Deniz kültürü bir devletin denizcileşmesinde en önemli faktördür. Deniz kültürü ne kadar köklü ve zenginse o devletin halkıyla birlikte denizcileşmesi o kadar kolay olur. Halklar denizci doğmaz denizci yapılır ve denizci olur. İstanbul tarihi, coğrafyası ve ekonomik özellikleri ile bir deniz kentidir. Ancak 2019 yılında bile denizci olamamıştır.
Günde 14 milyon yolcu hareketinin olduğu bir kentte sadece 350 bin kişi deniz yolu ve yolculuğunu kullanıyorsa; Tarihin dünya denizcilik mirasına kaydettiği en güzel yolcu vapuru tipi olan Şirketi Hayriye vapurları silueti ile kutsanan Haliç ve Boğaz suları bugün ütüye benzeyen dünyanın en çirkin gemi ve yolcu motorları ile göz kirliliğine maruz kalıyorsa; 15 milyonluk bir deniz kentinde sadece bir deniz müzesi (Naval Museum) (Beşiktaş) ve bir Sanayi Müzesi (Rahmi Koç Sanayi Müzesi) var ve hiç bir denizcilik müzesi (Maritime Museum) yoksa; Dünyanın en eski deniz kenti olan bir şehirde sadece iki gemi müze (Fenerbahçe ve Uluçalireis) varsa ve son 15 yıldır dünyanın en zengin batık gemi koleksiyonuna sahip Yenikapı Batıkları alanı için hala bir müze kurulamamışsa; Yüzlerce meydanı olan bir kentte tek bir deniz ve gemi temalı meydan yoksa; Böylesine büyük bir deniz kentinde sadece 28 yelken kulübü ile yıl boyu sürekli yelken faaliyeti gösteren sadece bir bölge varsa (Moda-Fenerbahçe); İstanbul kıyılarında yüzme bilmediği için boğularak ölen vatandaşlarımız her yaz hemen hemen her hafta sonu haber oluyorsa; Marmara Denizi, Karadeniz, İstanbul Boğazı, Haliç ile Adalar kıyılarının toplamı 350 km’yi aşan bir kentte kebapçı sayısı, balık restoranları sayısını onlarca kez katlıyorsa; Binlerce yıllık liman, gemicilik ve denizcilik geçmişi olan bir kentte deniz antikacı sayısı 10’u geçmiyorsa; Kentin yetiştirdiği deniz ressamlarının sayısı üç haneli sayılara yaklaşamıyorsa; Gemi modelcisi sanatçıların bir araya gelecek bir dernek odası bile yoksa; Yüzlerce üniversiteye sahip mega kentin hiç bir üniversitesinde denizcilik gücü ve denizcilik kültürü üzerine kürsü, enstitü veya araştırma merkezi yoksa; Bütçesi pek çok devlet bütçesinden büyük İstanbul Büyükşehir Belediyesinin münhasıran kentin denizcilik kültürünün tespiti korunması ve geliştirilmesine yönelik ne bir şubesi ne de bir dairesi yoksa; 1455 tarihinden bu yana gemi yapımı kesintisiz devam eden Haliç Tersaneler Bölgesi gibi, değil milli makamlar, UNESCO tarafından korunma altına alınması gereken bir denizcilik bölgesi, AVM ve beş yıldızlı oteller bölgesine dönüştürülüyorsa; 1895 yılında İstanbul’da 35 000 sandal ile kürekli tekne kültürü varken bugün sandal sayısı 1000’in altına düşmüş ise; Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusu 1 milyonu bile bulmayan kentte Şile’den Pendik’e; Kilyos’tan Florya’ya halka açık onlarca kumsal, plaj ve deniz hamamı varken bugün İstanbul’da temiz ve ücretsiz denize girilecek emniyetli bir yer bulmak neredeyse imkânsız hale gelmiş ise, İstanbul’un denizci kent özelliğinden bahsetmemiz mümkün değildir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Neticede denizcileşmeye son derece uygun özelliklere sahip, ancak bu özelliklerin varlığından bile haberi olmayanlar tarafından yönetile gelmiş bir kentten bahsediyoruz.
Deniz kültürü bir devletin denizcileşmesinde en önemli faktördür. Deniz kültürü ne kadar köklü ve zenginse o devletin halkıyla birlikte denizcileşmesi o kadar kolay olur. Halklar denizci doğmaz denizci yapılır ve denizci olur. Bunu devlet yapar. Devletin yasama ve yürütme erkini de siyasi partilerin temsilcileri oluşturur. Bizim gibi aksak ve eksik işleyen demokrasilerde denizcileşme devlete bırakılırsa başarı elde etmek son derece zor olur. Zira iktidar veya muhalefeti temsil edenlerin kaynağı olan siyasi partilerde denizcileşme, bırakalım teoriyi pratik düzeyde bile yoktur.
Programlarında halk ve devlet ile birlikte denizciliğin ve denizcileşmenin münhasıran hedeflendiği ve başarılmasına yönelik yol haritalarının bulunduğu siyasi parti (Vatan Partisi hariç) yoktur. Örneğin iktidar, Başkanlık sistemine geçildikten sonra Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının isminden denizciliği kaldırmıştır. Bu konuda kamuoyuna bir açıklama bile yapılmamıştır. Günümüzde devlet sisteminde denizcilik kelimesinin geçtiği ne bir bakan yardımcılığı ne de müsteşarlık söz konusudur.
Belediyelerde de durum aynıdır. Tüm ülkede ama özellikle İstanbul’da denizi veya denizcileşmeyi kent kültür hedefleri arasına kayabilen belediyelerden bahsedemeyiz. Örneğin günümüze kadar yapılagelen Belediye seçimlerinde hiçbir aday, hiçbir siyasi parti İstanbul Kentinin denizcileşmesini hedeflememiştir. 15 milyonluk kentte deniz ve denizciliğe yönelik kalıcı büyük bir değer hiçbir dönemde topluma sunulmamıştır. Zira İstanbul’u bugüne kadar yönetenlerin ve seçimle işbaşına gelen Belediye Başkanları arasında deniz kültürüne sahip kişiler çıkmamıştır. Zira büyük çoğunluğu zaten İstanbul doğumlu değildir. Hayatlarında boğaz kıyısında denize giren, kürek çeken, ya da yelken yapanların sayısı yok denecek kadar azdır. Benzer durum askeri rejimler sırasında da yaşanmıştır. Örneğin gençliğimin geçtiği Sarıyer/Büyükdere’de Boğaziçi’nin tek yüzme ve sutopu kulübü olan Büyükdere Yüzme İhtisas Kulübünü ve ayakta kalan tarihi tek dalyan evini 12 Eylül darbesinden sonra askeri rejim buldozerlerle yıkmıştır. Bugüne kadar gelen hiçbir Sarıyer Belediye Yönetimi de Boğazın en büyük ilçesinde ne bir yüzme ne de yelken kulübü kurmamıştır. Ama her sene milyonların aktığı futbol kulübü vardır.
Bazı belediyelerin İstanbul’da çölde vaha benzeri başarılarından bahsetmek gerekir. Örneğin Beylikdüzü Belediyesi kıyılarındaki batıklara yönelik sualtı arkeolojisi alanında ciddi atılımlar yapabildi. Beyoğlu Belediyesi de Haliç kıyılarında kürek ve yelkencilik faaliyetlerini artırmaya yönelik kısıtlı da olsa girişimlerde bulundu. 15 milyonluk bir şehirde başarı diye yazmaya çalıştıklarım gelişmiş denizci ülkelerin sahil kasabalarında bir ay içinde yaşananların onda biri kadar bile değil. Ne acıklı değil mi? Hangi siyasi parti Denizci İstanbul hedefini seçme farkındalığını elde edebilir? Bunu zaman ve partilerin entelektüel birikimi belirleyecektir.
Not: Bu yazı Deniz Endüstri dergimizin Temmuz-Ağustos 2019 67. sayısında yayınlanmıştır.