1 Kasım 1937 günü TBMM'nin açılış konuşmasında Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK'ün “Denizciliği Türk'ün büyük milli ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız” sözleriyle denizciliği ve denizcilikte ülkemizin vizyonunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Geleneksel olarak medeniyetin kurulduğu ve geliştiği şehirlerin denizcilik ve deniz ticareti itici gücüyle iyi seviyelere geldiği düşünülürse Ulu Önder’in işaret ettiği noktanın ne kadar doğru olduğu anlaşılacaktır.
Bu durumda Türk denizciliğine hizmet eden ve yönetenler ne yapıyorlar?
Yani Türk armatörleri olarak dünyanın en büyük filosunu kontrol eden ülkeler sıralamasında 2023 itibariyle (1000 GRT ve üzeri) 1700 Türk sahipli gemi sayısı ve yaklaşık 40 milyon DWT taşıma kapasitesi ile 14. sıraya yükselmiş olmak bu hedefi tutturduğumuz anlamına mı geliyor? (1)
Elbette HAYIR.
Dünya tonajının 2.2 milyar DWT olduğunu dikkate alırsak sadece (yaklaşık) %2 ile dünya sıralamasında 14.olmamız aslında denizcilikte büyük filolara sahip ülkelerin arayı nasıl açtıklarının kanıtıdır. Bu nedenle deniz taşımacılığından daha çok pay almak için daha çok gemiye ihtiyacımız olduğu açıktır.
Konuya Türkiye’nin dünya ticaretindeki yeri üzerinden bakılması bu anlamda yanlıştır. Zira “%2 paylık gemiye sahip bir ülke olarak dünya ticaretindeki yerin nedir ki, bunu %10’a çıkarırsan ülkenin ticaretindeki taşımalardan daha fazla pay alabilirsin” sorusu konuya hâkim olmayanların soracağı bir sorudur. Küresel ticarette geminiz ile her yerde faaliyet gösterebilirsiniz. Yani bugün Uzakdoğu - Avustralya arasında fazlaca bir yük trafiği varsa teknik ve ticari yeterlilikler uygun olduğu takdirde gemi oraya gider. Yarın mesela Ortadoğu - Güney Afrika arasında çalışır. Bu nedenle gemi varsa ve teknik anlamda gerekenleri sağlıyorsa konu ekonomik olarak taşımanın fizibilitesine bakar. Bunun en belirgin örneği Rusya - Ukrayna savaşı sonrasında Ortadoğu - Hindistan navlunlarının düşüklüğünden olumsuz etkilenen ve konjektürel olarak da Rusya’nın Hindistan ile ticaretinin artmasını fırsat bilen Hintli konteyner operatörleridir. Birkaç yıl önce Uzakdoğu ve Hindistan’dan gelen konteynerleri Türk limanlarından transit olarak veya direkt olarak Liberya veya Panama bayraklı Hintliler taşımak için seçenek olacak denilseydi bu ciddiye alınmazdı. Ancak bugünkü şartlarda bir gerçektir. Dolayısıyla gemi sahibi olmak doğrudur, piyasanın düştüğü 2024 yılı şartlarında gemi sahibi olmak daha doğrudur.
Ancak bunun için en önemli kriter bu yatırımın doğru teknik özelliklerde olacak bir gemi üzerinde olmasıdır.
Bu durumda da işin içine çok fazla değişken girmektedir. Yaş, klas, gemi tipi, büyüklüğü, bayrağı vs.
Bu noktada bayrağın önemine dikkat çekmek isteriz. 19.04.1926 tarihli Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) Ve Limanlarla Kara Suları Dahilinde İcrayı San'at Ve Ticaret Hakkında Kanun yani kısaca bildiğimiz şekliye Kabotaj kanunu Türk denizcilik faaliyetlerine ulusal bir kimlik kazandırmış olsa da buradaki yük taşınması hususundaki korumacı tutumdan faydalanan devlet yönetimleri uzun yıllar boyunca Türk bayrağına geçişi sürekli özendirmiş gözükerek engelleyici olmuştur. Bunun ispatı da 2023 itibariyle Türk Bayraklı filomuzun ancak 6,5 milyon DWT seviyesinde olmasıdır. Yani tüm Türk sahipli gemilerimizin yaklaşık %16’sı. Ve hatta ölçek ekonomisindeki avantajından dolayı Türkiye’deki akaryakıt ve petrolün denizyolu ile taşıma gerekliliğinden dolayı Türk bayrağı çekilen gemileri de hariç tutarsak bu oran ancak %12’dir. Yani “TÜRK” gemisi dediğimiz gemilerimizin %88’i yabancı bayrak tercih etmektedir.
O zaman problem nerede?
Yani armatörlerin vatan sevgisinden şüphemiz olmadığına göre, ülkemizin gelişmesi ve güçlenmesi için fedakarlıklarını farklı zamanlarda defalarca ispatlamış olduklarına göre neden Türk bayrağını gemilerine çekmek istemiyorlar? Kaldı ki yasal olarak da bir sorun yok. Türk Bayrağı çekme hakkı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 940. Maddesinde hüküm altına alınmıştır ve “Her Türk gemisi Türk Bayrağı çeker” şeklinde açıklanmıştır. Yani geminin sahibi gerçek (ya da tüzel kişi/ler) Türk ise gemilerine Türk bayrağı çekebilirler.
Aslında yanıtı basittir. Konu ekonomik ve bürokratiktir.
Bugün yabancı bayraklı geminize Türk bayrağı çekmek isterseniz:
- Geminin ithalatı veya çıplak gemi sözleşmesi ile Türk işletmeci tarafından ticari ve teknik olarak yönetileceğini ispat etmeniz gerekir. (Bu bir hafta - 10 günlük bir süreçtir ve 12 milyon USD’lik bir gemi için yaklaşık 2 milyon TL vergi çıkar) (2)
- Kabotaj hattında kullanacağınız gemi olması halinde veya Gümrük Yönetmeliği ile belirlenen 3 aylık sürenin aşılması halinde yakıtın muafiyet ortadan kalkar ve ödenen KDV ve Gümrük Vergisi ile transit yakıt millileşir. (Yani gemiyi yurt dışından getirirken üzerinde yakıt vardı. Bu kalsın sonrasında Türk sularında aldığım yakıta vergi uygulayın diyemezsiniz) Gemi büyüklüğüne ve yakıtın özellik ve hacmine göre 500.000 TL diyebiliriz.
- Yabancı bayraklı bir gemi işletirken Türk limanlarından alacağınız malzeme veya kumanya KDV’sizken, Türk bayrağı çektiğiniz için cezalandırılırsınız. Bunlara KDV ödersiniz. (Yaklaşık sarf malzemeleri de dahil edersek ayda 150.000 TL KDV külfeti çıkar.)
- İthal ettiğiniz vasıtanın kontrolü gerekecektir. (Tüm demirbaşların kontrolü, yakıtın kontrolü vs.) Eğer olması gereken gibi ilerlerseniz 1 hafta zaman kaybedersiniz. Yok mu başka yolu derseniz yaklaşık diğer bürokratik süreçleri de dahil ettiğimizde kolaylıklarla kabaca 5.000 USD’ye mal olur.
- Artık gemi personeliniz SGK’ya ve Türk iş kanunlarına tabidir. En ufak bir nedenden işten çıkardığınız kişi avukatların da motivasyonu ile hemen mahkemeye gider dünyanın bir yerinde sizin geminizin tutulması için uğraşır. SGK primlerini ilave ettiğinizde %70’ten fazla ilave işçi maliyeti kapınızı çalacaktır. (15 kişilik personeli olan gemide ayda ilave yaklaşık 35.000 USD)
Şimdiye kadar en az 10 günümüz (günlüğü kabaca 5.000 USD işletme maliyeti dersek ve dahil edersek) personel maliyetleri ile 4.5 milyon TL’miz gitti. Ancak konu bununla bitmedi. Türk bayrağının itibarını korumak için her iki ayda bir Türk limanlarında denetime gelir, yabancı bayrak iken yapılmayacak liman devlet denetimlerine Türk bayrağında muhatap olursunuz. Eğer gelen denetçiler bilgi konusunda eksikler ise her defasında bunlarla uğraşırsınız ve ilave zaman kaybedersiniz.
Bitti mi? Bitmedi.
Yıl sonunda gelir vergisi verirsiniz. (Yabancı bayrak olsaydı bu da olmayacaktı.)
Tüm bu işlemler ve eziyetin sonunda kabotaj yüklerini taşıma hakkına sahip olursunuz. Eğer büyük bir konteyner operatörü veya İskenderun’dan Ereğli’ye sürekli denizyolu ile demir çelik taşımak zorunda kalan bir şirketseniz bu kabul edilebilir. Ancak değilseniz ve bayrağımızı çok seviyorum, gemi yatırımı yapacağım ve Türk bayrağı asacağım derseniz büyük hayal kırıklığı peşinden gelecektir. Bu nedenle yukarıda vurgulamaya çalıştığımız üzere gemi sahibi olmak doğrudur, piyasanın düştüğü 2024 yılı şartlarında gemi sahibi olmak daha doğrudur. Ancak ne yazık ki büyük bir gurur vesilesi olması dışında bayrağımızı gemimize çekmek doğru değildir.
Bunun içindir ki Türk bayrağı Türk sahipli filo içinde %10’lara sıkışmıştır. Bunun içindir ki bayrağımızı çok seviyoruz. Evimize asalım, şirketimize asalım, fabrikamıza asalım ama gemimize asarken bir daha düşünelim noktasındayız.
Devlet katında konuyu yönetenlerin gemi sahiplerini teşvik edici adımlar atması olması gerekendir.
Tüm Denizcilere Allah Selamet Versin.
Kaynaklar:
(1) Deniz Ticaret Odası / Denizcilik Sektör Raporu – 2023
(2) https://gumrukrehberi.gov.tr/sayfa/ithalattan-al%C4%B1nan-ba%C5%9Fl%C4%B1ca-vergilerle-ilgili-temel-bilgiler