Gerileyen hegemon ve artan jeopolitik gerilim

ABD’nin 11 Eylül 2001 sonrası başlattığı Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesinin öncü neocon...

Cem GÜRDENİZ – Emekli Tümamiral

ABD'nin 11 Eylül 2001'de başlattığı Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesinin öncüsü neocon mimarlarından eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, 20 Ağustos 2024 tarihinde Dışişleri dergisinde “Yalnızcılığın Tehlikeleri” başlıklı bir propaganda makalesi kaleme aldı. ABD'nin Rusya ve Çin karşı karşıya kaldığı dünya sahnesinden tehlikelerin Amerikan kamuoyunda pazarlayan yazıda ABD, dünya çapında barış, huzur ve güven getiren bir devlet olarak anlatılıyor. İşin ilginci İsrail'in Gazze'deki soykırımına yönelik tek satır bile yer almıyor. 2003'te ABD'nin en saldırgan döneminde Başkan George W. Bush'un Milli Güvenlik Danışmanı olarak görev yapan Rice, bir makalesinde “Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da 22 ülkenin sınırlarını değiştireceğiz” diyordu. Rice'ın Dışişleri'nde gereksiz uzun süreli (15 sayfalık) makalesinde tek doğru paragrafın aşağıdaki olduğunu değerlendiriyorum:

“Amerika Birleşik resimleri artık farklı bir ülke; Seksen yıllık uluslararası liderlikten bitkin, bir kısmı başarılı ve takdir edilen, bir kısmı da başarısızlık olarak reddedilen durumda. Amerikan halkı da farklı; Oyunun ve Amerikan rüyasının uygulanabilirliğine daha az katkıda bulunurlar. Yıllarca süren bölücü söylem, İnternet yansıma odaları ve en iyi eğitimli öğrenciler arasında bile günün karmaşıklığı konusundaki cehalet, Amerikalılarda artık parçalanmış ortak değerler duygusu bıraktı. Seçkin kültür kurumlarımız bu bölgelerden sorumludurlar. Bunlar Amerika Birleşik resimleri'ni yıkama izinleri verildi ve erdemlerini övenleri alaya aldılar. Amerikalıların ve arkadaşlarının inanç eksikliğini gidermek için, okullar ve kolejler müfredatlarını ABD açısından daha düzenli bir bakış açısı sunacak şekilde değiştirilmelidir. Bu ve diğer kurumlar, kişilerin mevcut birimleri güçlendiren bir iklim yaratmak yerine, rekabeti sağlayanın desteklediği sağlıklı bir tartışmayı teşvik eder.''

GERİLEYEN ABD VE BİTMEYEN SAVAŞLAR
Yazılı tarihi 248 yıl olan ABD, hızla geriliyor. Dolara dayalı küresel ekonomik sistemden uzaklaşma ile çok kutuplu yeni dünya düzeninin kurulmasının sancıları küresel, kıtasal ve bölgesel düzeyde her yerde jeopolitik gerilimi artırıyor. ABD ve veri parçası AB, Amerika ülkesindeki küresel hegemonyanın devamı için çalıştırıldın ve güçlerinin çok üzerinde macera aramalarına ve kışkırtmalarına devam ederek yeni bir düzene izin vereceklerinin mesajını veriyorlar. Kanadalı ekonomist ve yazar Profesör Michel Chossudovsky, 2011 baharında şunları söylüyordu: “Dünya tehlikeli bir kavşakta. ABD ve müttefikleri, insanlığın tehdit eden askeri bir macerasını başlattı. Nihai hedefi, “insan hakları” ve “Batı demokrasisi”nin altında dünyanın fethi…ABD'nin 11 Eylül sonrasındaki dönemdeki hegemonik projesi, ABD-NATO askeri makinesinin gizli istihbarat operasyonları, ekonomik yaptırımlar ve “rejim değişimleri” ile dünyanın tüm bölgelerine yayıldığı küresel savaşların ortaya çıkmasıdır. .” Bugüne kadar Chossudovsky'nin yazdığı yöntemler pek çok ABD tarafından öğreniliyor ancak tüm savaşlara, kumpaslara, hükümet sistemlerine, askeri darbelere ve renkli darbelere, ekonomik abluka ve yaptırımlara rağmen ABD nihai hedefi başaramıyor. Örneğin 24 Şubat 2022'de başlayan Ukrayna Rusya savaşında Rusya'ya uygulanan yaptırımların sayısı 193 BM üyesi devlet içinde 40 civarındaydı. Çoğunluk AB üyesi, geri kalanlar da Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Kore, Singapur ve Japonya gibi Amerikan vassalı devletleri. Bunun anlamı şudur: Dünyanın ezici çoğunluğu ABD'ye uymuyor. ABD özellikle 2001 sonrasında başlattığı bitmeyen savaşlar ve kıtalara ölüm, karmaşıklık ve yokluklar ile oyunun kurucusu olamıyor. Sorusuzca bastığı dolarla satın aldığı kurum ve kişiler üzerinden renkli darbelerle ülkeler karışıyor, kışkırtıyor ama sonuç alamıyor. ABD, bugün başarılı olsaydı ne Ukrayna Rusya savaşı ne de İsrail Gazze savaşı olurdu. Bugün yaşanan Gazze Savaşında ABD'nin soykırım yapan İsrail'in kayıtsız şartsız yanında olması ve Netenyahu'nun Amerikan Kongresinde 3 dakika ayakta alkışlanması Washington'un artık asla güvenilir bir arabulucu olabileceğini ve oyun kuramayacağını gösteriyor. Kısacası ABD girişimlerinin ilk günkü manşeti oluyor ancak bir hafta sonra söz konusu girişim unutuluyor. 

YOK OLAN BİR DEVLET UKRAYNA
ABD jeopolitiği ve kenar kuşak konsolidasyonu için Ukrayna'nın NATO üzerinden kışkırtılan Rusya-Ukrayna savaşı 24 Şubat 2022'den itibaren başladı ve bu yana 2,5 yıl geçti. Derinliği, başta insan gücü ve savaş sanayi kaynakları ile karşılaştırılamayacak derecede geniş Rusya karşısında, insanlığın batısının tüm medya ve propaganda gücü, AB ve NATO'nun açık kayıtlı alan Ukrayna artık tükenmiş bir devlet durumundadır. Ekonomik güç savaşı öncesiyle kıyaslanamaz hale getirildi. Demografik güç büyük yara aldı. Rusya'nın, Kursk gibi tarihin işareti büyük bir yerleşkesinde Ukrayna'nın intihar saldırısını başlatması Donbas bölgelerindeki kayıplar ve Rusya'nın dikkati buradan uzaklaşmaya yönelik olsa da Rusya Kursk için oluşturulan Donbas'tan kuvvet harcandı. Rusya'nın Donbas cephesinde her geçen gün yenilenebilenler elde ediyor. Savaş durdurulmadığı takdirde Ukrayna'nın Odesa limanını kaybetmesi ve denizden tamamen kopma olasılığı ihtimali gündeme gelebilir. 

ABD'NİN AB VE NATO BAŞARISI
Diğer taraftan bu savaşın en başarılı olduğu cephe Ukrayna ve Rusya üzerinden AB'nin ortaya çıkması, savunmada tamamen ABD'ye uygun bir duruma getirilmesi ve NATO'nun abartılan Rus tehdidi ile 32 üyeli yapıya dönüştürülmesidir. NATO, yalnızca genişlemekle kalmayan savaş nedeni ile savunma bütçeleri artırılarak artırıldı. Böylece Amerikan askeri sistemi ile Rusya'yı Kuzey Denizi, Adriyatik, Ege, Baltık, Karadeniz'den kuşatacak askeri deniz/hava/kara ulaşım koridorları ve yeni üsler hayata geçirildi. Daha da ötesi ABD'nin 2026 yılındaki yarı sömürgesi durumunda, Alman topraklarına orta menzilli nükleer füzelerin yerleştirilmesi son derece tehlikeli ve kışkırtıcı bir tablodur. Soğuk savaşta nükleer ve konvansiyonel çaydırmada denge kurabilen ABD tarafı, artık nükleer patlamamada sınır tanımıyor. Geçen hafta basında sızdırılan ABD Nükleer Strateji dokumanı Çin'e yönelik nükleer silahlanmayı ortaya çıkardı. ABD'nin bu kışkırtıcı başarılarına ABD ve AB kamuoylarında Rus düşmanlığını da ekleyelim. Örneğin bugünlerde Rusya'nın Ukrayna'dan sonra Polonya ve Baltık devletlerine yöneleceği söylentileri batı mahreçli medya tarafından sıklıkla yayılıyor. Oysa Rusya'nın kapasitesi sınırlıdır. Baltık Denizi'nin NATO gölüne dönüştüğü ve Rusya'nın Kaliningrad Oblast'ı ile doğrudan kara bağlantısı olmadığı halde bu tehdit algısı yaratılabiliyor. Bunun temel nedeni, Avrupa'daki Amerikan askeri endüstrisinin güçlü savaş ve direktifleri olan Rus düşmanlığını üzerinden silah satabilmek, siyasi ve askeri baskıları sürdürebilmek, NATO'nun kuzeyindeki varlığını canlı tutmaktır. NATO ve AB'de ABD tarafından Rusya tehdidini sorgulamayı Macaristan ve Slovakya dışında yapan başka bir ülke yok. İngiltere, ABD dışında hareket edemiyor durumda. Charles De Gaulle ve Andre Beaufre gibi büyük asker kredileri ve oluşturma düşüncelerini sağlayan Fransa'nın durumu ise içler acısı. AB'nin ekonomik lokomotifi Almanya'nın durumu sömürgeden daha iyi. Sanayi ve ekonominin gerileme safhasında. Meyer gibi Almanya'nın 1795 yılında kurulan Almanya'nın en eski ve prestijli tersanesi bile iflasın derinliğinde ve hükümet kurtarma operasyonu başlatıyor. Türkiye'nin durumu karışık. Montrö Sözleşmesinin 19. Maddesi sayesinde aktif tesislerimizi sürdürebiliyoruz, ancak ABD ve batının ekonomik baskıları nedeni ile her alanda taviz imkanları devam ediyor. 14 Ağustos'ta asli görevi Gazze Savaşında İsrail'i korumak olan Amerikan USS Wasp amfibi hücum gemisi ile Akdeniz'de TCG Anadolu amfibi hücum gemimiz ve TCG Gökova firkateynimiz geçiş eğitimi mümkün. Bu faaliyeti Amerikan kaynaklarından öğreniyoruz. İktidar bunu yaparken muhalefetin de sesi çıkmıyor. Yani Atatürk'e inat mütareke döneminde İstanbul yönetiminin Damat Ferit'i ile Sivas Kongresinin Amerikan Mandacılarının iş birliğine yakın duruma sürüklenmiş durumdayız. Oysa konjonktüre çok benzeyen iki dünya savaşı arasındaki dönemler yani Atatürk zamanında Türkiye askeri,ekonomik ve demografik güç pek zayıfken denge politikasını son derece dikkatli bir şekilde yürütüyordu. 1935 Ağustos'unda Dışişleri Bakanımız Tevfik Rüştü Araş, artan İtalyan faşizmi ve tehdidi durumu şöyle özetliyordu: “Bizim inancımızce Avrupa'nın bir tarafında Fransız-İngiliz dostluğu, diğer tarafta Türk-Sovyet dostluğu ve bunların arasında iyi münasebet Avrupa barışının belli başladı teşkilatı ediyor. Diğer kombinezonlar hep bunun etrafında çalıştırılıyor.”

EN BÜYÜK TEHLİKE ABD VASSALLARI
Mevcut konjonktürde ABD için en iyi senaryo sonuncusu Ukraynalı asker öldüğünde ve savaş bittiğinde Avrupa'da yeni bir savaş ortadan kaldırılmaktadır. bu savaşı, Rusya ile doğrudan çatışmayı asla istemeyen ABD'nin sırtını sıvazladığı sorumluluğusuz vassalları çıkaracaktır. Litvanya, Polonya, Romanya, Almanya, İngiltere gibi ülkelerde her türlü senaryoya göre. Moldova da bu listeye eklenebilir. Türkiye'de yeminli mandacılar ve emperyalizm vassalları da verilecek görevlere hazırdır. Ancak büyük bir riskten bahsetmemiz gerekir. Bu zayıf ve vasal devletlerin faaliyetleri ABD tarafından kontrol edilmediği ve denmediği sürece akıl ve mantık dışı hareket edebilir ve doğrudan Rusya-ABD çatışmasını başlatabilirler. Dünyadaki askeri sürprizlerle dolu olduğu unutulmamalı. Rusya'nın içlerinin Amerikan ve İngiliz silahları ile vurulduğu, Kursk'a NATO güçlerinin kışkırtıcı bir saldırı yapıldığı, Ukrayna'ya F16 savaş uçaklarının konjonktürde Rusya'nın ABD'ye ve dostlarına ne şekilde cevap vereceği en az İran'ın Hamas liderinin durduğundan Daha sonra İsrail'e tepki gösterecek kadar belirsiz ve risk devam ediyor. Ya bu tepki nükleer bir tırmanmaya devam edecek derecede konvansiyonel tırmanma merdivenini ortadan kaldırırsa ne olacak? ABD, geçen hafta Ukrayna'yı 60 milyar USD, İsrail'i ise 20 milyar USD'lik satışla silahlandırmaya devam ederken, Rusya müttefiki İran'ı silahlandırıyor ve büyük ihtimalle onları eğitiyor. ABD, Rusya'nın vasallarını sürmeden akılcı bir durum muhakemesi yapıyor mu? Bunu biliyor musun? Ancak 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail'de gerçekleşen Hamas saldırısından 1 hafta önce Biden'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan, “Ortadoğu'daki tarihin en iyi barışçıl dönemini yaşıyoruz” diye yazmıştı. ABD'ye ne kadar güvenebiliriz? ABD içinde kaç ABD var mı? ABD kendini kontrol edebilen bir devlet mi? 

HİNT PASİFİK'TE DURUM KARIŞIK
Hint Pasifik cephesi de batının entrikaları siyasi askeri ve ekonomik gücü önünde seyrediyor. Bangladeş'teki Amerikan büyükelçisinin 2014 Ukrayna'sında olduğu gibi protestolara meydanlarda doğrudan katılması her şeyi özetliyor. (Eğer Amerikan demokrasisi geliyor diyorsa çok dikkat etmek gerekir.) Çin'in Kuşak ve Yol girişiminde Myanmar-Çin rotasına mücavir olan bu fakir ülkenin bedavaya basılan Amerikan doları ile Amerikan yanlısı bir hükümetin teslim olması sürdürülebilir değildir. Zira bu ülke Hindistan ve Myanmar arasında sıkışmış ve bu coğrafyada Amerikan jeopolitik uygulama imkanı yoktur. Öte yandan Endonezya'da renkli bir darbenin fiş işaretleri sokak protestolarıyla başlamış durumda. Gerçekte tüm az gelişmiş ya da gelişmekte olan düzenli senaryo tekrarlıyor. Yolsuzluğa gark olmuş iktidarların, yerlerini korumak için kontrolsüz davrandığı ve halkın göz ardı ettiği devletlerde ABD bu zafiyeti çok iyi görüyor ve değerlendirip kendi içinden çıkıp, olacak şekilde anahtara basıyor. Ancak bu renkli hareketler kalıcı sonuç getirmiyor. Bu devletler ya ABD güdümünde karmaşıklık ve iç savaş ya da Asya güçlerinin yanında huzur içinde yaşama olanakları ile karşılaşıyorlar. BRICS ve ŞİÖ içinde Çin, Rusya ve Hindistan birlikteliği devam edebildiği sürece Anglosaksonların Orta Asya başta olmak üzere Asya coğrafyasında artık oyun kurucu olması mümkün değildir. Büyük üçlü sağlamlık ve dayanıklı sağlandığı sürece bu tip renkli devrim denemeleri gelir geçici olmak öte karakter kazanamayacaktır. 

YENİ DÜZEN KURULDU
Rusya ile Ukrayna savaşı aslında Anglosakson egemenliğindeki batı hegemonyasına hayır diyenlerle ABD'nin savaşıdır. Bu çatışma yerel küresel değildir. Küresel denge birimleri artık oluşmuştur. 1945'te ABD'nin yan alanları ABD tarafından işgal edilmiş, ABD etki alanında vassallaştırılmış devletlerken, diğer bir kutupta Çin ve Rusya vardır. Üçüncü kutupta Hindistan ve küresel olarak güney olarak sunulan soğuk savaş döneminin yoğunluğunun bağlantısız devletleri vardır. Bu süreçte ABD kutbu karşısında diğer iki kutbun BRICS ve ŞİÖ gibi örgütler üzerinden ABD ve vassalları karşısında dengelerin oluşumunu gördüklerini görüyoruz. 

ULAŞIM KORİDORLARI SAVAŞI
Ulaşım Koridorları Savaşı. Başta Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi olmak üzere Asya'da Avrupa, Hint Okyanusu ve Pasifik Havzasını kapsayan ulaşım koridorları jeopolitik gelecek şekillendiriyor. ABD renkli devrimler, iç savaşlar ve bölgesel üzerinden kendi hegemonyasına meydan okuyacak ulaşım koridorlarını işlevselliksiz hale getirmek ister. Bugün Ukrayna üzerinden Çin-Avrupa kuzey koridoru, işlevsiz hale geçmiştir. Pakistan CPEC (Çin Pakistan ekonomik Koridoru) Bengaldeş üzerinden Myanmar-Çin Koridoru, ayrıca İran Çin petrol boru hatları ve ulaşımın yaralanması için her tülü kışkırtma devam etmektedir. Bu ara sıra ciddi hatalar ve beklenmedik olaylarla karşı karşıyasınız. Örneğin, Gazze savaşıyla dolaylı olarak kendi kontrolleri Kızıldeniz dışında Akdeniz geçiş işlevi olmadan kalır. 

AMERİKAN ASKERİ İTTİFAKLARI YAYILIYOR
ABD, Asya kıtasında ekonomik bütünleşme ve siyasi birlikteliği önlediği takdirde askeri yapılanmaları da önleneceğine inanmaktadır. ŞİÖ ve BRICS'in askeri bir ittifak sistemine dönüşmesi mümkün değil. Ancak ABD, Hint Pasifik bölgesindeki kendi vasalları ve müttefiklerinin askeri gücü ve beraber çalışma konusunda son derece hızlı ilerliyor. Japonya ve Güney Kore'nin ortak olarak barındırılan bölgeleri, Avustralya ve İngiltere ile AUKUS ittifakının kurulması ve Avustralya'ya 2026 sonrasında nükleer saldırı denizaltıları dahil; Japonya ve ABD'de mevcut Amerikan askeri ülkelerinin toplamda 100 bin parası, Filipinler ile yeni askeri üsler için anlaşmaya varılması ve Filipinler, Avustralya, Japonya ve Kanada arasında askeri iş birliğini artıracak hamleler yapılması yakın dönem örnekleridir. (Son günlerde Filipinler'in Sabina Sığlığında Çin Sahil Güvenlik gemileri ile çatışması kışkırtıcı bir hamle olmuştur. Zira Filipin gemilerinde batının önemli haber ajanslarının televizyon ve haber ekipleri de yer almaktadır.) 

GAZZE SAVAŞI VE AKDENİZ
İsrail'in ABD'yi büyük bir emrivaki ile yandan çekerek Gazze Savaşını başlatması Asya'nın parçalanma süreci bir halkadır. Bu durumda ABD, Hint Pasifik parlaklıklarını geciktirerek İsrail'in yardımına geldi. Zira seçim döneminde İsrail'in yanında kalmayan uygulamada seçimde kazanmanın mümkün olduğu biliniyor. Kongrede Netenyahu'nun 3 dakika ayakta alkışlanması bu durumun ifadesidir. Ancak süreç ters ilerledi. İsrail, kolay bir zafer peşinde koşarken savaşa girmiştir. Yemenli Husiler Kızıldeniz deniz ticaret rotasını kesmiştir. ABD ve müttefikleri bu rotayı tam kontrol adına alamamışlardır. 

ABD'NİN AKDENİZ VİZYONU
ABD'nin gücü yetmese de Irak'ın ve Suriye'nin devasa kukla Kürdistan'da biriktirilabildiği, Türkiye'de iktidar ve direncii etki yoluyla laik ve ulusta devletin parçalanması için her yolu deneyeceği açıklanabilecek varestedir. ABD'nin özellikle 1973 Arap İsrail Savaşından sonra bölgedeki Arap milliyetçiliğinin öldürülmesi, Arapları parçalamayı başarmış olması Gazze'de yaşananların asıl nedenidir. Milliyetçilikten uzaklaşan Araplar, Anglosaksonlar ve İsrail, İslamlaşma ve din üzerinden yeniden bölünmüş ve gitmiştir. ABD, Arpalar için uyguladığı başarılı modeli Türkler için de denemiştir. Ancak 1980 sonrasında batı desteği ile iktidara gelen tüm İslamcı partilere, kumpaslar, kışkırtma ve FETÖ darbe girişimi gibi hamlelere rağmen Türk halkına, milliyetçi ve laik kimliğinden ısrarla vaz geçmemiştir. 1970'lerden itibaren Türk milliyetçiliğini Amerikan Turancılığına dönüştürme denemeleri sonra kısmen başarılı olsa da kalıcı bir etki yaratamadı. Ancak Türkiye NATO'da kaldığı süre boyunca ABD jeopolitiğinin etki alanında kalmaya devam edecek. Son sözü söylemesi mümkün olmayacak. Bunu Finlandiya'da ve İsveç'te NATO'ya kabulünde gördük. PKK'nın şehit ettiği askerlerimizi geride bırakmak TBMM, ABD istekline tek muhalefet şerhi bile düşmeden onay verdi. İsveç NATO üyesi yapıldı. ABD, parçalanmış Akdeniz ister. ABD, Süveyş Kanalı, Türk Boğazları ve Ege Denizi Geçitlerinin mutlak kontrolü ister. ABD, İran, Irak Suriye ve Türkiye topraklarını kapsayan kukla bir Kürdistan (İkinci İsrail) ister. Ancak gücü yetmez. 

İRAN FAKTÖRÜ
Bölgede İran'ın anti-emperyalist kimliği ile ABD'ye direnmesi küresel ve kıtasal dengeler için çok değerlidir. İran hem Basra hem Hazar hem Orta Asya havzasını kontrol eden çok kritik bir ülkedir. Aynı Türkiye gibi kıta ve havzaların genişliğindedir. Küresel hakimiyet tezlerinin gerek deniz parçaları kıtalarındaki uygulamalarında vaz geçilmez önemdedir. Bunun doğal kaynak zenginliği, altyapının jeopolitik önemini ortaya çıkarıyor. İran'ın Anglosakson hegemonyaya teslim olması Türkiye ve Rusya'nın kuşatılmasında en büyük desteği sağlar. Bu nedenle gerek Türkiye, gerekse Rusya, İran ile ilişkiler daima iyi tutulmalıdır. Bu birliktelik Rusya'nın Kuzey Güney Transit koridorunda İran'ın alınması iki gösterideki ilişkilerin devamı için önemlidir. Son aylarda Ermenistan'ın Rusya'ya etki alanından serbest ABD ile ortak askeri tatbikatın ileri derecede batıya yanaşması; Türkiye'nin en üst düzeyde Azerbaycan'ı küçük düşürecek düzeyde ilişkilere göre piyasalara gölge düşürmesi, Ermenistan ile ABD iradesi üzerine, Azerbaycan barış anlaşması için Erivan'dan taviz alamamışken ilişkileri normalleştirme çabalarına başlıyor ve en önemlisi Zengezur Koridorunun düşürülmesi Türk jeopolitiğine hizmet etmiyor. ABD'nin Kafkasya'yı Balkanlaştırmasına hizmet eder. Bu işbirliğinin Putin'in Azerbaycan'a ziyareti son derece önemlidir. İki devlet ve tek millet diyen Türkiye'ye büyük bir mesajdır. ABD baskısı ile Ermenistan'a yaklaşan Türkiye'ye umarım bu mesaj verilmiştir. 

TÜRKİYE DERSLERİ
Ankara, son 22 yılda yaşanan sıkıntılar ve kayıplarla paralel gelişmelerde yaşanıyor. Güneyimizde kukla Kürt devletine izin verilemez. Türkiye'nin yeni anayasa tartışmaları ve Türkiyelilik kavramının üzerinden yürütülmesine izin verilemez. Güney Kafkasya'da Atatürk'ün 104 yıl önce “oluşması mahvimizdir” diye tabir edilen Kafkas Seddine'e izin verilemez. Ege ve Akdeniz'den AB'nin Seville haritası üzerinden kopmamıza izin verilemez. KKTC'nin yeniden federasyon görüşmelerinin başlaması üzerinden yeni bir Annan Planı'nın yeniden düzenlenmesine izin verilmesine izin verilemez. NATO'dan ayrılmamız sayesinde Karadeniz'de Montrö Sözleşmesinin 19. Maddesinin başta olmak üzere egemen haklarımızın Amerikan jeopolitiğine araç yapımına izin verilemez. NATO kabulümüz üzerinden Gazze'de soykırım yapan İsrail'e yardıma gelen Amerikan savaş gemileri ile Akdeniz'de donanmamızın ortak eğitimler yapılmasında örneklendiği şekilde şahsiyetsiz ve yine ilkesiz güvenlik politikasına izin verilemez. Görünen o ki, Ankara, son 22 yılda ABD ve AB'nin finansal tuzaklarına çekilmenin, üretim ekonomisinden ve devletçilikten tam kopyalama, yolsuzluk, doğa ve kamu düşmanlığı ile şahlanan tüketim ekonomisine geçmenin bedelini jeopolitik tavizlerle. Ekonomik kayıplar gelecek kuşaklar geri koyabilir. Jeopolitikte kaybedilenler ancak savaşla geri alınır. Hükümetin asli görevi savaşmadan jeopolitik çıkarları korumaktır. 

Güncel Haberleri

Türkiye, Somali'deki Enerji Arama Gemisini Korumak İçin Fırkateyn Gönderecek
TCG ALEMDAR, DYNAMIC MONARCH-24 tatbikatında denizaltı kurtarma eğitimleri icra etti
MSB, Ertuğrul Fırkateyni'ndeki şehit denizcileri andı
Uyuşturucu ele geçirelen gemide 10 sanık için karar verildi
Türk-Japon ilişkilerinin miladı kabul edilen Ertuğrul Fırkateyni 134 yıldır hatırlanıyor