerleri yerlerde sürünen ABD’de Epstein rezaletinden sonra şimdi de Rapçi Sean Didy Comps skandalı ABD yönetici kadrolarının ve eğlence/medya dünyasının CIA şantajları üzerinden nasıl yönlendirildiğini ortaya koyuyor. Epstein ve Didy skandalları neoliberal kapitalizmin sınır tanımayan tüketim ve haz aşırılıklarının, Mossad, CIA gibi emperyalist istihbarat örgütlerinin şantaj dünyasında nasıl kullanıldığı ve güç sarhoşluğuna kapılmış İngiliz Prensi Andrew dahil ünlülerin nasıl tuzağa düşürüldüğünün en acımasız ve ahlaksız örneklerini sergiliyor. Diğer yandan başta LGTB olmak üzere azınlık bir kesimin fizyolojik ve psikolojik anomalilerini liberalizm ve küreselleşmecilik adına tüm dünyaya mal edecek ve neredeyse zorla kabul ettirecek şekilde dayatma politikasını yürütmeleri batının psikososyal faşizminin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. ABD, insanlığın binlerce yılda geliştirdiği ve koruduğu evrensel psikolojik, ahlaki ve sosyolojik dengeleri bir gecede değiştirmek istiyor ve bunun için baskı yapıyor. 

ABD DENİZ GÜCÜ GERİLİYOR
Diğer yandan Amerikan gücünün temeli olan Deniz Jeopolitiği alanında üç ciddi kayıp/zafiyet içinde. Birincisi, Arktik Okyanusunda ortaya çıkan yeni deniz ulaştırma rotasının kendi kontrolünde olmaması. İkincisi Bab El Mendeb Boğazında Yemenli Husilerin ticaret gemilerine saldırısını önleyememesi. Üçüncüsü Amerikan Deniz Gücünün gerilemesi sonucu Çin ile Batı Pasifik’te kuvvet dengesini sağlayamamış olmasıdır. 

ARKTİK OKYANUSU DEVRİMİ
ABD, soğuk savaş sonrası Arktik bölgeye önem vermedi. Buzulların erimesi Arktik’te beklenmedik yeni bir deniz ulaştırma rotası ortaya çıkardı. Son 250 yılda ilk kez Anglosakson deniz gücü kontrolü dışında oluşan bu rota ABD için büyük bir zafiyet. En önemlisi bölgedeki askeri ve endüstriyel güç Rusya’yı dengelemekten çok ama çok uzak. Bu kapsamda dünya deniz ticareti için kilometre taşı olacak bir gelişme 25 Eylül 2024’te Arktik Okyanusunda Rusya kontrolündeki Kuzey Deniz Yolu (Northern Sea Route) üzerinde gerçekleşti. Panama bayraklı 5000TEU’luk 294 metre uzunluğundaki ‘’Flying Fish 1’’ isimli konteyner gemisi Saint Petersburg’dan hareketinden üç haftadan kısa bir süre sonra Şanghay’a vardı. 8000 millik bu sefer sırasında gemi Rusya’ya ait buz kıran gemisine ihtiyaç duymadı. Gemi Süveyş kanalını kullansaydı 12000 mil kat edecek ve sefer iki hafta daha uzun sürecekti. Artık Çin ve Rusya arasında mevsimlik sabit hatlar kurulmaya başlandı. Bu durum Anglosakson deniz jeopolitiği için bir kabustur. İsveç ve Finlandiya’nın acilen NATO üyesi yapılmaları küresel jeopolitik hesaplaşmanın en önemli cephelerinden birisi olan Arktik Okyanusunda ABD aleyhine olan dengenin değişmesi içindir. NATO’nun Arktik Kalesi Norveç’tir. 2012 sonrası topraklarını ve üslerini ABD’ye tamamen açmıştır.

HUSİLER VE BAB EL MENDEB BOĞAZI
Diğer yandan İsrail Hamas savaşı üzerinden ortaya çıkan Yemen/Husi saldırıları nedeniyle Bab El Mendeb Boğazı ve Süveyş kanalını kullanamayan pek çok gemi 2023 Kasım ayından bu yana Ümit Burnunu dolaşarak bu seferi gerçekleştiriyor. Bu da yaklaşık 16000 mil sürüyor. Dolayısı ile NSR, mevcut operatörler için işletim masraflarını Ümit Burnu rotasına göre yarı yarıya azaltan bir çözüm sunuyor. Zira Bab El Mendeb’den sonra Amerikan savaş gemilerinin kontrol edemediği ikinci bir deniz ulaştırma rotası ortaya çıkıyor ve bu hat görünen o ki Husiler saldırdıkça daha da öne çıkacak.

TÜRKİYE’NİN DURUM MUHAKEMESİ
Ülkemiz 2002 – 2013 arasında neoconların vizyonundaki küresel jeopolitiğin bir enstrümanı olarak tasarlandı. 2002 yılı sonunda batıcı İslamist bir partinin iktidara getirilmesi bu vizyonun gereği idi. Türkiye BOP projesine dahil edilip, AB’ye tam üye yapılarak yarı sömürgeden neoliberal kapitalist ekonomik model içinde tam sömürgeye dönüştürülecek; Güneydoğusunda Kürtlere federatif haklar verilerek Irak ve Suriye Kürtleri ile birleşmeye uygun ortam sağlanarak denize çıkışı olan ve ABD/AB ve İsrail jeopolitiğine hizmet edecek kukla Kürdistan’ın kurulması sağlanacak; Kıbrıs’ta KKTC’nin varlığı sonlandırılacak ve adadaki askeri varlık geri çekilecek; Ege ve Doğu Akdeniz’de ABD ve AB jeopolitiğine tamamen teslim olmuş olan Yunanistan’ın deniz yetki alanlarının sınırları kabul edilecek; Montrö Sözleşmesi tadil edilerek NATO/Amerikan deniz gücünün Karadeniz’de varlığı güçlendirilecek; Türk Rus düşmanlığı teşvik edilecekti. 

İÇ CEPHEMİZ PARAMPARÇA
Bu süreçte önce Türkiye’nin devlet geleneği ve savunma refleksi köreltilmeliydi. Önce, ABD/İsrail istihbarat örgütleri ile çalışan din referanslı FETÖ, iktidar ve hatta sessiz kalarak destek sağlayan ana muhalefetin ortaklığında hukuk katledilerek başlatılan Ergenekon ve Balyoz gibi sahte davalarla AKP’li bir siyasetçinin ifadesi ile Milli Orduya Kumpas Kuruldu. 2013 sonrası Hükümet FETÖ’nün sadece hükümete ortak olmak değil, ABD/AB adına devlete sahip olma ihtirasını gördü. Süreç tersine işledi ve 15 Temmuz 2016’da FETÖ darbe girişimi ile bu kez FETÖ hükümeti devirmeyi amaçladı. Başaramadılar. 2002’de batının iktidara getirdiği batıcı İslamist siyasi parti kısa süre içinde batının en büyük düşmanı oldu. Darbe girişimi sonrası kamuoyunda oluşan milleti kapsayıcı ve bütünleştirici iklim, iktidar partisinin kendi tabanını konsolide etmek için aşırılıklara kayması, dini siyasete alet etmekte sınır tanımaması ve ayyuka çıkan yolsuzluk, usulsüzlük, nepotizm ve liyakatsizleştirme süreçleri sonunda iç cephede kutuplaşma, bezginlik, umutsuzluğu had safhaya eriştirdi. Bu durum 1952 sonrası tamamen batı finansına ve ekonomisine teslim olan ekonomimizin, artık fakirlik değil açlık sınırına varan ekonomik krizi ile daha da kötüleşti. Ekonomik kırılganlık ve iç cephedeki bu dağınıklığı Londra ve New York finansörlerinin kendi kamplarının jeopolitik çıkarları lehinde kullanması kaçınılmazdı. Öyle de oldu. Yunanistan’a son 5 ayda Ege ve Doğu Akdeniz’de verilen muazzam tavizler; İzmir gibi Kurtuluşun simgesi bir limanın zafer haftasında kapılarını Amerikan savaş gemisine açması; ABD isteği ile iç savaş ve dış müdahalelere açık Somali’ye savaş gemileri ve sismik gemimizi yollamamız örnekler arasında. İç cephede o kadar bölünmüş durumdayız ki, İsrail’in Hitlerin Yahudilere yaptığı soykırımı aratmayacak bir soykırımı Filistinlilere dayatmasını protesto mitingleri bile hilafet propagandası ve laiklik karşıtı gösterilere dönüşebiliyor. Yani en temel ahlaki ve vicdani bir konuda dahi dinin istismarı söz konusu yapılabiliyor. Bir yandan akla ziyan İsrail Türkiye’yi işgal edecek mantrası altında gündem değiştirilirken diğer yandan ABD kontrolünde İsrail’ doğrudan ve dolaylı desteği olan ne Kürecik ne de İncirlik üslerinin faaliyetlerinin askıya alınması gündeme gelmiyor. 

EMPERYALİZM KÜRDİSTAN’DAN VAZGEÇMEZ, DİRENMELİYİZ
Son olarak iç siyasette İkinci Çözüm Sürecinin parlatılması ile karşı karşıya kalıyoruz. 1984 yılında başlayan PKK terörü, 1926 yılında başlayan Şeyh Sait ayaklanmasının yani bölgedeki etnik bölücü ve ayrılıkçı hareketin devlete meydan okuyan kalkışmasının bir devamıydı. Tarikat, toprak ağalığı ve koyu taassup altında ezilen fakir feodal kitlelerin önce İngiliz sonra Amerikan emperyalizminin emrinde kansere dönüşmesinin bir süreci olan ayrılıkçı Kürt terörü bugünkü kimliği ile PKK terörü son 40 yıldır can almaya devam ediyor. Ancak Amerikan kontrolündeki bir güç olarak öne çıkıyorlar. ABD’nin eski Savunma Bakanı Ashton Carter, 2016’da ABD Senatosu’nda yapılan bir oturumda Suriye’deki ayrılıkçı Kürt Örgütü YPG‘nin PKK ile doğrudan bağlantılı olduğunu kabul etmiş, PKK ortağı YPG’yi IŞİD’e karşı kara gücü olarak kullandığını belirtmişti. Daha sonra Amerikalı CENTCOM generallerinin PKK teröristleri ile kol kola pek çok fotoğrafı medyada yer almıştı. Şimdi Türkiye’nin güneydoğusunu da kapsayan Suriye ve Irak Kürtleri ile kurulacak kukla Kürt Devletinin aslında İkinci bir İsrail Devleti olacağının ve İsrail jeopolitiğine altın tepside sunulacağının bilincinde olunması gerekirken yeni bir açılım sürecinin başlamasının adımları atılıyor. O zaman İsrail tehdidine karşı Meclisimizde neden gizli oturum yapılıyor? İsrail tehdidi varsa, bunun en önemli bacağı PKK’ya destek değil midir? Bunun en büyük bacağı Esad rejimine son 11 yıldır devam eden düşmanlık değil midir? Neden Esad ile görüşme ve ülkemizdeki geçici koruma altındaki Suriyelilerin vatanlarına iadesi hızlandırılmıyor? Neden Kürecik Kapatılmaz? Neden PKK destekçisi siyasi partiler Meclisimizde devlet aleyhinde eylem ve söylemlerine sınırsızca ve fütursuzca devam edebilirler? Son altı ay içinde yazdığım makalelerde iktidar partisinin politikalarını eleştirirken yoğun olarak kullandığım kelime oksimorondur. İsrail politikası ve yeni açılım sürecinin başlaması buna tipik bir örnektir. 

TARİHTE NADİR BİR DURUM, İKTİDAR MUHALEFET EL ELE
Görünen o ki, ekonomik baskılar altında ezilen iktidar kendi rejimini ve gücünü korumak için 2002 ayarlarına geri dönmeye ve jeopolitik çıkarlarımızı her alanda göz ardı edecek düzeyde ABD/AB ile yakınlaşmaya çalışıyor. Ana Muhalefet ise iktidara gelmek için iktidarla yarış halinde ABD/AB ile yakınlaşıyor ve desteğini almaya çabalıyor. Ülke tarihinde böyle bir durum geçmişte olmadı. Her zaman tez, antitez ve sentez süreci yaşandı. Bugün tez ve antitez ikilisi yok. Gerileyen, çürüyen ve kokuşan ABD ve AB, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu bu güzel devletin 101. Yaş gününde hem iktidara hem muhalefete vizyon sunmaya devam ediyor. Canlı yayınlar üzerinden yaşanan en büyük soykırıma destek veren, sonsuz savaşların lideri ABD ve kuyruğu AB ile 101 yıl önce tüm mazlum milletlere başardığı büyük bir kurtuluş savaşı ve emsalsiz bir devrim ile umut ve örnek olan bir devletin düştüğü acıklı durum ortadadır. 1952 sonrası ABD ve Avrupa’ya büyük bir teslimiyet içinde bağlanan Ankara, maalesef gerek NATO gerekse AB Gümrük Birliği /tam üyelik adaylığı üzerinden AB’ye teslimiyet içindedir. Bugün ABD, NATO, AB ve İsrail aynı cephededir. Türkiye ise ne yaptığını bilmeyen başı kesik horoz gibi sınırdan sınıra savrulmaktadır. Hem BRICS üyesi olmak istiyor hem Rusya aleyhinde NATO faaliyetlerine katılıyor. Hem Çin ile iş birliğini geliştirmek istiyor hem ABD kontrolündeki Sincan /Uygur ayrılıkçılarına destek veriyor. Kısacası salıncak diplomasisi uyguluyor. Ancak artık denizin bittiğini göremiyor. Tekrar Açılım Sürecini başlatmanın başka izahı olabilir mi? Devletler onurları ile yaşar. Görünen o ki Osmanlının mütareke dönemine benzer bir durumdayız. Tek farkı İstanbul sokaklarında düşman askeri yok. Ancak daha kötüsü var. Aklı ve ruhu teslim alınmış iktidar ve muhalefet var. Deniz Harp Okulu ve Deniz Harp Akademisinde gördüğümüz öğrenimde üstünde durulan en önemli onu durum muhakemesi idi. Durum muhakemesi analitik olarak mevcut durumu ve şartları analiz ederek hal tarzı üretmeye yönelik bir süreci tarif eder. Türkiye şu an gördüğüm kadar ile durum muhakemesi yapamıyor. Yalpalıyor. Zig zag çiziyor. Oksimoron rotalar çiziyor. Acilen akil durum muhakemesi yapacak kişi ve kurumlara ihtiyacımız var. Yoksa durum Titanik kemancılarından farklı değil. 

Güncel Haberleri

Abdullah Gül, Haliç Tersanesi'ni ziyaret etti 
Lübnan'dan tahliye edilen sivilleri taşıyan TCG Sancaktar da Mersin'e ulaştı
Lübnan'dan yola çıkan gemilerden ilki Mersin'e ulaştı
Lübnan'dan tahliye edilen sivilleri taşıyan 2 Türk gemisi Beyrut Limanı'ndan ayrıldı
Türkiye vatandaşlarını Lübnan'dan tahliye ediyor