Navarin Baskını, denizcilik tarihi bakımından da önemli bir dönüm noktasını oluşturmaktadır. Bu baskın, yelkenli donanmaların giriştiği son büyük savaş oldu. Bundan sonra denizcilikte yeni bir çağa girilmiş ve artık buharlı gemiler çağı başlamıştır.
Yunan tarihi ile Osmanlı denizcilik tarihinin en önemli çakışma noktalarından biri, Yunanistan’ın Navarin Limanı’nda bulunan Osmanlı donanmasının, 1827 yılında İngiliz, Fransız ve Rus donanmalarının ortak harekâtıyla beklenmedik bir biçimde baskına uğratılarak yok edilmesidir.
Osmanlı donanması, 1821 yılında başlayan Yunan bağımsızlık hareketini bastırmak amacıyla Navarin’de bulunuyordu. Gerçekte Yunan bağımsızlık hareketini bastırmaya çalışan asıl kuvvetler Osmanlı kara kuvvetleriydi. Fakat her zaman olduğu gibi Osmanlı donanması kara harekâtına destek oluyor, asker ve silah sevkiyatı yapıyordu. Ancak onun bu işlevi de çok belirleyiciydi. Çünkü bu nakil işlemlerinin kuzeyden kara yoluyla yapılması, ulaşımın uzunluğu ve güvensizliği yüzünden çok zordu.
Napolyon’un Mısır’ı işgal etmesi üzerine İngilizlerle işbirliği yapan Osmanlılar Fransızları Doğu Akdeniz’den uzaklaştırmışlardı. Fransız tüccarlarının çekilmesinden kaynaklanan eksikliği Yunanlılar giderdi. Akdeniz’deki Yunan deniz ticareti gelişti. 1821’de Yunan ticaret filosu 600 gemiye, Yunanlıların yıllık ticaret hacimleri de 150.000 tona ulaşmıştı. Ege’deki korsanların büyük çoğunluğu Yunanlıydı. Bu nedenle 1821’de Yunanlılar Osmanlı yönetimine başkaldırdıklarında, Osmanlı Devleti Ege’de de denizden bir direnişle karşılaşmıştı.
Osmanlı ordusu bir yandan Mora Yarımadası’nda kara ordusu ile isyanları bastırırken, donanma ile de hem karaya asker ve silah çıkartıyor, hem denizde korsan harekâtını engellemeye yöneliyor hem de Yunan gemilerinin isyancılara silah ve cephane naklini önlemeye çalışıyordu. Navarin Baskını öncesindeki günlerde Osmanlılar ayrılıkçı Yunan hareketini önemli ölçüde etkisizleştirmiş durumdaydı.
Navarin baskını öncesinde, üç büyük devlet İngiltere, Fransa ve Rusya, Yunanistan’ın bağımsızlığı konusunda anlaşmışlardı. Hatta bu doğrultudaki önerilerini Osmanlı yöneticilerine açık olarak belirtmişlerdi. Üç ülkenin elçileri 11 Eylül 1827’de Reisülküttap (dışişleri bakanı) Mehmet Sait Pertev Efendi’ye, Ege Denizi’nde güvenliğin kalmadığını, Avrupa ticaretinin de bundan zarar gördüğünü, ayrı bir Yunan devletinin kurulmasıyla savaşa son verilmesinin gerekli olduğunu söylediler. Osmanlı yönetiminin üç büyük devletin önerilerine cevabı sert oldu ve büyük devletlerin bu soruna karışmamaları istendi.
Ancak üç büyük devlet diplomatik baskılarla yetinmediler ve donanmalarını Navarin Limanı açıklarına demirlediler. 20 Ekim 1827 günü de hiç beklenmedik bir anda Navarin Limanı’nda bulunmakta olan Osmanlı-Mısır donanmasını bir baskınla yok ettiler. Osmanlı-Mısır donanmasından 60 kadar gemi dört saat içinde yok olmuştu. 6000 kadar Türk ve Mısırlı asker öldü ve 4000 kadarı da yaralandı. 12 İngiliz, 8 Rus ve 7 Fransız gemisinden oluşan ve 1298 topu, 17500 askeri bulunan üç devletin asker kaybı ise sadece birkaç yüz civarındaydı ve gemi kayıpları yoktu.
Osmanlı donanmasının böyle bir baskın karşısında hazırlıksız yakalanmasının temel nedeni, Osmanlı Devleti’nin üç devlet ile de savaş halinde olmadığından yöneticilerin bu tür bir baskın ihtimalini hesaba katmamış olmalarıydı. Nitekim bu yüzden Osmanlı donanması, tarafsız bir denizde müttefik donanmasına geçiş yeri bırakmak amacıyla limanın sadece bir tarafına yığılmıştı. Böylece gerçekte çok kolay ve açık bir hedef haline gelmişti. Limanın çıkışında üç devletin donanması durduğu halde onlara karşı hiçbir çatışma düşüncesi ve hazırlığı içinde değildi. Başkomutan İbrahim Paşa da Navarin’deki karargâhını terk ederek Peleponez’deki ordularını denetlemeye gitmişti.
Navarin Baskını’nın önemli tarihsel sonuçları oldu.
Her şeyden önce Yunanistan kesin olarak bağımsızlığını kazandı.
Osmanlı Devleti ise birdenbire donanmasız kalmış oldu. Çünkü hem en güçlü savaş gemileri hem de en seçkin Osmanlı denizcileri Navarin sularına gömülmüştü. Devletin deniz gücünün bu şekilde yıkılması, kıyılarının ve denizlerinin derhal tehdit altına girmesi sonucunu doğurmuştur. Navarin’de birleşen üç büyük devlet, 1915 Çanakkale Savaşı’na kadar bir daha bir araya gelemediler (gerçekte bu durum da Osmanlıların güvenliği açısından olumlu bir durum yarattı). Osmanlı donanması yok edildiği için, Rusya’nın İstanbul Boğazı’na ve Ege’ye inmesini önleyecek en temel güç ortadan kalkmış oluyordu. Bu durum İngilizleri kaygılandırmış ve Osmanlılara yönelik politikasını etkilemiştir.
Navarin Baskını, denizcilik tarihi bakımından da önemli bir dönüm noktasını oluşturmaktadır. Bu baskın, yelkenli donanmaların giriştiği son büyük savaş oldu. Bundan sonra denizcilikte yeni bir çağa girilmiş ve artık buharlı gemiler çağı başlamıştır. Dolayısıyla bundan sonraki büyük deniz savaşları artık makineli gemilerin savaşları olacaktır. 1838’de buharlı gemiler okyanusları aştılar. Öte yandan silah teknolojisinde de önemli gelişmeler oldu. Gemilerde gülle kullanan toplar yerine patlayıcı mermiler atılmaya başladı. Denizcilikteki bu devrimleri elbette Osmanlılar izleyemediler. Çünkü bilimsel ve teknolojik düzeyleri, bu yeni gelişmeleri kendi güç ve imkânlarıyla sağlamalarına imkân vermiyordu. Bu nedenle Osmanlılar yeni denizcilik teknolojisini elde edebilmek için yabancılara daha çok muhtaç bir hale geldiler. Fakat bu yeni durumun her şeye rağmen Osmanlılarda bilimsel eğitimin gelişmesinde itici bir etken olduğunu kabul etmemiz gerekir.
Sonuç olarak, Navarin baskını, hem yarattığı askeri ve siyasi sonuçlar bakımından Avrupa tarihini etkileyerek, hem de gemi ve silah teknolojisindeki bazı dönüşümlere tarihsel bakımdan eşlik ederek denizcilik tarihindeki dönüm noktalarından birisi olma özelliği kazanmıştır. Osmanlı denizcilik tarihinde de İnebahtı ve Çeşme yenilgilerine benzer bir etki yaratmıştır.