Murat KIRAN - Türkiye Gemi İnşa Sanayicileri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı
Gemi inşa sanayi alanında ülkemizin global pazarda en büyük oyuncular arasına girmesinde şüphesiz Türkiye Gemi İnşa Sanayicileri Birliği’nin katkısı büyük. Son 10 yılda yaptığı çalışmalarla bu başarıda öne çıkan bir isim olan Murat Kıran ile hem birliğin başarı öyküsünü hem de dünyadaki güncel gelişmeleri konuştuk.
Gemi inşa sanayii denilince Türkiye önemli ülkelerden biri. Bu başarıda sizin başkan olarak 10 yılı aşan çabalarınız büyük etken. Bugün gemi inşa alanında durumumuz nedir?
Gemi ve yat üretimindeki hacmimize ek olarak, bakım onarım faaliyetlerimiz ve askeri gemi projelerimizi de ekleyince, global pazarda kilit pozisyonumuz öne çıkmaktadır. 2002-2008 yılları arasında ürettiğimiz gemilerle dünyanın en deneyimli küçük ölçekli kimyasal tanker üreticisi konumuna gelmiştik. Bugün artık değişen ve gelişen pazar şartları sebebiyle 2010’lardan itibaren inovatif ve katma değeri yüksek projelere yöneldik. Bu pazarda da günümüz itibariyle birçoğu dünyada sınıfının ilk örneği olarak hibrid, tamamen elektrik tahrikli ve çevreci projeleri başarıyla tamamlayıp teslim etmiş bulunuyoruz. Dünyadaki gelişmeler ve değişen talepler doğrultusunda Türk Gemi İnşa Sanayimizin ağırlıklı olarak AB ülkelerine Yeşil Mutabakat hedeflerini karşılayan bataryalı/hibrit, inovatif gemiler ihraç ettiğini ve ayrıca çevreci teknolojilerin mevcut gemilere adaptasyonu konusunda çok sayıda retrofit projesinin hayata geçirildiğini söylemek isterim.
Tersanelerimiz ağırlıklı olarak Offshore Yardımcı Gemileri, Balık Taşıma/Fabrika Gemileri, Ro-Ro Gemileri, Römorkör ve Askeri Gemi inşaatlarına devam etmektedir. Yat ve Megayat inşasında bugün de geçmiş senelerde olduğu gibi ilk 5 arasında yer aldığımızı gururla söyleyebiliriz. Özel amaçlı projelerde, müşteri taleplerini karşılama kabiliyetimiz, termin sürelerimiz ve işçilik kalitemiz, tercih sebebi olmamızı sağlayıp konumumuzu güçlendirmektedir. Norveçli armatörlere gemi yapan tersanelerimiz, bu alanda kalitelerini ortaya koydukça, Norveç’ten alınan siparişlerin arkası gelmeye başladı. Tamamı GİSBİR üyesi olan bu tersanelerimiz, artık Rus ve Norveçli gemi sahipleri ve işletmecileri için vazgeçilmez birer imalatçı konumunda bulunuyorlar. Norveç gemilerinde otonom sistemlerinin kullanılmaya başlandığını, önceleri hibrit şimdilerde ise elektrik tahrikli gemileri filolarına kattıklarını görüyoruz. Tersanelerimiz bu sistemlerin uygulanmasında kazandıkları tecrübeleriyle, gelecekte alacakları siparişleri de garantilemiş oluyorlar. Bu güzel gelişmeleri memnuniyetle ve ülkemiz adına gururla takip ediyoruz.
Yabancılar için inşa ettiğimiz gemilerin yanı sıra, kendi ihtiyaçlarımız için yapılan, dünyaya örnek olacak inovatif projelerimiz de mevcut. Türkiye’nin en büyük tersane bölgesi Tuzla’da pilotaj ve römorkaj hizmeti veren GİSAŞ tarafından hizmete alınan, tasarımı ve inşası Türk mühendisleri tarafından gerçekleşen GİSAŞ POWER sıfır emisyon ile çalışan, gürültüsüz, yakıt ve yağlama ihtiyacı duymayan, şarj edilebilir ve tamamen elektrikli olmasıyla 'yeni nesil yeşil teknolojiyi' temsil etmektedir. GİSAŞ, filosundaki tüm römorkörleri ZEETUG-30 gibi elektrikli ve sıfır emisyon olarak revize etmek, bu sayede üretilen kwh başına karbon yoğunluğunu (CO2/kwh) düşürerek ‘’dekarbonizasyon’’ ilkesine uygun çalışacak römorkör inşa çalışmalarına başlamıştır. Tamamen elektrikli olan GİSAŞ POWER bir yıldır Tuzla koyumuzda tersanelerimize hizmet veriyor ve yılda 210 ton CO2 emisyonu ve 9 ton NOX emisyonu tasarrufu sağlıyor. Amacımız sıfır emisyonlu römorkörler ile Tuzla koyumuzu tamamen dekarbonize etmek ve dünyaya örnek olmaktır.
Sizinle söyleşi yaptığımız 2018 yılı sonrası global olarak ağır bir pandemi süreci geçirdik. GİSBİR olarak siz bu dönemden nasıl etkilendiniz ve neler yaptınız?
Pandemi bize, bugüne kadar iş güvenliği ve işçi sağlığı tedbirlerine uymamızın ne kadar önemli olduğunun yanı sıra, dünyada salgın hastalık diye global bir riskin de her zaman mevcut olduğunu ve bu risklere karşı da tedbirli ve uyanık olmamızın önemini hatırlattı. Gemi inşa sektörü olarak pandemiye olabilecek en iyi şekilde hazırlandığımızı söyleyebiliriz. Burada erken önlem almanın ve dünyadan gelişmelerin takibinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamak isteriz. Aralık 2019’da Vuhan’da başlayan virüsle ilgili haberleri almaya başladığımızda Çin’den gelecek gemiler için gerekli önlemleri almaya başladık. Gelen gemilerin açık denizde 14 gün bekletilmesi uygulamasını ilk uygulayan ülkelerden biri olduğumuzu söyleyebiliriz. Tersane çalışanlarımız ve mürettebatlar için alınabilecek her türlü hijyenik önlemi aldık. Çalışanlarımızın sağlığı bizim için en öncelikli konulardan biri olduğu için; çalışma şeklimizi sosyal mesafe, hijyen, kapalı ve açık alan kriterleri doğrultusunda yeniden düzenledik. Tersane girişlerinde HES kodu sorgulamasıyla birlikte temaslı kişilerin tespitini de sağladık.
Sektöre genel olarak baktığımızda, özellikle de Covid-19’un yarattığı olumsuz etkiyi göz önüne aldığımızda, global pazarda güçlü bir konumda olduğumuzu söyleyebiliriz. Kısa sürede pandemiye dönüşen Covid-19 salgını, bu süre içerisinde global ölçekte etkiler yarattı ve bugün itibariyle de bunun yansımalarını halen hissediyoruz. Pandemi, birçok sektörün ticaret hacmini etkiledi ve iş yapış şekillerinin değişmesine sebep oldu. Pandemi ile yaşamaya kısa sürede adapte olup faaliyetlerimizi de hiçbir zaman durdurmadan zor şartlarda verimliliği sağlamayı başardık. Pandemiye bağlı seyahat kısıtlamaları sebebiyle yurt dışından gelen armatör temsilcileri ve görevlilere bağlı olarak bazı dönemlerde teslimlerde gecikmeler yaşadık. Bu durumu da lokal temsilcilerle çözüme ulaştırmaya çalıştık. Armatörlerle kuvvetli iş ilişkilerimizle de ilintili olarak, bu durum herhangi bir olumsuzluk yaratmadı.
Tam pandemi sürecini atlattık derken bu kez de Rusya-Ukrayna krizi patlak verdi. Bu konjonktürde neler yapmayı, sıkıntıları nasıl aşmayı planlıyorsunuz?
Öncelikle Türk gemi inşa sanayisi olarak savaşın ya da şiddetin her türlüsüne karşı bir duruşumuz olduğunu söylemeliyim. Günümüz dünyasında sorunlarımızı masa başında kurulan iletişim kanallarıyla yönetmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu noktada da Hükümetimizin yapmış olduğu çalışmaların gerek krizin yönetilmesi gerekse de insani yardımlaşma bakımından son derece önemli adımlar olarak görüyorum. Bu sürecin yönetilmemesi ülkemizi çok büyük darboğaza götürebilirdi, şükürler olsun ki hükümetimiz krizi doğru ve etkin şekilde yönetti. Her fırsatta söylediğim gibi Türk gemi inşasında üyelerimizin iş yaptığı her ülkenin her firmanın ayrı bir önemi vardır. İki ülkenin de dinamikleri doğrultusunda ve kendi normlarımızdan da ödün vermeden süreci ilerletmeye özen gösteriyoruz. İki ülkeye iş yapan ve dirsek temasta olan üyelerimizin şu ana kadar yaşamamış olduğu büyük bir krizle karşılaşmadık. Öyle umuyorum ki bu süreci de en kısa zamanda atlatacağız.
Gemi inşa denilince özellikle ithal edilen bazı kalemlerin Ukrayna'dan geldiğini biliyoruz. Burada tedarikte sorunlar var mıdır, varsa nasıl aşmayı planlıyorsunuz?
Gemi inşada kullanılan yassı çelik ürünlerini çoklukla, bugün savaşın yoğun geçtiği Ukrayna’nın doğu bölgesinde bulunan çelik üreticilerinden temin etmekteyiz. Savaş nedeniyle üretim ve ithalatta sorunların baş gösterdiği bir gerçek. Ukrayna’dan temin edemediğimiz yassı çelik için, bazı Avrupa ülkeleri ile Çin’den fiyat teklifi alan tersanelerimizin, eskiye göre daha yüksek fiyatlarla karşılaştıklarını duyuyoruz. Bu da elbette özellikle yeni gemi inşada maliyetleri arttıracak bir unsur. Şimdilik bu sıkıntıyı stoklarımızda bulunan saclar ile yerli üretim saclarla aşmaya çalışıyoruz. Umarız bu anlamsız savaş bir an önce sona erer.
Özellikle enerji krizinin bu kadar ağır hissedildiği dönemde IMO tarafından getirilen çevreci düzenlemeler tüm dünyada artık daha yoğun karşılık bulmaya başladı. Ülkemizde durum nasıl?
IMO Deniz Çevresini Koruma Komitesi’nin (MEPC) 2018 yılında yaptığı 72. oturumunda, gemilerden kaynaklanan sera gazı salınımlarını azaltma hedeflerini de içeren IMO Sera Gazı Başlangıç Stratejisi kabul edildi. IMO’nun nihai hedefi bu yüzyılın sonuna kadar sera gazı emisyonunun sıfıra indirmektir. 2030 yılına kadar, 2008’e kıyasla ton-mil başına sera gazı salınımını en az yüzde 40; 2050 yılına kadar 2008’e kıyasla tüm sektörün karbondioksit salınımını en az yüzde 50 ve nihayet bu yüzyılın sonuna kadar sera gazı salınımını sıfıra indirmek. Ayrıca bu hedefin, yani sera gazları salınımının sıfıra indirilmesi hedefinin 2050 yılına çekilmesi konusunda görüşmeler devam ediyor. Tüm bu hedeflere giden süreç içerisinde gemilerin dizaynından operasyonuna kademeli olarak uymaları gereken şartlar olmakla birlikte; nihai hedef için elbette entegre çözümler, alternatif yakıtlar ve/veya enerji kaynaklarının kullanıma sunulması gerekiyor.
Dünya ticaret filosundaki gemilerin neredeyse tamamı belirlenen hedefleri şu anki mevcut halleriyle karşılayamayacak gemiler. 2030’dan sonra kuralları karşılamayan gemilerin oyun dışı kalması kaçınılmaz olacaktır. Hedefler doğrultusunda tüm dünyada kısa mesafe seyir yapan yeni gemilerde bataryalı sistemlere geçiş hızlanıyor, hidrojenin kısa mesafe çözümü olarak kullanılması araştırılıyor. Uluslararası gemiler için ise sürtünme azaltıcı teknolojiler, pervane verimine yönelik sistemler, güverte üzeri rüzgâr ve güneş sistemleri gibi farklı çözümler mevcut olmakla birlikte; uzun vadeli hedefler alternatif (örneğin hidrojen, amonyak gibi) yakıtların kullanılmasını kaçınılmaz kılıyor. Bu yakıtların avantajlarının yanı sıra dezavantajları da (depolama ve tedarik zorlukları, emniyet riskleri, yüksek fiyat vb.) bulunuyor. Bazı ülkeler tarafından yeni alternatif yakıtların pilot projeleri başlatılmış olmakla birlikte; bu yakıtlar henüz ticari olarak sürdürülebilir olmadığı ve dünya limanlarının çok büyük bölümünde temin edilemediği için armatörler tarafından şimdilik tercih edilmiyor. Sektörel olarak; mevcut gemilere uygulanabilecek yeni teknolojilerin araştırılması, AR-GE çalışmalarına fon ayırması, dünyadaki mevcut fonlardan pay alacak projeler üretilmesi ve en önemlisi Emisyon Ticaret Sistemi gibi mekanizmalara doğru stratejiler ile adapte olunması konularının önem kazandığını söyleyebilirim.
IMO kurallarına uyum konusunda şüphesiz ek finansman kaynakları da bulmak gerekiyor. Sektöre uzun vadeli finansman desteği konusunda ısrarlı talepleriniz var. Bu konuda son durum nedir?
Yeni teknolojilerin yaygın kullanımı henüz gerçekleşmediğinden, armatörler açısından ciddi maliyet artışları söz konusu olacaktır. Bu konuda Avrupa menşeli pek çok firmanın maliyet düşürmek amacıyla çalışmakta olduğu projeleri oluyor ve hükümetler tarafından da bu projeler destekleniyor. Öyle ki AB’nin sadece taşımacılık için altyapı ve filo yenilemeleri dâhil olacak şekilde ayırdığı fon 24 milyar Avro civarında. Bunun dışında AB’nin farklı Ar-Ge fonları da mevcut. İlave olarak ülkelerin de ayrıca ayırdığı fonlar var. Örneğin Almanya’nın bazı spesifik programlarına ayırdığı bütçe bir milyar Avro’nun üzerine çıkmış durumda.
AB’nin finansman araçlarına ve fonlara kısaca değindikten sonra belirtmem gerekirse; aslında bu fonları ayırırken bir yandan da bir mekanizma kuruluyor. AB; Sınırda Karbon Vergisi (SKDM) ve Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kurarak bir anlamda finansal kaynakların devamlılığını da garanti altına alıyor. Avrupa birliği ETS ve SKDM den elde edilen gelirlerin önemli bir kısmını katkı yapan sektörlerin yeşil dönüşümüne ayırıyor. AB’den ayrılan İngiltere uyum sürecine hemen başlayarak deniz taşımacılığında ETS’nin ön gereksinimi olan İzleme-Raporlama-Doğrulama (MRV) mekanizmasını 2021 içinde kurarak 1 Ocak 2022’den itibaren uygulamaya koydu. İngiltere ülke olarak AB dışında olup, AB ile çok sıkı ilişkide bir konumda ve örnek alınabilecek konumda bir ülke olarak ortaya çıkıyor. Ülke olarak biz de doğru zamanda doğru pozisyon alacak şekilde Emisyon Ticaret Sistemi altyapısını hem çelik vb. ürünler için hem de gemiler için kurmak durumundayız. Sistemi kurduktan sonra zamanı geldiğinde çalıştırmaya başlarsak en azından karbon salınım bedellerini kendi devletimizde toplayarak kendi ülkemiz ve sanayimiz için kullanabilmemiz mümkün olur. Aksi halde sürekli bir vergi gibi doğrudan Avrupa’ya para ödüyor durumda kalacağız. Doğru stratejiler belirlemez isek diğer ülkelerin Ar-Ge çalışmalarını ve yeşil dönüşümlerini dolaylı olarak fonladığımız bir konuma gelme riskimiz var. Çevreci teknolojilere ve AR-GE çalışmalarına dâhil olabilecek gerekli finansman desteğiyle denizcilik sektöründe oyun kurucu olabileceğimizi hep söylüyorum. Bu alanda ülkelerin ayırdıkları finansmanların ne kadar devasa bütçeler olduğunu da yukarıda birkaç örnekle belirtmek istedim.
Dünyadaki gidişata bakınca savunma sanayii projelerinin her geçen gün daha da önem arz ettiğini görüyoruz. Siz bu alanda ne tür katkılar sunuyorsunuz?
Değişen dünya düzeni ve kurallar nedeniyle yeni bir denizcilik anlayışı başladı. Gemi inşa sektörümüz geçmişten gelen deneyimi ile bugünkü ihtiyaçlara hızla adapte olabilme esnekliğini sağlayabiliyor. Burada tersane sahiplerinin cesur yaklaşımlarının ve yatırımlarının çok önemli bir payı var. Ayrıca; coğrafi konum ve iklim gibi bizi destekleyen unsurlar dışında nitelikli iş gücü, müşteriler ile iyi iletişim sağlama becerisi, sağlam bir yan sanayiye sahip olmak, iyi mühendislik uygulamalarını hayata geçirebilmek gibi konular da önemli yapı taşlarımız. Tüm bu yapı taşlarının sürdürülebilmesi konusundaki en önemli unsur ise çok yol kat ettiğimiz Askeri Projeler. Dünyada çok az ülkenin askeri gemi inşa edebilme ve hatta ihraç edebilme becerisi olduğu göz önüne alındığına; devletimizin bu stratejik hamlesinin sektörümüze çok önemli katkılar sağladığı yadsınamaz. Bu katkının sektörün dinamik kalmasında çok önemli bir payı mevcut... Türkiye’nin gemi inşa sanayi başta olmak üzere, son 20 yılda savunma sanayi projelerinde yapmış olduğu yatırım dostlarımızı sevindirmekte, düşmanlarımızı kıskandırmaktadır. Bugün itibariyle MİLGEM projesi başta olmak üzere her türlü askeri gemiyi milli dizayn ve yüzde 70’e varan yerlilik oranıyla yapma imkanına ulaştığımızı gururla söyleyebiliriz. Dünyada bu durumda olan 15 ülkenin içerisinde yer almaktayız. Hükümetimizin büyük destek verdiği savunma sanayi projeleri kapsamında askeri gemi inşalarına yönelik olarak, ilk gemilerin askeri tersanelerde inşası ve müteakiben bunların dost ve müttefik ülkelere ihraç edilebilmesi için askeri gemi inşasının özel sektör tersanelerine verilmesi ile önemli bir adım atılmıştır. Özel sektör tersanelerimizde, deniz kuvvetleri için başarı ile inşa edilen bazı askeri gemiler Körfez ülkelerine ihracatı gerçekleştirilmekle beraber, ilgilenen diğer ülkelerle görüşmelere devam edilmektedir. Ekipman bazındaki deniz savunma ürünü satışlarını Aselsan, Havelsan, Roketsan ve diğer yan sanayi kuruluşlarının basın açıklamalarından izlemekteyiz.
Yeni nesil çevreci teknolojilerle üretilen gemilerde mühendislik ve tasarım faaliyetlerinde de daha karmaşık bir manzara ile karşılaşıyor olmalısınız. Bunun üstesinden gelebilecek teknik bilgi ve yetişmiş elemana sahip miyiz?
İnsan Kaynakları Komisyonumuzla birlikte 2019 yılından itibaren gemi inşa alanında istihdam edilmek üzere nitelikli personele yönelik çalışmalarımız devam ediyor. 55 bin direk istihdam olmak üzere 200 binin üzerinde aile gemi inşa sanayisinden ekmek yemektedir. Bu orana baktığınızda ülkemizde yetiştirilen nitelikli personelin ve istihdam ihtiyacının daha net farkında olabilirsiniz. Nitelikli eleman açığı ne yazık ki çözülmesi kolay bir konu değil. Değişen teknolojiler ve çevreci ekipmanların uygulaması derken her geçen gün nitelikli eleman ihtiyacının da çehresi değişmekte. Bu bakımdan artık 2 senelik ya da 4 senelik olmak üzere alınan eğitimler de yeterli gelmemektedir. Ülkemizde gemi mühendisliği eğitimi veren çok başarılı Üniversitelerimiz var. Biz bu alanda tersanelerimizle birlikte almış olduğumuz kararla Gemi Mühendisleri Odası’yla ortaklaşa yürüttüğümüz staj programımızla öğrencilerimizin pratik kazanmalarına yardımcı olmak istiyoruz. Her yıl yüzlerce gemi mühendisliği öğrencisini tersanelerimizde staja alıyoruz, onların fakültelerinde aldıkları bilgileri pratikte gördükleri uygulamalarla güçlendiriyoruz.
Gemi inşa dışında bakım-onarım alanında da Türkiye Avrupa'nın en büyük üssü konumunda. Bu alanda gelecek öngörülerinizden bahseder misiniz?
Bakım-Onarım ile ilgili konuya geçmeden evvel, yeni gemi inşa alanında da Avrupa’nın önemli bir üssü konumda olduğumuzu söylemek isterim. Pandemi, geleceğe yönelik ticari belirsizlikler sebebiyle global ölçekte yeni sipariş daralmasına sebep oldu ve özellikle turizm sektörünün ciddi daralması ile cruize gemilere olan talebin durmaya yakın düşmesi, Avrupa Tersanelerinde önümüzdeki senelere ilişkin önemli belirsizliklerin doğmasına sebep oldu. Belli bir yavaşlama söz konusu olsa da işgücümüz sürekliliğini sağlıyor ve mevcut tamir aktiviteleri, Retro-fit montajları ve yeni inşalar devam ediyor. Bu konuda birçok ülkeden iyi durumda olduğumuzu söyleyebilirim. Çoğu yabancı müşterilerimize ait gemilere verdiğimiz bakım onarım ve tadilat hizmetlerinin yanı sıra, yeni regülasyonları karşılamak için yapılan çalışmaları rakamsal ifade etmek gerekirse, 350 + üzerinde Ballast Water Treatment sistemi ve 150 + üzerinde Scrubber sistemiyle bu alanda ciddi çalışmalarımız oldu.
Çevreci politikaların gerektirdiği yeniliklerle görüyoruz ki inovasyon göz ardı edilemeyecek bir konudur. Daha çevreci yakıt modelleri ve bu yakıtların gemilere entegrasyon sistemleri üzerinde çalışmalar artmaktadır. Son yıllarda ticari gemilere ek olarak inovatif ve çevreci gemilerin pazarlarının da Avrupa’dan Çin’e kaydığını gözlemliyoruz. Belirli kısıtlı alanlarda markalaşan çeşitli ülkelere ve gemi inşa ekonomilerine kıyasla Türkiye gemi inşa sanayi, bu noktada çok çeşitli yelpazeye sahip olup, 2000’lerin başından itibaren talep aldığı orta tonajlı ticari gemilerin yanı sıra son yıllarda inovatif gemi inşaatında de önemli bir atılım yapmıştır. Bu alanda sipariş almaya devam edeceğini rahatlıkla öngörebilmekteyiz.
Avrupa Birliği ile işbirliği halinde yürütülen projelerinizde durum nedir?
Türkiye Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR) olarak; sektörümüzün başarısını artırmak ve dünyadaki stratejik ve teknolojik gelişmeleri takip etmek için; SEA Europe, Asef, Waterborne TP gibi organizasyonların üyesi durumundayız ve yapılan tüm çalışmalara aktif biçimde katılıyoruz. Ayrıca çalışmalara sadece izleyici olarak katılmayı istemediğimiz için, AB çağrıları kapsamında gerekli altyapıyı oluşturarak, AR-GE & İnovasyon alanındaki bazı projelerin de içinde yer almayı başardık.
Şu an GİSBİR olarak 2 adet AB projesini başarıyla sürdürmekteyiz. İlk projemiz olan, eğitimde dijitalleşme amaçlı “Teknoloji Tabanlı Eğitimlerle Emniyetli Tersaneler” Projemizle bu yıl içinde 15.000 tersane çalışanı için uzaktan İSG eğitimi ve VR modülleri sunan portalımızı hayata geçireceğiz. Gemi İnşa alanında AB’de bile bu boyutta bir uygulama daha önce hayata geçirilmedi. AB için de bir ilk olacak projemizi tersanelerimizin de ilgi ve desteği ile tüm sektöre hızla yaymayı hedefliyoruz. Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki mali işbirliği kapsamında geliştirilen ve tersaneler için sanal gerçeklik ve e-öğrenme gibi yenilikçi, teknoloji tabanlı öğrenme modeli geliştirilmesi hedeflenen bu Proje, gemi inşa sanayiinde İş Sağlığı ve Güvenliği alanında farkındalık yaratma bilinci ile geliştirilmiştir. Proje kapsamında online toplantılarımız ve e-learning çalışmalarımız devam etmektedir. Gerek öğrencilerimizin gerekse de tersanelerimizin VR teknolojisine ve e-learning’e göstermiş oldukları ilgi bizi oldukça mutlu etti.
Diğer bir AB destekli projemiz ise ilgili komisyonlarımız ile birlikte üzerinde çok çalışma yaptığımız temiz üretim teknikleri kapsamında yer alan H2020 Resurgam projemiz. Bu projemizde ise AB’den 13 partner kuruluş/üniversite/STK ile beraber yenilikçi ve robotik bir kaynak teknolojisinin gemi inşa sektöründe kullanılabilmesi için ortak bir çalışma yürütüyoruz. 36 Ay sürecek olan Proje kapsamında; sürtünmeli kaynak teknolojisi kullanılarak, mevcut CNC makinelerine entegre olabilen modüler başlık geliştirilip Avrupa gemi inşa sanayinde kullanılması ve Sualtı kaynak onarımı yapabilen etkin, robotik sürtünme kaynak sistemlerinin üretilerek piyasaya sürülmesi için çalışmalar devam etmektedir. 6,5 milyon Euro bütçeli bu projede ortaya çıkacak sonuçların hem çevreci üretim hem de üretim verimliliği bakımından sektöre önemli katkılar sağlayabileceği görüşündeyiz.
Not: Bu röportaj Deniz Endüstri dergimizin Temmuz-Ağustos 2022 - 85. sayısında yayımlanmıştır.