85 yıl önce, 1 Haziran 1938 sabahı 06.30 sularında dünyanın en zarif yatlarının başında gelen ve adeta bir kuğuya benzeyen Savarona, Florya Köşkü açıklarında demirledi. Atatürk geminin güzelliği ve zarafetinden büyülenmişti. Gemi aynı gün 14.00’de Dolmabahçe sarayı önünde demirledi. Saat 15.30’da Atatürk yanında Başbakan Celal Bayar ile gemiye geldi. Yanındakilere dönerek "ne olurdu bu gemi elimize birkaç sene evvel geçmiş olsaydı" diyerek gemide kalma kararı verdi. Sanki 5 ay sonra hayatının noktalanacağını sezmiş gibi "ne olurdu" diyordu.
Denizdeki Kuğu onun savaşlarla, ateşle, ihanetlerle, fırtınalarla, zorluklarla geçen 57 yıllık hayatında karşılaştığı en güzel şeydi. Denizi aklı, kalbi ve ruhuyla seven Atatürk için Savarona, mavi tutkunun somutlaşmış bir sembolüydü. Karşıda 300 metre ötede koskoca Dolmabahçe Sarayı varken, gemide kalmayı tercih etmişti.
1931 yılında Hamburg’da Blohm und Voss tersanesinde ilk sahibi Amerikalı zengin bir işkadını için yaptırılan Savarona’ya 24 Mart 1938 tarihinde İngiltere Southampton’da bayrağımız toka edilmişti. Atatürk’ün ve cumhurbaşkanlığı makamının yeni bir devlet yatına ihtiyacı vardı. Devlet yatı olarak kullanılan Osmanlıdan miras Ertuğrul yatı, artık fiziki ömrünü tamamlamıştı. Eskiliğine rağmen Atatürk son 15 yılda genç cumhuriyetimizi ziyarete gelen tüm kral, devlet adamı, general ve amirallerin programına mutlaka denizde bir faaliyet koyduruyor ve denizdeki Türk’ü Ertuğrul yatı güvertesinden tanıtıyordu.
Büyükdere’de Denizdeki Son Gecesi
1 Haziran 1938’den 25 Temmuz 1938’de ağırlaşana kadar geçen 54 günlük süre içinde Atamızın yeni yuvası deniz ve Savarona oldu. Savarona’da ilk devlet toplantısını 2 Haziran günü Türk Dil ve Türk Tarih Kurumu Başkanları ile yaptı. İlk görüşte âşık olduğu bu zarif gemi ile kısa mesafeli 3 seyir yapabildi. İlk seyri 3 Haziran’da beş saatliğine Dolmabahçe, Yeşilköy ve Boğaziçi güzergâhında oldu. Daha sonra 24 -27 Haziran tarihleri arasında Erdek-Büyükdere seyri yaptı. 23 Temmuz’daki son seyrinde Florya, Moda, Adalar ve son olarak Boğaziçi’ne rota verildi. O gece Boğaziçi’nin en güzel koyuna sahip Büyükdere’de demirli kaldı. Bu kalış denizdeki son gecesi olacaktı. 24 Temmuz 16.30 da vira edilerek Marmara Ereğli’sine kadar seyir yapıldı ve gece yarısı Dolmabahçe önlerinde demirlendi. O demirleme Atatürk’ün hayattayken yaptığı son deniz yolculuğunu noktaladı. O gece ağırlaşarak, Dolmabahçe Sarayı’na geçirildi.
Son Bakanlar Kurulu Toplantısı
9 Temmuz 1938 tarihinde Savarona’da yapılan Bakanlar Kurulu toplantısı onun son toplantısı oldu. Bu süre içinde Romanya Kralı Karol’u 19 Haziran’da gemide kabul etti. Böylece sadece Türkiye Cumhuriyeti tarihinde değil, Türklerin tarihinde yabancı bir ülke kralını gemide kabul eden ilk ve tek devlet başkanı oldu.
Savarona’nın Ata’ya Son Görevi
Savarona, son görevini 19 Kasım 1938 günü Atatürk’ün aziz na’şını Haydarpaşa açıklarından İzmit’e taşıyan Yavuz muharebe kruvazörüne refakat ile gerçekleştirdi. Ne kadar ilginç bir uğurlamaydı bu! Yavuz’a na’şının yerleştirildiği mevki neredeyse 20 yıl önce (13 Kasım 1918) Kartal istimbotunun güvertesinde "Geldikleri gibi giderler" dediği mevki civarındaydı. Yavuz muharebe kruvazörü nihayetinde Atatürk’ü ortaya çıkaracak ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracak Birinci Dünya Savaşına girmememizi tetikleyen sürecin baş aktörüydü. Onu İzmit’e kadar yakın takip eden Savarona denizdeki son sevgilisiydi. Yavuz’u top atışlarıyla selamlayan yabancı ülke savaş gemileri arasında onun savaşlarda yendiği ülkelerin gemileri vardı. Tarih, Atatürk’ü denizden de muhteşem bir şekilde Kurtuluş Savaşını başlattığı Anadolu’ya, Ankara’ya uğurluyordu.
Basının Gemiye Sahip Çıkması
Savarona daha sonra Kanlıca koyunda boynu bükük bir şekilde Atasının özlemiyle bekledi. 1946 seçimleriyle DP’nin mecliste yerini almasıyla Atatürk’le özdeşleşmiş bu gemiye DP meclis oturumlarında eleştiriler başladı. Masrafları eleştiriliyordu. İnönü yatı kullanmıyordu hatta İkinci Dünya Savaşı sırasında bütçeye katkı için satılması bile düşünülmüştü. Ancak basının etkisi ile oluşan kamuoyu baskısı bu satışa izin vermedi. Turizm amaçlı kiralanması da gündeme geldi. Kamuoyu ve gazeteciler buna da izin vermedi. 1950 sonrası DP iktidarıyla birlikte Savarona, Arap zenginlere kiralanmaya başlandı. Mısırlı zenginlere kiralanınca basından büyük tepki geldi ve sonunda Cumhurbaşkanı Bayar’ın baskısı ile DP iktidarı geminin Deniz Kuvvetlerinde Okul Gemisi olarak kullanılmasına karar verdi. Devir teslim işlemeleri 1951 yılında gerçekleşti.
Bahriyeli Savarona
TCG (Türkiye Cumhuriyeti Gemisi) kimliğini alan Savarona, 1952 yılında Yunan kralını, 1954 yılında Yugoslav Devlet Başkanını, 1955 yılında Lübnan Cumhurbaşkanı ile Irak Kralını, 1956 yılında İran Şahını, 1957 yılında Alman Cumhurbaşkanını ağırladı. Bu arada dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı resmi ziyaret maksadıyla 1954 yılında Yugoslavya’ya, 1955 yılında Pakistan’a götürdü. Okul gemisi olarak da Deniz Harp Okulu son sınıf öğrencilerini her yaz açık deniz eğitimine ve Avrupa limanlarına götürdü. Bu şekilde, 1951-1986 arasında 4000’ e yakın deniz subayı adayı bu gemide eğitildi. Bir kuğu gibi, ziyaret edilen limanlara süzülen TCG Savarona ve üzerinde eğitim gören Deniz Harp Okulu son sınıf öğrencileri, Türkiye Cumhuriyeti’nin enerjisi ve Atatürk devrimlerinin gücünü yurt dışında gururla temsil etti.
Trajedi Başlıyor
Gemi, maalesef 3 Ekim 1979 sabahı Heybeliada açıklarında demirliyken bir sabotaj sonucu kısmen yandı. Soyadı bizzat Atatürk tarafından verilen dönemin Cumhurbaşkanı Amiral Fahri Korutürk’ün son derece üzüldüğü bu olay sonucunda gemi Gölcük Tersanesinde süratle tamir edildi. 1981 yılından sonra tekrar okul gemisi görevlerini yerine getirmeye başladı. Ancak makine/elektrik sistemlerindeki ağır malzeme yorgunluğu nedeni ile dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı tarafından 27 Temmuz 1986 tarihinde hizmet dışına çıkarıldı. O sene, genç bir üsteğmen olarak, geminin Dolmabahçe önünde kıçtankara edilip, Deniz Müzesine bağlı bir "gemi müze" olması için "Savarona Müze Yapılmalıdır" başlıklı bir makale hazırladım ve Deniz Kuvvetleri Dergisine gönderdim. Zira bugün olduğu gibi, o gün de TCG Hamidiye ve TCG Nusret gibi geçmişteki kahraman savaş gemilerimize nasıl kıydığımızı, onları müze olarak koruyamadığımızı düşündükçe, utanıyordum. Savarona’ya kıyılmamalıydı. Savarona bir müze olarak, adına ve ruhuna uygun onurlu bir ayrıcalıkla korunmalıydı. Makalem o dönem yayınlanmadı. Konu tartışılmadı bile. Kültür Bakanlığının bu gemiyi Maliye Bakanlığına devredip oradan da sökülmek üzere MKE’ye devredildiğini duyduğumda yıkıldım.
Savarona Özel Yat Oluyor
Ata yadigarı, dünyanın en nadide deniz kültür mirası bir gemiyi koskoca Türkiye Cumhuriyeti koruyamamıştı. Gemiyi son anda söküme gitmekten kurtaran girişimci bir iş adamı oldu. Dönemin Başbakanı Turgut Özal’a da yakın olan iş adamı, Savarona’yı 10 Mayıs 1989 tarihinde o dönemin parası ile 200 milyon TL karşılığı 49 yıllığına kiralandı. Bu arada geminin hizmet dışına çıktıktan sonraki dönemde acımasızca yağmalandığı ortaya çıktı. Kiralanan Atatürk’ün denizdeki manevi varlığıydı. Savarona özel bir tersanede daha sonra milyonlarca doları bulan büyük masraflarla yeniden toparlandı. Özel yata dönüştürüldü. Sitim türbini ana ve yardımcı makineleri söküldü. Lüks bir yat olacağı için baş taraftaki açık güverteye jakuzi; kazan dairesi yerine hamam yapıldı. 1992 yılının Temmuzundan sonra yenilenen kimliği ile dünyanın en zenginlerinin bir tutku ve prestij aracı oldu. Başına çok üzücü ve acıklı olaylar geldi. Deniz Kuvvetleri, 2007 ve 2009 yıllarında Atatürk’ün manevi şahsiyetine aykırı kullanım durumu maddesini kullanarak kontratın feshi için iki kez girişimde bulunduysa da dönemin İstanbul Valiliği, geminin kullanımına yönelik denetlemelerin sonunda, gemiyi "kusursuz" bulduğundan konu kapandı. 19 Mayıs 2013 tarihli Sözcü Gazetesi, çok önemli ancak çok da acı bir haber yaptı. Haberin başlığı "Ata’nın yatı Savarona, randevu evine döndü" idi. Gazete, Mustafa Kemal’in ismi ve ruhunu yok etmeye yeminli bir dönemin geldiği noktayı, 19 Mayıs gibi anlamlı bir günde bu haberle koyuyordu. Toplum olarak ona sahip çıkamayışımız, Atatürk’e sadakatimiz kadar, deniz tarih bilincimizin ve deniz kültürü birikimimizin ne denli zayıf olduğunun da somut bir göstergesi oldu.
Savarona Devlete Geri Dönüyor
En nihayet Savarona, 2014 Ocak ayında, Hükümet tarafından Protokol feshedilerek değil, "transfer ücreti" ödenerek geri alındı. Kısa bir süre Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine bağlı kuruluş içinde devlet yatı olarak kullanıldıktan sonra bakım için 2016 sonrası İstanbul Tersanesinde Deniz Kuvvetleri korumasına devredildi. Geminin sahibi halen Cumhurbaşkanlığı. Ancak son 5 yıldır İstanbul Tersanesinde büyük onarım için pervaneleri sökülmüş şekilde hareketsiz bekliyor. Deniz Kuvvetlerinin fedakar personeli ona gözü gibi bakıyor.
Gemi Deniz Kuvvetlerine Geri Verilmeli ve Müze Yapılmalı
Ben bu kadar nadide ve kıymetli 80 yaşındaki bir teknenin daha fazla risk altına girmesine ve yüzer statüde her an kaybedilme riskiyle seyir yapmasına karşıyım. Zira geminin bölme ve su sızdırmazlık yeteneği lüks yata dönüştürülme ve hamam ilavesi nedeniyle değişime uğradı. Savarona’nın yeri, Ata’sını son terk ettiği Dolmabahçe Sarayının iskelesi olmalıdır. Gemi Deniz Kuvvetlerine geri verilerek, sarayın yanına yapılacak bir parmak iskeleye aborda/kıçtankara edilmeli; Türk Denizcilik Gücünü ilgilendiren (Donanma hariç) tüm diğer alanların (deniz ticareti, balıkçılık, gemi inşa, deniz sporları, deniz turizmi vs) temsil edileceği sabit bir "Türk Denizcilik Müzesine" dönüştürülmelidir. Gemi aynı zamanda Devlet Başkanlığının denizdeki temsilcisi olarak kullanıma devam etmelidir. Ana direğinde Cumhurbaşkanlığı forsu toka edilmeli, tarihi salon ve kamaralar korunmalıdır. Alt güvertelerdeki hacim ise müzeye dönüştürülmelidir. Devleti bu konuda eyleme davet ediyorum. Bu gemi sadece Türk denizcilik tarihi için değil dünya denizcilik tarihinin nadide bir hazinesidir. Korunması devlet görevidir.
Kanun Değişikliği Elzemdir
Burada bir hatırlatma yapayım. Atatürk’ün gerek Kurtuluş Savaşı gerekse sonrasında kaldığı tüm tarihi binalar, karasal mekanlar akan yıllar içinde koruma altına alınmıştır. 21 Temmuz 1983 tarihli Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu İkinci Bölüm 6. Maddesi şöyledir: "Milli tarihimizdeki önemleri sebebiyle zaman kavramı ve tescil söz konusu olmaksızın Millî Mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunda büyük tarihi olaylara sahne olmuş binalar ve tespit edilecek alanlar ile Mustafa Kemal Atatürk tarafından kullanılmış evler." Söz konusu kanunda Atatürk’ün kullandığı ve tarihsel olayların yer aldığı gemilere gelince. Böyle bir koruyucu hüküm maalesef sadece Atatürk tarafından kullanılanlar değil, tarihi veya kültürel önemine bakılmaksızın hiçbir gemi için yer almıyor. Maalesef devletin hiçbir dönemde denizci olamayışının somut bir örneğini burada da görüyoruz. Yani tarihi değeri olan bir binaya çivi çakmak bile izne tabiyken tarihi ve kültürel değeri olan gemilerimizi ve teknelerimizi hurdaya çıkarmak, batırmak ve gerekirse şeklini değiştirerek anısına, tarihsel geçmişine neredeyse hakaret düzeyinde saygısızlık etmek serbest. Geçmişte denizcilik kültürümüzü ve mirasımızı yansıtan hiçbir değeri koruyamadık. Nusret mayın gemisini üç kuruşa armatöre sattık. Kahraman Hamidiye kruvazörünü hurdacılara teslim ettik. Atatürk’ün yatı olarak da kullanılan Ertuğrul’u hurdacı İlhami Söker’e acımasızca parçalattık. Elimizde kalan en önemli Atatürk ve denizcilik mirası Savarona’nın bugüne kadar başına gelenler dikkate alınarak korunmasına yönelik bir yasa değişikliği gerekmektedir. Savarona ile birlikte denizcilik kültürümüzde yer alan ve gelecek nesillere aktarılması gereken tarihi ve kültürel önemdeki tekneleri de devlet koruması altına alacak düzenlemeye ihtiyaç vardır. Geçmişte ne kadar geç kaldığımızı ve ne büyük yanlışlar yaptığımızı düşünürsek, kara merkezli ve kara odaklı devletimize rağmen yine de önerimizi yapalım. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa gemileri ve denizcilik kültürünü ekleyin. Savarona’yı Deniz Kuvvetlerine geri verin ve Dolmabahçe Sarayı önünde Denizcilik Müzesi yaptırın.