Cem GÜRDENİZ – Emekli Tümamiral
7 Ekim’de başlayan İsrail Filistin çatışması ikinci ayına girerken, çatışmanın İsrail ateş gücü karşısında tek taraflı orantısız güç kullanımı üzerinden çoğunluğu kadın ve çocuk sivil katliama dönüştüğü bir konjonktürde, bu kez bölgesel deniz güvenliği üzerinden küresel ticaret ile deniz ulaştırma düzenini etkileyecek yeni ve çok ciddi bir kriz alanı ortaya çıktı.
BAB EL MENDEB ARTIK YÜKSEK RİSKLİ DÜĞÜM NOKTASI
En dar yerinde genişliği 25 km olan, Yemen ve Cibuti arasında yer alan stratejik Bab El Mendeb Boğazında artık seyir güvenliği büyük risk altına girmiş durumda. Bu durum domino etkisi ile küresel deniz ticareti alt üst edecek gelişmeleri tetikliyor. Bu boğazdan her gün 50 gemi, 7 milyon varil petrol ile 1,2 milyar mt. küp sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) geçiyor. Bundan 14 yıl önce de Bab El Mendeb Boğazına mücavir Aden Körfezi ve Somali açıklarında deniz haydutluğu olarak deniz güvenlik krizi ortaya çıkmıştı. Ancak bu kriz atlatıldı. Şimdi uzun bir aradan sonra farklı kapsam ve boyutta çok daha ciddi bir durum ortaya çıktı. Yeni durum İsrail’in Gazze’de uyguladığı katliamlara bir tepki olarak ortaya çıkıyor. Yemen Hükümeti ve Yemen’de hüküm süren Ensarallah örgütü, İsrail’in Gazze’de sivillere uyguladığı katliamı durdurmaya yönelik olarak Filistin direnişiyle dayanışma amacıyla 19 Kasım 2023 sonrası İsrail’e yönelik, İsrail sahipli/bayraklı deniz ticaret gemilerine karşı asimetrik saldırılarılar başlattı. İsrail Hükümeti Yemen kaynaklı bu saldırıları İran destekli terör eylemi olarak nitelerken, Yemen Hükümeti bu saldırıları Gazze’de devam eden sivil katliamlara karşı bir eylem olduğunu savunuyor.
HUSİLERİN SALDIRILARI
İsrail’e Yemen kaynaklı ilk saldırı 9 Kasım 2023 günü oldu. Kızıldeniz’deki Eliat liman şehrine 2000 km ‘den dron saldırıları düzenlendi. Böylece İsrail için Gazze ve Güney Lübnan’dan sonra 3’üncü bir cephe daha açılmış oldu. Ardından Ensarallah örgütüne bağlı Husiler ve Yemen Hükümeti Bab El Mendeb’i kullanan İsrail bayraklı/sahipli gemilere boğazın darlığından kaynaklanan askeri coğrafya avantajını kullanarak füze ve dron saldırıları düzenlemeye başladı. Ensarallah, 19 Kasım’da İsrail’e ait Galaxy Leader gemisini Kızıldeniz’de gemiye çıkma (boarding) ile ele geçirerek mürettebatıyla birlikte Yemen’e götürdü. 25 Kasım’da daha büyük bir sürpriz yaşandı. Sri Lanka açıklarında yani Hint Okyanusu’nda İsrailli ZIM şirketine ait Kalandra gemisine insansız hava aracıyla, sorumluluğunu Yemen’in üstlendiği bir saldırı düzenlendi. 27 Kasım’da ise bölgede bulunan Amerikan muhribi USS Mason ve yakınındaki Liberya bandıralı Central Park isimli gemiye yeni bir saldırı düzenlendi. 3 Aralık’ta Kızıldeniz’de bu kez Husilere ait insansız hava araçları ve füzeler, iki İsrail bağlantılı gemiyi hedef aldı. Yemen ordu sözcüsü Yahya Saree aynı gün yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Yemen silahlı kuvvetleri, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki sadık kardeşlerimize yönelik saldırısı duruncaya kadar İsrail gemilerinin Kızıldeniz’de ve Aden Körfezi’nde seyretmesini engellemeye devam edecek…Yemen silahlı kuvvetleri, tüm İsrail gemilerine veya İsraillilerle bağlantılı gemilere, bu açıklamada belirtilenleri ihlal etmeleri halinde meşru bir hedef haline gelecekleri yönündeki uyarısını yineliyor.”
SALDIRILAR VE DÜNYA DENİZ TİCARETİ
Yemen tarafından İsrail’e ve bölgede görev yapan Amerikan muhribine yapılan dron ve füze saldırıları kinetik silahlarla önlenmiş olsa ve bu saldırılarda can kaybı henüz yaşanmamış olsa da bu saldırıların devam etme olasılığı çok yüksek. Diğer yandan bu saldırılar dünya deniz ticaret filolarında ciddi endişe kaynağı uyandırıyor. Zira 2009-2019 arasında 10 yıl devam eden Somali/Aden deniz haydutluğunun hedefi insan ölümlerini asgaride tutarak fidye üzerinden para kazanmak iken, bu sefer İsrail’i Gazze’deki katliamdan yani devlet teröründen caydırabilmek için asimetrik etki yaratacak doğrudan saldırı stratejisi uygulanıyor. Bu saldırılar gemilerin personeline ve mal varlığına ciddi ölüm, yaralanma, batma ve hasar tehdidi yaratılıyor. İsrail’in dış ticaretine özellikle Akabe Körfezindeki Eliat limanına yönelik Kızıldeniz rotasında ciddi engelleme ve duraksama getiriliyor. Kızıldeniz rotasının sadece İsrail bağlantılı değil tüm gemiler için tehlikeli statüye geçmesi sigorta primlerini 6 – 7 kat artırırken, pek çok firma artan hasar tehdidini göze alamıyor. Maersk, MSC, OOCL, CMA CGM gibi büyük konteyner firmalarının Kızıldeniz, Süveyş Akdeniz bağlantısı yerine Ümit Burnu rotasını tercih etmeye başladığı artık medyada yer alıyor. Bu durum özellikle Hürmüz Boğazı çıkışlı tanker navlunları ile Çin/Hong Kong çıkışlı konteyner navlunlarını çok artıracak. (Örneğin Rotterdam’a olan mesafe 4.800 deniz mili 17 gün artacak, İtalya’daki Augusta’ya yolculuk ise 10.860 deniz miliyle neredeyse üç kat daha uzun sürecek.)
İSRAİL ORTAK DENİZ GÖREV KUVVETİ İSTİYOR
Bu gelişmeler son 200 yılın deniz jandarması olan Anglosakson dünyayı İsrail ile ortak yeni bir harekete itiyor. İsrail medyasında ABD, İsrail ve müttefiklerinin, Kızıldeniz’de bir “deniz görev kuvveti” kurmayı düşündükleri haberleri çıkmaya başladı. İsrail basınına göre çok uluslu bir deniz kuvvetinin oluşturulmasını görüşmek üzere ABD, İngiltere ve Japonya da dahil olmak üzere birçok ülkeyle temasa geçilmiş durumda. Beyaz Saray ayrıca 4 Aralık’ta Kızıldeniz’deki ticari gemilere eskortluk yapacak böyle bir güç oluşturabileceğini duyurmasına rağmen henüz somut bir adım atmadı. Zaten uluslararası arenada İsrail’in emrivakisi ile prestiji ve güvenilirliği büyük hasar alan ABD’nin gerektiğinde Yemen’e karşı fiilen silahlı güç kullanmasını gerektirecek bu girişime evet demesi kolay bir karar değil. Zira Husilerin arkasında İran olduğunu biliyorlar. Bugünkü durum 2009’daki Somali Korsanlarının durumuna benzemiyor. Arada devasa fark var. Bugün için İran ile askeri çatışmaya girmek Hürmüz Boğazının kapanması gibi ABD için son derece zorlu bir süreci başlatır. Güney Çin denizinde Filipinler yüzünden Çin ile gerilim her geçen gün artarken ABD’nin Ensarallah ve Husi mevzilerine saldırılar düzenleyerek yeni bir cephe açması beklenemez. Bab El Mendeb yaklaşma sularında ve Kızıldeniz’de bulunan Amerikan savaş ve destek gemilerini Yemen’in askeri hedefi haline getirerek Hamas krizini genişletme riskini almak istemez. Herhalde İsrail’in, ortak deniz harekâtı baskısı veya ticaret gemilerini İran Irak Savaşındakine benzer şekilde eskortlama seçeneği yerine, kendi etkisindeki Suudi Arabistan, BAE gibi vekil devletler vasıtası ile devşireceği paralı askerleri Yemen iç savaşında kullanarak karadan ve içerden müdahale ile gemilere saldırıları sonlandırmaya ya da çok zor da olsa İsrail’i de Gazze’deki katliamlarına son verme konusunda iknaya çalışabilir. Diğer yandan İsrail’in bu görevi yeteneklere sahip kendi donanması ile yapmasını neden gündeme almadığını da değerlendirmek gerekir. Burada akıllara Mısır Donanmasına karşı kendi donanmasını hazır ve diri tutma isteği gelebilir.
KÜRESEL DENGELER ABD KONTROLÜ DIŞINA KAYIYOR
ABD, Gazze krizinin büyük çaplı bir Ortadoğu krizine dönüşmesinden çok çekiniyor. Eğer Bab el Mendeb krizi böyle devam ederse, kirizin deniz ticaretine, navlun piyasasına ve enerji güvenliğine etkisi çok büyük olacaktır. Ukrayna Rusya savaşı da deniz ticaretini etkiledi. Ancak bu kez rotalar ve deniz ticareti çok büyük çapta etkileniyor. Rusya Ukrayna Savaşı 17 Temmuz 2023’e kadar sigortacıların çok kazanç elde etmesine neden olmuştu. Zira risk faktörü vardı ancak Rusya ticaret gemilerine engel olmuyordu. Daha sonra Ukrayna’ya yönelik gemilere engel olacağını açıkladı ve ticaret azaldı. Kızıldeniz‘de sigorta firmaları riski çok pahalıya sigortalıyor, üstüne üstlük can ve mal kaybı riski olağanüstü yüksek. Bu da firmaya sadece maddi kayıp değil, prestij kaybı da getiriyor. O nedenle büyük firmaların uzun rotaları tercih edip Kızıldeniz’e girmeme kararı aldıkları anlaşılıyor. Günümüzde dünya ticaretinin %84’ü denizler üzerinden gerçekleşiyor. 2023 yılında tüm dünya ticareti 14 milyar ton oldu. Bunun 12 milyar tonu denizler üzerinden taşındı. 5,2 milyar ton ile dökme yük ilk sıradaydı. Onu 3 milyar ton ile petrol ve türevleri; 2,7 milyar ton ile konteyner ve diğer kuru yükler takip etti. Yaklaşık 2,1 milyar DWT taşıma kapasitesine sahip 119 bin ticaret gemisi 900 büyük liman arasında bu yükleri taşıdı. Bu ticaret yollarının doğa olayları dışında herhangi bir engele takılmadan işlemesi, yükün zamanında yüklenip boşaltılması, küresel ticaret çarklarının dönmesi için hayati önemdedir. Örneğin günümüzde her dakikada dünya çapında 1600 konteyner gemilere ya yükleniyor ya da boşaltılıyor. Ya da her gün 5,5 milyon ton petrol deniz üzerinden taşınıyor. İsrail’den örnek verirsek limanlarında her gün 8000 konteyner hareketi gerçekleşiyor. Bab el Mendeb ve Kızıldeniz rotalarının bu işleyen düzende aksaması diğer alanlarda zincirleme kötüleşmeler yaratacaktır.
İSRAİL’İN Mİ YOKSA ABD’NİN ÇIKARLARI MI?
Neticede Yemen direnişi, İsrail’i ve İsrail sahipli gemileri hedef alarak İsrail ekonomisini de tehdit ediyor. Ancak yarattığı sonuç tüm dünya deniz ticaretini etkiliyor. Bu saldırılar nedeniyle zarar gören İsrail deniz ulaştırması, seferleri Suudi Arabistan ve BAE limanlarına yönlendirmeye başladı. Bu limanlardan daha sonra yükler kara yolu üzerinden İsrail’e getiriliyor. Bu çerçevede Maariv Gazetesinin haberine göre İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında İsrail ordusuyla koordineli çalışan Truknet şirketi, Dubai ve Hayfa limanları arasında bir kara köprüsü oluşturmaya başladı. Neticede derinliği olmayan ve ticareti deniz ulaştırmasına %90 bağımlı bir devlet olan İsrail’in savaş ekonomisini devam ettirebilmesi her geçen gün zorlaşıyor. Bu durum ABD’nin desteği için de önem arz ediyor. Zira fakirleşen ve yatırımcıların kaçmaya başladığı İsrail’in ABD’nin finans ve cephane yardımı olmadan savaşı uzatması olası değildir. Diğer yandan ABD’nin İsrail’i Ukrayna gibi ortada bırakmayacağını da söyleyebiliriz. Zira ABD’deki İsrail, Levant’taki İsrail’den çok daha güçlü ve kalabalık. Sorun ABD’nin yani beyaz, Anglosakson ve Protestan Amerikalıların atalarının kurduğu ABD’nin jeopolitik önceliklerini İsrail’in jeopolitik önceliklerinin alt seviyesine indirip, indirmeme sorunudur. Tarih bir nevi tekrar ediyor. Birinci Dünya Savaşında Alman ordusunun pek çok generalinin (Çanakkale’deki Liman Von Sanders dahil) Yahudi olduğunu hatırlatalım.