Buzullar geri çekilince, ortaya çıkan zeminde neler oluyor?

Uluslararası bir araştırma grubu, dünyada çapında 46 'geri çekilen' buzulun bıraktığı alanlarda yaptığı 10 yıl süren araştırmalarında, yeni bir ekosistemin bu bölgelere 'taşındığını' buldu: Hayat, her zaman bir yolunu bulur.

Küresel sıcaklıklar her yıl biraz daha artarken, dünyanın buzulları da giderek geri çekiliyor. Ortaya çıkan “buz nehirleri” Grönland ile Antarktika‘yı kaplayan daha da büyük buz tabakalarını da eritiyor ve erime giderek hızlanıyor.

Buzullar ve buz tabakaları üzerinde yaşayabilen, buz solucanları, kar pireleri ve kar yosunları gibi sadece birkaç tür bulunuyor. Buz eridiğinde onların yaşam alanı da yok oluyor.

Peki buzulların geride bıraktığı alanlara ne oluyor? Yaşam oraya taşınıyor mu?

Uluslararası bir araştırma ekibinin üyesi olan Monash Üniversitesi‘nden Buzul Jeomorfolojisi Araştırma Görevlisi Levan Tielidze, The Conversation‘a 10 yıl boyunca geri çekilen buzullarda yaptıkları araştırmanın sonuçlarını yazdı.

Buzullar dağ sıralarında daha da geri çekildikçe yeni ortaya çıkarılan zemine ne olduğunu araştıran ekip, Himalayalar‘dan And Dağları‘na, Svalbard Arktik takımadalarından Yeni Zelanda’ya kadar güneye ve hatta Meksika‘daki tropikal buzullara kadar 46 geri çekilen buzuldan geriye kalan alanı araştırdı.

Nature bilim dergisinde yayımlanan araştırma sonucunda, uzmanlar, mikroorganizmalardan dayanıklı likenlere ve yosunlara, çimenler gibi öncü türlere kadar, yaşamın bu yeni yaşam alanlarını kolonileştirmek için hızla hareket ettiğini buldu.

Tielidze, gözlemlerini “Daha fazla bitki gelir – ve sonra, onları takiben, hayvanlar gelir. Zamanla, yeni ekosistemlerin ortaya çıkışını izledik” diye yazdı:  

‘Hayat bir yolunu bulur’
“Bir buzul eridiğinde, geride kalan şey çıplak kaya ve tortudan oluşan çorak bir manzaradır. Zamanla, bu alanlar kademeli olarak karmaşık ve çeşitli bir buzul sonrası ekosisteme dönüşür.

Bizim öğrenmek istediğimiz bunun nasıl gerçekleştiği, ne kadar sürdüğü ve yaşamın yeni bir yaşam alanına nasıl yerleştiğiydi.

Yaklaşık 14 ile 19’uncu yüzyıllar arasında Dünya’nin büyük ölçüde kuzey yarımküreyi etkileyen orta düzeyde soğuma dönemi olan ‘Küçük Buzul Çağı‘nı yaşadığını, bu dönemde bu yarımküredeki birçok buzulun genişlediğini hatırlatan Tielizde, şunları anlattı:

“19. yüzyılın sonlarından itibaren insan faaliyetleri, özellikle de fosil yakıtların rutin olarak yakılması, daha fazla ısıyı hapsetmeye ve gezegeni ısıtmaya başladı; bu ısınma ilk başlarda yavaş yavaş oldu ama artık hızlandı.

Buzul manzaralarımızı özenle seçtik, yalnızca buzun geri çekilmesinin başlangıcını doğru bir şekilde tarihlendirebileceğimiz buzulları seçtik; bu veri kaynakları arasında topoğrafik haritalar, saha ölçümleri, fotoğraflar, resimler, uzaktan görüntüleme ve saha verileri yer alır. Ekibimiz dünyanın birçok yerini kapsadı, ancak kutup bölgelerinde daha az örnekleme yaptık.

Toprak özelliklerini ve besinleri ve bitkiler tarafından karbon tutulumuna dair kanıtları analiz ederek ekosistem oluşumunu takip ettik. Ayrıca yerel biyoçeşitliliği ölçmek için hayvan türlerinin bıraktığı DNA izlerini yakalamak için çevresel DNA örnekleme tekniklerini kullandık.

Daha sonra türlerin gelişini, her buzulun çekilmeye başladığı zamanla çapraz referanslayabiliriz.

Ne bulduk? Şaşırtıcı derecede yaygın bir ekosistem oluşumu örüntüsü.”

Bakteriler, protistler ve algler gibi en küçük yaşam formlarının ilk olarak geldiğini, ve toprağı kolonize ettiğini belirten Tielidze, “Bu minik yaşam formları kendi başlarına şaşırtıcı derecede zengin topluluklar oluşturabilir. Daha büyük türlerin gelebilmesi için mikroorganizmaların kolonileşmesi yaklaşık on yıl sürer. Bazı mikroorganizmalar kayalardaki mineralleri diğer türler için kullanılabilir hale getirebilir” dedi. 

Buzlar gitmiş olsa da bu alanların hala rüzgar ve soğuk tarafından aşındırılmaya devam ettiğini anlatan bilim insanı, “Daha sonra, zorlu koşullara dayanabilen likenler, yosunlar, otlar gibi dayanıklı öncü türler gelir. Öncü türler büyüdükten ve öldükten sonra geride organik madde bırakır. Bu da ince toprakları kademeli olarak zenginleştirir. Yeterli organik madde olduğunda, daha karmaşık bitkiler kök salabilir. Daha büyük hayvanlar en son geldi, çünkü otçullar hayatta kalmak için gelişen bitki topluluklarına ve avcılar da yemek için av hayvanlarına ihtiyaç duyar diye yazdı. 

Farklı türler bir ekosistemi nasıl oluşturur?
Ekosistemler çok basitten çok karmaşığa kadar değişebilir. Örneğin Antarktika yarımadasının buzsuz kısımlarında, ekosistem yosunlar ve dayanıklı tardigrad ve yay kuyruk böceği gibi türler tarafından domine edilir.

Çalışmayı gerçekleştiren bilim insanlarının araştırması, zaman geçtikçe, buzul sonrası manzaralara daha fazla yeni türün yerleşmesinin muhtemel olduğunu gösterdi.
  
Levan Tielidze, ekosistemlerin işlevini yerine getirmesini sağlayan şeyin ise organizmalar arasındaki etkileşimler olduğuna dikkat çekti: 

“Mikroorganizmalar genellikle verimli toprakların gelişimini hızlandırarak öncü bitkilere yardımcı olur. Nasıl mı? Bakteriler ve mantarlar ölü bitkilerden organik maddeleri daha basit bileşiklere ayırır. Bu süreç, toprağın yapısını ve besin içeriğini iyileştiren zengin, verimli bir bileşen olan humusu yaratır.

Bitkiler de hayvanlar için yeni yaşam alanları ve besin kaynakları yaratır. Hayvanlar, kutup tilkileri ve tavşanlar gibi avcı-av ilişkileri aracılığıyla veya toprak solucanları gibi “ekosistem mühendisleri” olarak birbirleriyle etkileşime girmeye başlarlar; solucanlar ölü bitki materyallerini yiyerek ve topraktaki besin bulunabilirliğini iyileştirerek daha fazla hayvan için yol açarlar.

Görünüşte çorak ortamlarda bile, organizmaların birbirleriyle ve çevreleriyle etkileşim biçimleri son derece karmaşık ve zengin olabilir.” 

Kaynak: yeşilgazete

Deniz ve Çevre Haberleri

Marmara Denizi için "Müsilaj Bilim ve Teknik Kurulu" toplanıyor
Marmara'da denizanası artışı müsilaj riskini yükseltiyor
Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanın'dan müsilaj açıklaması
Mersin'de denizi kirleten gemiye 20 milyon 484 bin 576 lira ceza kesildi
Denizlerdeki istilacı türler "TurIST" sistemiyle önlenecek