M. Kerem KEMERLİ - MEKE Marine Genel Müdürü
Temelleri 1978 yılında atılan Meke Marine, bugün uluslararası alanda Hazar Havzasından Ortadoğu’ya, Kuzey Afrika’dan Uzakdoğu’ya yayılan ağıyla proje bazlı çalışmalar yapıyor. Şirketin Genel Müdürü M. Kerem Kemerli ile keyifli bir sohbet yaptık.
Meke Marine’in günümüze kadar ilmek ilmek örülen ve başarılarla dolu bir geçmişi var. İsterseniz kısaca bununla başlayalım.
Meke’nin temelleri 1978 yıllarında atılıyor. Babadan balıkçı olan, çalıştığı uluslararası petrol şirketinin çevreye verdiği önemden etkilenen kurucumuz, Türkiye’de o zamana kadar yapılmayan bir işi -Gemilerden Atık Alım- işini yapmak üzere şirketinden ayrılıyor ve bir ortağı ile yeni bir gemi inşa ederek bu işe giriyor.
Eş zamanlı iş güvenliği malzemeleri işini de başlatarak tek bir çatı altında uluslararası inşaat şirketlerine ve Türkiye’de yerleşik ama aynı zamanda dünya’da iş yapan şirketlere iş güvenliği malzemelerinin tedarik ve bazılarının üretimini de yapıyor.
1980’li yılların sonlarında atık alımı yapılırken olan bir döküntü sonrası hemen emici ve tutucu bariyerler ile denizden yağ sıyırıcı makinaların ithalatları yapılarak sadece kendi servisinde değil, tedbir almak isteyen tüm bunker ve atık alım servislerinde ön-bariyerleme hizmeti vermeye başlıyorlar.
1994 yılında İstanbul Boğazında yanan M/T Nassia tankerine müdahale eden Meke, o tarihten sonra ana iş kolunu petrol döküntüsüne müdahale’ye çeviriyor. Aynı yıl bariyer imalatına geçen şirketimiz, Türkiye’de bu iki konuyu da profesyonel anlamda yapan ilk şirket unvanını alıyor. Meke’nin liderliklikleri bunlarla kalmıyor, 1999 yılında Florya açıklarında M/T Volgoneft 248 isimli geminin kırılması sonucu olan kirlilikte ana müteahhit olarak çalışan Meke, kumsal sahile vuran kirliliklerde en düşük atık çıkartma konusunda Dünya rekoruna imza atıyor.
Denizdeki döküntülerin zamanın fonksiyonu olarak nereye vuracağını gösteren TÜBİTAK destekli MEKESLIK yazılımı, hassas bölge haritalarının yanında coğrafi müdahale planları yapılması, Acil Müdahale Hizmeti ve Eğitim konularında Dünya’ya açılan ilk şirket olması Meke’nin hep lider ve ilerici vizyonunun göstergeleridir.
2013 yılı ile beraber ortaklık yapısı değişse de Meke’nin kurucu değerleri ve memleketimiz faydasına çalışma düsturu artık kurumun genlerine işlemiştir ve tüm çalışanlarınca paylaşılmaktadır. Dünya çocuklarına temiz denizler bırakma sözümüze sıkı sıkıya sahip çıkmaktayız.
Bugün uluslararası bir firmasınız. Hangi ülkelerde hangi işleri yapıyorsunuz?
Hazar Havzası, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Uzak Doğu’da şirketlerimiz var. Avrupa ve Amerika’da da lokal şirketlerle proje bazında çalışmalarımız oluyor. Ana iş kolumuz endüstriyel deniz temizliği. Bunun olmazsa olmazı olan mühendislik ve eğitim hizmetlerini de veriyoruz.
2007’den bu yana deniz yüzeyi temizleme tekneleri imal ediyorsunuz. Üretim çalışmalarından ve pazar durumundan bahseder misiniz?
Deniz çöpleri, Dünya’nın bugün üzerinde titizlikle durduğu bir konu. Çok önem veriliyor, tedbirler alınmak isteniyor çünkü yapılan istatistiki çalışmaların gösterdiği üzere dünya denizleri bu hızla kirlenmeye devam ederse, 2050 yılında denizdeki balık sayısından daha fazla çöp olacak. Şu anda bile çok maliyetli projelerle okyanuslarda mega temizlik operasyonları düzenlenmesi çalışmaları, denemeleri yapılıyor.
Sadece plastik değil, mikroplastiklerin oluşturduğu riskler ve insanın besin zincirindeki yerleri de öncelikli araştırma konuları arasında yer alıyor.
Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) birbiri ardına konvansiyonlar çıkartarak denize kıyısı olan ülkeleri tedbir almaya, kirlilikler büyümeden müdahale etmeye yönlendiriyor. MEKE bu sıkıntıyı gördüğünde bir yandan gemilerden atık alma konusunda çalışıyordu bir yandan da petrol döküntüsüne müdahale hizmeti veriyordu. Deniz yüzeyinin çöplerden temizlenmesi aslında bir çocuğun yorumu üzerine, sorumluluk sahibi vizyoner yöneticileri tarafından başlatıldı.
Üç yaşındaki çocuğun tepkisi son derece safçaydı: “Baba, siz deniz temizliği işi yaptığınızı söylüyorsunuz ama bak! denizde ayakkabılar (gördüğü bir postal üzerine) yüzüyor, ne biçim temizliyorsunuz?”
Bu soru, Türkiye’de yepyeni bir sektörü doğuruyordu. Deniz yüzeyi temizliği sektörü. TURMEPA gibi kuruluşlar bu tip hizmetleri Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Bilinç arttırmak için başlatırlarken, MEKE de bir sanayi ve ticaret şirketi olmasına rağmen aynı felsefede çalışarak bir yandan denize kıyısı olan şehirlerin belediyelerini bu işe ikna etmeye çalışırken diğer yandan da finansör sanayi şirketleri bularak deniz yüzey temizliği hizmeti veriyordu.
İspanya, İtalya ve Fransa’ya teknik geziler yapılarak Akdeniz çanağındaki ülkelerin bu sorunla nasıl savaştıkları incelendi. İtalya Çevre Bakanlığı Müsteşarı ile İspanya Balear Adaları Hükümeti’nin Çevre Bakanı’nın cümleleri MEKE adına kararı hızlandıracak ışığı yakıyordu: “İtalya da İspanya da hem limancılık, hem petrol sanayi, hem turizm hem de balıkçılıktan geçimini sağlayan ülkeler; oluşacak kirlilikler turizmi, sanayiyi, limancılığı, balıkçılığı kısaca yaşamı tehdit edecektir ve ne halkın ne de yönetimlerin böyle bir risk alması söz konusu olamaz. Kaza tabii ki olabilir ancak hemen, etkili bir şekilde müdahale edildiğinin halk tarafından görülmesi hükümetlere güveni arttıracağı gibi kirliliği de en düşük seviyede tutar. Dahası, turizm söz konusu olduğunda kaza eseri kirliliklerden daha kötüsü her gün karşılaşılan yüzeysel çöp kirliliğidir ve bununla savaşmak için 200 civarı küçük tekne çalıştırıyoruz.”
Bu cümleler deniz yüzey temizliğinin o iş için tasarlanmış gemilerle daha verimli ve daha düşük maliyetli olabileceğini göstermişti.
MEKE, İstanbul için tasarlanmış 4 adet farklı tipte tekne inşa ederek hizmete soktu. İlk tasarlanan teknelere daha sonra 5 farklı tasarım daha eklendi. Bunlar marinalarda, göllerde, koylarda, kıyıda veya açık denizde verimli çalışabilecek değişik tasarımlardı. Her birisinin daha verimli olduğu bir alan bulunmaktaydı. Azerbaycan Hükümetinin davetiyle Bakü Buhtası (Bakü Koyu) için bir temizlik sistemi önerisi Azerbaycan Hükümeti tarafından benimsenmiş ve yine Türk tersaneleri tarafından inşa edilen teknelerimiz orada da başarılı bir şekilde çalışmaya devam etmektedirler.
Bugün MEKE hem kendisi için gemi inşaya devam etmekte hem de ihracata çalışmaktadır. 2018 yılında İngiltere’de yapılan INTERSPILL konferansında MEKE’nin yaptığı “deniz çöpleri ile mücadele” sunumu çok takdir almıştır.
Meke Akademi adı altında yürüttüğünüz eğitim çalışmalarınıza ilgi nasıl?
Türkiye’de 5312 sayılı yasayla beraber Petrol ve Tehlikeli Kimyasallara acil müdahale ve beraberinde gelen eğitim ihtiyaçlarını görünce bunları daha profesyonel bir şekilde yapabilmek için MEKE Akademi kuruldu. Hedefi sadece Türkiye değil, Dünya’da da adı geçen bir eğitim kuruluşu olmasıydı. Başta hayalini kurduğumuz gibi her türlü eğitimi veren bir şirket olamadık ama Petrol ve Tehlikeli Kimyasal elleçleme, etkin müdahale ve doğru bertaraf konularında kendi bölgemizde aranan bir şirket olmayı başardık.
Uluslararası firmalara da eğitim hizmeti veriliyor mu?
MEKE Akademi sadece Türkiye’de değil, Avrupa, orta doğu ile ön ve orta Asya’da da eğitim vermektedir. Eğitim verdiğimiz firmalar arasında uluslararası enerji şirketleri ve ulusal petrol şirketleri bulunmaktadır. Bu bölgelere OPRC ve HNS eğitimleri vermekteyiz.
Birçok ulusal ve uluslararası organizasyona üyeliğiniz var sanırım.
Bayrağımızı gururla dünyadaki pek çok organizasyonda dalgalandırıyoruz. Uluslararası döküntü müdahale organizasyonu ISCO, Akdeniz petrol sanayicileri birliği MOIG, Avrupa döküntü birliği EUROSPILL, Avrupa liman atık kabul tesisleri birliği EUROSHORE, deniz kirliliği acil müdahale birliği GIPM, üyesi ve yönetiminde olduğumuz organizasyonlardan bazıları. Hedefimiz haliyle hem Dünya’daki bilgi birikimini ülkemize aktarmak hem de ülkemizdeki birikime Dünya’da iş alanları açmaktır.
Meke’nin sertifikasyon konusunda durumu nasıl?
MEKE hali hazırda, kaliteli yönetim - ISO 9001, çevresel yönetim - ISO 14000 ve İş Sağlığı ve Güvenliği - OHSAS 18000 sertifikasyonlarına sahiptir. Şu anda ISO 37001 üzerinde çalışıyoruz. Ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 5312 Sayılı Acil Müdahale Kanunu gereği Risk Değerlendirmesi ve Acil Müdahale Planlarının yapılması konusunda; Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından da Eğitim Semineri ve Tatbikat düzenleme ile acil müdahale konularında yetkilendirilmiş firmayız.
5312 sayılı Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirletilmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun ile ilgili bazı eleştirilerimiz olmuştu. Bu konuya değinmek isterim...
5312 sayılı kanunumuz, Dünya’daki pek çok örneği arasında en iyi olanlardan birisidir. Uygulamada ise karşılaşılan bazı sorunlar bazen yanlış anlama bazen de yanlış yorumlama üzerine oluyor. Bir de haliyle işin ruhunu göz ardı etmeden yorumlamak önemli.
Konu Deniz! Dinamik bir ortam, haliyle dinamik reaksiyon istiyor. Piyasada seviye 1, seviye 2 ve seviye 3 konuları insanların kafasını çok karıştırıyor. Oysa cevap basit, ya küçük bir döküntüdür, siz kendiniz temizleyebiliyorsunuzdur, ya da büyük bir döküntüdür, sizin imkanlarınız yetmiyor ve dışarıdan destek istiyorsunuzdur. Olayı basitleştirip müdahaleye öncelik vermek önemlidir. Unutmamalı ki erken müdahale maliyetleri azaltır.
Sigorta gerek kara gerek deniz ortamında önemlidir. Kara kaynaklı kirliliklerde Türkiye’de sağlanan sigorta miktarları, olası döküntülerin zararlarını karşılamakta yetersizdir. Gemi kaynaklı döküntülerdeki P&I sigortalarında ise gözlemlenen sigorta müdahale firması ve gemi sahibi arasındaki pazarlıkların uzaması ile müdahalenin gecikmesidir ki bu ülkemize zarar vermektedir. Önce müdahaleyi başlatıp daha sonra pazarlıkların tamamlanacağı bir ortam yaratılmalıdır.
Tazmin konusu, bir diğer kafa karışıklığı yaratan konu da tazmindir. Kim ne zaman tazmin talebinde bulunabilir? Mesela kaynağı belli olmayan kirliliklerde, bakanlıklar tarafından acil müdahale firması görevlendiriliyor ancak müdahalenin sona ermesinden sonra yaptığı işlerle ilgili tazmin masasına başvurmaları isteniyor. Haliyle burada müteahhit iken mağdur oluveriyorlar. Paraları hemen ödenmediği için yüksek faturaları kimse kontrol etmiyor, nihayetinde işe sigorta vs. karışınca da içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Her hâlükârda kontrollü fatura kestirilmesi bir sonraki aşamalarda herkesi rahatlatır. En basitinden de yetkilendirilmiş firmalardan o kirlilikte çalışmayan bir veya iki tanesi kontrol etmek üzere görevlendirilebilir. Tabii bu da bir masraf kalemidir ancak toplam masraf hem daha düşük olacaktır hem de müdahale verimi artacaktır.
Kurucusu olduğunuz Deniz Koruyucuları Derneği’nden ve çalışmalardan da bahseder misiniz?
Deniz Koruyucuları Derneği ismi üstünde sanayici olarak yaptığımız işin sosyal sorumluluk bacağıdır. Bir dönem İBB ile “Deniz İzciliği” konusunda iş birliği yaparak eğitimler verdik. Fransız CEDRE kuruluşuyla ortak üniversite öncesi okul çağındaki çocuk ve gençlere yönelik “Kara İstila” isimli bir çalışmamız oldu. Bu çalışmada uluslararası bir enerji şirketinin ana sponsorluğunda petrol kazaları, sonuçları, alınabilecek önlemler 8-18 yaş grubu kişilerin rahatça anlayabileceği şekilde işlendi. Kitap, web ve pano görseller üretildi. Gönüllülerle deniz çevresine faydalı olmaya çalışıyoruz. Ne kadar bilinç arttırabilirsek memleketimize de Dünya’ya da o kadar faydalı olacağımıza inanıyoruz.
Son olarak deniz kirliliği konusunda devletten beklentileriniz nelerdir?
Devletten tek bir beklentim var: Kirlilik olduğu zaman idari sorumluluğu alabilecek bilgili adam yetiştirilmesi ve bu kişilerin kalıcı olmasıdır. Bu kişiye kirlilik söz konusu olduğu zaman işin en yüksek yetkilisi unvanı verilmeli ve gerçekten kararları o verebilmelidir.
Petrol veya tehlikeli kimyasal döküntüleri üç boyutlu bir savaş gibidir. Çevre, ulaştırma, denizcilik, tarım, sanayi, enerji, milli savunma, sağlık, iç işleri ve dış işleri bakanlıkları olaya dahil olmak durumundadır. Sahil Güvenlik teşkilatı denizde güvenliği sağlamakla yükümlüdür. Üniversitelerin su bilimleri başta olmak üzere çevre, meteoroloji, jeoloji, kimya, hukuk gibi bölümleri muhakkak dahil edilmelidir. Valilikler yönetimin doğal bileşenleridir. Haliyle kirleten taraf, onların sigortası da bu yönetim sürecinde olmalıdır. Kirlenen alandaki turizm ve sanayi kuruluşları müdahaleye yine dahil olmalıdır. Gönüllüler muhakkak yardımcı olmak için geleceklerdir onların yönetimi başlı başına bir uzmanlık alanıdır. Doğal koruma alanları, göç sahaları, takip edilip korunması gereken yerlerdir. Çalışanlar için doktor, kirlenen veya ölen vahşi hayat canlıları için veterinerler getirilmeli ve sahada çalışabilecekleri alanlar oluşturulmalı. Çalışanların yemek, dinlenme, giyinme ve diğer doğal ihtiyaçlarının karşılanabileceği mekanlar oluşturulmalı ve ihtiyaçlar sağlanmalıdır. Yapılan işler ve çevre sürekli denetlenmelidir. Hava, su ve sediman numuneleri alınmalı, havadan denetim yapılmalıdır. Çıkan atıkların nakliye ve bertarafları, tüm işler yapılırken yapılanın kamuoyuyla doğru ve etkin paylaşılması vs. vs...
Görüldüğü üzere çok bileşenli olan bu yönetim biçimi sade ve yetkili bir organizasyon şeması, net iş bölümleri ile çözülebilir. O zaman başarının geleceğine inanıyorum.
Amerika Birleşik Devletleri’nde 2010 yılında Meksika Körfezinde olan “Macondo” kazası için iki tane yönetim merkezi kuruldu ve her birisinde 1500’er kişi çalıştı. Sadece yönetim merkezlerinde çalışan insan sayısıdır bu sayılar. Buna karşılık bir adet müdahale yetkilisi vardı. Kararları alıyor, operasyonları takip ediyor ve Başkan’a raporluyordu. Yetki tek elde toplanınca karmaşa daha rahat kontrol edilebilir hale geliyor.
Not: Bu röportaj Deniz Endüstri dergimizin Ocak-Şubat 2019 - 64. sayısında yayımlanmıştır.