YASA Denizcilik Yolun açık olsun…

Osman ÖNDEŞ

Yazacaklarıma YASA Denizcilik 2023 Fotoğraf Yarışması’nda derece alan Güverte Stajyer - M. Suat Gürler'in emsalsiz güzellikteki fotoğrafıyla başlamak istiyorum. Bu fotoğraf için şöyle anlatmış; “Güvertedeki 247. günümde sıcaktan bunalmış bir misafirle karşılaştım. Oda bende heyecanlıydık, alışık olmadığım bir gündü sonuçta. Güverteye kim çıktıysa tanıştırdım. Biraz su ve yemeğin ardından o başka limana biz başka limana…”

YASA Denizcilik tarihçesinde şöyle anlatılır; “YASA Holding’in, zorlu denizcilik sektöründeki genişleme arzusunun dinamik bir belirtisi olarak 1999 yılında kurulmuştur. Kuruluşundan gününüze kadar, müşterilerine en verimli ve en uygun maliyetle hizmet verme arzusunu gerçekleştirmek için tüm gemilerini özenle birinci sınıf tersanelerde inşa ettirmiştir. Yasa Holding’in halen Yönetim Kurulu Başkanı, ilke olarak en iyi varlık sınıfa sahip olup çalışmayı benimser, bu sebeple gelecekteki büyümeler için filosunu ultra yüksek kapasiteye sahip gemilere yatırım yaparak donatır.

Bugün YASA Denizcilik, menzili Newcastlemax'tan Handymax'a kadar olan 38 gemi işletmekte ve müşterek kapasitesi 2,62 Milyon dwt’a ulaşmış durumdadır. Filodaki gemilerin işletimini son derece deneyimli ve kendini işe adamış kara personeli ile, dünyanın yer yerindeki üst düzey müşterilere 7/24 hizmet vererek yapmaktadır. Filodaki gemiler, kara personeline ek olarak, endüstri standartlarını ve zorluklarına uyum sağlamak için sürekli iyileştirme ve özveri ile çalışan, son derece deneyimli mürettebat tarafından işletilmektedir.

Filodaki gemiler, çeşitli klas kuruluşları aracılığıyla ISO 9001 Kalite ve ISO 14001 Çevre Standartları ile her zaman sertifikalandırılmıştır ve Uluslararası Emniyet Yönetimi Esaslarına göre işletilmektedir. Şirket ayrıca, Sera Gazı emisyonları için çağdaş gemilere odaklanmanın gerekli olduğuna inanarak ve yeni kural ve düzenlemelerle uyum sağlamak için elinden gelenin en iyisini yaparak çalışmaktadır.

Yasa Denizcilik, denizcilik sektöründe paydaşları için en iyi hizmet sağlayıcı olmaya devam edecek ve insan zekasına, yeni modern gemilere ve en ileri sanayi uygulamalarına her zaman yatırım yaparak varlığını artıracaktır.”

Yasa Denizcilik markasının kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Sabancı Bey’i daha ilk yıllardan tanıdım. Muhteşem bir şahsiyet... Yarattığı YASA markası günümüzde Yalçın Sabancı ciddiyetini ve başarısını temsil eder.

Evlatları İlhan Sabancı ve Emirhan Sabancı, YASA Denizcilik gibi bir markayı çok daha engin ufuklara ulaştırmakta.

Bu yıl da bana YASA markasıyla 2024 ajandası ulaştı. Her bakımdan bir düzenleme, baskı ve zarafet ifade eden bu ajandanın sonunda “YASA Denizcilik 2023 yılı Fotoğraf Yarışması”nda ödül kazanmış olan fotoğraflarla karşılaştım. Her biri ayrıca çok kıymetli bir fotoğraf sanatını resmetmekte. Bu fotoğraflar, denizlerdeki yaşamı ve denizcilerin ruhunu yansıtmakta. Ricam üzerine gerekli müsaadeyi aldığını belirten filo Müdürü Kaptan Gazi Gökpınar, bu fotoğrafları PDF olarak gönderdi. Bu makalem bir görsel şölendir ve bu vesile ile Yalçın Sabancı Bey ile başlayan onurlu öykü de kendi anlatımıyla bu sayfalarda yer alacaktır.

Fotoğraf sanatı üzerine yüzlerce yarışma düzenlediğini de gördüm. Denizde yaşam, balinaların yaşamları, gemi adamlarının yaşamları, ufuklar, fırtınalar ve yüzlerce değişik konularda yapılan yarışmaların her biri doğayı, insanı resmetmekte. Deniliyor ki; “Karadaki insanlara denizcilerin yaşamları hakkında fikir vermek için çarpıcı görüntüler ve ilginç anlatımlar arıyoruz. Denizde yaşamın gerçekte nasıl bir şey olduğunu gösteren fotoğraflar ve hikayeler. Bunlardan biri Fleet Management Ltd. Caravel Group Co. ödül sayfasında yer alan muhteşem güzellikteki bir fotoğraf. “We Manage” yazıyor!

YASA Denizcilik 2023 Fotoğraf Yarışması’nda derece alan 1.Zabit Cabir Öztürk emsalsiz güzellikteki fotoğrafı için şöyle anlatmış; “Denizde kötü olan hiçbir şey sevdiklerimize söylenmez, ama bazen öyle anlar olur ki gördüğün ve seni mutlu eden şeyleri sevdiklerinle paylaşmak istersin. Bu da o anlardan biriydi.”

Yalçın Sabancı -“Sabancı Ailesinin En Gizemli İsmi”
2006 yılında Yalçın Sabancı’nın çok kapsamlı anlatımını neşreden Forbes bu söyleşiye “Sabancı Ailesinin en Gizemli İsmi” başlığını vermişti. Forbes yazarı Yalçın Sabancı için “Yedi yıl önce aldığı emeklilik kararıyla soyadının büyüklüğüne güvenip uyuklamayı seçen bir işadamı gibiydi. Eşofmanını giymiş, Cannes plajında köpeğini gezdirirken Güney Fransa’da mülk edinmiş tipik bir zengini andırıyordu. Ancak aradığı huzuru burada bulamayacağını anlaması sadece on gününü aldı.” diyordu.

Yalçın Sabancı, sonraki yedi yılda Türkiye’nin en genç ve taşıma kapasitesi en büyük filosuna sahip oldu. Türkiye’nin toplam taşıma kapasitesinin yüzde 25’ini tek başına elinde bulunduracak konuma geldi. En seçkin emlak şirketlerini bile kıskandıracak bir gayrimenkul portföyüne sahip. Sadece İstanbul Boğazı’ndaki beş yalısı bile servet değerinde.

O yıllarda Yalçın Sabancı Türkiye’nin en çok vergi veren onuncu ismi idi. İstanbul vergi sıralamasında ise yedinci sırada yer alıyordu. En yalın tahminle 1,5 milyar dolara yakın serveti vardı ve buraya, sahip olduğu Sabancı Holding ve Akbank hisselerinden bir lot bile satmadan gelmişti. Geldiği noktaya rağmen kendini saklamayı çok iyi başarmıştı.

Nihayet, Sabancılar arasında hakkında en az bilgi sahibi olunan, basının önüne çıkmayan, en gizemli aile üyesi idi! Yalçın Sabancı’nın yetenekleri ve başarıları XV. yüzyıl yelkenleri gemileriyle örneklendirilerek şöyle deniliyordu; “XV’ inci yüzyıldan sonra pek çok gemi ana serenlere tırmanan ip merdivenlerle (Çarmıhlarla) donatılmıştı. Ancak yelkenler dolandığında bu merdivenler mürettebatın hiç işine yaramıyordu. Mürettebat, pratik bir çözümle korsan filmlerinden hatırladığımız şekilde bir ipe tutunarak el el üstüne güverteye inerdi. ‘Hand over hand’ ya da ‘Hand over first’ adı verilen bu süratli iniş şekli, zamanla İngiliz finans çevrelerinin ağzına yerleşti. Bir şirketteki süratli gelişimi anlatabilmek için ‘Money hand over first - Önce para teslim edilsin’ dedikleri bu durum, tam da Yalçın Sabancı’nın son yedi yılını anlatıyor.”

“Yalçın Sabancı emekli olduğunda 55 yaşındaydı, özel sektörün kılavuz yıldızı Sabancı ailesinin en kritik konumdaki yöneticilerinden biriydi. 39 yılını verdiği Sabancı Holding’de nihayet tekstil grubunu 9 bin kişinin çalıştığı ve yedi fabrikadan oluşan Avrupa’nın en büyük tesisi haline getirmeyi başarmıştı. Artık holdingin tüm istihdamının üçte birini Yalçın Sabancı yönetiyordu. Grup başkanlarının performans sunumlarını yaptığı olağan bir holding toplantısında dünyanın üçüncü büyük tekstil grubu olduklarını şemalar üzerinde açıklıyordu. Önlerinde sadece iki aile kalmıştı: İlk hedef ünlü Amerikalı aile Burlington idi. Sunum devam ederken salondaki sessizlik aniden bozuldu. Sakıp Sabancı oturduğu koltuktan doğrularak, “Kardeşim, birinci olunca anlatırsın…Üçüncülük bizim için önemli değil” diye seslendi. Sürekli lider olmayı istemek ailenin parmak izi gibiydi. Bu belki de geçmişe dair bir hesaplaşmaydı.

1914 yılında dedeleri Yemen’de şehit olduğunda Hacı Ömer Sabancı beş, Mehmet Sabancı ise iki yaşındaydı. Dul kalmış bir anne ve iki çocukla köyün en fakir ailesiydi Sabancılar.

Yalçın Sabancı, “Amcam Hacı Ömer Sabancı anlatırdı; bunlar hiç üzüm görmemiş, yemeye kalkarlar diye bağbozumuna çalışmaya bile götürmezlermiş. Babam ve amcam Adana’ya gidip işçi olarak çalışmaya başladıktan sonra ilk birikimleriyle üzüm bağı satın almışlar. Sıfırdan gelen bir aileyiz ve hedefimiz hep birinci olmaktır” diyor. Yine de grubun tekstilde geldiği nokta memnuniyet vericiydi. Ancak yol boyunca yaşanan sıkıntılar Yalçın Sabancı’yı bir hayli yormuştu. 1980 öncesinde genel müdürü vurulmuş, sonraki yıllarda ise ardı ardına patlak veren grevlerle karşı karşıya gelmişti: “Düşünün, tekstilde en büyük ihracatçı konumundayız. Marks & Spencer gibi ünlü markaların çoğu müşterimiz. Bir fabrikamızda ‘pirinçten kurt çıktı’ dediler, üretim 52 gün durdu. Bir diğerinde ‘Servis aracının koltuğunun yayı bir personele battı’ diyerek greve gittiler, yine üretim durdu. O müşterileri alabilmek için yağmur altında randevu beklediğim günleri hatırlarım. Müşterilerimizin çoğunu kaybettik bu grevlerle. Sonradan toparlasak da böyle günlerden geçmiş ve çok yorulmuştum.”

Asıl yıpratıcı olan ise kuzeni ve aynı zamanda eniştesi olan Hacı Sabancı’nın ağır bir hastalığa yakalanmasıydı. O dönem çimento, tekstil, gıda, perakende grubu ile Hacı Ömer Sabancı Vakfı, Hacı Sabancı’ya bağlı çalışıyordu. Yalçın Sabancı, “Hacı Sabancı ile 39 yıl beraber çalıştık. Onun gün geçtikçe gözlerimin önünde erimesi ve hiçbir şey yapamamam beni derinden etkiledi. Holdingdeki görevimden ayrılmaya o günlerde karar verdim, ama üzülmesini istemediğim için söyleyemedim. Vefatının ardından yetkilerimi kuzenim Şevket Sabancı’ya devrederek holdingden ayrıldım” diyor.

Yalçın Sabancı emekli olacağım ve hayatımı gönlümce sürdüreceğim derken emekliliğinin onuncu gününde yeterince sıkılmış ve çalışmadan yapamayacağını anlamıştı. Bir süredir denizcilik sektörüne girmesi yönünde tavsiyeler alıyordu yakın çevresinden. Yakın arkadaşı armatör Gündüz Kaptanoğlu’nun yanı sıra akrabalık ilişkisi bulunan Cerrahoğlu ve Deval ailelerinin ısrarları olumlu sonuç verdi. Yalçın Sabancı, “Deval ailesine iki kızımızı verdik, bir oğlumuz da Nuri Cerrahoğlu ailesinin kızıyla evlendi. Yani üç yeğenim denizcilerle evli. Denizcilikte arkadaşlarımın ve akrabalarım çok yardım etti” diyor.


Yalçın Sabancı, oğulları İlhan Sabancı ve Emirhan Sabancı.

1999’un mayıs ayında şirket kurarak ilk gemisini satın alan Yalçın Sabancı, yedi yılda Türkiye’nin en büyük armatörü oldu. 39 yıl tekstil sektöründe çalışmış ve 55 yaşında denizciliğe merak salan, yüzme bilmeyen bir işadamı için geldiği noktayı hayal etmek bile zor.”

Forbes’teki gizemli bu muhteşem yaşam öyküsünün kaydedildiği o tarihte Ya-Sa Denizcilik filosundaki gemi sayısı 12’ye yükselmişti ve bunların en yaşlısı dört yaşındaydı. Gemilerinin yaş ortalaması 1.5 yıl civarındaydı ve 2007 yılı başında filosuna altı gemi daha katılacak. 2008’de teslim alacağı gemilerle birlikte filosundaki gemi sayısı 22’ye, toplam kapasitesi ise 1,8 milyon dwt’ye yükselecekti.

Yalçın Sabancı “2008 yılında teslim alacağım gemilerle birlikte yaş ortalaması bir yılın altına inecek. Gemilerimin ikisini Kore’de, geri kalanı ise Japonya’da yaptırıyorum. Bunlar pazar değeri olarak da pahalı gemiler. Fiyatları 50 ila 80 milyon dolar arasında değişiyor. Tamamını yurtdışı kaynaklı 10-12 yıl vadeli denizcilik kredileriyle aldım. Bugünkü pazar değeri en mütevazı tahminle 1 milyar doların üzerindedir” diyor ve şöyle devam ediyordu; “Pazar hızla geliştiği için işlerimiz iyi gitti ve borçlarımızın çoğunu ödedik. Bundan sonraki hedefimiz ise 5 milyon dwt. Şirketi kurduğumda pazarı iyice araştırdım ve anladım ki armatörlükte Japonların yanına yaklaşmak bile mümkün değil.

Ben de hedef olarak Yunanistan’ı aldım kendime. İlk beşe nasıl girerim diye düşündüm. Yunanistan’da 5 milyon dwt. kapasiteye sahip beş-altı aile var. Hedefim onları yakalamak.” diyordu.

Yalçın Sabancı gemileriyle ilgili çok hoş bir anlatım da yapmıştı; “Gemilerin çoğunu henüz göremedim bile. Nadir de olsa Beylerbeyi’ndeki yalının penceresinden bakarken kendi gemilerimden birini görebiliyorum. Gemilerimin yüzde 80’ini görmedim daha. Gemilerin kapasiteleri yüksek olduğu için Türkiye’den iş bulmamız hayli zor. Açık denizde mekik dokuyorlar. Buna rağmen merakla beklediğim bir gemi var. Bu gemi aslında Türk armatörlüğünün dünyaya karşı bir meydan okuması gibi."

YASA Denizcilik 2023 Fotoğraf Yarışması’nda ödül alan fotoğraf Kaptan Kadem Emir Can imzasını taşıyor ve şöyle anlatıyor; “ILO, Peru Güney Amerika sahillerinde korunaksız bir rıhtıma emniyetle yanaştıktan sonra duyduğum huzurla çektim. Terminalin okyanusa açık ve dünya üzerinde sayılı olması sebebiyle anı olarak kalmasını istedim. Işıkların şavkı suda pırıl pırıl bir gemimiz olduğu hissiyatı vardı.”

Forbes’in Yalçın Sabancı için nihai değerlendirmesi şöyle idi; “Yalçın Sabancı yedi yılda 12 şirketi çatısı altında toplayan bir holding yarattı. Sabancı, 2004 yılında Türkiye vergi sıralamasında 10’uncu, İstanbul’da ise yedinci sırada yer aldı. Peki 120 milyon dolar ciro ile bu nasıl mümkün olabildi? Bunun cevabı Sabancı’nın menkul ve gayrimenkul yatırımlarında saklı. Yalçın Sabancı, Hacı Ömer Sabancı Holding’deki görevinden ayrıldı ama zannedildiği gibi hisselerini satmadı. Sadece bankanın talebiyle kurucu Akbank hisselerini elinden çıkardı. Hacı Ömer Sabancı Holding Tekstil Grubu’ndaki yüzde 8’lik hissesiyle halen ailenin en büyük hisseye sahip üyesi. Diğer yandan Sabancı Holding, Akbank ve bağlı iştiraklerindeki hisseleri de duruyor. Gayrimenkul yatırımları ise hayal gücünü zorlayacak boyutta. İstanbul’da 60 dairesi ve deniz manzaralı 10 villası bulunuyor. Ayrıca Boğaz’da beş yalısı var. Celaliye’de Asım Kocabıyık’tan 20 yıl önce satın aldığı deniz kenarındaki evi bile duruyor. Adana’da blok apartmanları, Toroslar’da bir dağ evi bulunuyor. Adana’da kaldığı dönemde aldığı portakal bahçeleri ve arazilere kadar tüm gayrimenkul yatırımlarını aynen koruyor. Bir tek babasından kalan Adana’daki 11 bin dönümlük Mısırlı çiftliğindeki hissesini satmış bugüne kadar. Kişisel servetinin yüzde 80’ini gayrimenkul yatırımlarının oluşturduğunu söylüyor. Bunun yanında “Nakdi olan temkinli” bir işadamı olarak tanımlıyor kendini. Nakitte kalmayı tercih eden bir yönü de var: “Aileden gelen, daha doğrusu Erol Sabancı’nın bizlere kazandırdığı bir alışkanlık var. Birikimlerimizi sepetlere böleriz."


Yalçın Sabancı ve eşi Neslihan Sabancı

Anlaşılması güç olan, Yalçın Sabancı’nın malvarlığını oluşturan hisseleri ve gayrimenkullerini satmadan nasıl Türkiye’nin en büyük armatörü olduğu? Yalçın Sabancı’ya göre şaşılacak bir şey yok. İşin sırrı holdingde 39 yıl çalışarak elde ettiği gelirler. Hemen arkasında Londra’da uluslararası işletme okumuş ve yakın zamanda dümeni ele geçirecek olan büyük oğlu İlhan Sabancı var ve onu yetiştirmekle meşgul. Onun arkasında ise bugünlerde ağabeyinin izinden eğitimini tamamlamak için Londra’ya gitmek üzere olan Emirhan Sabancı var. Bir dönem holdingin inşaat bölümünün başında olan ve Bilkent’te bankacılık ve finans üzerine eğitim alan büyük kızı Aysen Sabancı ise holdingin inşaatta yeniden aktif hale gelmesini bekliyor. Yalçın Sabancı, Sakıp ve Hacı Sabancı’dan aldığı eğitimi çocuklarına vermekte kararlı görünüyor. Değişmeyen ise Sabancıların şirketlerini sosyal sorumluluğu olan birer kurumsal yurttaş haline getirme istekleri. Yalçın Sabancı da kurduğu vakıf aracılığıyla öğrencilere burs veriyor. Başlangıç iki yılda 200 kişiye burs vermiş ve bu sayıyı 500’e çıkartmış. “Aradığım yegâne özellik gerçekten yardıma ihtiyacı olması. Bu insanlara ulaşabilmek için Anadolu’da gazetelere bile ilanlar verdim. Personelimin çocuklarına da burs vermeye çalışıyorum” diyor.

Yalçın Sabancı’yı mutlu eden bir şey daha var. Arada bir yatlarına binip deniz havası almak. Forbes’in görüşü şöyle; “Yüzme bilmemesine rağmen deniz onun için gerçek bir tutku.”

YASA Denizcilik 2023 Fotoğraf Yarışması’nda ödüle layık görülen fotoğraf 3.cü Zabit Enes Kanbakoğlu imzasını taşıyor ve şöyle anlatıyor; “Bazı geceler uyumak zor, bazı sabahlara uyanmaksa sancılı ve kasvetli oluyor. Ancak; fırtınalı zamanlar, içini karartmayanlara güneşli günlerden fazlasını müjdeler.”

Yalçın Sabancı Bey’le görüşeceğimiz günü bildirdiğinde Aralık 2015’in ilk günleriydi.

Şöyle anlatmıştı;

“8 Mart 1943’te doğmuşum. Ama köyden gelen nüfus kâğıdı ile annemin anlattıkları uymuyor. Arada altı ay bir sene gibi farklılık görülüyor. Benden evvel bir kızkardeşim varmış. Annemin anlattığı ‘Yaylaya giderken hamileydim’ demiştir. Ben mart ayından doğduysam, annem de yaylaya giderken dediyse ki, okullar mayıs ayı sonunda haziran başında kapanırdı ve ardından biz yaylaya giderdik. Kayseri’nin üstünde Akçakaya Köyü’nde otururduk, fakir bir köydü. Bizim daha yukarılarımızda Stefan Rum köyü, altımızda ise Ermeni köyü vardı. Stefan Köyü’nün adının bu isimdeki bir Rum’un çiftliğinden ileri geldiği söylenirdi. Rum köylüsü daha varlıklıydı. Daha sonra buraya çevre köylerden göç edip yerleşen Türklerle Rumlar 1924 yılına kadar birlikte yaşamışlar.

1924 yılında yapılan mübadele sonunda Trakya Türkleriyle Rumlar memleket değiştirmişler; Yunanistan’dan getirilen bir kısım muhacir Türkler Rum köylüsünden boşalan evlere ve araziye yerleştirilmiş. Akçakaya Köyü ahalisi yukarıda, aşağıda işçi olarak çalışan bağında bahçesinde işçi olarak ekmeğini kazanan fakir insanlardı. Çoğunlukla bağbozumu zamanında da iş imkanları olurdu. Yalnızlık yılları dedemiz Hacı Arap Mehmet (Sabancı) I. Dünya Harbi’nde Yemen’de şehit düşmüştür. Babam (Hacı Mehmet) bir yaşındayken ve Amcam (Hacı Ömer) beş yaşlarında iken yetim kalıyorlar. Evde yaşlı dul bir anne ve çok fakirler! Kayınbiraderi olan ve kendisinden altı yaş ufak 14 yaşındaki amcasıyla isteği dışında olarak ‘Çocuklara bakmak lâzım, babaları yok.’ diyerek annemi babamın amcasıyla evlendiriyorlar.

Fakirlikten dolayı köy ahalisi Çukurova’ya çalışmaya gelirmiş. Çukurova’da üvey babalığı, ya da amcam giderek eli ekmek tutar hale geliyor. Amcam ve babam çırçır fabrikalarında presçi işçi olarak çalışıyorlar. Ayaklarıyla pamuk eziyorlar. İmkanları o kadar az ki, işten sonra çırçır atölyelerinde yatıyorlar. Amcam onlara yağ tenekelerinde yemek pişiriyor. Sonra at arabası ediniyorlar ve bu arabayla mal taşımaya başlıyorlar. II. Dünya Harbi yıllarındaki bu göçle birlikte o arada çalıştıkları bir çırçır fabrikasını satın alıyorlar. Ardından diğer fabrikalar geliyor ve çok ciddi bir büyümeyle saygın bir sanayici kimliği kazanıyorlar. O kadar ki 1948’de Akbank’ı kuruyorlar. Ardından 1951- 1952’de Bossa kuruluyor. 39 yıl süren tekstil grubu başkanlığı Büyüme devam ederken ben 39 yıl Tekstil Grubu Başkanı olarak görev aldım. Bu sorumluluktan ayrılma kararımın iki nedeni vardır; Eniştem olan Hacı Sabancı vefat ettiğinde babam hayattaydı. Bu olay beni son derece üzdü. Bir de 39 yıl üstlendiğim bu görevden yorulduğumu fark ettim, ayrıldım. Bu kararı verdiğimde 55 yaşındaydım ve ‘Artık emekli biri olarak hayatımı yaşayacağım’ diyordum. Fakat 39 sene yedi fabrikanın operasyonunu üstlenmek gibi müthiş bir alışkanlıktan sonra kendimi sudan çıkmış balık gibi boşlukta hissettim. 1999’da 55 yaşında emekli oldum ve bu alandan uzaklaşmaya çalıştım. Biraz dünyayı gezdim, dolaştımsa da baktım ki yapamayacağım. Sakıp ağabeyim ‘Ben senden 12 yaş büyüğüm niye ayrılıyorsun?’ diye sormuştu! Ben de ‘Bak kardeşin vefat ediyor. Ben resmen soluk soluğa çalışıyorum; Maraş’a gidiyorum, oradan Adana’ya geliyorum. Durmadan bazen Amerika’ya, oradan Avrupa’ya gidiyorum, ardından yine yurda dönüyorum ama, dur durak bilmeden çalışmamı gerekli kılan bir çarkın içerisindeyim. Çıkan yemeğin kalitesine, zaman zaman patlak veren grevlere kadar aranan hep benim!’ Özdemir Sabancı Bey’in ofisinde şehit edilmesi ayrı bir moral çöküntüsüne neden olmuştu. Artık iş seyahatleri gözümde büyüyordu. İstanbul’a da yerleşmiştim. Emekli olmak istedimse de olamadım!

YASA Denizcilik 2023 Fotoğraf Yarışması’nda birinci seçilen fotoğraf I.Zabit Tugay Höcek imzasını taşıyor ve şöyle anlatıyor; “Denizcilik aslında hayatın bir yansıması. Çabalamanın, zorlukların üstesinden gelmenin, umudun, gözyaşının, mutluluğun bir aynası. Bu fotoğrafı çekerken bu hayatın yansımasını derinden hissettim. Öyle değil mi? Deniz de bizim yansımamız değil mi zaten?” 

Armatörlüğe yaklaşılan günler ailemizdeki damatlarımızdan, çok yakın ahbaplarımızdan bazıları armatördü. Mesela Burhan Deval, mesela Eşref Cerrahoğlu, mesela Gündüz Kaptanoğlu. Beraber seyahatlere giderdik ve onlar gemi konuşurlar, ben de tekstil konularında konuşurdum. Ben Marks&Spencer, İKEA, St. Moritz, H&M filan derken, onlar da navlun, supermax, handymax gibi başka konularda değerlendirmeler yaparlardı. Böyle bir yurtdışı gezisinden sonra Türkiye’ye geri geldiğimde, armatör arkadaşlarımın da teşvikiyle bir ekip kurdum. Dünya denizlerinde bayrak gezdiren bir filonun başkanı olarak yolumuza devam ediyorum.

YASA Denizcilik 2023 Fotoğraf Yarışması’nda Başmühendis Halil Esendir imzasını taşıyan fotoğrafı ve şöyle anlatıyor; “Türk sularından, Türk boğazlarından geçmek meslek hayatımın hep en güzel anıları arasında yer alacaktır. Her Türk denizcisinin de benzer duygular yaşadığını düşünüyorum. Daha öncesinde de görev aldığım, hizmet verdiğim şirketimizin YASA Polaris gemisini turkuaz mavisi bu sularda görünce fotoğraflamak istedim.”

2000 yılında inşa ettirerek teslim aldığımız “Ya-Sa Aysen” kuru dökme yük gemisinin denize indirilmesi töreninde siz de Japonya’da misafirimiz olmuştunuz. O günden bugüne meslekteyiz. Ya-Sa Denizcilik Japonya’daki Universal Tersanesi’nde inşa edilen dökme kuru yük gemisi M/V Yasa Dream ile Türkiye’nin en büyük filosuna sahip olmayı başaran bir armatörlük firması seviyesine yükseldi.

Yalçın Sabancı için armatörlük yeni bir sevda ve çok bağlandığı bir rüya olmuştu.

Şöyle devam etti; “3 Ekim 2008’de teslim aldığımız 207.000 dwt.’lik bu gemimize “Yasa Dream” adını vermiştim. Siz de Japonya’da misafirlerimizdendiniz.

YASA Denizcilik Yalçın Sabancı Bey’in rüyası idi. “Yasa Dream” Japonya’dan ilk seferine başlarken bir misafir yazar olarak bu muhteşem rüyanın gerçekleşmesini seyretmiştim.

Yasa Holding misafiri olarak Türkiye’den 96 davetlinin katıldığı tarihi törenden sonra, tamamı Türk gemi adamlarından oluşan ‘Yasa Dream’; Gemi Süvarisi Kaptan Melih Engin, Uzakyol Başmühendisi Kazım Cihat Önen kumandasında ilk seferi için yük almak üzere Avusturalya’ya hareket etti.

YASA’nın rüyası gerçekleşmiş ve engin ufuklara doğru uzaklaşıyordu.