İnebahtı (Avrupalıların deyişiyle 'Lepanto') savaşını ve yenilgisini, genel Osmanlı (ve dünya) tarihi açısından nasıl yorumlamalıyız? Bu büyük deniz savaşı yenilgisinin taşıdığı tarihsel anlamlar neler olabilir?
1571 yılında Osmanlı Devleti, askeri bakımdan hem karada hem de denizde dünyanın en kuvvetli devleti durumundaydı. Buna hiç şüphe yok. Bütün Akdeniz, Fas'a kadar Osmanlı kontrolü altındaydı. Karada da Osmanlı ordusuyla baş edecek herhangi bir devlet gücü bulunmuyordu. Hatta çoğu zaman Vatikan'ın yönlendirmesi ve desteğiyle sağlanan müttefik güçler bile Osmanlılarla baş etmekte güçlük çekiyorlardı. Karadaki durum da farklı değildi. Osmanlılar 15. yüzyılda Tuna boylarına ulaştıktan sonra, özellikle Tuna boyundaki direnişlerle Hıristiyan devletlerin karşı hücumlarını her zaman önlemeyi bildiler. Öte yandan Osmanlıların Avrupa içlerindeki 16. ve 17. yüzyıllardaki uzun ve masraflı askeri harekâtlarının gerçekleşebilmesinin en önemli dayanağı, Mısır'ın Yavuz Sultan Selim tarafından fethedilmiş olmasıydı. Çünkü iki asra yaklaşan süre içinde Batı'da gerçekleşen savaş harcamalarının büyük bölümünü Mısır'dan elde edilen gelirler karşılamıştı. (Kanuni 1526'da Tuna'yı geçerek Macaristan'a girdiğinde, yaklaşık 100.000 kişiyi bulan Osmanlı ordusu 128 günde 1500 kilometre yol kat etmişti. Buna karşılık Macar ordusu Budapeşte'den güneye sadece 170 kilometre yürümüştü. Osmanlıların bu büyük seferberliğinin mali bilançosunu da dikkate almamız gerekir).
Avrupa devletlerinin kara savaşlarında Osmanlılara karşı başarı sağlamaları çok büyük organizasyonları gerektiriyordu. Fakat denizde Osmanlı güçlerine karşı savaş düzenlemek nispeten daha kolaydı. Çünkü Akdeniz'deki ortak çıkarları hem onların daha kolay birleşmelerini sağlıyor, hem de denizde engelle karşılaşmadan doğrudan Osmanlı'nın önemli bölgelerine kadar yönelme imkânını bulabiliyorlardı.
Osmanlıların Akdeniz'deki egemenliği, Avrupa içlerindeki karasal ilerlemesine paralel olarak gelişmiştir. Başka bir deyişle, Osmanlıların Akdeniz'deki denetime gittikçe daha fazla önem vermelerinin, Avrupa'daki karasal ilerlemelerine gerektiği kadar tepki veremeyen Avrupa devletlerinin denizden gösterdikleri tepkilerin artmasına bağlı olarak geliştiğini söyleyebiliriz.
Şüphesiz Osmanlıların Akdeniz'deki egemenliklerinin en üst noktası, çok stratejik bir mevkide bulunan Malta adasının ele geçirilmesi olacaktı. Osmanlılar bu gerçeğin çok farkındaydılar. Malta adası bir askeri üs olarak hem düşman devletlerin hem de korsan gemilerinin engellenmesinde büyük bir önem taşıyordu. Fakat Turgut Reis'in hayatına da mal olan 1565'deki Malta kuşatması başarısızlıkla sonuçlandı. Ancak beş yıl sonra, bir yıllık kuşatmanın ardından 1571'de Kıbrıs fethedildi. İşte İnebahtı Savaşı'na bu koşullarda gelindi.
Kıbrıs savaşları henüz sona ermemişken Papa V. Pius, eski Haçlı seferlerini örnek alarak yeni bir saldırı girişimi başlattı. Papalığın yanı sıra Venedik'in de katıldığı ittifakın ana gücünü İspanya oluşturuyordu. Ayrıca Cenova, Savoy, Malta, Toscana gibi küçük devletler de kendi imkânları ölçüsünde asker ve gemi vererek bu ittifaka katılmışlardı.
Osmanlı kuvvetleri bu savaşta büyük bir yenilgiye uğradılar. Osmanlılar gemilerinin tamamını kaybettiler. Gemilerden 94'ü batırıldı, 100'e yakını da düşmanın eline geçti. 30.000’de Osmanlı askeri öldü. Ancak müttefik kuvvetlerin de gemi kaybı yüksek oldu ve onlar da 15.000 asker kaybettiler.
İnebahtı Savaşı'ndaki yenilgide hem Osmanlı devlet yöneticilerinin hem de savaştaki Osmanlı kuvvetlerini yöneten komutanların savaş öncesinde ve sırasında önemli yönetim hataları oldu. Örneğin ilk kez bu savaşta donanma karacı bir komutanın emri altındaydı. Ayrıca düşman kuvvetleri Osmanlı donanmasının gücü ve düzeni hakkında içeriden bilgiler edinebilmişlerdi. Uluç Ali Paşa'nın donanmanın tam ve hazır olmadığı, savaştan kaçınılması gerektiği ve eğer kaçınılmaz duruma gelirse de savaşın kıyıya yakın yerlerde değil de açıkta yapılması gerektiği şeklindeki önerileri de dikkate alınmadı.
Fakat kanımızca bu saydıklarımız yenilgide önemli olmakla birlikte savaşın sonucunu belirleyen asıl etken olmayabilir. (Nitekim 1538'de Preveze'de ve 1560’ta da Cerbe muharebelerinde Osmanlı donanması nispeten olumsuz koşullarda kendilerinden çok daha büyük birleşik Haçlı donanmalarını hezimete uğratmayı bilmişti.)
İnebahtı yenilgisini belirleyen ana etken, Haçlı donanmasının başkomutanı Don Juan'ın ilk defa bu savaşta çok güçlü ve seri atış yapabilen toplara sahip altı yüksek tipte mavnayı savaşın ön cephesinde kullanması olmuştur. Bu mavnaların yüksek olması, hem Osmanlı kadırgalarının bunları ele geçirmesini zorlaştırmış, hem de ateş gücüyle çok tahrip olmalarına yol açmıştır. Öte yandan çok önemli ve yine ilk defa bu savaşta rastladığımız bir teknolojik olguyu belirtmek zorundayız. Bu da Avrupalıların top teknolojisinde sağladıkları gelişmelerdir. Toplarının hacimleri küçülür ve dolayısıyla sabit alandaki sayıları artarken, dayanıklılıkları ve seri atış yetenekleri yükselmiştir. Osmanlıların da elbette topları vardı, fakat savaştan sonra Venedikliler ele geçirdikleri Osmanlı toplarını erittiklerinde, metalürjik bakımdan bu topların son derecede zayıf olduklarını görmüşlerdi.
Çok ilginçtir ki, savaştan sonra Osmanlı donanması hızla yeniden inşa edilmiş ama top teknolojisinde ve gemi inşa teknolojisinde (örneğin Batı'daki gibi kadırgadan kalyona geçişte) herhangi bir gelişme sağlanamamıştır. Hatta topçuluğun gücü ve etkisi denizde (ve karada) giderek daha da kötüleşmiştir.
İnebahtı Savaşı'ndan sonra Osmanlılar Akdeniz egemenliğini yine sürdürdüler. Savaştan kısa bir süre sonra deniz kuvvetlerine dayanarak Tunus ve Fas'ta yeni egemenlik alanları yarattılar. Hatta bir süre sonra Girit'i bile ele geçirdiler. Ama hiçbir zaman İnebahtı Savaşı öncesindeki kadar Akdeniz'e egemen olamadılar. Bunun maddi ve manevi iki nedeni vardı. Bu yenilgi Osmanlıların yenilemez olduğu efsanesini yıkarak Avrupa'da hızla yayılan bir kendine güven duygusu yaratmıştı. Bu durum Avrupa devletlerinin Akdeniz'de Osmanlılar üzerinde oluşturduğu baskı ve tehdit düzeyini yükseltmiştir. İkinci olarak, Osmanlılar çok çeşitli nedenlerle Avrupa'daki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri gerektiği gibi takip edemedikleri için deniz savaşlarında ve gemi inşa teknolojisinde de sürekli geride kaldılar. Bu yüzden Akdeniz'de İnebahtı Savaşı'ndan sonra kazandıkları zaferlerin maliyetleri giderek daha yüksek olmaya başlamıştır. Örneğin Girit adası ele geçirilmişti ama 200 binin üzerinde askerin kaybı pahasına.
Bu nedenlerle İnebahtı yenilgisi gerek genel askeri denizcilik tarihinde gerekse deniz teknolojisi tarihinde, Osmanlıların genel dünya teknolojik düzeyinden düşmeye başladığı anı temsil etmektedir.
İki asır sonra, 1770'deki Çeşme Savaşı yenilgisi ise, nedenleri bakımından İnebahtı yenilgisiyle bazı benzerlikler taşımakla birlikte, yarattığı sonuçlar bakımından çok farklıdır.