Yunanistan'da 80'lerin ortalarında 90'ların başında dünyaya gözünü açan çocukların küçük dünyalarında Türkiye algısı, Lazapulos'un skeçleriyle şekillenmeye başlamıştır. Bu skeçlerde başında fes, posbıyık, parmağıyla çayını karıştıran, geğirerek Sultanahmet önünde yürüyen kaba saba Türk erkekleri ile, çorap ve şampuan reklamlarında yaratılan çirkin Türk kadını tiplemeleri çocuklar ve Yunan halkının dünyasında ister istemez üçüncü sınıf bir dünya ülkesi komşuya sahip olduğu algısını yaratmıştır. Gözünü açıp dünyaya geniş bir pencereden bakan Yunan vatandaşları bu durumun palavra olduğunu hemen algılayabilir. Gerçek şudur ki; Yunan halkı 2087'ye kadar borç yükü altında, gençlerinin yüzde 60'a yakını Avrupa kapılarında en düşük ücretlerle dahi iş arama umuduna düşmüş bir durum içerisinde bulunmaktadır. Antik bir medeniyet geçmişi köklü bir kültürü, tanrı vergisi doğal güzellikleri olan ülke, bu şekilde kısır tartışmalara suni gündemlere kurban edilmektedir.
Oysaki Ege Denizi'nin nimetlerinden istifade etmede ve refaha giden bir yolda ona eşlik edecek en yakın komşusu kara gün dostu yine Türkiye'dir. Kara gün dostu derken, insanlığın bir daha o kara günleri yaşamaması dilekleri ile sizleri tarihte bir yolculuğu çıkaralım.
Batı Anadolu'da İstiklal Savaşı'nın yaraları sarılmaya başlarken tarih, dünyada ender bir duruma tanıklık ediyordu. Büyük Atatürk'ün önderliğindeki Türkiye, bir taraftan çağı yakalma ve ötesine ulaşma gayretleri sarf ederken bir taraftan da meydan muharebelerinde göğüs göğüse dövüştüğü düşmanları ile en samimi dostluk temellerini atıyordu. Bütün dünya Atatürk Türkiyesi'nin bu hamlesini gıpta ile seyrediyordu. 30 Ekim 1930 günü Venizelos, Ankara'da dostluk, tarafsızlık, uzlaşma ve hakemlik olmak üzere Türkiye ile bir dizi antlaşmaya imza atıyordu. 3 Ekim 1931'de Başbakan İsmet İnönü başkanlığında Türk heyeti Atina'ya ayak basıyordu. 12 Ocak 1934'te ise Venizelos, Büyük Atatürk'ü nobel barış ödülüne aday gösteriyordu. Bütün bu iyi niyetler Atina'da 9 Şubat 1934'te Balkan Paktı ile kader birliğine varıyordu. Pakta imza atan Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya, İtalyan diktatörüne karşı Balkanlar ve Ege'de bir set oluştuyordu. İkinci Dünya Savaşı, Yunanlar açısından tam bir yıkım oldu. Erkek nüfus yarı yarıya azaldı. Ülke, Alman, İtalyan ve Bulgar işgaline maruz kaldı. Dahası Almanlar, Yunanların bütün yiyecek stoklarına el koymuştu. Ege Denizi'nde Alman-İngiliz savaşı yaşanıyordu. Atina tarihinin kara günleri içerisindeydi. Hükümetin kişi başına garanti edeceği yiyecek miktarı bir ayda sadece 300 kalori idi. İşte tam bu sırada Türkiye imdada yetişiyordu. Türkiye ekmeğinden bölerek komşusuyla paylaştı ve Yunan halkına umut oldu. Kurtuluş Yardım Vapuru, savaş devam ederken Atina'ya 5 sefer yaptı. 6. seferini tamamlayamadan battı. Ama Türkiye taahhüt ettiği 50 bin ton gıdayı 2. Dünya Savaşı boyunca Yunan halkına ulaştırmıştı.
Malesef ki bu olay Yunanistan'da pek bilinmemektedir. Eğer bu gerçekler Yunan halkına aktarılmış olsaydı, bugün Türkiye ile ilişkilerinde fanatik söylem ve eylemlere çok da itibar edenler olmayacaktı. İşte Eleni'nin Patiği romanı tam da böyle bir konuyu ele alıyor. 1923 yılında Çanakkale'nin Kalafat köyünden mübadele ile Yunanistan'a giden Theodora ve Atanasios çiftinin kızı olan Eleni için bu yolculuğa ait tek anı, bir tanesi Arife bir tanesi de Theodora Hanım'da kalan Patiği'dir. Arife Hanım eşi Rahmi Bey ile birlikte Ankara'ya yerleşmiştir. Çiftin mübadeleden sonra dünyaya gelen tek evlatları Tevfik'tir. Tevfik, Patiğin hikayesini ancak Kurtuluş Yardım Vapuru'na seçildiği günden sonra öğrenmiştir. Kurtuluş Yardım Vapuru, Eleni ile Tevfik'i ve Patikleri 18 yıl sonra Atina'da buluşturmuştur. Eleni ve Tevfik'in aşkı ve Atina'da yaşadıkları olayların arka penceresinde, Alman işgali altındaki Atina'nın ızdırap dolu günleri vardır.
Ülkenin milli bayram olarak kutladığı Osmanlı'dan kurtuluş günü vardır. Fakat 3 sene boyunca 600.000 cana sebep olmuş Alman işgalinden kurtuluş günü yoktur. Bu durum oldukça düşündürücüdür.
Şu günlerde Yunanca'ya çevrilme çalışmaları devam eden Eleni'nin Patiği romanı, ilk önce film senaryosu olarak yaratılmıştır. Bir taraftan da bu güzel senaryonun filme dönüşme çalışmaları devam etmektedir. Peki bu durum gerekli midir? Elbette gereklidir. Çünkü Yunan halkının esas dostlarını tarihin gözüyle görmeye ihtiyaçları vardır.
Umarım Atina yönetimi Türkiye ile dostane ilişkiler kurmada ilk harcı Eleni'nin Patiği filmine katkı sunmakla koymuş olur ve bu sayede hayalini güttüğümüz Balkan birliğine giden süreçte tekrar bir ufuk açılmış olur.
Bu yolda Büyük Atatürk'ün şu sözü her daim hatırlanmalıdır: “... Balkan milletleri içtimai ve siyasi ne çehre arz ederlerse etsinler, onların Orta Asya'dan gelmiş aynı kandan, yakın soylardan müşterek cedleri olduğunu unutmamak lazımdır.”