Doğunun Batılı Denizcileri: Renegadolar

Sabri Çağrı SEZGİN

1500’lerin sonlarından XVIII. yy’a kadar Avrupalı binlerce kadın ve erkek, Hristiyan inancından vazgeçerek İslam’a döndürülmüştü. Bunlardan çoğu Mağrip adı verilen Cezayir, Tunus, Trablus ve Fas bölgesinde yaşıyorlardı. Kadınlar genellikle evlilik yoluyla din değiştiriyorlardı ve bu o dönem için son derece normal karşılanıyordu, ancak erkeklerin durumu oldukça farklıydı. Cezayirli korsanlar ellerine geçirdikleri Hristiyan esirlere çoğunlukla iki seçenek sunuyorlardı: Ya din değiştirirler ve korsanlara katılırlardı, ya da köle olarak satılır veya forsalık olarak ayrılırlardı. Birçoğu din değiştirdikleri sırada zaten yasadışı korsanlık yapıyorlardı ve amaçları bu faaliyetlerini meşrulaştırmaktı; bazıları ise Müslümanların eline tutsak düşüyor ve köle olmaktan korktukları için dinlerini değiştiriyorlardı.

Hristiyan âlemi, orta çağ boyunca İslam dünyasıyla savaş halindeydi ve Müslümanların hizmetine giren bu adamlar, birçok Avrupalının gözünde kutsal değerlere ihanet eden alçak insanlar olarak görülüyordu. Avrupalılar bu adamlara “dinden dönenler, hainler, dönekler” anlamlarına gelen “Renegados” ismini vermişlerdi. Onlara göre bu insanların inançlarından vazgeçmelerinin tek nedeni, hırs, kin ve intikam gibi şeytani duygulardı. Bütün Avrupa ülkelerinde başlarına ödüller konmuştu ve görüldükleri yerde hemen öldürülürlerdi; örneğin İspanya’da yakalanan bir Renegado, tekrar din değiştirip tövbe etmek istese bile yakılmaktan kurtulamıyordu.

Kuzey Afrika kıyılarında faaliyet gösteren korsanların çoğu, Avrupalı kanun kaçağı Renegadolar ve İspanyolların zulmünden kaçan Endülüs Emevileri olan Moriskolardan oluşuyordu. Avrupalılar bu korsanların tamamını Türk olarak adlandırırlardı; çünkü bunlar savaş zamanı Osmanlı donanmasına katılıyor, barış zamanında ise Osmanlı kıyılarında güvenliği sağlıyorlardı.


XVII. yy'da Cezayir Limanından bir görünüm

Osmanlı İmparatorluğu’nun tepeden tırnağa silahlı, güçlü ve donanımlı ordularıyla iki cepheden, denizden ve karadan Avrupa’yı baskı altına aldığı dönemlerde, Venedik’te “musulmano” kelimesi bile ölümcül bir hakaret olarak kabul ediliyordu. Avrupa’nın popüler kültüründe “şehvet düşkünü şeytani Türk” imajı oldukça yaygındı. O dönemde her Müslüman, “Türk” olarak tanımlanırdı; bu nedenle Renegadolara Avrupa’nın her yerinde “Hristiyan dönmesi Türkler” deniyordu. Aynı dönemde Hristiyan korsanlar da Müslüman gemilerine saldırıyorlar, savaşlarda ve kuşatmalarda birçok Müslüman tutsak ediliyordu; ancak bu esirlerden çok azı Hristiyan olmayı kabul etmişti. Müslüman olan Renegadolardan da pek azı yeni inançlarından vazgeçiyordu. Peki ama neden?

Bunun en önemli nedenlerinden biri Avrupa’nın sosyo-ekonomik yapısıydı. Avrupa toplumunda alt tabakadan gelen biri asla yükselemezdi; balıkçıysa balıkçı olarak kalır, köylüyse köyünde yaşar ve ölürdü. Savaş zamanları herkes zorla askere alınırdı; bunlar ya askeri kamplara yollanırlar ya da daha kötü şartlardaki gemilerde baskı altında çalışmaya zorlanırlardı. Mesela sonradan Yusuf Reis adını alarak Müslüman olan ünlü İngiliz korsan John Ward, Kraliyet Deniz Kuvvetleri hizmetinde çalışmaya zorlanınca isyan ederek korsanlığa başlamıştı. Kısacası bir Avrupalının seçme şansı yoktu; buna karşın Osmanlı İmparatorluğunda köleler bile sadakatle hizmet ettiklerinde özgürlüklerini kazanabiliyor ve Avrupalıların hayal bile edemeyecekleri çok yüksek makamlara gelebiliyorlardı.


XVII. yy'da denizcilere çok kötü davranılıyordu, hatta sık sık işkenceye maruz kaldıkları bile oluyordu.

XVII. yy.’ın deniz dünyasında, yüzyıllar sonra Sanayi Devrimiyle birlikte gündeme gelecek belli başlı sosyal sorunlar çoktan ortaya çıkmaya başlamıştı. Gemiler adeta yüzen fabrikalar gibiydi ve denizciler de bu hızla yükselen kapitalist sistemin en alt basamaklarında ezilen işçilerdi. Avrupa ticaret gemilerindeki şartlar, gelişmekte olan kapitalizmin berbat bir tablosunu en korkunç haliyle gözler önüne seriyordu; savaş gemilerindeki durum ise çok daha korkunçtu.

Denizciler, kendilerini Avrupa ekonomisinin en alt seviyedeki üyeleri olarak saymak için her türlü haklı nedene sahiplerdi: Öncelikle düşük ücret alıyorlardı ve kendilerine gaddarca davranılıyordu; hatta işkenceye maruz kaldıkları bile oluyordu. Adeta zengin tüccarların, gemi sahiplerinin, cimri kralların ve açgözlü prenslerin gayri resmi köleleriydiler. Ayrıca denizde iskorbüte yakalanma veya fırtınada hayatını kaybetme riski vardı. Zenginlik aristokratların ve yükselen burjuva sınıfının elindeydi.

O dönemlerde kolay yoldan zengin olmak isteyen Avrupalı maceraperestler, gönüllü olarak hükümet adına düşman gemilerine saldırma izni alan korsanlara katılıyorlardı. Birçok ünlü kaptan, korsanlık kariyerlerine devlet hizmetinde düşman gemilerini yağmalayarak başlamışlardı. Bir devletin yasadışı ilan ettiği bir korsan, başka bir devletin hizmetine girebiliyordu; işte Renegadolar da Avrupalı devletlerin yasadışı ilan ettiği korsanlardı ve yalnızca Müslüman limanlarında barınabiliyorlardı.


XVI. ve XVII. yüzyıllarda Cezayir Korsanlarının kontrolünde olan liman şehirlerinden en önemlileri: Tanca, Safi, Septe, Asilah ve Sale

Mağrip korsanlarına katılan bu denizciler, Avrupa gemilerini yağmaladılar ve Hristiyanları fidye karşılığı kaçırdılar veya esir olarak sattılar. Aynı dönemde Hristiyan korsanlar da tam olarak aynı şeyi yapıyorlar ve Müslüman gemilerine saldırıyorlardı; ancak Malta Şövalyelerinin tutsak aldıkları esirlerden çok azı Hristiyan olmayı kabul ediyordu.

XVII. yy’da Renegadoların en ünlüleri, John Ward (Yusuf Reis), Siemen Danziger (Simon Reis), Jan Janszoon (Küçük Murat Reis), Ivan Dirkie de Veenboer (Süleyman Reis), Giovanni Dionigi Galeni (Uluç Ali Reis) gibi Türk Denizciliğine büyük katkılarda bulunmuş kaptanlardı. Şimdi dilerseniz bu denizcilerin yaşam öykülerine kısaca göz atalım:

John Ward (Yusuf Reis)
1553 yılında Güneydoğu İngiltere’de Faversham kasabasında doğduğu tahmin edilen John Ward’ın geçmişi hakkında fazla bilgiye sahip değiliz. Muhtemelen kıyı kasabalarında yaşayan herkes gibi gençliğinde balıkhanelerde çalışmış ve 1588 yılında İspanyol Armadasının başarısız istila girişiminden sonra da yasal korsanlığa başlamıştı. 1603’te İngiltere’nin İspanya ile barış yapmasının ardından işsiz kalan Ward, kısa bir süre Plymouth’da balıkçılığa devam etti; zorla Kraliyet Deniz Kuvvetlerine alınıp Manş Denizi Filosunda çalışmaya zorlanana kadar… İki hafta sonra 30 kadar arkadaşı ile Portsmouth Limanından “Lyon’s Whelp” isimli 25 tonluk bir barkayı çalarak korsanlığa başlayacak ve mürettebatı ile Akdenize açılarak 32 toplu “The Gift” adını verdikleri bir savaş gemisini ele geçireceklerdi. Sonraki 2 yıl boyunca o ve adamları ticaret gemilerine akınlar yapmaya başladılar, 1605’te aralarında Richard Bishop ve Anthony Johnson’un da bulunduğu birkaç Felemenk ve İngiliz korsan da kendisine katıldı. John Ward, ertesi yıl ganimetin 1/5’ini bırakmak karşılığında Tunus limanlarını üs olarak kullanmak üzere Tunus Beyiyle anlaştı ve Mağrip Korsanlarına katıldı. Çok geçmeden de tüm mürettebatıyla birlikte din değiştirerek Yusuf Reis adını alacak ve Osmanlı hizmetine girecekti.

Korsanlıktan emekli olana kadar uzun yıllar Akdeniz'de akınlarına devam eden John Ward, 1622 yılında 70 yaşında vebadan ölene kadar Tunus’ta rahat ve zengin bir yaşam sürmüştü.

Siemen Danziger (Simon Reis)
1600’lerin hemen başında Cezayir Beyinin hizmetine girerek Müslüman olan Siemen Danziger, Marsilya’dan gelerek Cezayir’e yerleşen Felemenk bir gemi yapımcısıydı. Cezayir’e gelişinin ardından 3 yıl içinde ülkesinin düşmanı olan İspanyollara karşı savaşmak için tayfa toplayarak reislik yapmaya başladı. İspanyollara karşı düzenlediği akınlar ve getirdiği ganimetlerle kısa zamanda tüm Akdeniz’e nam salacak, Türkler arasında Simon Reis adıyla anılacaktı. Ele geçirdiği gemiler ve tersanelerde inşa edilen yenileriyle filosunu hızla geliştiren Danziger, sonradan ünlenecek De Veenboer, Jan Janszoon gibi birçok denizcinin yetişmesini sağladı.

1609 yılında Marsilya’daki eşi ve çocuklarını görebilmek için Fransızlarla işbirliği yapan Danziger, birkaç yıl Marsilya’da kaldıktan sonra, 1611’de Fransız hükümetinin talebiyle diplomatik ilişkiler kurmak üzere geri geldiği Cezayir’de yakalanarak idam edildi.


Simon Reis'in kadırgası taarruz esnasında

Jan Janszoon (Küçük Murat Reis)
1575 yılında Kuzey Hollanda’nın Harleem şehrinde dünyaya gelen Jan Janszoon, Hollanda’nın İspanya’ya karşı bağımsızlık savaşı verdiği bir dönemde büyümüştü. Janszoon 1600 yılında devletten korsanlık fermanı alarak birçok denizci gibi İspanyol gemilerine karşı akınlar yapmaya başladı; ne var ki Hollanda hükümeti adına çalışmak kârlı bir iş değildi ve o da Kuzey Afrika kıyılarında korsanlık yapmaya karar verdi. Böylece sadece İspanyol gemilerine değil, tüm yabancı bandıralı gemilere de saldırabilecekti, ancak çok geçmeden Kanarya Adalarında Türk korsanlarının eline düştü ve tutsak olarak Cezayire götürüldü. Orada Müslümanlığı kabul ederek Küçük Murat Reis adını alacak, Osmanlı Donanmasının hizmetine girecekti. Janszoon kendisi gibi bir Renegado olan ünlü korsan Süleyman Reis’in (Ivan Dirkie de Veenboer) gemisinde serdümenlik yapmıştı.

Ivan Dirkie de Veenboer (Süleyman Reis) 
De Veenboer da Seksen Yıl Savaşlarında Hollanda hükümeti adına korsanlık yapmış, fakat kısa bir süre sonra bu görevden ayrılmıştı. 1606-1609 yılları arasında Felemenk korsan Siemen Danziger komutasına girerek Kuzey Afrika’da korsanlığa başladı. O da Cezayir’de İslam dinine geçerek Süleyman Reis adını alacak ve Osmanlı İmparatorluğunun hizmetine girecekti. 1618’de filo komutanlığına getirilen De Veenboer’in komutasında çeşitli takımlara ayrılmış 50 savaş gemisi bulunuyordu. Sancak gemisinin tüm mürettebatı Felemenkti. Felemenk Renegadolar, sadece İspanyol gemilerine saldırırken gemilerine Hollanda Sancağı çekerlerdi; diğer gemilere saldırırken ise Cezayir Sancağı veya Türk Sancağını kullanıyorlardı.


Hollanda Gemileri Trablus Açıklarında - Reinier Nooms 1623–1664 - National Maritime Museum

1620 Ekiminde de Veenboer’in komutasındaki 8 geminin yolu; 1 Felemenk, 2 Fransız, 2 de İngiliz savaş kalyonu tarafından kesildi. De Veenboer, Cartagena Limanı önünde meydana gelen uzun bir deniz savaşı esnasında bacaklarını parçalayan top güllesiyle şehit oldu.

De Veenboer’in ölümünden kısa bir süre önce, Cezayir Beyliğinin Avrupa’nın çeşitli devletleriyle barış yapması üzerine, Renegadolar üs olarak Rabat’ın karşısındaki antik Salé limanını kullanmaya başlamışlardı. Salé, Fas kıyılarında bugünkü Rabat şehrin karşısında kurulan küçük bir korsan şehir devletiydi. İspanya kralı III. Philip’in 1609’daki sürgün fermanının ardından XVII. yy’ın başlarında, Salé yerlileriyle kültür farkı olan ve kendilerine Moriskolar denilen yaklaşık 3000 zengin mülteci, Rabat’ın karşı kıyılarındaki bu eski şehre yerleşmişlerdi. Moriskolar, gelirlerinin yüzde onunu vergi olarak almakla suçladıkları Sultan Zidan al-Nasır’ın hâkimiyetinden memnun değillerdi ve sultanın hâkimiyetini tanımayı reddettiler. Çok geçmeden 1619’da Salé Korsanları, şehrin Fas Sultanından bağımsız bir cumhuriyet olduğunu ilan edecekler, 14 korsan liderinden oluşan bir hükümet oluşturarak Janszoon’u başkanları seçeceklerdi.


1600'lerde Salé Limanı

Tüm Mağrip eyaletleri arasında Salé, korsanların bağımsızlık elde ettikleri tek şehirdi ve Salé limanı XVII. yy’daki kısa süren bağımsızlık günlerinde korsanların en önemli üssü haline geldi. Cezayir, Tunus ve Trablusgarp Osmanlı himayesi altındaydı, fakat Salé yaklaşık 50 yıl boyunca korsan kaptanlardan kurulu bir konsey tarafından yönetilecekti. "Divan" adı verilen bu konseyin üyeleri her yıl mayıs ayında bir yönetici ve genel kaptan seçiyorlardı. Günümüzde bazı araştırmacılar, korsan reislerinin meclisleri diyebileceğimiz bu divanlarda demokratik bir sistemin uygulandığını ileri sürmektedirler. Janszoon, cumhuriyetin ilk başkanı ve ayrıca donanmanın büyük amirali olmuştu; Salé filosu toplam 18 gemiden oluşuyordu ancak limanın girişi sığ olduğu için filodaki gemiler küçüktü.

Janszoon’un liderliğinde Salé Cumhuriyetinin ekonomisi hızla canlandı ve gelişti. Cumhuriyetin temel geliri korsanlık ve ele geçirilen ganimetin ticaretiydi. 1627 yılına gelindiğinde Salé’deki siyasi iklimin kötüleşmesi üzerine Janszoon ailesi ve mal varlığıyla birlikte şehirden ayrılarak Cezayir’e gitti. Salé Cumhuriyeti 1668 yılına kadar varlığını sürdürecek, nihayet 1660’ların başlarında iç savaşın patlak vermesini fırsat bilen Fas Sultanı tarafından ortadan kaldırılacaktı.

Korsanlık faaliyetlerine Cezayir’de devam eden Janszoon, 1627’de Danimarkalı bir kölenin kılavuzluğunda İzlanda kıyılarına ulaştı ve adayı yağmalayarak yaklaşık 400 kişiyi esir aldı. Aynı yıl Bristol Kanalında Lundy Adasını ele geçirdi ve burayı 5 yıl boyunca elinde tuttu. 1631 Haziranında buradaki üssünden İrlanda’nın Baltimore şehrini yağmaladı ve 108 kişiyi esir alarak Kuzey Afrika’ya götürdü. 1635 yılında sürpriz bir saldırıyla kendisinden sayıca üstün Malta Şövalyelerine esir düşecek ve 5 senesini zindanlarda geçirecekti. 1640 yılında Tunus Dayısının kendisini ve arkadaşlarını kurtarmak için planladığı saldırı sonucu gardiyanlarının elinden güçlükle kurtulabildi. Geri döndüğünde ödül olarak El-Validiye Kalesi (Al-Walidiyyah) komutanlığına atandı ve ölümüne kadar burada zenginlik içinde yaşadı.


1627 yılında İzlanda'ya sefer yapan Jan Janzsoon, adayı yağmalayarak 400 kişiyi esir almıştı.

Giovanni Dionigi Galeni (Uluç Ali Reis)
Kalabriyalı denizci bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Giovanni Dionigi Galeni, Renegado denizciler içerisinde en yüksek makama gelenlerden birisiydi. 1536 Nisanında Barbaros Hayrettin Paşanın reislerinden Ali Ahmet Reis tarafından esir alındıktan sonra Türk gemilerinde birkaç sene forsalık yapan Galeni, daha sonra din değiştirerek Mağrip Korsanlarına katılmış ve Uluç Ali Reis adını almıştı. Kısa zamanda en korkusuz korsanlardan biri olarak tüm Akdeniz’de nam saldı, Turgut Reisle beraber birçok akınlara katıldı ve akınlarda gösterdiği başarılar sayesinde Osmanlı yönetiminde birçok önemli göreve getirildi. İnebahtı Savaşının ardından 1572 yılında Kaptan-ı Deryalığa atanacak ve Kılıç Ali Paşa adıyla 1587’deki vefatına kadar bu görevde kalacaktı.

Uluç Ali Reis'in vefatının ardından yerine Kaptan-ı Derya olarak atanan Cığalazade Yusuf Sinan Paşa da Cenevizli bir Renegadoydu.  1545 yılında Sicilya'nın Messina kentinde yaşayan Cenevizli Cicala ailesinin oğlu olarak, Scipione Cicala adıyla dünyaya gelmişti. 15 yaşındayken Tunus açıklarında meydana gelen Cerbe Savaşında babasıyla beraber Osmanlılara esir düştü ve İstanbul'a getirildi. Babası serbest bırakılıp Messina'ya geri döndüğü halde, Scipione İstanbul'da kalarak Müslüman oldu ve Yusuf Sinan ismini aldı. Osmanlı yönetiminde birçok önemli göreve getirilen Cicala, 1591'de Kaptan-ı Derya olarak atanmış, 1596 yılında ise 40 gün sadrazamlık yapmıştı. 1599'da tekrar Kaptan-ı Deryalığa getirilen Cicala 1604 yılına kadar bu görevi sürdürecek, ardından Safevi-Osmanlı savaşında ordu komutanı olarak tayin edilecekti. Ertesi sene Safevilere yenilen ordusu Van Kalesine geri çekilirken, Diyarbakır yakınlarında vefat etti.

Renegadolar, denizcilik alanında batı teknolojilerini Müslüman denizcilere aktarmış, doğuyla batı arasında adeta bir köprü görevi görmüşlerdi. Avrupalılara göre hepsi birer kanun kaçağı ve dönekten başka bir şey değildi; ama onları suça iten aslında batı dünyasının adaletsiz düzeninin ta kendisiydi. Daha iyi şartlarda yaşamak için sisteme başkaldırdılar ve kader onları maceradan maceraya sürükledi. Sonunda özlemini duydukları adil yaşamı Osmanlı himayesindeki topraklarda buldular ve hiçbir Avrupalının hayal edemeyeceği bir hayat sürerek Müslümanların gözünde birer kahraman haline geldiler. Bugün bu insanların soyundan gelenler çoğunlukla Cezayir, Tunus, Trablus ve Fas’ta yaşıyorlar, ancak çoğu kökenlerinden habersiz. Biz ise kökenlerine bakmadan onları “Türk Denizcileri” olarak kabul ediyor ve saygıyla anıyoruz.

Yararlanılan Kaynaklar:
Wilson, Peter Lamborn;  Pirate Utopias: Moorish Corsairs & European Renegadoes; Autonomedia; Londra 2003, ISBN: 1570271585