Giriş
Deniz sanayii, içinde barındırdığı dalları ve bölümlerine önem verildiğinde ürettiği ana ve yan ürünler ile birlikte bir ülkeyi peşinden sürükleyebilecek güce sahip tek ekonomidir. Bunun geçmişte sayısız örnekleri görülmüştür. Gelecekte de böyle olacağı açıkça belli iken ülkemizde fark edilmemiş olması bizim için telâfisi zor kayıplara yol açmaktadır.
Kamuoyunun sahip çıktığı hiçbir dava yerde kalmaz.
“Denizciler dâhil, ülke olarak kendi kendimize propagandayı bir yöntem olarak benimsediğimizi inkâr edemeyiz.” Oysa “sınırsız vatan denizin”, ülkedeki her bir bireye anlatılması, her bir bireyin bir denizci gibi düşünmesinin sağlanması, bunun için de alışılagelen yöntemlerin unutulması, kalıpların kırılması gerekecektir.
Amaç Ne Olmalıdır?
İnsanoğlunun yaşama imkânı bulduğu, yurt edindiği yer vatanıdır. Deniz, sınırları olmayan, sonsuz imkânlar sunan vatandır. Ancak, her yurt gibi sunduğu imkânları kullanmasını bilen ve onu muhafaza edenlerin vatanıdır. Vatanın korunması, geliştirilmesi ve bunun sürdürülmesi gerekir. O halde denizin vazgeçilmez vatan, denizciliğin ülkenin büyük davası olması gerektiği her zeminde kamuoyuna anlatılmalıdır.
Kamuoyuna Anlatımda Deniz ve Kara İlişkisi
Deniz hakkındaki bilgisi ya bir yelkenli veya şehir hatları vapuru, en fazla bir yolcu gemisi üzerindeki turistik gezi ile sınırlı olan insana denizcilik nasıl anlatılır?
Bu sorunun yanıtı aynı zamanda “denizciliğin önemi bugüne kadar neden fark edilmedi” sorusunun da yanıtıdır; yanıt denizciliğin işleyişinde saklıdır:
Bir denizcilik işletmesi, karadaki herhangi bir işletme ile karşılaştırılmamalı ve karıştırılmamalıdır.
Yılların kazandırdığı deneyimler bize, “deniz” sanayiinde yer alan herhangi bir işletmenin “işletim” biçiminin karadaki hiçbir işletmenin işletim biçimine benzemediğini öğretir. (1)
(1) Örnek-1 Emanetçilik Örneği - Elli milyon liralık bir gemi, donatan tarafından bir kaptan ile onun mürettebatına emanet edilir. Gemi limandan ayrıldıktan sonra üzerindeki her eylem kaptanın, dolaylı olarak gemideki tüm insanların sorumluluğundadır. Bundan sonra armatörün gemisini görebilmesi, eğer üzerinde sefere çıkmıyor ise geminin seyrine bağlıdır. En küçük tekneden beş yüz bin tonluk dev gemilere kadar bu sav geçerlidir. Karada, bırakın elli milyon liralık bir işletmeyi, bir milyon liralık bir işletme için bile böyle bir “emanetçilik” düşünülemez.
Örnek-2 Sermayenin Korunması - Denizde can güvenliği yanında, emanet edilen sermayenin korunması için her tür önlemin, teminat altına alınması kaçınılmazdır. Güvenceye alınacak malın niteliğinin uygunluğunu saptamak için belgelendirme kurumları oluşturulur. Tamamı ile denize özel denetim kurumları buna bağlı olarak çalışır.
Örnek-3 Sermaye - Ticari fotoğrafına bakarak denizciliğe soyunan birçok sermaye, denizi ve denizciliğin kendine özel koşullarını anlayamadıklarından gerekleri yerine getirememiş, bu alandan çekilmek zorunda kalmıştır.
Örnek-4 İşgücü - Yukarıda sermaye için sözü edilen bilinçsizlik, kişisel emeğe dayalı işgücü için de geçerlidir. Liman cüzdanını rafa kaldırmış “denizcilik eğitimi görmüş” binlerce insan, aldıkları eğitim ile ilgisi olmayan işlerde çalışmaktadırlar.
Kara ve denizi birbiri ile kıyaslamak, alışılagelen deyişle, farklı türlerin toplanarak yekûn çıkarılmasına benzer bir karışıklığa neden olur. Deniz ve kara işletmeleri, deniz ve kara arasındaki fiziki koşullar kadar birbirinden farklıdır.
Evet, ikisi de işletmedir. İkisini de insanlar işletir. İkisi de insana hizmeti amaç edinir. Fakat işletme anlayışından işletene, çalışanından kullanılan donanım ve düzeneklere kadar denizcilik işletmesi çok farklı koşullarda işletilir.
Kamuoyuna Anlatımda Zorluklar
Ülke denizciliğinin sorunları ve bunlara çözüm önerilerinin anlatılacağı bir zeminde, muhatabınızın konumuna bağlı olmaksızın, denizcilikle ilgili herhangi bir sorun dile getirilirken zorluk yaşanır. Çünkü denizcilik ülke için hiç bilinmeyen bir alandır. Ayrıca kamuoyunun bilinçlendirilmesi amacıyla anlatımlarda denizcilere ait özel bir dil kullanılmalıdır. Denizcilikte ilk sorun, kamuoyunun bilinçlendirilmesinde kullanılan bu özel dilin anlaşılır olmasının öneminin kavranmamış olmasında yatmaktadır.
Denizciler anlaşılamamaktadır.
Denizci kendini anlatamamaktadır.
İlk önce “anlaşılamama” sorunu çözülmelidir. Bugün ülke denizciliğinin içinde bulunduğu durum bu olumsuzlukların, yani “anlatamama” ve “anlaşılamama” ürünüdür. Bunun tersi bir sav, denizciliğin önünde engel olanları farklı bir konuma koyar. Oysa böyle düşünülmemeli, “bunun farkına varamamaktan kaynaklanan bilinçsiz bir direnç” olduğu iyi niyetli varsayımı ile birlikte düşünülmelidir. (2)
(2) Özel dil kendiliğinden ve ortamın gereklerine göre gelişir. İçinde barındırdığı kelimelerin anlamları, onları her zaman kullananlarca bilinebilir. Bu sav teknik kelimeler için olduğu kadar, denizcilikte olağan yaşamda kullanılan kelimeler için de geçerlidir. Anlaşılabilmek için deniz yaşamına yeni başlayan bir insanın edinimlerinden yola çıkarak, sürekli denizin dili ile konuşmak uygundur. Zamanla kullanılan dil anlaşılır olur, sorunlarımız kamuca daha iyi anlaşılır. Duyguların dilinin evrensel olması da bize yardım edecektir. Sorunlar ve çözümleri çok fazla teknik ayrıntıya girmeden, genel ifadeler kullanılarak ve duygular öne çıkarılarak aktarılmalı, kamuoyunun bu anlatıma katılımı sağlanmalıdır.
Davanın kamuoyuna anlatılması ile kamuoyunun davaya sahip çıkması başlı başına bir seferberliktir ve seferberlikte sivil toplum örgütlerimize ve üniversitelerimize ağır görevler düşmektedir.
Denizciliğin önemi sivil toplum örgütlerimiz tarafından, denizci ya da değil, öncelikle tüm üniversitelerimize anlatılmalı, denizciliğin her alanında bilimin desteği alınmalı, ayrıca, denizcilikle özel olarak ilgili olan üniversitelerimizin gerçek işlevlerine dönmeleri sağlanmalıdır.
“Anlaşılamama” Örneği - “İnsana Güven”
Denizde “insana güven” esastır.
Gemide yaşamın vazgeçilmez dayanağı olan bu duygunun ifade edildiği deyim, ne yazık ki, karada anlamını yitirmiş görünmektedir. “İnsana güven” duygusu “ticaretin kuralı” veya “sistem böyle” laflarının arkasına saklanarak karada “yok” hükmüne indirilmiştir.
Sürekli kötüye kullanımla anlamı kaydırılan “güven” kelimesi karadaki kullanımlarda ince bir alayla karşılanmaktadır. Öyle ki, bazen ters etki bile yapmaktadır. Oysa en yeni ve genç denizci dahi bilir ki “denizde insana güvenmek” hayati öneme sahiptir. Diğer bir deyişle “denizde hayatınız daima bir başkasına emanettir”. Bir teknede birbirinize güvenmeden asla yaşayamazsınız. Aksi durumda gemideki yaşam işkenceye dönüşür.
Karadaki herhangi bir işletmenin işletilmesinde yönetici bilimsel olduğunu savunacağı birçok yöntemi kullanabilir. Bir kara işletmesinin veriminin artırılması için işletme ögeleri arasında bin bir türlü yöntem geliştirilebilir. Ancak herhangi bir deniz işletmesinde, tek bir yöntem dışında hiç bir yöntem başarılı olamaz:
“İnsana güven”, insanların birbirine güvenmesi!
Yani dayanışma, aynı teknede olma, birimizin diğerinin yaşam dayanağı olduğu duygusu.
Hareket tarzımıza, eylemlerimize, tasarladıklarımıza, denizin geleceği ile ilgili çalışmalarımıza bu duygu egemen olmadığı sürece bütün çabalar boşa gidecektir!
Denizciler Nasıl Görüntü Vermelidir?
Denizcilik, kamuoyuna anlatıldığı her zeminde ve her çalışmada bir bütün olarak ele alınmalıdır.
Denizciliğin kamuoyuna anlatımı durmaksızın yürünecek, sonsuz bir yol olarak anlaşılmalıdır.
Donatanından miçosuna, kaptanından silicisine kadar; her bir kesim kendi iskeletine ait içsel devinimini ve mücadele ruhunu muhafaza ederken, denizciler asıl muhatap olan kamuoyuna anlatımlarda tek bir vücut, tam bir bütünlük arz etmelidir. Bugün sorunlarımızın kamuca anlaşılmamasının temelinde, sunumlardaki kaynak farklılığından doğan kargaşa yatmaktadır.
Denizcilerin bazen kendi kendilerini bile anlamakta zorlanmaları bunun açık bir örneğidir.
Önce bütünlük sağlanmalı, kamuoyu bilinçlendirilmeli, davayı kabul etmesi için yoğun bir çalışma yapılmalıdır. Davanın kabulünün ardından gelecek süreç, denizciliğimizin hızla yükseldiği ve hak ettiği yere ulaştığı dönem olacaktır.
Bugün denizciliğin herhangi bir sorununu çözmesi beklenenler, ülke denizciliğini mevcut ekonomik büyüklüğü ile değerlendiren ve geleceği hakkında hiçbir fikri olmayan, (bu nedenle hiçbir şey yapmayan) “deniz” cahilleridirler. Denizciliğin sorunlarını yalnız denizciler çözebilir. Ancak mevcut parçalı görünümün değiştirilmesi gerekecektir.
Bugün ülkemizde “deniz” sanayiine yön veren akıl, tam bir “karacı” düşünce ile hareket etmektedir.
Bugün ülkemizde “deniz” sanayiine yön veren akıl, kaynağı ne olursa olsun, tam bir “karacı” düşünceye sahip olmasına karşın, kavramlar yerine tam oturmadığından kendisini “denizci” zannetmektedir.
Bizim için asıl tehlike bir önceki paragraftaki tespitimizde gizlidir. “Karacı” bir akıl basitçe ‘bu benim işim değil’ deyip kenara çekilirken kendisinin “denizci” olduğunu zanneden karacı akıl “deniz” için düşünür ve fikir üretir. Bugün ülke denizciliğinin içinde bulunduğu durum bu “karışık aklın” eseridir.
1. öneridir: Tersanedeki üretimden gemiinsanının yetiştirilmesine, her biri farklı dallar gibi görünen işletmelerin tek ortak noktası “deniz” işletmesi olmalarıdır. “Deniz sanayii” içinde yer alıp “deniz işletmesi” olan her işletmede yönetim biçiminin temeli “insana güven” ilkesine dayanmalıdır.
2. öneridir: Balıkçılıktan deniz turizmine, tatlı veya tuzlu, su ile ilişkili her alan “deniz sanayi” olarak değerlendirilmelidir. Buna bağlı olarak, bu alanların her birinin üzerindeki “baskın karacı görüşler” atılmalı, yerine “denizci” görüş egemen kılınmalıdır. Kısaca ülkede “denizci bir millet” oluşturulmalıdır.
Bu önerimize bağlı olarak, farklı bazı sorunların çözümüne yardımcı olabileceği düşünülerek “deniz ile ilgili değildir” denilen ancak “deniz sanayii” içinde yer alan dar veya geniş alanlı bazı bölümler asla dışlanmamalı, deniz sanayii içinde değerlendirilmelidir. Örneğin, bazı konuşmalarda dile getirildiğinin aksine “tersanecilik” “deniz ağır sanayii” dalıdır. Yönetiminde de denizci akıl egemen olmalıdır.
3. öneridir: “İnsana güven” deyimi teknedeki anlamıyla ele alınmalı, her bir “denizci” veya “deniz işletmesi” kendisinin diğer “denizci” için hayati öneme sahip olduğunu bilmelidir. Ülkemiz ve coğrafyamız için tek bir tekne içindeki gemiinsanları gibi olduğumuz unutulmamalı, basit ve genel geçer bahaneler ile güven duygusu zedelenmemelidir. Biliyoruz ki, denizciliğin kendine has kuralları ve işletme yöntemleri vardır. Öyleyse bu güvenin yeniden kazanılması ve denizciliğin her alanına yayılması gerekmektedir. Böylece deniz sanayi “denizde insana güven” ilkesini kendi içindeki her kesim için geçerli kılarak belli bir dayanışma örneği sergilemeli, karadaki diğer ticari sektörlerden ayrılmalıdır.
4. öneridir: Deniz sanayiinin önder ekonomi olarak ele alındığında nelerin başarılabileceği günümüzdeki baskın karacı görüşe anlatılmalıdır. Deniz sanayiine dayatılan karacı düşüncelerin verdiği zararlar örneklemeler ile tüm ülke kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Bunun için gereken yoğun ve zorlu bir çalışma hemen başlatılmalıdır.
5. öneridir: Kendine has “deniz sanayi” yönetimi oluşturulmalı, “deniz” ile ilgili her düşüncenin kaynağı bu yönetim olmalıdır.
Parça parça olmuş bir durumdan çıkılıp, bir araya gelinerek tek bir ses tarafından anlatılması halinde, ülke denizciliğinin sorunlarının büyük bir bölümünün ortadan kalktığı görülecektir.(3) Çünkü tek vücut olarak yapılan eylemin etkisi tartışılamaz. Muhatap kamudur. Kamuoyu “sınırsız vatan deniz” hakkında bilgilendirilmeli, bilinçlendirilmelidir.
(3) Kendi kişisel çıkarları uğruna mevcut parçalı durumun sürdürülmesi için çaba gösterecek kesimlere, dibe vuran denizciliğin bir çıkmazda olduğu ve bu tür ayrılıkçıların da bu çöküşte enkaz altında kalacakları anlatılmalıdır. Girişte de sözü edildiği gibi denizciliğimiz bugüne kadar ülkemizde fark edilmemiştir. Yalnız fark edilmiş gibi yapılmış, ilgililer gün savmış, zaman akıp gitmiştir. Bugün denizciliğimizin içinde bulunduğu durum, bu görüşümüzü desteklemektedir. Oysa anlatılması, öneminin her zaman ve her zeminde vurgulanması bir “ülke meselesi” olduğu göz önüne serilmelidir. “Sen”, “ben” kavgasından uzak, ama gerçekleri göz ardı etmeden bu önem her zeminde kuvvetle vurgulanmalıdır. Artık “yarımada Türkiye” gibi, “üç bir tarafı suyla çevrili ülke” gibi, “Barbaros’un torunları denizci millet” gibi sözlerin bir tarafa bırakılması, denizciliğin milli ekonomideki yerinin büyüklüğünün ve ülkeye eşik atlattıracak asıl sektörün denizcilik olduğunun yüksek sesle dile getirilerek, beylik cümlelerin gereği yapılmalıdır.
Denizcilik Alanlarının Temsili
İlk görevin denizciliğin kamuoyuna anlatımı ve bilinçlendirme olmalıdır. Buna bağlı olarak, denizin anlatıldığı her zemin aynı zamanda bir dershane işlevi görmeli bilgilendirme yapmalı, kamuoyu bilgi ile donatmalıdır. O halde denizcilikteki alanlar da akademik dilden farklı fakat aynı anlamları içeren kavramlar ile basitçe anlatılmalıdır.
Deniz sanayii (endüstrisi) aşağıdaki ana başlıklar altında değerlendirilmelidir:
1. Tersanecilik; deniz endüstrisinin ağır sanayiidir.
2. Taşımacılık; yük ve yolcu taşımacılığı.
3. Balıkçılık; su ürünlerinin her bir dalı.
4. Deniz turizmi; özel ve ticari yatlar, marinacılık.
Kamuoyunun dikkatini çekmek, çekiciliği sürdürmek ve gereken bilgiyi aktarmak tam bir takım işidir. Bunun içindir ki, ülke denizciliğindeki her bir alan ile doğrudan temas sağlanmalı, destek alınmalıdır.
Denizcilik alanları, buradaki görüşle sınırlı olmayan ve başka görüş ve önerilere açık olarak, aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir. Bu sınıflandırmaya, denizcilik ilişkileri esas alınmıştır:
a)Denizciler
1) Karadaki denizciler
2) Denizdeki denizciler
(i) Gemiinsanları.
(ii) Gemiinsanı adayları, öğrenciler.
b)Tekneler
1) Yük tekneleri
(i) Kuru yük tekneleri
(ii) Tankerler
2) Yolcu tekneleri
3) Balıkçı tekneleri
4) Yatlar
c)Denizci kurumlar
(1) Devlet
(2) Denizcilikle ilgili sivil toplum örgütleri
(3) Üniversiteler
(4) Eğitim kurumları
(5) Belgelendirme kuruluşları, klaslar
(6) Tersaneler
(7) Limanlar, marinalar
(8) Tedarikçiler
(9) Yazılı ve görsel iletişim ortamları
Yukarıda sayılanların kamuoyuna anlatımında ilk görev sivil toplum örgütlerine düşmektedir.
Düzenlenecek bilinçlendirme çalışmaları sivil toplum örgütlerince yürütülmelidir. Kamuoyunun bilgilendirilmesi, yukarıda da değinildiği gibi akademik kavramların basit anlatımı biçiminde olmalıdır. Bunun için de aşağıdaki gibi bir sıralama önerilebilir:
(a) Sivil toplum örgütünün amacının kısaca dile getirilmesi, kendini ve mensuplarını tanıtımı.
(b) Mensuplarının mesleği hakkında kısa bilgilendirme ile birlikte kamudaki yeri hakkında bilgilendirme.
(c) Sorunları ve sorunların kaynakları ile neden olduğu kayıpların dile getirilmesi.
(ç) Sorunlara çözüm önerileri.
Sivil toplum örgütleri, çalışmalarında görüş çeşitliliğine önem vermesi gerekecektir. Denizcilikle ilgili farklı sivil toplum örgütlerinin birbirleri arasındaki görüş paylaşımı ve güç birliğinin yanında, gerektiğinde başka sivil toplum örgütleri ile de işbirliği yapılarak kamuoyunun bilinçlendirilmesi için geride hiçbir şey bırakılmamalıdır.
Yapılan tüm çağrılar ve çalışmalara rağmen bir sivil toplum örgütü olma bilincini yakalayamamış alanlara mensup denizciler bugün hâlâ vardır.
Farklı fikirler ve küçük çıkar hesapları nedeni ile bir araya gelememiş aynı meslek erbabının ortak bir menfaat üzerinde anlaşmaları sağlanarak örgütlenmeleri öğütlenecek, denizcilikteki dağınıklığın olabildiğince önüne geçilmeye çalışılacaktır. Bir sivil toplum örgütü kurmaları teşvik edilmekle birlikte, kamuoyunun bilgilendirilip ve bilinçlendirilmesi için yapılan mevcut çalışmalarda bu denizcilerin temsili bir sorun olarak görünmektir.
Bununla ilgili çözüm için önerimiz şudur:
Bir araya gelmeyen hizmet erbabı içinden, herkes tarafından benimsenen bir veya iki kişi ya da kurum, meslek erbapları ile yapılacak ön temaslarda saptanmalı, bu denizcilik alanının kendine en yakın denizcilik alanında temsili sağlanmalıdır.
Denizcilerin Birbirleri ile İlişkileri
Denizciliğin kamuoyuna anlatımı, sonu olmayan bir yol olarak algılanmalıdır.
Denizde “insana güven” esasına dayanmayan herhangi bir fikri akıma yer yoktur.
Farklı hizmet alanlarındaki denizcilerin birbirileri ile belli bir yarış için olmaları kaçınılmazdır.
Ancak bu yarış kendi yaşam alanlarının genişletilmesi ile birlikte kendi varlığını borçlu olduğu diğer alanın yaşam alanını daraltmadan, ülke denizciliğinin dünyadaki yerinin en ön sırada yer almasına çalışmak olmalıdır. Başka bir biçimde söylenecek olursa, denizcilerin birbirleri ile mücadele edecek ne zamanları vardır ne de buna gerek görülmelidir.
Sonuç
Ülkemiz insanları arasındaki ideolojik çatışmaların birbirine karıştığı, birçok düşünce akımının ülkemize özel olarak tanımlarının yeniden yapılmasının kaçınılmaz olduğu günümüzde, denizciler arasındaki kısır mücadelenin derhal bırakılması ve kesin bir güç birliğine gidilmesi gerekmektedir.
“Denizcilik davası” kamuoyuna, ancak bu davaya inananlar tarafından anlatılabilir.
Denizci bir millet olmanın, denizin öneminin kamuoyuna anlatılması bu insanlar mukaddes bir dava olarak kabul edilmelidir. Dava, denizciliği bir bütün olarak ele alıp ülkeyi peşinden sürükleyecek ekonomik güç yapana kadar, ülkeyi dünya denizciliğinde önder ülke yapana kadar, seyreden tüm gemileri bizim denizcilerimiz ile donatana kadar sürdürülmelidir.
Başarı davanın kamuoyu tarafından kabûl edilmesi ile gelecektir.
Ancak bu çalışmalar yapılırken evrensel hukuk kural ve koşulları daima en önde tutulmalıdır.
Sorunlar önce insan ve özel olarak denizci, gemiinsanı bakış açısı ile değerlendirilmeli, çözümlere bu bakış açısı dayanak olmalıdır. Bilimin ışığında, evrensel insan hakları beyannamesi esas alınarak önerilen her çözüm makbul sayılmalıdır.