(Araştırma Makalesi)
Fehmi Ege - Kaynak: Efemera.
Anılarından yola çıkarak hazırladığım “Efsanevi Kaptan Şefik Gogen” başlıklı eserim İş Bankası Kültür Yayınları dizisinden yayınlanmıştı. Keman Virtiözü Darvaş’ı ve tangolarıyla ün yapmış Keman Virtiözü ve Bestekar Fehmi Ege’yi de anlatmış ve yâd etmiştim.
Kaptan Şefik Gogen’ın belgeler halindeki anıları, tuttuğu notlar kadar, onunla aynı gemide çalışmış olan denizcilerin ve Ankara gemisiyle seyahat etmiş pek çok ünlü yazar, sanatçı, politikacı, sanayicinin ulaşabildiğim kaynaklardaki anılarını da bu eserde yer alıyordu.
Eserin yayınlandığı günlerde TTOK-Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Ankara’da bir sergi açmıştı. Bu sergide yer alan eserler arasında TTOK’ya satılmış Ankara Yolcu Gemisi’nin sofra takımları da vardı!
Kaptan Şefik Gogen’in akrabası ve aynı zamanda birlikte çalıştığı meslektaşı Kaptan Altay Altuğ’un anılarında bir devrin ünlü Keman virtiözü Darvaş ve yine “Fehmi Ege Tango Orkestrası” adıyla özdeşleşmiş bir diğer keman sanatçısı Fehmi Ege’ye ait anıları dinlemişimdir.
Gerek Darvaş ve gerekse Fehmi Ege, Akdeniz’de bir kuğu gibi endam eden, seferleri o devirde bir anlamda turistik yolcu gemiciliğinin ilk adımları olan Ankara ve Ege gemi gemilerdeki orkestralarda kadrolu olarak yer aldılar. Fehmi Ege Tango Orkestrası’nın başlangıç noktası Ege Vapuru olmuştur.
Keman virtiözü Halil Darvaş, Kaptan Şefik Gogen’in süvari olduğu yıllarda Ankara gemisi orkestrasında sanatını icra etmiştir. Kaptan Altay Altuğ’un yakın dostlarındandı. Ağız mızıkasıyla Darvaş’a eşlik ederdi.
Gemilerden çalışmadan önce Ankara’da Beyaz Rus Georges Karpovitch’in Taşhan’da açtığı Karpiç- Şehir Lokantası’nda Darvaş kemanıyla Çigan Müziği çalardı. Ankaralılar “Borç Çorbası”nı Karpiç sayesinde tanımıştı. Karpiç, polikacıların, gazetecilerin, diplomatların uğrak yeriydi.
Ahçıların ahçısı-King of the Cooks ünvanına sahip Necdet Dengizer, Akdeniz’de yolcu seferleriyle ün yapmış Ankara Yolcu Gemisine birbaşka itibar kazandıran isimlerin başında gelirdi. Ancak Ankara yolcu gemisindeki ünlülerden en ünlüsü keman virtiözü Halil Darvaş’tı.
Darvaş II. Dünya Harbi ilk yıllarında Macaristan’dan Türkiye’ye iltica etmiş bir müzisyendi. Asıl adı Sergey olmasına karşın sonradan Müslüman olmuş ve Halil adını almıştı. Fakat kimse onu bu ismiyle anmadığı gibi, dahası da ilk adını anımsadıkları söylenemez. O “Darvaş” soyadıyla ünlüydü.
Ankara’da Baba Karpiç diye tanınan bir Rus’a ait Karpiç lokantasında masalara kırmızı gül ve yemekte damak tadı olarak Rus havyarı ve kızarmış ekmeğin eksik olmadığı bir lezzet ve zerafet ortamında Macar Rapsodisiyle başlayan tangolarla devam eden bir müzik ziyafetiyle dinlemek doyumsuz ve unutulmaz birkaç saat olarak tercih edilirdi.
Darvaş, Kaptan Altay Altuğ’un anlattığı üzere, ince bir sanatkâr ruhun simgesi olması karşın, tanrının pek lütfetmediği bir vücut yapısıyla hayli sıkıntılar çekerdi. Vücudu inanılmayacak kadar kıllarla kaplı olduğundan plajlarda denize girmekte bile dikkatleri üzerine çeker ve bundan rahatsız olurdu. Vücudunu saklamak için plajda bornozla dolaşır, denize girerken bornozu çıkartıp kendini denize atardı.
Gemideki yaşamında ise yaz aylarındaki seferlerde yolcular arasında istediği gibi giyinerek dolaşması bile mümkün olamadığından, pek kimselerin olmadığı köşeleri seçerdi. Ancak yine Allahın lûtfu olan müzisyen yanı, kemanla adeta oynaşan, konuşan, birbirlerinin dillerini anlayan ve birlikte terennüm eden dünyası ise muhteşemdi.
1912 doğumlu olan Halil Darvaş, Macaristan'da Franz Liszt Müzik Akademisi'nden mezun olduktan sonra Macar Kraliyet Orkestrası'nda çalışmış ve Trio Budapest ile büyük takdir toplarken, festivallerde birincilik ödülleri almış bir sanatçıydı. II. Dünya Harbi yılları başlarında Macaristan’dan kaçınışı anlatırken, sınırı geçmek için kemanını iki kolunun arasına yerleştirdiğini ve dirsekleri üzerinde, ama kemanı kollarının üstünde bir saate yakın yerlerde süründüğünü söylemiştir.
İzmir’de zelzele olunca, önce kemanını kurtarıyor
Darvaş zamanla İzmir’e yerleşmiştir. İleriki yıllarda sanırım İzmir Valisi Kazım Dirik Bey’in kızıyla evlendi. Evleri Alsancak’ta bir yalıydı. Derken İzmir’de zelzele olduğunda herkes eşini, akrabasını, çocuklarını alıp yalıdan kaçmaya çalışırken, Darvaş da eşini değil kemanını alıp dışarı kaçınca, eşini kurtarmak yerine kemanını tercih etti diye kayınpederi ve eşi ile aralarının açıldığı anlatılırdı.
Eşi, yeni evli olmalarına rağmen, yalıda kendisini tek başına olası bir felaketle bıraktığını ve hatta herkes sevdikleriyle sokaklara çıkarken, kendisini sormadığı gibi “Aman kemanım aman kemanım” deyip kaçıp gittiğini söyleyerek isyan edince, Darvaş eşine “Ayseli senin ayakların var. Ama kemanım benim kurtarmama muhtaç, onun için çıkarken kemanımı yanıma almamı doğal karşılamalısın” demişse de bir süre sonra ayrılmışlardır.
Vücudu Allahın zerafet lûtfuna mazhar olamamış kişi, Yehuni Menuhin’e zamanında eşlik eden Keman virtiözü Darvaş, Tarsus Yolcu Gemisi’nde de çalışmıştır. Son derece renkli, bir bakıma feylesof tipli değişik bir kişiliği vardı. Tanınmış yazarlarımızdan Hakkı Devrim’in Radikal Gazetesi’ndeki makalelerinden birinde Darvaş’la ilgili kısa bir anısını da okuduğumu hatırlıyorum.
Hakkı Devrim Tarsus Yolcu Gemisi ile New York’a seyahat etmiş. Hemen karşı rıhtımda da Queen Elisabeth transatlantiği yanaşmış durmakta. Hakkı Devrim güvertede dolaşırken Halil Darvaş’a rastlar. Şehre inmemiş, üst güvertede bir şezlonga uzanmış, karşı rıhtımdaki transatlantiği seyrediyor, ama birisine de çok dikkatli şekilde bakıyormuş.
Hakkı Devrim “Birini mi gözlüyorsun” diye sorunca, Darvaş isyan edercesine cevap vermiş:
-Bak şu yukarıdaki herifi görüyor musun? Küpeşteye yaslanmış, deminden beri bizi seyrediyor. Yüzündeki ifadeden anlıyorum ki, bizi küçümsüyor. Ben bu küçük yolcu gemisindeyim, o lüks bir transatlantik yolcusu ya! Allah’ın budalası, kendini benden daha önemli biri olduğunu sanıyor.”
Fehmi Ege Tango Orkestrası
Bir diğer önemli sanatçı da Fehmi Ege idi. Tangoların unutulmaz adı Fehmi Ege Orkestrası’ının kurucusu Fehmi Ege de Devlet Denizyolları İşletmesi gemilerinde kadrolu olarak çalıştı. Fehmi Ege ilk orkestrasını 1924 yılında kurmuştu.
1928’de ilk Türk tangosu olarak bilinen “Mazi” Necip Celal Andel tarafından bestelenmişti. Unutulmaz bir tango da “Papatya” adıyla anılır. Tango tutkusu yıllarca devam etti ve Fehmi Ege 1950 yılında kendi adıyla anılan tango orkestrasını kurdu. Ankara Yolcu Vapuru dahil olmak diğer yolcu gemilerinde de Fehmi Ege Tango Orkestrası büyük sükse yapmıştır.
Fehmi Ege gerek tangoları gerek tango dışı besteleriyle Türkiye’de Batı müziğinin yerleşmesinde önemli bir rol oynamıştır. "Sana nerden gönül verdim" ve "Emelim" adlı tango besteleri unutulmazlar arasındadır.
Fehmi Ege, 1 Mayıs 1902 tarihinde İstanbul’un Şehzadebaşı semtinde doğmuştur. Tam adı Hasan Fehmi Ege’dir. Babası eski maliye evrakı nakdiye kalemi memurlarından Mehmet Nuri Bey’dir. Mehmet Nuri Bey aynı zamanda ressam olup, musikiyle ilgilenir ve amatör olarak kanun çalardı. Fehmi Ege 3 yaşında müziğe başladı. Ondaki heves ve istidadı gören babası “Sana klarnet mi keman mı alayım” diye sorduğunda, keman da karar kıldı.
Fehmi Ege Orkestrası’ının kurucusu Fehmi Ege Devlet Denizyolları İşletmesi Gemilerinden Ege Yolcu Vapuru’nda olmak üzere kadrolu olarak çalıştı.
Mercan Sultanisi’nde okudu. 9 yaşında Şehzadebaşı Ferah tiyatrosunda Kel Hasan Efendi, Naşit Özcan (Dede), Fahri Güldürür topluluklarında keman çalmaya başladı. 12 yaşında kemanı ile Direklerarası’nda sahneye çıktı. Muallim İsmail Hakkı Bey’in, Ali Rıfat Çağatay'ın Türk müziği topluluklarına katıldı. On dört yaşında iken ilk bestesini yaptı. Mercan Sultani’sini bitirdikten sonra, Ticaret mektebine geçti. Daha sonra diş doktorluğu mektebine devam etti. M. Leon ve Goldenberg'den keman dersleri aldı.
Genç yaşında iken babasını kaybetti. Maliyede memur olarak çalışmaya başladı. Bir yandan da keman dersi verirken kazandığı para ile Goldenberg ismindeki keman hocasından keman dersleri aldı. Tophane’de askerlik yaptığı sıralarda Üçüncü Kolordu’nun bandosunda önce davulcu daha sonra, trompetçi olmuştur. Askerliği müddetince bütün bando sazlarını öğrendi.
Sessiz filmler zamanında ise muhtelif sinemaların orkestralarında çalışmıştır. Fehmi Ege’nin ilk beste çalışmaları alaturkadır. İlk tangosunu 1925 yılında güftesini Cemal Sahir'in yazdığı "Meçhul" adlı opereti besteleyerek batıya yöneldi. Fehmi Ege bu operetten daha sonra Benliyan Efendi’nin operet topluluğunda birinci kemancı olarak görev aldıktan sonra orkestra şefi oldu. Çardaş Fürstin, Arşın mal alan, Şen dul gibi sayısız opereti sahneye koyan Benliyan orkestrasında görev aldı.
Fehmi Ege Tango Orkestrası’nın kurucusu (Arkada ayakta gözlüklü olan) Fehmi Ege, Devlet Denizyolları İşletmesi gemilerinde kadrolu olarak çalıştı. Fotograf Ege Vapuru’nda çalıştığı günlere aittir. Osman Öndeş Arşivi.
Bestecilik gücünü Cemal Sahir’in oynadığı ‘Meçhul’ adlı operet, ilk çocuk opereti ‘Mavi Çocuk’, Muhsin Ertuğrul’un ‘Arzu’ve ‘Altın Bilezik’ operetlerini, bale müziği türünde ‘Köy düğünü, Esir Dansı, Perili Mağara, Çobanın Aşkı, Kağıthane Rapsodisi, Hoş Bilezik ve Tamzara’ adlı yapıtları besteleyerek kanıtlamıştır. Tangoları bir zamanlar dillerden düşmezdi. Seyrüsefain (Denizyolları) acentesinde çalışmaya başladığında Ege vapurunda 2,5 sene İstanbul-İskenderiye Mısır hattında bu gemi ile dolaştı. Vapurdan ayrıldıktan sonra uzun müddet, Türkiye’ye iltica eden Petersburg konservatuarı profesörlerinden Vilhelm’den armoni ve kompozisyon dersleri aldı.
1932-33 yılları arasında İzmir’de alım satım işleriyle uğraştı. 1934'te İstanbul Radyosu'nda 29 lira maaşla kadrolu müzisyen oldu. Ayrıca 1935-1936 yıllarında “Mehtaplı Bir Gecede” isimli tangosu Seyyan Hanım’ın sesinden plağa kaydedilen ilk tangosu sayesinde ünü ülkede yayılmaya başladı. Muhsin Ertuğrul'un teşviki ile çocuk opereti Mavi boncuğu İstanbul'da, ardından Altın bileziği Ankara'da besteledi. İstanbul Ses operetine katılmasından sonra daha birçok operet besteledi. Atatürk'ün emriyle Ege vapuru orkestra şefliğine getirildi. 1935 yılında ikinci eşi Hafize Hanım ile evlendi. Bir oğlu, bir kız çocuğu oldu.
1936'da Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Köşkünde kendi orkestrasıyla çalıştı. 1947'de İstanbul şehir orkestrasına katıldı. Ankara Radyosu’nda “Ege Caz” adlı programı sundu ve İstanbul Radyosunda çeşitli programlar yaptı. 1940’lı yıllardan itibaren; Tepebaşı Belediye Bahçesi, Büyükdere Beyaz Park’ta, Ses Tiyatrosunda ve operetlerde Beyoğlu’nda Turan Bar gibi mekanlarda çalıştı. 1953-1954 yıllarında Zeki Müren, Fehmi Ege Tango Orkestrası ile İstanbul Radyosu’nda düzenli olarak yayınlara katıldı.1000’den fazla tango, senfoni, operet tarzında eser besteler. Bunların 300’e yakın eseri onun sevilen tangolarından oluşur. Bilhassa tangoları, bütün memlekete yayılmış, senelerce çalınmış ve söylenmiştir.
5 Ekim 1978 tarihinde İstanbul'da 76 yaşında vefat etti.
Fehmi Ege’nin Devlet Denizyolları İşldetmesi belgesi, Ege Yolcu Vapuru’nda çekilmiş fotoğrafları; Kaynak: Devlet Denizyolları İşletmesi fotoğraf albümü. Efemera.
İrem Ela Yıldızeli’nin anlattığı Macar Darvaş’ın oğlu Attila Darvaş
İrem Yıldız Denizeli bir sergi hazırlığı yaparken çalışmaları sırasında neler yapacaklarını anlatır;
“Galeri ince uzun bir koridordan oluşuyordu ve girişinde hazırlamış olduğum foto gerçekçi çizimlerle semti anlatacaktım. Bu noktada en önemsediğim konu "Levent" isminin hemen görülmemesiydi. Tarih anlatımlarında önüne geçemediğimiz bugünün önyargılarının benim Cumhuriyet Mahallemin hikayesiyle karışmasını istemiyordum. Resimleri mahallenin mimari yapısı, komşuluk, esnaf, çocukluk anıları ve Türk sineması olarak konumlandırmıştım. Serginin koridorunda ilerledikçe karşınıza çıkan kişisel eşyalardan orada yaşayan isimlerle yavaş yavaş tanışılacaktı. Reşat Nuri Güntekin, Aziz Nesin, Hüseyin Katırcıoğlu, Göksel Arsoy vb... Başlarda daha masalsı anlatılan mahallenin, bildiğimiz Levent semti olduğu koridorun sonunda bağlandığımız odada ortaya çıkacaktı. O odada kişisel arşivlerden oluşan 400'e yakın Levent fotoğraflarından oluşan albüm, mahallede yaşamış 100'e yakın ünlü isimlerin portre ve biyografilerinden oluşan bir köşe bulunacaktı ve karşısındaki büyük duvara da bütün mahallelilerin isimlerinden oluşan haritamız asılacaktı. Cumhuriyet Mahallemin kısa filmi için sinema odası bile ayarlanmıştı.
Leventli mahalle sakinleri "Açılış gecesinde hangi müziği çalsak?" diye sorduğunda o sırada kendisini dinlemediğini sandığı, kafası haritaya gömülü olan Haldun Ağabey ansızın dönerek, "Hiç kuşkusuz, Halil Darvaş!" der.
İçtenlikle itiraf eder “Tanımıyordum...”
Çok etkilenmiştir. Sokaklara akan keman sesi... Hiç kuşkusuz, Darvaş, Levent'in sesi olmalıdır! Hem Cumhuriyet'in ilk yıllarına dayanan 1950'lere tango müziği çok yakışırdı. Hemen cep telefonumdan müziğini açar ve dinlemeye başlar. O an Haldun Ağabey haritayı bırakmış ve O’na Darvaş'ı anlatmaya başlamıştır. "Fakat çok üzücü bir hikayesi var. Genç eşini, oğlunun doğumunda kaybetti. Oğlu Attila..." der.
Öylesine etkilenir ki, birkaç gece uykusuz kaldıktan sonra dayanamayıp Attila'yı bulması gerektiğine karar verir ve tespit ettiği bir mail adresi üzerinden Attila Davraş’a bir mesaj gönderir. Ve anlatır.
Ve bir gün cevap ulaşır;
Sevgili İrem,
Beni ağlattın! Bu, ansızın bulutsuz bir havada şimşek çarpması gibi! Bunun benim için ne anlama geldiğini bilemezsin. Annem ve babam benim için bir gizem konusu, onlarla ilgili çok az şey biliyorum ve onların neslinden pek kalan olmadığı için ümidimi de yitirmiştim. Geçen sene babamın 30. ölüm yıldönümü için müzik orkestrası beni Marmaris'e davet etti ve gidemediğim için kalbim kırılmıştı. Türkiye beni çağırıyor. Ben de ailemi daha çok tanımak istiyorum. Açılışa gelip mahallelilerle tanışabilmek için elimden geleni yapacağım. Beni bulmana çok sevindim! Fazla duygusallığımdan dolayı kusura bakma ama sanırım bütün bu olanları hazmetmem gerekiyor.
Saygılar
Attila Darvaş
Darvaş 1965 yılında eşini kaybettiğinde yaşı ilerlemiş olması nedeniyle oğluna tek başına iyi bakamayacak durumdaydı. Konserler için sürekli seyahat etmek zorunda olduğundan Attila'yı anneannesiyle beraber kendi memleketi Macaristan'a yollamak zorunda kalmıştı. Arada onları ziyarete gitmiş elbet, fakat mahallelilerin de anlattığı o yüzündeki sert ifadesinden dolayı Attila, babasına karşı çekingen ve sevgisini tam bilememiş bir çocuk olarak büyümüş. Aynı ülkede olmadıkları için ayrı olmaktan yakınsa da aslında müzik yolunda babasıyla aynı yoldan yürümüş.
20 yaşında Budapeşte'de Béla Bartók Konservatuvarın'dan mezun olduğunda babasının ölüm haberi gelmiş. Türkiye'ye gelip veda ettikten sonra ona kalan tek mirası olan kemanını yanına alamadığı için içinde hep bir ukde kalmış. Ama artık buralarda kalmak istemeyip uzaklara göç etmeye karar vermiş. Bu kararın ardından Kanada'ya taşınmasıyla müzik kariyeri parlıyor. Belki babası gibi krallara çalmamış fakat kraliyet ailesi tarafından Dame ünvanı alan Shirley Bassey gibi sanatçılarla çalmanın yanı sıra, Montreal ve Toronto Jazz Festivali ve Avrupa'nın birçok şehrinde dünya çapında önemli müzisyenlerle konserler veren iyi bir müzisyen olmuş.
İrem Ela Yıldızeli bu noktadan itibaren bilinmez bir rastlantıyla karşılaşır. Der ki; “Bir sabah, seksen yaşında olmasına rağmen teknolojiyle arası çok iyi olan ve Facebook'da bizlere opera, klasik müzik paylaşıp her sabah kalp resimli "Günaydın" mesajlarını eksik etmeyen Nazan Teyzem'le, Attila'nın yazışmalarını gördüm. Nazan Teyze, ona "0ğlum! Büyümüşsün. Ne kadar yakışıklı olmuşsun!" diyordu.
Anlatıldığına göre kızını kaybeden Anneannenin kendini toparlaması zor olduğu için ilk aylarında Attila'yı, Nazan Teyze ve diğer komşular sahip çıkıp büyütmüşler. Nazan Teyze bu yüzden mesajında 'oğlum' diye seslenmişti. Güzelliğini öve öve bitiremedikleri ve çok sevdikleri arkadaşları Elizabet'in bebeği, birkaç ay bile olsa kendi bebekleri olmuştu. Yine anlatılan hikâyelerden biri de Halil Darvaş'ın oğlu gittikten sonra on sene kadar sakladığı yatağı yan komşunun yeni doğan oğluna hediye etmiş olmasıydı. Baba Darvaş oğlunun yatağının başında yeni doğan komşu bebeğe keman çalarmış.
Sergi çalışmaları sürerken Attila'yla yazışmalarımız ve komşulardan öğrendiklerimi onunla da paylaşmaya devam ediyordum. Bu arada bana, babası ve annesine ait fotoğraf ve videolar yollamayı da ihmal etmedi. Bir videoda babası, Levent'teki evinin kırmızı panjurlarının arasından bahçeye çıkıp keman çalıyordu. Ve nihayet kırmızı panjurlar sergimde yerini bulmuştu. Halil Darvaş, sadece müziği ile değil, büyük bir inatla o yıkık evden aldığım kırmızı panjurların arasından yansıttığımız görüntüyle sergimin en güzel köşesinde aramızda olacaktı.
Attila, Teyze'sini annesi diye bilerek büyümüştü. "Her şey bir sabah oldu" dedi. Senelerce Anneannenin yaslı duruşuna akıl erdiremiyormuş. "Anneannem'de kalıyordum. 12 yaşındaydım. Bir sabah uyandığımda onu, kaybettiği kızının fotoğrafına bakarken yakaladım. Sonra bana bakışından anladım. 'Asıl annem kızın Elizabet, değil mi?' dedim."
Onca zaman üstünü örttükleri, sır gibi sakladıkları Elizabet...”
Halil Darvaş, 16 Ağustos 1984'te 72 yaşında kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmişti. Mezarı Marmaris'tedir.