Türkiye’nin kaçınılmaz yarını: Kemalizm’e dönüş

Küresel dengeler alt üst. Yeni bir dünya çoktan kuruldu. 1945 sonrası Amerikan hegemonyasına...

Cem GÜRDENİZ – Emekli Tümamiral

KURAL TEMELLİ DÜNYA ARTIK YOK
Küresel dengeler alt üst. Yeni bir dünya çoktan kuruldu. 1945 sonrası Amerikan hegemonyasına dayalı dünya düzeni artık yok. “Pax Americana”ve soğuk savaş bittiği andan itibaren dünyaya ölüm ve göz yaşı getiren “Bellum Americana” dönemleri Gazze’de yaşanan büyük katliam ile kapanıyor. ABD’nin Soğuk Savaş sonrası içine düştüğü güç sarhoşluğu, neo liberal kapitalizm ile neoconların vahşi sosyal Darvinist buluşmasını sağladı. Sonuç ortada, Amerikan kanı dökülmeksizin yıkılan Irak, Afganistan, Libya ve Suriye; Anglosakson, AB/D jeopolitik çıkarları için yok edilen Ukrayna; turuncu devrimler, Türkiye dahil pek çok ülkede kumpaslar ve darbe girişimleri, ekonomik ambargo yaptırımlar ve ablukalar. Son olarak insanlık tarihinin en büyük katliam ve soykırıma varan etnik temizlikleri arasında yerini alan Gazze’de İsrail’e tam destek olması, ABD’nin yeni dünya düzenindeki karanlık yerini tam anlamıyla mühürlüyor. Gazze’de yaşananlar, devletler hukuku, silahlı çatışma hukuku ve Cenevre Sözleşmelerini hiçe sayan insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına girecek, soykırıma yakın etnik temizleme şüphesiz ABD’nin şampiyonluğunu yaptığı kural temelli düzenin (rules based order) kendi elleri ile yok edildiğini dünyaya ilan etti. Artık ABD’nin barış yapıcılığı, güvenilir arabulucu ya da hakemlik rolüne soyunması olası değildir. ABD, Filistinli sivillerin katledilmesine göz yumarak gerek İsrail’in genişlemesi gerekse Doğu Akdeniz’de Gazze açıklarında bulunan zengin doğal gaz yatakları üzerinden enerji açlığı çeken Avrupalılara yeni gaz erişiminin yolunu açıyor.

GÜCÜ TÜKENEN ABD
Orta çağda bile yaşanmayan derecede güçlünün sınırsız ve vicdansız şiddet kullanımının yoğunlaştığı bu dönemde Anglosakson Hegemonya ve koruduğu müesses nizam, gücü terk etmemek için dirense de küresel düzen değişti. Dünyanın en zengin 42 insanının 3,6 milyar insanının gelirine eşit bir zenginliğe sahip olduğu bir dünyada, II. Dünya Savaşı sonrası kurulan ve Spykman’in kenar kuşak teorisi ile desteklenen kapitalist neo-liberal düzeni devam ettirmek artık mümkün değil. 2008, 2012 finans krizleri, 2008 Osetya, 2014 Kırım, 2016 Türkiye FETÖ darbesi, NATO genişlemesi ve Donbas katliamları üzerinden Rusya ile savaşa teşvik edilen Ukrayna; Azerbaycan Ermenistan Savaşı; Afrika darbeleri ve krizleri; Tayvan kışkırtmaları; Arktik’te değişen dengeler; 2023 İsrail Gazze Savaşı hegemonyanın jeopolitik omurgasını çatlatıyor. ABD, 32 trilyon dolar borç stoku ve günlük 2 milyar dolar kredi faiz ödemesi ile bugün küresel jandarmalığa ve dolar hakimiyetini sürdürmeye çabalıyor. ABD’nin Ukrayna ve İsrail krizlerine destek olurken Çin ile rekabete ve Pasifik’te güç dengesini sağlamaya gücünün yetmeyeceğini artık sokaktaki adam bile biliyor.

YARATICI KAOS DÖNEMİ
Son 75 yılda liberal batı, Amerikan tipi uygarlığı kendine model alırken, batılı ferdiyetçilik, neo liberalizm ve Yahudi Hristiyanlığın (Judeo-Christian) metafiziğini kullandı. Ancak sistem çöktü. Bu hızlı çöküş, Pax Americana’nın Roma, Britanya ve Osmanlı barışları ile kıyaslanamayacak kadar kısa olduğu gerçeğini de ortaya çıkardı. Yanına AB’yi de alan Anglosakson dünya, jeopolitik kaderini bekleyerek değil, geleceği savaş ve krizler üzerinden şekillendirerek belirlemeye çalışıyor. İki okyanus tarafından emniyete alınmış olmanın rahatlığı içinde bir ada devleti gibi davranan ABD ve peşindeki neo-liberal batı, ayakta kalmak ve mevcudiyetini devam ettirmek için yaratıcı kaos stratejisi altında savaşlara, krizlere ve kendilerine rakip olan devletlerde savaş ve kriz üretmeye devam ediyor. Tek amaç Asya’nın güçlenmesini, kıta güçlerinin denize çıkışını önlemek. Ancak, Rusya ile Çin’in yakınlaşması, savunma, güvenlik ve stratejik iş birliğine gitmeleri ile Çin’in denizde güçlenmesi tüm dengeleri değiştirdi. Bugün ABD tek başına Ukrayna’da Zelensky’i; Gazze’de Netanyahu’yu desteklerken, Tayvan’da ortaya çıkacak askeri bir krizi yönetebilecek durumda değil. Ukrayna’da vites küçülten ABD, İsrail’in bir nevi emrivakisi ile içine çekildiği yeni krizin ne yöne everileceğini dahi kestiremez durumda. ABD’nin yöneticileri dahi kendi içinde büyük bir karmaşa içinde. Örneğin ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan 7 Ekim 2023 Gazze savaşı başlangıcından 8 gün önce Atlantik Festivalinde yaptığı konuşmada Ortadoğu’nun son 20 yılın en sakin dönemini yaşadığını söylüyordu.

ABD’NİN ZAYIFLIKLARI
ABD İmparatorluğu zayıflıyor ve zayıflama kontrol altına alınamıyor. Bunun temel nedenleri şöyle sıralanabilir. Birincisi Borç Stokları ve dengesiz gelir dağlımı. İkincisi ülke içinde iç savaştan bu yana görülen en büyük kutuplaşma. Üçüncüsü savunma sanayiinde özellikle donanmanın desteklenmesine yönelik alt yapının son 40 yılda erimesi; Dördüncüsü Amerikan askeri insan gücünde daralma ve arz/talep dengesizliği; Beşincisi Donanmada savaş gemisi sayısının son 40 yılda 600’den 285’e düşmesi.

DÖNÜŞTÜRÜLEN TÜRKİYE
Bugüne kadar ABD, kenar kuşak, enerji ve İsrail güvenlik jeopolitiğinin bir aracı olan Türkiye’de gerek üsleri ve NATO üyeliğimiz; gerekse içimizdeki, siyasi, askeri, medya ve ekonomik kanattaki mandacılar sayesinde, Türk iç siyaseti ile dış siyasetine sınırsızca müdahale edebildi. İstihbaratımızı dahi 1945 sonrası ABD’ye teslim ettiğimiz bir sürecin son 70 yılda ülkemizi getirdiği durum ortadadır. İç siyasette, ABD desteği ile kurulan veya dönüştürülen iktidar ve muhalefet partileri sayesinde laiklik ve ulus devletin omurgaları kırılmış, devletçilik, halkçılık ve Atatürk devrimciliğinden uzaklaşılmış, hukuk sistemi bile önce FETÖ dönemi daha sonra da siyasete iktidarın müdahalesi ile en geri kalmış Afrika devletlerinin bile gerisine düşmüş bir cumhuriyetle karşı karşıyayız. Önce 1970 ve sonrası askeri darbeler ile Kemalist Türkiye yok edildi. Ardından Atlantik bağımlılığı aşılandı. Polisten istihbarata; Ordudan, akademiye; iş dünyasından medyaya her alanda etkili olan bu bağımlılık Türkiye’nin bağımsız gelişmesini engelledi. Özellikle 1980 sonrası pompalanan neo-liberal politikalar sonunda ülkenin varlıkları özelleştirildi. Hizmet sektörü sanayiinin önüne geçti. Tasarruf yerine tüketim özendirildi. Tarım geriletildi. Din siyasetin her alanda emrine verildi. Sonuçta 21. Yüzyıla damga vurabilecek imparatorluk ve devlet kurma geleneğinden gelen büyük bir cumhuriyet, sıcak paraya bağımlı ve borç tuzağına batırılmış, genetiği ile oynanmış morbid bir varlığa dönüştürüldü.

ABD GÖREVİNİ BAŞARDI
Kısacası 1945 sonrası Atatürk’ün vizyonu hilafına yaslandığımız Atlantik Cephe Türkiye’yi bölmeyi ve zayıflatmayı başarmıştır. Bu cephede kalma ve NATO üzerinden organik bağlarımızı devam ettirmede ısrar etmek devletin hayrına sonuçlar doğurmaz. Doğu Akdeniz’den Dicle Fırat havzasına; Libya’dan Karadeniz’e her alanda kayıplar getirir. Ana vatanın üniter yapısının bozulmasına katkı sağlar, mavi vatanımız ve yavru vatanda geri dönülmez jeopolitik sonuçlar doğurur.

YENİ PARADİGMA İHTİYACI
Küresel dengelerin hızla değiştiği, ABD’nin Birinci Dünya Savaşı sonundaki İngiltere’nin durumuna düştüğü bir konjonktürde Türk’ün bağımsız ve dünya devletleri ailesi içinde onurlu ve başı dik yerini alabilmesinin zamanı gelmiştir. Anglosakson, Alman, Latin, Çin, Hint, Farsi, Arap, Afro vb. tüm dünyaya eşit duran coğrafyasının gücünü milli gücünün diğer unsurları ile sentezleyen Cumhuriyet, yeni rota çizmeye hazır olmalıdır. O gün mutlaka gelecektir. Bu bir tahmin veya istek değil tarihin durdurulmaz akışının sonucudur. Zira 100 yıl öncesinde yaşananlar tekrar etmektedir. Artık zaman gerçeğe, akla, bilgeliğe dayalı, çok boyutlu, çok yönlü ve çıkar odaklı dış ve güvenlik politikaları uygulama zamanıdır. Ne Türk kanı ne de Türk emeği gelecekte hesabı verilemeyecek jeopolitik, stratejik ve ekonomik yanlışlar uğrunda harcanmamalıdır. Emperyalizme Türkiye’ye yeni kumpas fırsatları yaratılmamalıdır. Devasa ekonomik sorunlar jeopolitik tavizlerle çözülmemelidir. Türkiye kaderini çizeceği yeni rotada kendi belirlemelidir.

BU ROTANIN ADI KEMALİZM’DİR
Kemalizm gardırop veya rozet Atatürkçülüğü ile karıştırılmamalıdır. Zamanında devrim kelimesinden komünizm endişesi ile korkan yüksek komuta kademesinin bu kelimeyi inkılap ile değiştirmesi gibi, Kemalizm’den korkan dinciler ve mandacılar yine yüksek komuta heyetinin onayı ile Kemalizm yerine içi boşaltılmış Atatürkçülüğü piyasaya sürdüler. Halbuki Kemalizm ve Kemalist kavramları ilk kez Kuvayı Milliye ve Mustafa Kemal düşmanı İngilizler tarafından kullanılmıştı. Kemalist Anglosakson dünyaya tokat atabilenin, ona direnenin adıydı. Kemalist yarının Türk’ünün öncü düşünce yoluydu.

KEMALİST REÇETE ESASTIR
Güvenli, istikrarlı ve Atatürk’ün tabiri ile muasır medeniyet (çağdağ uygarlık) seviyesine erişmiş Türkiye Cumhuriyeti idealine ancak Kemalizm ve içerdiği altı okun tam anlamı ile uygulanması ile erişilebilir. Bugün Türkiye’de büyük bir çoğunluk hür ve uygar perspektifte çağdaş uygar yaşam tarzını benimsemektedir. Muhafazakâr görünümlü kesimler içinde çağdaş uygarlık, sadece materyalist nimetlerden yararlanma olarak anlaşılmaktadır. İdeal bir Müslümanın bir lokma bir hırka paradigmasının yerini iktidar nimetlerini kullanan Siyasal İslamist kesimde bir rezidans bir jeep ve hatta bir yat paradigması almıştır. Tarikat liderleri lüks içinde yaşamaktadır.  Bugün Türkiye’de erkek egemen toplumun hâkim olduğu kör muhafazakarlık siyasi saikler ile 21. Yüzyıl ve daha ötesini hak eden toplumu Osmanlıcılık ve dincilik üzerinden geçmiş yüzyıllara yani aşağıya çekmektedir. Aşağı çekilen kesimlerin en büyük çoğunluğu yoksullardır. Kadercilik (tevekkül) üzerinden doktrine edilmişlerdir. Çok büyük geçim ve hayatta kalma mücadelesi içinde ne kendilerine ne de çocuklarına rota çizemeyen bu kesimler sadaka ekonomisine ve dolayısı ile mutlak itaate, tarikatların, cemaatlerin baskısına alıştırılmışlardır. Pek çoğunun demokrasi tiyatrosunda sahip olduğu oy hakkı, 1946 sonrası yeter söz milletin aldatmacası altındaki feodal düzendeki ağaların dayatmasına benzeyen, baskılar altındadır. Hür iradeleri kısıtlanmıştır. Bu karanlık tablonun panzehiri Kemalizm’dir.

KEMALİZM’İN TEMELİ CUMHURİYETTİR
Kemalizm geleceği yakalamanın ideolojisidir. Kemalizm sürekli devrimlerin enerjisidir. Modern bir ulus devlet inşa etmenin ve korumanın ideolojisidir. Temeli cumhuriyettir. 15 yıllık Türk Rönesans’ı ile toplumu birkaç yüzyıl ileriye taşıyan başarıları temsil eden Kemalizm, toplumsal hiçbir sınıfa tek başına dayanmaz. Ne siyasal İslam ne de batıdan ithal edilmiş sosyal demokrasi, liberalizm, Marksizm, Maoizm, komünizm vb. yabancı düşünce pratiklerine bağlı değildir. Türk halkına, Türk devlet geleneğine her yönü ile uyumlu bir devlet yönetim, çağdaşlaşma ve başı dik yaşama yoludur. Cumhuriyet ve Kemalizm Türk tarihinin en büyük eseridir. Mustafa Kemal mucizesinin somutlaşmış sonucudur. Cumhuriyet, Çanakkale’deki kanlı direniş, Kut ül Amare’deki görkemli zafer ile Türk ulusunun emperyalizme tokat atabileceğini gören Mustafa Kemal’in, Osmanlının teslimiyeti sonucu işgale uğrayan İstanbul’da 13 Kasım 1918 günü söylediği “Geldikleri gibi giderler” öngörüsünün varış limanı olmuştur. İnönü’de açılan talih; Sakarya’da dökülen kan; İnebolu’da cephane taşıyan denk kayığı; Küre Dağlarını aşan kağnı; Kocatepe’de gürleyen top ateşi; Büyük Taarruzda kanatlanan süvari; 9 Eylül’de Akdeniz ile buluşan bayraktır. Bilimin Hurafeye; Akılın Dogmaya; Vatandaşın Kula; Millet egemenliğinin emperyalist batı dayatmalarına; Ezilen ulusların hegemonlara; Asya’nın Avrupa’ya baş kaldırışının, Türk’ün var oluşunun zaferidir. Cumhuriyet ve Kemalizm 400 yıllık geri kalmışlık açığını kapama kararlılığının manifestosudur. Büyük bir iddiadır. Büyük Kemalist merhum Ahmet Taner Kışlalı’nın ifadesi ile “Kemalizm ne Atatürk’ün bekçiliği ne de 1920 koşullarında yapılmış olanların toplamıdır. Kemalizm demokratik toplumcu öze sahip, sürekli devrimcilik ilkesine dayalı bir çağdaşlaşma ideolojisidir. Kemalizm batının desteğiyle değil, batıya rağmen bir uygarlaşma hareketidir. Cumhuriyetin temelinde yatan felsefe insancıldır, ilericidir.”

KEMALİZM VE ALTI OK
Kemalizm milliyetçilik ve cumhuriyetçilik üzerinden ulus devleti emniyete aldıktan sonra üç ayak üzerinde yükseldi: Bunlar bağımsızlık, laiklik ve devletçilik idi. Diğer bir unsur olan halkçılık ile refahın dengeli paylaşımı, kıvançta ve tasada ortaklık yaratıldı.

LAİKLİK, ULUS DEVLET VE DEVRİMLER
Kemalizm gurur verici askeri bir zafer üzerinden yükselen vatan sevgisi ile kadını, erkeği, yaşlısı genci ile toplumu yeniden harmanladı. Özgür irade ve bağımsızlık duygusu, etnik kökene bakılmaksızın yeni Cumhuriyeti kuran Anadolu halkını Türk kimliği altında birleştirdi. Laiklik ile inanç, ait olduğu yere yani vicdani alana iade edildi. Türk ulusu, dünya tarihinin öncesinde görmediği kısa sürede ardışık devrimleri başardı. 1924 ve 1930 yıllarında çok partili demokrasiye geçiş denemeleri yapıldıysa da toplumun gerek teoride gerekse pratikte hazır olmadığı ve emperyalizmin demokrasi maskesi altında etnik ve dini kışkırtmalarına açık olduğu anlaşıldı. Böylece, sürekli devrim altında cumhuriyetin olgunlaşması tercih edildi. Kemalizm, Rönesans ve reformun yansımalarından yararlanamamış; aydınlanma ile her iki sanayi devrimini yaşayamamış; genelde çiftçi ve asker olarak istihdam edilmiş Türk’ün, iktisadi gerilik ile taassubun vicdan alanında yarattığı baskılar sonucu, büyük yeteneğine rağmen geri kalmışlığının kırılışının adıdır. Kısacası uygarlığa Türk’ün en büyük hediyesidir.

KEMALİZM’E AYDIN VE ASKER İHANETİ
Atatürk’ün çok erken vefatı ve ardından başlayan karşı devrim Kemalizm’i ve 1937’de 1924 anayasasına eklenen altı okun içinin başlatılma sürecini başlattı. Liberal ve sosyalist İdeolojilerden farklı olarak Kemalizm’in onlar gibi geniş bir siyasi ve ekonomik yazına sahip olmaması; teoriden pratiğe değil; doğrudan koşulların dayattığı bir pragmatizm ve pratik olması, Türk aydınlarını kalıpların dışına çıkaramadı ve onlar da yüksek siyaset ve zaman içinde Amerikan bilinç alanına çekilen yüksek komutanlığın Kemalizm’i unutturmasına zımni onay verdiler. 1945 sonrası Avrupa Atlantik sistemin, savaş sonrası yeni kenar kuşak jeopolitik denkleminde Sovyetler Birliğini güneyden kuşatan Türkiye’yi bağımsız bırakması mümkün olmadı. Zira Türkiye, Türk Boğazlarına ve Afro- Avrasya’yı kontrol eden muazzam bir coğrafyaya sahipti. İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye’ye en büyük zarar Türk-Sovyet dostluğunun, Türk-Sovyet düşmanlığına dönüşmesi ile verildi. Asya’dan koparıldık. Komünizm ile mücadele adı altında Kemalist ve devrimci damar kurutuldu. FETÖ’nün genetik kodları Komünizmle Mücadele Derneği üzerinden maalesef devlet tarafından yaratıldı.

DEMOKRAT PARTİ VE ERKEN DEMOKRASİ
İkinci Adam İnönü’nün oluru ile 7 Ocak 1946’da CHP’den kopan vekiller tarafından kurulan Demokrat Parti, muhafazakâr tutum ve liberal ekonomi tezi ile ortaya çıktı. En büyük gücü İslam dinini siyasi demokrasi altında enstrümana dönüştürmesiydi.  CHP iktidarda iken 1948’de Köy Enstitüleri, komünizm propagandası yapılıyor diye kapatılırken, toprak reformu başlamadan bitiriliyordu.  Emperyalizm, Türkiye’deki mevcut statüsünü devam ettirebilmek için yerli işbirlikçilerle beraber milleti, sağ, sol; dinci, laik; diye bölmüştü. DP, 1950 seçimlerini kazandı ve Meclis onayı olmadan katıldığımız Kore Savaşı sonrası, 1952’de Türkiye’yi sonuçları bugüne kadar katlanarak ağırlaşan NATO üyeliğine taşıdı. Böylece Atlantik çekim alanına girildikten sonra Anglosakson emperyalizminin anti tezi olan Kemalizm içerdeki mandacılar, dinciler ve etnik bölücüler sayesinde her yönden saldırıya uğradı. Demokrasi adı altında Kemalizm’e ve altı oka saldırmak adeta meşrulaştırıldı. 1960 sonrası artan dengesiz kentleşme muhafazakarlığın azalmasını ve moderniteyi tetikleyeceğine, laikliği örseleyip vicdan alanında kalması gereken dini, siyasetin göbeğine oturttu. Emperyalizm her zamanki gibi “akıl mı? nakil mi?” kavgası içindeki İslam alemini, dogma ve hurafelere boğmak ve demokrasi içinde dinciliği yükseltmek için tüm kaynaklarını seferber etti. Böylece altı okun her birinin bedeni kırıldı. Halbuki altı oktan hayat bulan Cumhuriyetin kurumsallaşmasını korumak ve geliştirmek esas olmalıydı. Bu süreçte Kemalizm’e en büyük zararı sadece dinci, bölücü ve mandacılar vermedi. Başta Atatürk’ün kurduğu siyasi parti ile kendini Atatürkçü olarak gören kesimler de verdi. Halen pek çok Atatürkçünün neo liberal çağın moda kavramı “Ben Sosyal Demokratım” söylemini Kemalizm’e tercih etmesi cumhuriyeti kuran ordu kadrolarının gelecek kuşaklarının Amerikan darbelerine destek olması ve Kemalizm’i sulandırmasına benzer sonuçlar yarattı. Cumhuriyet ve Kemalizm ikilisinin birlikteliğini hep beraber yıktılar. Kemalizm’in değeri anlaşılmadı. Anlatılmadı.

AB/D JEOPOLİTİĞİ KEMALİZM’DEN NEFRET EDER
12 Mart ve 12 Eylül Amerikancı darbeleri Mustafa Kemal’in ruhunu silip süpürdü. Ancak bu dokunun asıl sosu Atlantik jeopolitiği idi. İran’ın kaybı (1979) ve Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgali (1980) ile gündeme gelen Brzezinski doktrini sayesinde kenar kuşakta İslamizasyon, (ABD yanlısı iyi huylu İslamizm) piyasaya sürüldü. Artık Kemalizm’e son darbe vurulmalıydı. Türkiye’de Kemalizm önce Atatürkçülüğe geriletilmiş; Atatürkçülük de jeopolitik ve milli politik boyuttan kılık kıyafet ve yaşam tarzını ilgilendiren boyuta çekilmişti. Türkiye’nin bağımsız dış politikası ya da yeni jepolitik arayışları değil, İslam’ın günlük yaşantıya müdahalesi kamuoyunda en çok tartışılan konu olmuştu.  Bu süreçte PKK terörü üzerinden ayrılıkçı etnik milliyetçilik de devletin başına bela edildi.  Görünüşte onu en çok sevenlerin ne teoride ne de pratikte ona sadık kalmadığı ortaya çıkmıştı. Demokrasiyi korumak için yapıldığı iddia edilen her darbeden sonra devlet ve halk, Kemalizm ve bağımsızlıktan uzaklaştırıldı. Kenar kuşağın Brzezinski İslamizasyonu 1979 sonrası Sovyetleri çevrelemeye hayat verirken, Türkiye’de demokrasiyi muhafazakarlaştırdı ve Cumhuriyetin Kemalist kimyasını yerle bir etti.

YENİ BİR DÖNEM BAŞLIYOR
Türkiye’nin 73 yıl aradan sonra tekrar Kemalizm ile buluşmasının yolu artık açılmıştır. Zira en büyük Anti-Kemalist olan ABD gerilemektedir. Emperyalizmin Türkiye’de hain devşirmesi, yeni darbeler ve kumpaslar tezgahlaması için kaynakları kısıtlıdır. Borç batağındaki ABD, küresel çapta etkisini koruyabilmek üzere Çin, Rusya, İsrail gibi çok daha öncelikli alanlara yönelmiştir. Ayrıca kendi içinde de kan kaybetmektedir. Nasıl ki Atatürk 1918’de İngiliz İmparatorluğunun çöküşünü görerek geleceğimizi büyük bir irade ile şekillendirmişse, bugün de Türk milleti aynı muhakemeyi yapabilmeliyiz. ABD/AB savaşları başlatıyor ancak sonuç asla alamıyor. Hızla güç kaybediyorlar. Avrupa’daki NATO genişlemesi ve Yugoslavya’nın parçalanması dışında zaferleri yoktur. Türkiye’miz eşsiz coğrafyası, 85 milyonluk nüfusu, ekonomik potansiyeli, çalışkan ve pes etmeyen halkı, Asya’daki akrabalık bağları, KKTC ve Azerbaycan’ın münhasır varlıkları, Ortadoğu, Levant, Kafkasya, Balkanlar; Kuzey Afrika ve Akdeniz’deki zengin tarihsel mirası ile bağımsız dış ve güvenlik politikaları uygulayabilecek durumdadır. İçerde tarımda kendine yeten, başta su kaynakları olmak üzere tüm doğal kaynaklarını halkının ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde kullanabilen, sanayi, hizmet ve tarım sektörlerinde dengeli büyüyebilecek potansiyele sahip bir devletiz. Bu hedeflere erişim, çıkar odaklı dış müdahalelerden, siyasi İslamist hülyalardan, vahşi kapitalist kazanma arsızlığından, NATO Atatürkçülüğü ile Amerikan Türkçülüğünden, nihilist boşvercilikten ve şark kurnazlığından sıyrılabilen, Kemalist ideolojiye dört elle sarılabilen, Atatürk’ü sözde değil özde seven kitleler ile başarılabilir. Türkiye’nin Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, ana muhalefet partisinin 70 yıl aradan sonra terk ettiği altı oka geri dönmesi ve nerede kalmıştık demesi; ya da altı okun için dolduracak yeni bir siyasi partinin ortaya çıkmasından başka yarını yoktur. Bu yarını kurmanın en uygun dış koşulları oluşmuştur.  Türkiye’nin Kaçınılmaz Yarını Kemalizm’dir.

Güncel Haberleri

Donald Trump, "Panama Kanalı'nı talep edebiliriz"
Çin gemi inşa kapasitesi ABD’nin 232 katına erişti
ABD, 4 kuruluşa ait 6 gemiyi "engellenen mülk" olarak tanımlandı
Türk denizciye ulaşılamıyor
NATO Daimi Mayın Karşı Tedbirleri Deniz Görev Grubu-2'nin komutası Türkiye'ye geçti