Cem GÜRDENİZ - Emekli Tümamiral
Bu sayının gerçeği yansıtmadığını herkes biliyor. Ancak görünen o ki Ukrayna lideri son Ukraynalıya kadar savaş devam kararı almış bir konumda.
UKRAYNA LİDERİ EMREDİLENİ YAPIYOR
İnsan kaybı bir yana, 2 yıl önce kendi egemenliğinde olan Donbas bölgesi kaybedilmiş, Azak Denizinden tamamen çıkarılmış ve alt yapısı büyük hasar görmüş Ukrayna’nın tekrar toparlanması için trilyon dolara yakın fona ihtiyaç var. Yarın savaş dursa bile Ukrayna bugün maaşları dış borçlarla ödeyen bir ülke. Emperyalist ve kapitalist ülkeler Ukrayna’nın kaynaklarına, zenginliklerine çökme planlarını çoktan tamamladılar. Neticede savaş kapitalist ekonomiler için bulunmaz bir fırsattır. Başta Anglosakson, Japon, Güney Kore, Fransız bankerler ve çok uluslu şirketler olmak üzere neoliberal dünya Ukrayna’nın onlarca yıllık sömürü planını yapmış durumda.
SAVUNMA FİRMALARI MUTLU
Savunma firmaları ise savaşın uzaması ve silah satışlarının artması için her şeyi yapıyor. Siyasetçiler bu vizyonun bilincinde ucuz Ukraynalı kanını Zelensky liderliğinde olabildiğince uzun süre harcamak için barışa yanaşmıyorlar. Rusya’nın bu savaştan kazanarak çıkmaması için her türlü gayreti gösteriyorlar. Zira eğer Rusya bu savaştan bir barış anlaşması ile kalıcı şekilde Donbas Bölgesi ve Azak Denizini sınırlarına katarak çıkarsa Ukrayna fiilen bölünmüş olacak ve NATO, ABD ve AB kaybetmiş olacak. Bu durum Pasifik’te Çin ile yaşanacak asıl güç mücadelesi için jeopolitik perspektifte kötü bir başlangıç olacak.
NATO BAŞI KESİK HOROZ GİBİ
Diğer yandan NATO Genel Sekreteri, İngiltere Başbakanı ve Fransa Devlet Başkanının ısrarla vurguladığı "Savaşı Rusya’nın kazanmasına izin veremeyiz" söyleminin içinin nasıl doldurulacağı belirsiz. Başı kesik horoz gibi hareket ediyorlar. Geçen hafta içinde stratejik Avdivka şehrinin düştüğü ve Rusya’nın kara cephesinde inisiyatif ve hareket serbestisini ele geçirdiği bir konjonktürde, savaşın 2. Yıldönümünde NATO Genel Sekreteri Stoltenberg şöyle diyor: “Ukrayna NATO’ya katılacak, bu sadece zaman meselesi. Biz sizleri o güne hazırlarken NATO Ukrayna’nın yanında olmaya devam edecektir.” Aynı günlerde Fransa Devlet Başkanı Macron “Ukrayna’ya kara birliklerinin gönderilmesini göz ardı edemeyiz’’ diyebiliyor. Ya da aynı günlerde Karadeniz’de Rus Donanma unsurlarının batırılması veya hasar görme vakalarında İngiliz Kraliyet Donanmasının doğrudan rolü olduğu Almanya sayesinde basına sızdırılıyor. Buradan şunu anlıyoruz ki, son iki yılda yaşananlara rağmen Atlantik Blok, en azından Ukrayna’nın egemen bütünlüğünün kabul edildiği Minsk Anlaşmalarını geri teptiği 23 Şubat 2022 ile aynı yerde duruyor ve ABD namına, savaşın devamını istiyor. Ama nasıl? O zaman şöyle bir muhakeme yapabiliriz. Ukrayna’nın NATO üyeliği ancak kesin bir zafer sonucu başarılabilir. Yani, Rusya’nın askeri alanda yenilerek siyasi alanda barış konferansı talep etmesi, ayrıca Donbas’tan, Kırım’dan, Azak Denizinden tamamen geri çekilmesi ile söz konusu olabilir. Bu ise son 6 ayda karada yaşanan Ukrayna geri çekilmeleri göz önüne alınırsa imkansıza yakın bir hedef. Kaldı ki Rusya’ya tarihinde büyük yıkım getiren gerek Napolyon gerekse Hitler’in istila rotalarının Beyaz Rusya ve Ukrayna üzerinden geçtiği tarihi gerçekleri paralelinde Rus devlet jeopolitiğinin Putin olsa da olmasa da bu kuşatmaya izin vermeyeceğini ortaya koyuyor. Böyle bir durum diğer yandan Donbas Bölgesinde Rusça konuşan ortodoks Ukraynalıların tekrar Katolik Ukrayna ve Nazi kökenli elitlerin baskısına geçmesi demektir ki, 2014 sonrası bölgede yaşanan kanlı olaylar ve katliamlar göz önüne alınırsa bölgeden Rusya çekilse bile 2 yıldır yaşanan savaş ve düşmanlık nedeniyle bölge halkının tekrar Ukrayna egemenliğini kabul etmesi de imkansıza yakın.
BATI NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?
O zaman NATO ve batılı liderler neyi hedefliyor? Bunun cevabı ABD’nin her alanda küresel liderliği kaybetmesi ile açıklanabilir. En azından Biden yönetimi ABD seçimleri tamamlanmadan, Ukrayna’da barışa yanaşmayacaktır. Biden, Ukrayna’da NATO, AB ve ABD karşısında kazanmış bir Rusya ile seçimlerde başaramaz. Nasıl ki 1980 Başkanlık seçimlerinde Carter İran rehine krizini yönetememekle suçlanıp, iktidara geldiğinde Amerikalı rehineleri kurtarma propagandası yapan Ronald Reagan karşısında yenilmişse, Biden da bu koşullarda Ukrayna Savaşının çıkmasını teşvik eden lider olarak Rusya karşısında yenilgiyi kabul edemez. Kongredeki Ukrayna yardımının gecikme nedeni de budur. Cumhuriyetçiler Biden’ın Ukrayna üzerinden zayıflamasını tercih ediyor. ABD, gerilerken AB devletlerini de peşinden çekmektedir. Almanya, İngiltere ve Fransa’da ekonomik göstergeler menfidir. Avrupalı çiftçiler ayaklanmışlardır. Polonya gibi Ukrayna Savaşının en önde destekçisi bir ülkede Ukrayna’nın tahılını taşıyan konvoylara saldırı oluyorsa durum normal değildir. Almanya’nın ekonomik daralmaya girmesine, enerjinin pahalılaşmasına Alman halkı daha ne kadar tahammül edecektir? ABD, Kuzey Akım Boru hatlarına Amerikalı ünlü gazeteci Seymour Hersh’in detaylarını yazdığı üzere istihbarat ajansları ve özel kuvvetler ile sabotaj icra ettirdiğinden bu yana 1,5 yıl geçti. Alman halkı milyarlarca Euro vergileri ile yapılan bu boru hatlarının nasıl yo edildiğini bilmiyor. Zira Alman devleti soruşturma bile açmadı. Diğer yandan Amerikan LNG ihracatının 2000 yılına dünya payı %2 iken bugün %20 oldu. Her cinayetten sonra sorulanı soralım: Cui Bono? Kimin işine yaradı. Şüphesiz Rus gazından koparılan Avrupa pahalı Amerikan LNG sine muhtaç edildi.
ABD, VASSALI AB’Yİ DAHA ZOR GÜNLERE HAZIRLIYOR
Görünen o ki ABD, Avrupa’yı Rusya ile daha gergin ve daha zor dönemlere hazırlıyor. Biden yönetiminin, 2024 bitene kadar Avrupa devletlerini Trump gibi NATO karşıtı ve ABD’yi içine kapayacak bir liderin devletin başına geçme riskini dikkate alarak bu devletleri halk ve hükümetleri ile savunma/güvenlik devletlerine dönüştürmeyi hedeflediği göz ardı edilmemelidir. Sadece savunma bütçelerini artırmaları yetmiyor, aynı zamanda halkların da kriz ve savaşa hazır olması ve 79 yıllık barış döneminden yeni bir savaş dönemine geçmeleri hedefleniyor. Neticede AB ülkeleri özellikle son 70 yıldır ABD stratejik koruma şemsiyesi altında refah devleti oldular. ABD şimdi geri ödeme günü geldi diyor. AB’nin çekirdek kurucu devlet halkları kuyruklar, işsizlik, enflasyon, yokluk, kıtlık, savaş gibi zorluklarla karşılaşmadılar. Bu tip toplulukları tekrar savaş ve yokluk dönemlerine hazırlamak kolay değildir. Avrupalı çiftçiler düşen gelir seviyelerini protesto için haftalardır Brüksel caddelerinde protestolara devam ediyorlar. Gelir seviyesinde düşmeye bu kadar tepki veriliyorsa ABD çıkarları uğruna Avrupa topraklarına yansıyacak savaşın yaratacağı dengesizlikler çok daha büyük olacaktır. Maalesef Türkiye de özellikle 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanı ve Parlamento seçimleri sonrası ABD, NATO ve AB yönünde ciddi rota değişikliğine girdi. Dışişleri ve Savunma Bakanlığımızın içinde bulunduğumuz ekonomik kriz ve finansal baskılar altında akıl karışıklığı, rota çizememe ve vizyon eksikliğine rağmen Amerikan neocon etkisindeki savunma ve dış politika uygulamalarına destek vermesi gelecek açısından pek de umut verici değildir. Daha da öte gerek Gazze’de gerekse dünyanın diğer alanlarında ahlaken ve siyaseten çöken ve gerileyen ABD/AB’nin dayatma ve rotalarına dışişlerimizin son 70 yıldaki gibi büyük bir sadakatle bağlanması anlaşılır değildir.
ALMANYA VE FRANSA AB KADERİNİ BELİRLEYİCİ DEVLETLER
ABD işgalinin 1945’ten bu yana devam ettiği Almanya, bu süreçte ABD kışkırtmalarına ve yönlendirmelerine en yakın ülke olmaya devam ediyor. Bu durum iç siyasi dengeleri alt üst etmektedir. O nedenle Amerikan kışkırtmalarına daha fazla uyum sağlayacaklarını söylemek zordur. ABD’nin Normandiya Çıkarması ile kurtardığı Fransa’nın durumu daha zor. Afrika’dan dışlanmış Fransa, içerde göçmenler, azınlıklar başta olmak üzere ciddi sosyal ve ekonomik sorunlarla uğraşıyor. ABD kırbacı ve iç baskılar arasında gidip geliyorlar. Macron’un boyunu aşan NATO beyanatlarının ABD baskısı ile Ukrayna’da dökülen ucuz Ukraynalı kanının devamı için olduğunu anlıyoruz. Zira kısa süre sonra geri adım atıldı.
ABD AVRUPA’NIN DAYANMA SINIRLARINI ZORLAYACAKTIR
ABD ve AB’nin Rusya Ukrayna savaşının devamına yönelik azim ve kararlılığı devam edecektir. Zira ABD gerileyen hegemonyasını devam ettirebilmek için 79 yıldır yatırım yaptığı Avrupa’nın kendi jeopolitik çıkarları için sonuna kadar daha doğrusu yeter artık denene kadar kullanacaktır. Rusya bunun farkındadır ve savaşın uzamasına hazır olduğunu anlıyoruz.
NÜKLEER RİSK DEVAM EDİYOR
Rusya Devlet Başkanı Putin, başkanlık seçimlerine 2 hafta kala bir konuşma yaptı ve burada NATO’nun Ukrayna’ya doğrudan müdahalesinin ve savaşın uzun menzilli silahlarla Rus topraklarına genişletilmesinin “trajik” sonuçlar doğurabileceği konusunda uyarıda bulundu. Konuşmasında en önemli kısım şöyleydi: “Onların topraklarındaki hedefleri vurabilecek silahlarımız da olduğunu anlamalılar. Bütün bunlar nükleer bir çatışmayla ve dolayısıyla medeniyetin yok edilmesiyle sonuçlanma tehlikesi taşıyor. Bunu anlamıyorlar mı…Batılı liderler, Ukrayna’daki savaşı bir “çizgi film izler gibi ele alıyorlar.” Benzer bir uyarı da 1 ay önce Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’dan geldi. 30 Ocak 2024 tarihinde medyaya yaptığı açıklamada şöyle dedi: “NATO Rusya’yı düşman ilan ettiği için planlamalarımızda ABD, İngiltere ve Fransa’nın nükleer silahları ile ABD’nin nükleer silah bulundurduğu beş NATO ülkesindeki nükleer silahları tek bir nükleer silah cephaneliği olarak kabul ediyoruz ve planlamamızı buna göre yapıyoruz.”
ÇOK UYANIK OLMALIYIZ
Ben Rusya Ukrayna savaşının nükleer bir tırmanmaya neden olacağını düşünenlerden değilim. Fakat tarihin yaratıcılığını göz ardı edemeyiz. Putin Rusya’nın en güçlü olduğu alan nükleer silah caydırıcılığını her konuşmasında kullanırken, Amerikalı generallerin nükleer silaha düşkünlüğü medyaya yansıyor. 27 Mart 2020 tarihinde ABD Avrupa Kuvvetleri Komutanı/NATO Avrupa Müttefik Yüksek Komutanı (SACEUR) olan Orgeneral Tod Walters ABD Senatosunda şunları söylemişti: "Ben esnek mukabele içinde nükleer silahları ilk kullanan olmayı savunuyorum." ABD Stratejik Kuvvetler Komutanı Oramiral Charles A. Richard da 2021’de görevdeyken yazdığı (USNI, Proceedings Dergisi Şubat 2021 sayısı) “21. Yüzyılda Stratejik Caydırıcılığın Oluşturulması’’ başlıklı makalesinde nükleer silahları ilk kullanan taraf olmaları gerektiğini belirtiyordu. Şöyle diyordu; “Rusya veya Çin ile bölgesel bir krizin hızla nükleer silahları içeren bir çatışmaya dönüşebilme olasılığı var…Karşılaşacağımız bir çatışmaya değil, tercih ettiğimiz çatışmaya hazırlanmalıyız…Biz onların saldırganlığını kontrol altında tutabilmeliyiz. Onların girişimlerine boyun eğmemiz, ABD’nin karşılık vermede isteksiz ya da yeteneksiz olduğu algısını yaratacaktır. Bu durum onları daha da cesaretlendirecektir.’’
İNCİRLİK’TEKİ NÜKLEER SİLAHLARDAN KURTULMALIYIZ
Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nin yarısı Avrupa’daki üslerde bulunan 200 taktik nükleer silahı var. 0,3 ila 170 kilotonluk farklı başlıklara sahip B61 nükleer bombalar, İtalya, Almanya, Türkiye, Belçika ve Hollanda’daki hava üslerinde bulunuyor. İncirlik’te bulunan F16 savaş uçaklarından atılması planlanan B61 bombaları ile Malatya/Kürecik’te NATO maskesi altında işletilen X Bant radar aslında Türkiye’ye hiçbir fayda sağlamıyor. Buna karşılık Türkiye’yi genel nükleer harpte nükleer stratejinin karşı kuvvet (counter froce) bacağında Rus Dışişleri Bakanının belirttiği gibi Rusya’nın açık hedefi haline getiriyor. NATO nükleer silah kullanım doktrinine göre, taktik nükleer silahları ateşlemek için son kararı nükleer silaha sahip ülke veriyor. Yani, ABD. Bir yandan kullanımında hiçbir yetkimiz olmayan bu silahlar bizi nükleer silahların hedefi haline getirirken, diğer yandan irademiz dışında çok hızla gelişecek bir nükleer tırmanmada Alman dretnotu Goeben’in Yavuz adıyla Rus limanlarını 110 yıl önce bombalamasına benzer şekilde ülkemizi bir emrivakiye sokma potansiyeline sahip. Türkiye’nin kullanımında hiçbir yetkisi olmadığı bu silahlar ve radar Türkiye’den uzaklaştırılmalıdır. İçimizdeki Amerikan mandacılarının büyük direniş göstereceğini bilerek buradan teklifimizi yapalım. Bu bombaları Girit’e; Radar üssünün de Güney Kıbrıs’a taşınması Türkiye’nin geleceği için çok daha ehvendir.
TARİHTEN BİR HATIRLATMA YAPALIM
Bundan 62 yıl önce ABD ile Sovyetler Birliği, dünya siyasi tarihine “Küba Füze Krizi” olarak geçen gerginlikte nükleer savaş eşiğine gelmiş, Ekim 1962, ABD için çok sıkıntılı bir ay olmuştu. Bu kriz bir yıl sonra suikast ile hayatını kaybedecek Başkan John F. Kennedy ve Sovyet lider Nikita Kruschev’in soğukkanlı liderliği sayesinde atlatılmıştı. Ancak 2002 yılından sonra ortaya çıkan bilgi ve belgelere göre savaşı önleyen sadece iki lider değildi. Küba açıklarında, Atlantik derinliklerinde görev yapan dört Sovyet dizel/elektrik denizaltısından B-59’un Komutanı Binbaşı Savitsky krizin en kritik anında gemideki tek taktik nükleer torpidoyu (T 5), satıhtaki Amerikan savaş gemisine karşı ateşleme kararı verdi. Onu caydıran gemide bulunan kıdemli birlik Komutanı Arkhipov oldu. Bu gerçek 22 yıl önce açıklanan arşiv belgeleri ile ortaya çıktı. Eğer bu nükleer torpido ateşlenmiş olsaydı, nükleer tırmanma tetiklenecek ve bugünkü dünya şüphesiz çok farklı olacaktı. Bugün her iki tarafta da Arkhipov’lara ihtiyaç var.
NÜKLEER İPOTEK VE MACHİAVELLİ’DEN DERS
İncirlik’te bulunan Amerikan Taktik Nükleer Silahları Türkiye’yi nükleer ipotek altında tutmaya devam edecektir. Bu, yeni dünya düzeninin kurulduğu ve Amerikan neoconlarının sınır tanımayan kriz yaratma potansiyeli ve kışkırtma sicilleri göz önüne alındığında son derece riskli ve tehlikelidir. Bu bombalar orada kaldığı sürece ciddi milli güvenlik tehdididir. Maalesef zamanında Yunanistan kadar olamadık ve bu bombaları NATO sever mandacılarımız topraklarımıza kabul etti. Bu bombaların Türkiye’ye hiçbir katkısı olmadığı açıktır. İradesi ABD’de olan bu ölümcül nükleer silahlar topraklarımızda yer almaya devam etmemelidir. 16’ncı yüzyılın ünlü İtalyan devlet adamı ve düşünürü Machiavelli, bir devletin savunmasını başka bir devletin iradesine bırakmasının tuzaklarını şöyle özetliyor: “Hükümdar yahut devlet, yardımına yabancı askerleri çağırmaktansa başına ne gelirse gelsin kendi işini kendi görmelidir. Hele hükümdarların ya da devletin, kendisini bu yabancı devletin tasarrufuna tabi bırakması en kötü şeydir. Düşmanla yapılacak herhangi bir barış, düşmana verilecek herhangi bir şey o hükümdar veya devlet için bu anlaşmadan daha az zararlı olur.”