Kasım ayı başında Nijerya Deniz Kuvvetleri ile Dearsan Tersanesi arasında 2 adet 76 metrelik OPV76 sınıfı Açık Deniz Karakol Gemisi’nin tedariki için sözleşme imzalandığı açıklandı. Taraflar sözleşmenin değerini açıklamadı ama iki geminin 37 ay içinde tamamlanıp Nijerya Deniz Kuvvetleri teslim edileceği ve gemilerde Türk yapımı silah ve elektronik sistemler kullanılacağı yapılan açıklamalarda yer aldı. Bu ihracat başarısı Dearsan Tersanesinin Türk tersanelerinin askeri gemi inşaatında gelmiş oldukları noktayı göstermesi açısından iyi bir örnek olmuştur.
Yonca Onuk Tersanesinin 2004 yılında dost ve kardeş ülke Pakistan’a sattığı MRTP botları ile başlayan Türk tersanelerinin ihracat hikayesi 17 yılda büyük gelişmeler kaydetti. Yabancı ülke deniz kuvvetleri ve sahil güvenlik teşkilatlarına teslim edilen gemilerin hem ebatları yıllar içinde büyüdü hem de yapı olarak korvet boyutunda kompleks ürünler haline geldi. Bu gelişmenin Türkiye içindeki askeri gemi projelerinin gösterdiği trendi birebir yansıttığı görülmektedir. Türk Deniz Kuvvetleri için hem askeri hem sivil Türk tersanelerinde üretilen gemilerin boyutları büyüdükçe ve sahip oldukları silah ve elektronik sistemler sofistike bir hal geldikçe ihraç edilen gemilerde küçük ve hızlı ani müdahale botlarından korvet boyutlarında büyük savaş gemilerine büyüdüler.
Açık kaynaklarda yer alan bilgilere göre 2004 yılından bu yana 7 Türk Tersanesi ve STM firması toplamda 157 parça savaş gemisini 12 farklı ülkeye satmıştır. Satılan 155 adet savaş gemisinin 123 adetin Ares ve Yonca Onuk tersaneleri tarafından üretilmiş olan çeşitli boylarda botlar oluşturmaktadır. Bu sayıya İstanbul Tersanesi tarafından Romen Sınır Polisi için üretilen 17 botta dahildir.
9 adet savaş gemisi 76 metre veya daha uzun ve silahlı açık deniz karakol gemisi veya korvet boyutlarında gelişmiş savaş gemileridir. Bunların arasında Türkiye’nin bugüne kadar tek kalemde yapmış olduğu en büyük ihracat anlaşması olan Pakistan Deniz Kuvvetleri envanterine girecek olan 4 adet Milgem sınıfı gemide yer almaktadır.
Yurtdışına satılan diğer 23 savaş gemisi ise Katar Emirliği Deniz Kuvvetlerine üretilen eğitim gemilerinden, Türkmenistan’a satılan Tuzla sınıfı karakol botlarından gene Pakistan için üretilen deniz ikmal gemisine kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.
Kendisi bir tersane olmasa bile STM firmasının Pakistan Deniz Kuvvetleri envanterinde bulunan Fransız -şimdiki adıyla- Naval Group üretimi olan Agosta 90B denizaltılarının modernizasyonu projesini Botların orijinal üreticisi ile rekabet ederek kazanmış olması hiç yabana atılmayacak bir başarıdır.
Yurtdışı pazarlarında Türk tersanelerinin askeri gemi projelerinde başarılı olmaya devam edebilmeleri sadece kendi ticari yetenekleri ile sürdürebilecek bir süreç olmaya bilir. İster tasarımı ister üretimi Türkiye’ye ait savaş gemilerinin daha da fazla satılması için aşağıda değinilen üç noktanın önemli olduğunu düşünüyorum:
Sahiplenmek: Herkesin bildiği üzere Milgem konseptini geliştiren ve Ada sınıfı korvetleri ortaya çıkaran ve üreten Türk Deniz Kuvvetleri olmuştur. Ancak Türk Deniz Kuvvetlerinin faaliyet alanları içinde yurtdışına savaş gemisi ihraç etmek yer almıyor. Türkiye’nin son yıllarda en büyük ihracat başarılara imza atan Milgem sınıfı korvetlerin satışı ancak askeri fabrika ve tersanelerin ASFAT şirketi çatısı altında bir araya getirilmesinden sonra ivme kazanmıştır. Çünkü ASFAT’in devreye girmesinden sonra hem Milgem konseptini pazarlamaya hem de yabancı deniz kuvvetinin kendi ihtiyaçlarına göre talep edeceği her türlü değişikliği yapmaya başlamıştır. Doğal olarak böyle bir mülkiyet sorunu özel sektör tersanelerinin ürünlerinde kendini göstermemektedir.
Politik Destek: Silah sistemlerinin satımı sadece askeri değil aynı zamanda politik bir kararlarda olmaktadır. Yönetici konumdaki politikacıların ülkelerine ait silah sistemlerini potansiyel alıcılara pazarlamaları uluslararası ilişkilerde oldukça sık görülmektedir. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’ın, Fransız Naval Group Yunanistan’a 3 adet Belharra firkateyni satana kadar göstermiş olduğu çaba ortadadır. Cumhurbaşkanımızın Afrika’ya yaptığı ziyaretlerden sonra bu kıtadaki ülkelerin Türk yapımı silah sistemlerine göstermiş olduğu ilgi, Türkiye’nin de artık yapılan politik dış seyahatlerde başka ülkelerin çok rahat yaptığı gibi kendi sanayi ürünlerini pazarlarken askeri ürünleri de pazarlamakta olduğunu gösteriyor.
Politik desteğin ikinci bacağını bir ülkenin silahlı kuvvetlerinin kendi ülkesinde üretilen silah sistemlerini başka ülkelerde tanıtması da yer alıyor. Bu işlem kara ve hava araçlarında daha zorken askeri gemiler için biraz daha kolay. Sonuçta beyaz elbiseli diplomatlar olarak da bilinen denizciler başka ülkelere askeri gemiler ile liman ziyareti yapabilmekte ve böylece kendi ülkelerinde üretilen savaş gemilerine ve bunların üzerindeki silah ve elektronik sistemleri dost ülkelere tanıtabilmektedirler. Temmuz 2021’de İstanbul’a gelerek 4 günlük bir liman ziyareti yapan Tip 45 HMS Defender destroyerinde İngiliz Sanayi Günü tertip edilmiş ve BAE Systems, Inmarsat, Rolls Royce gibi bazı İngiliz firmaları ürünleri ve çözümleri geminin uçuş pistinde kurulan stantlarında ziyaretçilere anlatmışlarıdır. Benzeri pazarlama ve tanıtım faaliyetlerini Türk Deniz Kuvvetleri ile sivil üreticiler iş birliği içinde gerçekleştirmeye başlamalıdır.
Finansal Destek: Savaş gemileri pahalı yatırımlardır. Sadece ilk yatırım maliyet açısından değil, bakım, işletme maliyetleri açısından da. Bir savaş gemisinin 20-30 yıl hizmette kalacağı düşünüldüğünde bazen işletme ve bakım onarım maliyetleri satın maliyetini bile geçebilir.
Türkiye’den savaş gemisi almak isteyen her ülkenin böyle bir yatırımın karşılamayacağı gerçeğini kabul etmeliyiz. Türkiye bugüne kadar yapmış olduğu savaş gemisi ihracatının yüzde 78’ini Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Katar ve Umman gibi mali açıdan rahat Körfez Ülkeleri ve Türkmenistan’a yapmıştır. Özellikle Covid-19 salgını sonrası Türk yapımı savaş gemilerine ilgi duyacak her ülkenin böyle güçlü öz mali kaynakları olmayabilir. Burada Türk finansal sisteminin alıcıya kredi sağlayabilmesi Türk tersanelerinin dış satışlarına kolaylık sağlayabilecektir. İhracatın kredi ile desteklenmesi veya alıcı ülke ile off-set anlaşmalarının yapılması gelecek projeler için başarının anahtarı olabilir.
Dış pazarlarda askeri sistemler satmak her zaman zor ve çok rekabetçi bir ortam içinde gerçekleşmektedir. Fransa’nın Avusturalya ile 2018 yılında imzalan 56 milyar avroluk denizaltı sözleşmesinin bir anda iptal edilerek Avustralya’nın AUKUS paktını imzalayarak denizaltı için ABD ve Birleşik Krallık ile iş birliği yapmaya başlaması bu pazarın ne kadar acımasız olabileceğinin net bir örneği. Öte yanda satılan sadece bir silah sistemi veya savaş gemisi değil aynı zamanda itibar, ticari ve politik nüfuzda olmaktadır. Türk tersanelerini bu pazarda daha da büyük başarılara imza attıkları görmek hepimizi mutlu edecektir.
Not: Bu yazı Deniz Endüstri dergimizin Kasım-Aralık 2021 81. sayısında yayımlanmıştır.