Kızılırmak Vapuru. Kaynak: 26 Aralık 1939 Son Telgraf Gazetesi
Bilesiniz ki; “Vapurcular” diye geçiştirilen ve o yıllarda açıkcası hor görülen özverili Türk Vapurcular Birliği’nin kurucusu ve üyesi olan Türk armatörlerinin yaşam öykülerini ve sahip oldukları gemilerin tarihçesini ben ortaya çıkardım. Onları “Türk Armatörleri” başlığı altında eserlerimde topladım. Aradan yıllar geçmesine karşın hep araştırmalarıma devam ettim. Bulduğum yeni bilgiler, hatta mevcut eserimdeki bazı eksiklikleri de giderecek önemdedir.
Deniz Bülten sayfalarında yayınlanan "Kırzâde Şevki Bey" başlıklı makalem en son bilgileri içermektedir. Belki bir gün onların fotoğrafları ve mesleki yaşamlarına dair çok daha kapsamlı arşiv bilgileri ortaya çıkacaktır.
Bu yazım, Kızılırmak Vapurunun Sinop kıyılarında Fener Burnu mevkiinde kayalara bindirip batması sonucu meydana gelen facia, sıradan bir deniz kazası değildir. Bunca yıl sonrasında, o yıllardaki zavallı durumu anlatır.
O yıllarda gemiler çok ilkeldiler
Bu gemilerden bazılarında çalışmış olan Hasan Mete şöyle anlatmıştır; “O yıllarda gemiler çok ilkeldiler. Buz odaları yoktu. Bu nedenle et ihtiyacı için hayvanı canlı olarak gemide beslerdik. Baş taraflarda gladoralar olurdu. Seferlerde kömür oralara stok edilirdi. Hayvanları orada samanla beslerdik. İhtiyaç oldukça hayvanları keserdik.”
Deniz ticareti alanında devletçilik öne çıktığından, o sıralarda Denizbank adına devlet bütçesinden sağlanan kaynakla İngiltere’ye 11 gemi sipariş edilmiştir. Özel sektör armatörü ise kendi gücü ne ise hâlâ 40-50 yaşındaki vapurlarla sefer yapmaya çalışmıştır.
Doğu illerinde zelzele felaketi
1939 yılı aralık ayının son günlerinde Türkiye’nin Samsun başta olmak üzere Doğu Karadeniz bölgesinde, Erzincan merkez olmak üzere doğu illerinde müthiş bir zelzele olmuş ve derin bir facia yaşanmıştır. Gazeteler günlerce felaket bölgelerinden gelen haberleri birinci sayfalarında vermişlerdir. Zelzele bölgelerinden güvenli yerlere nakledilenleri taşıyan ilk tren Haydarpaşa’ya gelmiştir.
Trende Kemahlı, Diyarbakır, Sivas ve Tokat’tan gelen yolcular bulunmaktaydı. Ancak zelzelenin en ağır tahribat yaptığı Erzincan’dan hiçbir yolcu gelememiştir. Bu arada Erzincan demiryolu hattı onarılmış ve bir başka katarla kazazedeler İstanbul’a doğru yola çıkartılmıştır. Erzincan ile Erzurum arasındaki demiryolu hattında ağır hasar olduğundan bu bağlantı henüz sağlanamamıştır. Milli Yardım Komitesi İstanbul Vali Lütfü Kırdar başkanlığında toplanmış ve bu toplantıya ileri gelen ticaret firmalarının başkanları, bankaların temsilcileri de katılmışlardır. Vali kendilerinden yardım için ricada bulunmuş ve büyük bir memnuniyetle yardım başlatılmıştır. Bu suretle Selanik Bankası 2.000 TL, Doyçe Bank 2.000 TL, İmar Bankası 5.000 TL, Hollanda Bankası 2.000 TL, Standard Oil 5.000 TL, Stav Romano 2.000 TL, Shell 2.000 TL, Türk Maden Şirketi 500 TL, Paloks 250 TL, Sabuncuzâde 1.000 TL., Mithat Kâmil 1.500 TL, Mithat Nemli 1.500 TL, Tütüncü Hasan Hayri 1.000 TL ve daha birçok kurum ve tüccar önemli parasal yardımlar yapmışlardır.
Acı bir yılbaşı- Merkez Bankası zelzele kurbanları için 200.000 lira yardımda bulunmuştur. Dumlupınar Vapuru yardım malzemelerini Samsun’a götürmektedir.
Dumlupınar Vapuru 29 Aralık günü Saat 19.00’da Sirkeci’den hareketle Sağlık Yardımcıları olan doktor ve hemşireleri ve yardım eşyalarını alarak Karadeniz’e hareket etmiştir.
30 Aralık 1939 tarihli Son Dakika gazetesinde zelzele mıntıkasından gelenlerin anlattıkları nakledilmiştir. Bir Tokatlı kadın kazazede “Müthiş bir sarsıntı ile yataklardan fırladık, etrafımızdaki gürültüden kıyamet kopuyor sandık.” demiştir. Zelzele bölgelerinden çok ağır hasar ve çok sayıda ölüm ve yaralı vak’a haberleri gelmektedir.
Erzincan zelzele sonucunda hemen tamamen yıkılırken, Samsun’da birbiri ardından gelen deprem dalgaları çok ağır hasara ve can kayıplarına neden olmuştur. O yıllarda ortaya çıkan bir acı gerçek vardır; O da felaketin bu derece büyümesine, hileli inşaatlar sebep olmuştur ve inceleme başlatılmıştır. Erzincan’da faciada can verenlerin naaşları çaresizlikte bir meydanda toplanmaktadır.
Kızılırmak Vapuru böyle bir felaket ortamında Türkiye’de yaşanmış olan bir diğer facia olmuştur. Geminin tüm personeli feci şekilde boğularak can vermişlerdir. Kurtulan iki gemici ise soğuktan donarak vefat etmiştir.
Kızılırmak Vapurunun ve Hisar Vapurunun batmaları sıradan bir deniz kazası değildir. Bu vapurlar, Karadeniz’de olmayan limanlardan, son derece yetersiz kalan Fenerler’den, gemilerin alabildiğine yaşlı olmasından ve hemen her birinin küçük tonajlı gemilerden oluşmasından dolayı yokluğa kurban gitmişlerdir.
“Kızılırmak Şilebi Karadeniz’de Battı” başlığı ile faciayı haber veren 26 Aralık 1939 tarihli İkdam Gazetesi.
26 Aralık 1939 günkü İkdam Gazetesi birinci sayfasında Kızılırmak Vapurunun büyük fırtınayı Sinop Limanı’na sığınarak geçirdiğini ve fırtına hafifleyince derhal yoluna devam etmek için hareket ettiğini belirterek şöyle yazmaktadır; “…Gemi her limana uğrayarak yüklerden bir kısmını tahliye etmiştir. Vapurun battığı yer Sinop civarında Feryat Burnu’dur.”
Kızılırmak Vapuru faciasında boğularak can veren mürettebattan: (Soldan) II.Kaptan Ahmet Yuusuf, Baş Makinist: İbrahim Yeşilkaya, II.Makinist: Hasan Şevket, Tayfa: İsmail, Tayfa: Salih. Kaynak: 27 Aralık 1939 Akşam Gazetesi.
Kızılırmak Vapuru İnhisarlar İdaresi namına İzmir Çamaltı Tuzlası’ndan tuz yükleyerek muhtelif Karadeniz limanlarına tahliye etmek üzere 17 Aralık günü hareket etmişti. Son olarak 21 Aralık günü İnebolu’dan biraz ötedeki Meset İskelesi’ne tuz tahliye etmiş ve buradan 22 Aralık akşamı Çatalzeytin ve Ayancık’a uğramak üzere ayrılmıştı.
Kızılırmak Vapuru- Kaynak: 27 Aralık 1939, Cumhuriyet Gazetesi.
Kızılırmak Vapuru 1898 yapımı idi. Yani 1939 yılında 41 yaşındaydı!
Kızılırmak Vapuru - (Ex- Winfried, Ex- Sally Maersk)
1898 yılında S.S Lingfield Tersanesi’nde 493 Kızak No.’suyla inşa edildi. İlk adı “Wingfried” dır ve armatörlük şirketi Pyman G. & Co. - George Pyman & Co., West Hartlepool/ Sunderland’dı.
• 1913 yılında Danimarkalı AP Moeller Maersk’e satıldı ve “Sally Maersk” adı verildi.
• 1915’de Osmanlı Seyrisefain İdaresi adına satın alındı. Gemiye “Kızılırmak” adı verildi.
• 1934 -1935 yıllarında Devlet Denizyolları İdaresi’nde kaldı.
• 1935’de Kırzâde Mustafa ve Hüseyin Münir Ortaklığı’na satıldı.
• 1937’de işletme hakkı Türk Şilepçilik Ltd. Şirketine devredildi.
• 27 Aralık 1939 gecesi Sinop kıyılarında karaya düşerek battı.
Kızılırmak Vapuru 27 birinci kanun / Aralık 1939’da Karadeniz’de batacak yirmiye yakın mürettebatıyla birlikte büyük bir facia meydana gelecektir.
Türk armatörlerinin sahibi olduğu tüm vapurlar 40-50 yaşında son derece yaşlı ve yıpranmış gemilerdir. Bunun nedeni bir asır öncesine bile gitsek, Kapitülasyonların zulmü altında ezilen Türk denizcilerine armatör olmak gibi bir şans ve fırsat bırakılmamış olmasıdır. Müteşebbis olanlar da zaten gerçekte orta halli kişilerdir. Bu nedenle bazıları 4-5 defa el değiştirmiş yaşlı gemilere sahip olabilmişlerdir.
Kızılırmak Vapuru, Türk armatörleri arasında ancak daha maddi imkânı var gibi görünen Kırzâde Şevki Bey’e aitti. Lozan Antlaşması uyarınca Yunanistan’dan getirilen Mübadele göçmenlerini Yunanistan’daki Selanik, Kavala, Hanya, Kandiye, Resmo gibi limanlardan alarak, İstanbul, İzmir, Samsun, Trabzon, Mudanya, Mersin gibi kıyı rıhtım iskelelerine taşıyan Türk gemilerinin hep çok yaşlı ve maalesef bakımı çok az yapılabilen gemilerdi.
Neden vapurlar hep Karadeniz’de battı
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte Karadeniz sahilleri boyunca bir tane olsun barınaklı, mendirekli liman yoktu. Deniz patladığından vapurların sığınacakları bir liman yoktu… Dalgalara mahkûm oldular, sürüklendiler, şansı olanlar karaya oturdu, şansı olmayanlar kayalara bindirdi parçalanarak battılar.
Karadeniz’de tek mendireği olan Zonguldak’ta 1931 yılı kışında Karayel fırtınası sonrasında soluganlarla batan, karaya oturan, parçalanan gemiler, römorkörler ve mavnaların mendirek içindeki perişan hali... Kaynak: Yüksel Yıldırım- Zonguldak Nostalji
1931 yılında Amasra’da liman olmayışından fırtına sonunda Karaya oturmuş, yarı batık hale gelmiş vapurlar; Kaynak: Kdz. Ereğli- Engin Öztabak arşivi.
Liman Başkanlığı Karadeniz’de seferde olan gemilere telsizle en kısa zamanda bir limana sığınmaları için uyarsa da liman olmadığından sonunda gemilerin çoğu yine batacak veya karaya oturacaklardı. 1931 yılında Amasra’da da fırtına sonunda gemilerin hali bu felaketi, aczi ortaya koymaktadır.
Karayel fırtınası sonucu azan denizlere dayamayıp sürüklenmiş Sinop ve İzmir Vapuru Karadeniz Ereğlisi’nde birbirine yaslamış ve karaya oturmuş halde. Kaynak: Kdz. Ereğli- Engin Öztabak arşivi.
Karadeniz sahilleri boyunca fenerler son derece yetersizdi ve olanlar da Fransızların idaresindeydi. Osmanlı Devleti 1860 yılında kurduğu Fenerler İdare-i Umumiyesi’ne ait fenerlerin işletme imtiyazını Michel Marius ve Bernard Camille Collas adında iki Fransız’a vermişti. Ancak Cumhuriyet döneminde devlet, 3302 sayılı kanunla Fenerler İdare-i Umumiyesini satın almış ve 1 Ocak 1938’de Denizbank'a devretmiştir. Fenerlerin yönetimi 12 Mayıs 1997 de kurulan Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlanacaktır.
Gazeteler 1939 yılı aralık ayın son haftasında Karadeniz’de çok büyük bir Karayel fırtınasının başladığı haberini vermektedirler. Birkaç gün öncesinde İkdam Gazetesi birinci sayfasından verdiği haberde “Karadeniz’de büyük bir fırtına bekleniyor, bütün vapurlar limanlara sığındı” diye duyuru yapmıştır. Ancak vapurların sığınacakları hiçbir liman yoktur! Zonguldak mendireği soluganlara açıktır ve Karayel patladığında kaç kez mendirek içindeki vapurların battığı, motorların, römorkörlerin ve mavnaların parçalandığı görülmüştür.
Liman Başkanlığı Karadeniz’de olan tüm vapurlara telsizle derhal en yakın limana sığınmalarını istemiştir. Liman Başkanlığı gemilerin Karadeniz’e çıkmalarına müsaade vermemiştir. Karadeniz’e çıkacak vapurlar Kavaklar ve Büyükdere’de beklemeye başlamışlardır.
Liman Başkanlığı Karadeniz’deki tüm gemilere en yakın limana sığınmalarını bildirse de vapurların sığınacakları liman yoktur. Sonunda çoğunlukla karaya sürüklenecekler, karaya oturacaklar, parçalanacaklardır. Sefer halindeki bazı vapurların ise kaçış imkanları kalmamıştır. Kızılırmak Vapuru bu vapurlardan biridir.
Yeni Sabah Gazetesi 26 Aralık 1939 günkü sayısında Kızılırmak vapuru faciası hakkında son gelen bilgileri başlık yaparak, vapurun fener olmaması yüzünden kayalara çarparak battığının kuvvetle zannedildiğini nakletmekte ve mürettebattan bazılarının kurtulduğu umudunu yazmaktadır. Dört beş günden beri akıbetinden haber alınamayan Türk Şilepçilik Şirketi (Kırzâde Şevki) vapurlarından Kızılırmak’ın Karadeniz’deki son azgın fırtınaya kurban gittiği belirtilen haberde şöyle denilmektedir; İstanbul Liman başkanlığı ve Şilepçilik Şirketi geminin vaziyeti hakkında bilgi almak için uğraşırken Sinop civarında yabani ördek avına çıkmış olan bir avcı sahilde bazı tahta parçalarına tesadüf etmiş, bilahare dikkatini toplayınca bu tahta parçalarının bir geminin muhtelif aksamı olduğunu hayret ve dehşetle görmüş, keyfiyetten derhal Sinop Liman Başkanlığı’nı haberdar etmiştir.
Liman reisi bu ihbar üzerine bir heyetle derhal vaka mahalline gitmiştir. Yapılan incelemede geminin Sinop civarında Feryat Burnu mevkiinde battığı anlaşılarak keyfiyet İstanbul Liman Başkanlığı’na bildirilmiştir.
Kızılırmak Vapurunun azgın fırtına ve dalgaların tesiri ile uzun müddet denizde çabaladığı ve bilahare kaptan tarafından ihtiyati tedbir olmak üzere, rotasını karaya çevrilip bu esnada da kayalıklara bindirerek parçalanmak suretiyle battığı kuvvetle tahmin olunmaktadır. Facia mevkiinin Tahlisiye İstasyonlarından çok uzak bir yerde olması, kaptan ve mürettebatın kurtarılamamasına neden olmuştur.
İzmir’den Çamaltı Tuzlası’ndan tuz yüklü olarak Sinop’a hareket eden Kızılırmak vapuru mürettebatı şöyledir; Süvari: Hasan Şakir, II. Kaptan: Yusuf Mehmet, Birinci Çarkçı; İbrahim Yeşilkaya, II. Çarkçı: Şevket Hasan, Güverte Lostromosu: Mehmet Memiş, Gemiciler: Hakkı Memiş, Resul Mithat, Hurşit Ömer, Hasan İsmail, Ali Mustafa, Makine Lostromosu: Refik Kaya, Yağcı: Ali Rifat, Ateşci: İsmail Salih, Hasan Muharrem, Ali İsmail, Numan İsmail, Lûtfi Mehmet, Kömürcü Mehmet Ali, Hasan Ali, Necmettin Abdullah. Ayrıca bir İnhisarlar İdaresi memuru ile bazı işçilerin de vapurda oldukları anlaşılmaktadır.
Bütün bu zavallıların kesin akıbetleri henüz bilinmemektedir. Gerçi gemi batmışsa da içlerinde iyi yüzme bilenlerin ellerine geçirdikleri tahta parçaları sayesinde boş bir sahile sığınmış olabilecekleri muhtemel görülmektedir. Yüzerek denizden sahile kadar çıkmağa muvaffak olan iki bahtsızın takatsızlıklarından başka, korkunç soğuk ve acı rüzgârın etkisiyle öldükleri anlaşılmaktadır. Bu gemicilerden birinin parmağındaki altın nişan yüzüğün içinde “Şadiye 1933” yazısı bulunmaktadır. Bundan da bu talihsiz tayfanın henüz 4 yıllık evli olduğu anlaşılabilmektedir. Diğer mürettebatın çoğu evli ve çoluk çocuk sahibi denizcilerdir. Bunların ekserisi şehrimizde oturmaktadır. Büyük faciayı dün akşam öğrenen zavallı kadınlar ve çocukları zevç, baba ve kardeşlerinin akıbetlerinden tek bir haber olsun alabilmek için sabah limana ve şirkete müracaat etmişlerdir.
Facia kurbanlarının ailelerine yardım
İki sene evvel Karadeniz Boğazı haricinde vukua gelen ve birçok denizcinin boğulmaları ile neticelenen “Hisar” vapuru faciasını hatırlatan bu kaza kurbanlarının akıbetleri belli olunca, ailelerine Şilepcilik Şirketi tarafından nakden yardım yapılması istenmektedir. Hatırlanacağı gibi “Hisar” vapuru acentesi de kazazedelerin ailelerine para yardımı yapmış ve ayrıca da bir yardım listesi açmıştı.
Zarar ne kadar?
4500 ton hacminde olan batan vapur şimdiye kadar iki defa onarım görmüş, bunun için 100 bin lira sarf olunmuştur. İçindeki yükle beraber kıymeti 200 bin liradır.
Nasıl Battı?
Vapurunun ne suretle battığı hakkında inceleme yapılmaktadır. Kuvvetle tahmin edildiğine göre, vapurun bu civarda fener olmaması yüzünden karanlıkta rotasını şaşırıp kayalıklara bindirmesi ve bu suretle parçalanmış olması ihtimali fazladır.
Kızılırmak vapuru da Hisar Vapuru gibi civarda fener olmaması yüzünden faciaya maruz kalmıştır.
26 Aralık 1939 tarihli Vakit Gazetesi 25 Aralık 1939 Anadolu Ajansı kaynaklı olarak Kızılırmak Vapuru’nun battığını birinci sayfadan vermiştir.
Haberde Tuz yüklü olarak Trabzon’a gitmekte olan Kızılırmak vapuru evvelki akşamki fırtınadan Sinop Burnu’nun Çukurbağı civarındaki kayalara çarparak parçalanmıştır. Mürettebattan hiçbiri kurtulamamıştır. Fırtınanın şiddetinden Feryat Burnu civarındaki dik kayalıklarla dolu sahile çarparak batan Kızılırmak vapuru mürettebatından iki tayfa yarımadanın Fenere giden patika yolu kenarında ölü olarak bulunmuşlardır. Deniz biraz sükûnet bulduğundan motörlerle kaza mahalline gidilmiş ve inceleme başlatılmıştır.
26 Aralık 1939 tarihli Akşam Gazetesi’nin birinci sayfasındaki haber
O yıllarda gazetelerin asıl kaynakları Anadolu Ajansı olduğundan Kızılırmak Vapurunun batışına ait haberler hemen birinin aynıdır. Sadece bazılarında yerel haberler de yer almaktadır. Türkiye’nin doğu bölgesinde çok çetin bir kış yaşanmaktadır. Elbistan’da Maraş’ta birçok yerler donmuş ve soğukların etkisiyle donarak vefat edenler vardır.
Yeni Sabah Gazetesi 27 Aralık 1939 günkü nüshasında Kızılırmak Vapuru Faciasını “Son Deniz Faciasının mesulleri (Sorumluları) Kimlerdir?” başlığıyla vermekte ve geminin hiçbir sigorta şirketine sigortalanmadığını ve azami seyir süratinin 4 mil olduğunu yazmıştır. Yeni Sabah, ara başlıkta ise lonstromo Refik Ziya’nın küçük kızının “Babam ne Vakit Gelecek?” diye yürekleri dağlayan bir soru sorduğunu yazarken, Refik Ziya’nın, kucağında kızı Güler’le olan fotoğrafını yayınlamıştır. Ayni sayfada Birinci Çarkçı İbrahim Yusuf Kaya, (Sağda) II. Kaptan Yusuf Mehmed, (Altta) Süvari Hasan Şakir, (Ortada) Makine lostromosu Refik ziya sevimli çocuğu Güler görülmektedir. 21 Kazazede gemicinin bedbaht aileleri kara dalgalardan hâlâ ümitlerini kesmemişlerdir.
Türkiye bir taraftan da çoğunlukla Erzincan ve Kemah’daki zelzeleyi konuşmaktadır. Doğu’da birçok vilayet ağır hasar alırken, Erzincan ve Kemah tamamen yıkılmış ve cesetleri bulunan felâketzedelerin sayısı 700’e yaklaşmıştır. On binlerce yaralı vardır.
Karadeniz’de birçok motor dalgalara yenik düştü
Son fırtınanın Karadeniz’de sebebiyet verdiği kaza ve facialara ait haberler devam etmektedir. Bir hafta evvel denize açılan motorlardan bazılarının feci surette battıkları haber alınmıştır. Bunlardan 200 tonluk büyük bir çektirmenin Ereğli civarında Alaplı’ya yakın sahillerde batarak kaptanının ve tayfalarının boğuldukları öğrenilmiştir. Gazetelerdeki haberlere göre bu tayfalardan bazılarının cesetleri Ereğli sahillerine vurmuştur. Bu tayfalara Ereğli’de cenaze merasimi yapılmıştır.
29 Aralık günü fırtına yeniden şiddetlenmiştir. İstanbul’da Lodos fırtınası başlamış ve birçok Şehir Hatları seferi iptal olunmuştur. Karadeniz’deki fırtına yüzünden Denizyolları postaları rötar yapmışlardır. Ankara vapuru bir gün geç kalarak ancak gelebilmiştir. Güneysu ve Cumhuriyet vapurları da bir gün geç olarak beklenmektedir.
26 Aralık 1939 tarihli Haber Gazetesi de faciayı birinci sayfasından vermiştir. Ancak araya “Karadeniz’de bir Yunan Vapuru battı” başlığını eklediğinden haber karışıklığa neden olmuştur. Oysa haber Kızılırmak Vapurunun fotoğrafı ve “Kızılırmak şilebi nasıl battı?” sorusuyla devam etmektedir. Haberde Süvari, II. Kaptan, I. ve II. Çarkçının fotoğrafları yer almaktadır.
Kızılırmak Vapurunun nasıl battığı sorusuna cevap arayan gazetedeki yoruma göre; Kızılırmak vapuru Sinop Limanı’na sığınmak isterken rotası yanlış hesap edildiğinden Sinop Yarımadası’nın kuzeye bakan Çukurbağı civarındaki Fener Burnu - Feryat Burnu’nda kayalıklara çarparak parçalanmıştır.
Sinop Fener Burnu- İnceburun Feneri: Fotoğraf: Mücahit Muğlu
Haberlerde mevki olarak adı geçen Fener Burnu - İnceburun Feneri Karadeniz Bölgesinde, Sinop il merkezinin yaklaşık 20 km kuzeybatısında bulunan burun üzerinde olup Türkiye'nin en kuzeyindeki deniz feneridir.1863 yılında yapılmıştır. Görüş mesafesi 18 mildir.Yerden 9 metre, denizden 26 metre yüksekliktedir. Haritadan bakıldığından Kızılırmak vapuru’nun Sinop Yarımadası’nı dönemeden battığı mevki Çukurbağı, Sinop Yarımadası’na doğru bir sahil bölgesi olmaktadır.
Haber Gazetesi tarafından yapılan yorumda “Gemi demir atmamış vaziyette bulunmuştur. Bundan başka telsizle yardım istenmemesi de kazanın pek anî olduğunu göstermektedir. Vapur fırtınadan tehlikeli bir vaziyete düşmüş olsaydı imdat istemesi beklenirdi. Bu nedenlerle vapurun umut edilmedik bir zamanda gecenin karanlıkları içinde bütün süratiyle karaya gittiğini göstermektedir. Vapurun şehrimizde bulunan sahiplerine son gelen bir telgrafta dört kişinin sahilde ölü bir halde bulundukları bildirilmiştir. Vapurunun burnunda bulundukları ve bu kısım batmadığından kurtuldukları anlaşılan bu denizciler sahilde soğuktan ve yardımsızlıktan ölmüşlerdir.” denilmektedir.
26 Aralık 1939 günkü Tan Gazetesi “Kızılırmak Şilebi Battı” başlıklı manşet haberinde mürettebattan bir kişinin kurtulduğunu, fakat donarak ölmüş olduğu yazmaktadır.
Vapurun batmasından bir gün sonra Feryat Burnu civarında avlanmağa çıkan bir balıkçı deniz üzerinde bir vapur direği görmüş ve direğin ucunda da canlı bir şeyin kıpırdadığını fark etmiştir. Tahlisiye vasıtaları ile vaka yerine gidildiği zaman bu enkazın “Kızılırmak” vapuruna ait olduğu anlaşılmış, direğe sarılan tayfa karaya nakledilemeden ölmüştür.
Tan Gazetesi haberine göre; Kızılırmak vapurunun telsizi bulunduğu, fakat telsiz memuru olmadığı belirtilmektedir. Bu haber ile, Kırzade Şevki Bey sahipliğindeki Kızılırmak Vapurunun ancak 4 knots gibi son derece düşük azami seyir süratine sahip olduğu ve telsiz memuru olmadığı iddiaları aydınlığa çıkartılmadan kalmıştır!
Faciadan bir yıl sonra Nadir Nadi’nin Kızılırmak Vapuru hakkında yazdıkları; “Kuzey Denizi’nde bu kadar köhne gemileri müze diye bile saklamazlar.”
Devlet kendi denizcilik kurumu Denizbank adına İngiltere’ye 11 vapur sipariş etmiştir. Denizbank için İngiliz firmaları tarafından yapılan tekliflerin incelenmesi sona ermiştir. Resmen ilan edildiği üzere, bu teklifler arasında en tercih edileni Swan Hunter tersanesi olmuştur. Münakalât Vekâleti (Ulaştırma Bakanlığı) bu vaziyet üzerine Swan Hunter yetkililerini görüşmeye davet etmiştir.
Aynı günlerde Cumhuriyet Gazetesi’ndeki “Hem Nalına Hem Mıhına” başlıklı köşesinde Nadir Nadi “Kızılırmak Kurbanları” başlıklı makalesinde şöyle demektedir; “Geçenlerde bu sütunda, Kuzey Denizi’nin haşin ve zalim olan o tabiatından çok daha zalim olan Alman mayınlarına, denizaltılarına ve uçaklarına rağmen denize açılmaktan yılmayan tarafsız devletlerin denizcilerinin kahramanlığından bahsetmiştim. Bugün de kışın Kuzey Denizi’nden daha az haşin ve merhametsiz olmayan Karadeniz’e çıkan ve orada can veren Türk denizcilerinden bahsetmek istiyorum.
Karadeniz her sene birkaç Türk vapurunu, kendisine meydana okumak cesaretini gösteren kahraman gemicileri ile birlikte yutmaktan zevk duyar. Bizim gemicilerimizin yüksek cesaretini takdirle andıran bir sebep daha vardır ki, o da çoğu yarım asırlık ihtiyar gemilerle Karadeniz’in gazabına göğüs germeleridir. Kuzey Denizi’nde bu kadar köhne gemileri müze diye bile saklamazlar. Geçen sene Fransa’nın Trouville Limanı’nda gördüğüm balıkçılık müzesindeki gemiler, bizim karakışta Karadeniz’e çıkan bazı vapurlarımızdan çok daha yeni ve çok daha sağlamdırlar.
22 Birincikânun (Aralık) 1937’de Karadeniz Boğazı Eşek Adasında batan ve 24 kişilik mürettebatından yalnız 2 kişi kurtulabilen Hisar Vapuru, böyle çürük bir gemi ile denize açılmanın kahramanlığını gösterilen bir gemi idi.
İki sene sonra, yine 22 Birincikânun 1939 gecesi Sinop civarında Feryad Burnu mevkiinde batan Kızılırmak Vapuru da azgın Karadeniz’e meydana okuyan gemicilerimizin cesaretine parmak ısırtacak bir gemi idi. Bu gemide de 20 denizci ile İnhisarlar İdaresi’nin bir memuru ve 4 amelesi, yani 25 kişi vardı. Bunlardan 21’i boğulmuş, 4 kişi de karaya çıkabilmişse de kar tipisine tutularak donmuşlardır.
Hisar Vapuru’nda boğulanlar için 11,250 lira iane toplanmıştı. Bu para zavallıların vârislerine (mirasçılarına) noter huzurunda 500 ilâ 560 lira arasında olmak üzere dağıtılmıştı. Kızılırmak kurbanları için de hükümetin müsaadesi ile iane toplanmaya başladı; fakat, bu gemiciler iki defa talihsizdirler; çünkü bu gemi battıktan bir hafta sonra Erzincan zelzelesi oldu ve o büyük felaket karşısında bu küçük felaket unutuldu. Onun için şimdiye kadar ancak 2085 lira toplanabilmiştir ki, taksim edilirse her kazazede ailesine 83 küsur lira gibi ehemmiyetsiz bir para düşer. Türk Vapurculuk şirketlerimizin, denizcilerimizin, denizcilikle alâkalı kurumlarımızın, İnhisarlar İdaresi’nin ve denizcileri seven yardımsever halkımızın küçük yardımları ile Hisar kurbanlarının mirasçılarına yapılan yardımın Kızılırmak vapurunda boğularak şehit düşen denizcilerimiz adına gerçekleştirilmesi gerekir.
Kızılırmak Vapurunun acentesi olan Galata’da Kara Mustafa Paşa Caddesi’ndeki İktisat Hanı’nın beşinci katındaki yazıhanesinde Vilayet tarafından verilmiş olan müsaade doğrultusunda kurulmuş olan yardım komitesi, yapılan yardımları basılı, mühürlü ve onaylı makbuz karşılığı kabul etmektedir.
İstanbul’un başta kömür olmak üzere, bütün ihtiyaçlarını taşıyan Türk denizcileri, sevgimize ve şefkatimize lâyık insanlardır. Bu kış günlerinde onların fedakârlıkları sayesinde ısınıyor, yiyor, içiyoruz. Bu rahatımızın fidyesi olarak da onlara birkaç kuruş vermek bir insanlık borcudur. İstanbul halkının yarısı, onar kuruş verse, bu 25 ailenin gözyaşlarını silmek imkânı bulunur.
Yardım komitesini teşkil eden Mustafa Umman, Rıza Sadıkoğlu, Kemal Mânioğlu ve Mahmud Acar’dan ricam da şudur ki, bu on kuruşu toplayabilecek şekilde çalışsınlar. İstemenin ve toplamanın yolunu bilince, hiçbir zaman yardım esirgenmez.
İstanbul’un muhterem, şefkatli ve yardımsever halkından bu görev kurbanı Türk denizcilerinin gözleri yaşlı anaları, dulları ve yetimleri için küçük bir yardım diliyorum… Yunus Nadi.”
Yunus Nadi’nin bu makalesi o yıllardaki vapurların hurdalaşmış durumunu, Türk gemi personelinin hemen hiçbir sosyal güvencesi olmadığını ortaya koymaktadır. O kadar ki adeta yardım dilenilmektedir…Bu da o yılların Türk denizcilerinin hangi koşullarda çalıştıklarını, çalışmaya mecbur kaldıkları gemilerin durumlarını anlatması bakımından yürekler acısı bir gerçeği ortaya koymaktadır.