Türkiye'nin jeopolitik konumu, tarihi ve coğrafi özellikleri nedeniyle her zaman küresel güç mücadelelerinin merkezinde yer almıştır. Özellikle son dönemde, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın açıklamaları, Türkiye'nin hem Atlantik hem de Avrasya güç merkezleri arasında nasıl bir denge kurmaya çalıştığını gözler önüne sermektedir. Bu analiz, Türkiye'nin jeopolitik kimliğini, Afro-Avrasya kavramı çerçevesinde yeniden değerlendirirken, Lev Nikolayeviç Gumilev'in ve Alfred Thayer Mahan'ın teorik yaklaşımlarından yararlanacaktır.
Afro-Avrasya: Türkiye'nin Stratejik Konumu
Afro-Avrasya, Afrika, Avrupa ve Asya kıtalarını tek bir kıta olarak tanımlayan bir terimdir ve bu bölge "Eski Dünya" olarak da adlandırılmaktadır. Türkiye, Afro-Avrasya'nın merkezinde yer alarak bu kıtanın en stratejik noktalarından birinde konumlanmıştır. Bu konum, Türkiye'yi aynı anda hem Avrupa'nın en doğusundaki hem Asya'nın en batısındaki hem de Afrika'nın en kuzeyindeki ülke yapmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye, Lev Nikolayeviç Gumilev'in "etnogenez" (Ethnogenesis) teorisi çerçevesinde değerlendirilebilir. Gumilev'e göre, bir milletin karakteri ve tarihsel gelişimi büyük ölçüde coğrafi konumu ve çevresel faktörlerle şekillenir. Türkiye'nin Afro-Avrasya'nın merkezi konumu, onun etnogenez kimliğinin ve stratejik önceliklerinin belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Türkiye'nin Tarihsel Konumlanışı
1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla Afro-Avrasya'da bir güç boşluğu oluşmuş ve Türkiye, bu dönemde "Adriyatik'ten Çin Seddi'ne Türk Dünyası" kavramı ile "Köprü-Geçiş Ülkesi" olarak konumlanmıştır. 2000'li yıllarda ise Türkiye, "Yeni Osmanlıcılık" kavramı ile "Terminal Ülke-Birlikte Geçiş" rolünü üstlenmiştir. Günümüzde ise Türkiye, bu iki kavramı da kapsayacak şekilde, coğrafi anlamının ötesinde "Afro-Avrasya" ülkesi olarak kendini tanımlamaktadır. Bu yeni jeopolitik kimlik, Türkiye'nin Karadeniz, Ege Denizi, Akdeniz, Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Hazar Denizi gibi stratejik su yollarını kontrol eden bir "Ada Ülkesi" olarak yeniden konumlanmasını içermektedir.
Alfred Thayer Mahan ve Türkiye'nin Deniz Gücü
Alfred Thayer Mahan'ın deniz hakimiyeti teorisi, Türkiye'nin jeopolitik stratejisini anlamak için önemli bir referans noktasıdır. Mahan'a göre, bir ülkenin deniz gücü, onun küresel güç statüsünü belirleyen en önemli faktörlerden biridir. Türkiye'nin çevresindeki denizlerle olan bağlantısı ve bu denizlerin stratejik önemi, Mahan'ın teorisi çerçevesinde değerlendirildiğinde, Türkiye'nin deniz gücünü artırmasının ve deniz yollarını kontrol etmesinin onun küresel etkisini artıracağı sonucuna varılabilir. Bu bağlamda, Türkiye'nin hem Atlantik hem de Avrasya güç merkezleri ile olan ilişkilerinde deniz gücü ve deniz yollarının kontrolü, kritik bir rol oynayacaktır.
Güncel Stratejik Açıklamalar ve Jeopolitik Kimlik
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler'in Avrupa'nın güvenlik mimarisine Türkiye'nin katkıda bulunabileceği ve böyle bir ordunun parçası olmak isteyeceği açıklaması, Türkiye'nin Atlantik yapısı ile olan ilişkilerini güçlendirme arayışında olduğunu göstermektedir. Diğer yandan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Türkiye'nin BRICS'e katılma isteği ve bu organizasyonun AB'ye karşı iyi bir alternatif olabileceği yönündeki açıklaması, Türkiye'nin Avrasya güç merkezi ile ilişkilerini derinleştirme çabasının bir göstergesidir. Bu iki açıklama, Türkiye'nin jeopolitik kimliğinin belirsizliğini ve denge arayışını ortaya koymaktadır.
Sonuç
Türkiye, Afro-Avrasya'nın merkezinde yer alan stratejik konumu ve tarihsel bağları nedeniyle, 21. yüzyılda jeopolitik kimliğini yeniden tanımlamak zorundadır. Lev Nikolayeviç Gumilev'in etnogenez yaklaşımı ve Alfred Thayer Mahan'ın deniz hakimiyeti teorisi, Türkiye'nin bu süreçteki stratejik önceliklerini ve kararlarını anlamak için önemli teorik çerçeveler sunmaktadır. Türkiye'nin hem Atlantik hem de Avrasya güç merkezleri ile dengeli ilişkiler kurma çabası, onun gelecekteki jeopolitik kimliğini belirleyecek temel dinamiklerden biri olacaktır. Bu bağlamda, Türkiye'nin kendini Afro-Avrasya'nın merkezi bir "Ada Ülkesi" olarak konumlandırması, onun küresel ve bölgesel güç mücadelesindeki rolünü güçlendirecektir.