Farklı diller konuşulan karışık toplumlarda, halkın birbirini anlaması için yerel dillerin yanında ortak bir dil de kullanılır. Günümüzde eski sömürge ülkelerinde halen kullanılan bu dillerden çoğunun kökeni İngilizce, Fransızca, Portekizce ya da Felemenkçe gibi batı dillerine dayanmaktadır. Avrupa dillerinin yerel dillerle etkileşiminden meydana gelen bu melez dillerin çoğu, işgal ettikleri topraklarda daha rahat hüküm sürmek ve kendi kültürlerini yaymak maksadıyla sömürgeci devletler tarafından yerel halka zorla kabul ettirilmiştir. Ancak bunlardan biri vardır ki, ortaya çıkışı bambaşka bir nedene dayanır: Bu, Akdeniz kıyılarında XI. yy’dan XIX. yy’a kadar, özellikle denizciler tarafından konuşulan ortak bir dil olan Lingua Franca’dır.
Lingua Franca, "Frenk Dili" anlamına gelen İtalyanca bir kelimedir ve bu terim günümüzde tüm Avrupa kökenli melez diller için kullanılabilir. Bugün hala birçok kültürde izleri görülen Akdeniz Lingua Franca’sı ise bu melez dillerin en eskilerinden biridir. "Sabir" adı da verilen bu karma dil, bir zamanlar Akdeniz’in ortak diliydi. Sabir, Latince "bilmek" (sapere) fiilinden türetilmişti ve o devirde insanlar karşılaştıkları bir yabancıya bu dili bilip bilmediğini "Sabir Lingua Franca?" şeklinde sorarlardı.
Roma İmparatorluğunun tüm Akdeniz havzasına egemen olduğu yıllarda Latince, bölgede bütün halkların kullandığı ortak bir ticaret diliydi ve imparatorluğun çöküşünün ardından yüzyıllar sonra bile bölge halkları arasında ortak dil olarak kullanılmaya devam edecekti. Zamanla farklı coğrafyalarda yaşayan halklar arasında değişik lehçeler ortaya çıktı, yerel dillerin de etkisiyle bu lehçeler yavaş yavaş farklı dillere dönüştü. Latince artık sadece eğitimli kişilerin öğrendiği ölü bir dildi, Akdeniz’de ise Latince kökenli yeni bir dil doğmuştu: Lingua Franca
İmparatorluğunun çöküşünden sonra Latince, tüm Roma eyaletlerinde yüzyıllarca ortak ticaret dili olarak kullanılmaya devam edecekti.
İlk olarak XI. yy başlarından itibaren Pisa, Venedik, Ceneviz ticaret kolonileri vasıtasıyla Doğu Akdeniz’e yayılmaya başlayan Lingua Franca; önceleri Venedikçe, Ligurca ve Lombardça gibi Gallo-İtalik diller ile Oksitanca ve Katalanca gibi İber-Roman dillerin karışımından ibaretti. Daha sonraki yüzyıllarda Fransızca, İspanyolca ve Portekizce unsurlar da dilin yapısına katıldı. Akdeniz’in bu yeni ortak dili gelişimini XIII. yy’da Haçlı Seferleri sırasında da sürdürecek, Berberice, Türkçe, Yunanca, Arapça’dan çok sayıda kelime alarak zenginleşecekti. bakshìsh (bahşiş), yatagàn (yatağan), yoldàch (yoldaş-yeniçeri), cheytan (şeytan), meskine (miskin) gibi günümüzde halen kullanılan kelimeler Arapça ve Türkçe kökenliydi; modern İtalyancaya geçen ricamo (raqm), cifra (sıfr), ragazza (raqqasah) gibi bazı kelimelerin kökeni de Arapça'ya dayanıyordu.
Lingua Franca, zamanla Akdeniz’in resmi ticaret ve diplomasi dili haline geldi, özellikle Hristiyan esirler, forsalar, renegadolar ve korsanlar arasında kullanımı yaygındı. Müslümanlar arasında "Lisan’ül-Efreng", yani Avrupalıların Dili ya da kısaca "Frengi" diye biliniyordu. Bu, basit İtalyanca ve İspanyolca söz dağarcığının, basitleştirilmiş Arap cümle yapısına uyarlanmış haliydi; fiiller mastar halinde ve kelimeler edatsız kullanılırdı. Batıda konuşulan diyalektiğinde İspanyol aksanı oldukça belirgindi ve İspanya’dan sürülen Yahudilerin konuştuğu Ladino ile karışmıştı, fakat yine de İtalyanca unsurlar ağır basıyordu. İtalyanca’nın baskın olmasının nedeni, Müslümanlar tarafından esir alınan forsaların çoğunun İtalya’nın güneyinden geliyor olmasıydı; ayrıca Kuzey Afrika’dan gelen Müslüman tutsakların çoğu da Malta’da İtalyan şehirlerine satılıyordu. Bu esirler gittikleri yerlerde Lingua Franca’nın yayılmasını sağladılar; günümüz İtalya’sında karşımıza çıkan Dervisci, Efrati, Loturco, Orfali, Ottomaniello, Salonicchio, Saraceno, Smirne, Stambouli, Stampalia, Turcato gibi Türk kökenli soyadları belki de bu takasın bir sonucuydu.
XVI. yy'da Cezayir Şehri ve Limanı
1610’larda Cezayir’de gördüklerini yazan keşiş Diego de Haedo "Topographia e historia general de Argel" isimli kitabında bir Müslüman’ın ev hasreti çeken kölesiyle konuşmasını aktarır:
Dio grande no piglliar fantasia. Mundo cosi cosi. Si estar scripto in testa andar, andar. Si no, aca morir. (Tanrı büyüktür, küstah olma. Dünya böyle. Eğer alnında gitmek yazılmışsa gidersin. Yoksa burada ölürsün.)
Aynı kitapta esirlere sık sık senza fede (kâfir), perro (it), cane (köpek), cornudo (boynuzlu) şeklinde hakaret edildiğinden söz edilir. Kadırgalardan birinde görevli vardiyan, Hristiyan bir esire yelkeni indirmediği için şöyle bağırır:
Senza fede, birché non mainar? (Niçin yelkeni mayna etmiyorsun, kâfir?)
XVII. yy’da Tunus, Trablusgarp ve Cezayir’de yaşayan imtiyazlı Hristiyan azınlıklar, ülkelerinin atadıkları bir konsolos tarafından temsil edilrdi. Bu konsolos aynı zamanda yerli halka noterlik hizmeti de veriyordu; ancak farklı milletlerden gelen tüccar ve denizcilerin uğrak yeri olan limanlarda sözleşmelerin, sigorta poliçelerinin, korsanlık izinlerinin ve diğer tüm yasal belgelerin herkesin anlayacağı ortak bir dilde düzenlenmesi gerekliydi. Bu yüzden tüm resmi yazışmalarda ortak dil olarak Lingua Franca kullanılırdı, evraklarda sıklıkla rastlanılan ünvanlardan bazıları ise şöyleydi: Guardian Basci delli schiavi (Esirlerin Gardiyan-başı), Bassà (paşa), Sciausc (çavuş).
Belgeler bazı renkli imzalar da içermekteydi: Osta Morato fermo 1607 (Murat Usta imzaladı 1607), io Assan Genovese afermo (Ben Cenovalı Hasan beyan ederim ki…), Io Amato Napolitano (Ben Napolili Ahmet), Io Solima Basia di Tunisi afermo (Ben Tunuslu Süleyman Paşa, beyan ederim ki…), Agostin Bianco alis [sic] Morato Raixi Genovesz (Agostin Bianco ya da Cenova’dan Murad Reis), Regeb Reneghato de lo Sig. Mamed Bey, che lo Sig. Dios guarde de malle (Mehmet Beyefendinin devşirmesi Receb, Tanrı onu kötülükten korusun)
XVII. yy'da Trablus Şehri ve Limanı
Osmanlı İmparatorluğu ile etkileşimin ardından XVII. yy sonlarına doğru Avrupa’da "Turquerie" (Türkeri) adı verilen Türk modası hâkim olacak ve batı toplumu sonraki iki yüzyıl boyunca Türk kültürüne ait herşeye ilgi duymaya başlayacaktı. İlk olarak 1669 yılında Osmanlı elçisi Müteferrika Süleyman Ağa’nın Fransa kralı XIV. Louis’nin huzuruna çıkmasının ardından başlayan bu modanın etkileri, ertesi sene Molière’in yazdığı "Le Bourgeois Gentilhomme" (Kibarlık Budalası) isimli oyunun IV. ve V. perdelerine de yansımıştı. Oyunun müzikleri Giovanni Battista Lulli’ye aitti ve Floransalı besteci "La Cérémonie Turque" (Türk Merasimi) bölümünde Türkleri Frenk dilinde konuşturmuştu:
Se ti sabir, ti respondir; (Eğer biliyorsan, cevap ver)
Se non sabir, tazir, tazir! (Eğer bilmiyorsan, sus, sus!)
Mi star Mufti, Ti qui star ti? (Ben müftüyüm, sen kimsin?)
Non intendir, tazir, tazir! (Anlamıyorsan, sus, sus!)
1731’de Cezayir’i ziyaret eden Charles Etienne de la Condamine, Lingua Franca’nın bütün Akdeniz limanlarında konuşulduğunu belirtmişti; tek fark doğuda konuşulan versiyonunun kaba Latince, Yunanca ve bozuk İtalyancanın bir karışımı olmasıydı. Buna karşın batıda konuşulan versiyonunda İspanyolca ve Mağrip dillerinin etkisi daha belirgindi.
XIX. yy’a gelindiğinde Lingua Franca, özellikle liman şehirlerinde korsanlar ve tüccarlar arasında halen yaygın olarak kullanılan bir dildi. Bir Napoli gemisiyle Palermo’dan dönerken yolda Cezayirli korsanların eline düşen ve Tunus’a getirilen Milanlı rahip Don Felice Caronni, 1805 yılında yayınladığı anılarında korsanların o dönem konuştuğu Lingua Franca’dan örnekler veriyordu: questo star buono (bu iyidir), cosa stare questo? (bu nedir?), stare usanza di mare (bu denizin adetidir)… vs. Cezayirli korsanlar tarafından Sardinya açıklarında yakalanan Floransalı yazar Filippo Pananti ise, 1817 yılında kaleme aldığı anılarında tüm Mağrip kıyılarında İtalyancanın anlaşıldığını yazdıktan sonra, tüm denizcilerin ve tüccarların İtalyanca, İspanyolca ve Mağrip dillerinin karışımı bir dil kullandıklarını belirtecekti.
Batılı gezginlere kolaylık sağlamak amacıyla 1830’da Marsilya’da basılan "Dictionnaire de la Langue Franque" isimli sözlükte, Lingua Franca hakkında detaylı bilgiler verilmekteydi. Sözlükte ayrıca gündelik konuşma dilinden örneklere de yer verilmişti:
- que hablar in città? (Şehirde ne konuşuluyor?)
- genti hablar tenir guerra. (İnsanlar savaş çıkacak diyorlar.)
- guerra, con que nazion? (Savaş mı, hangi ülkeyle?)
- con Francis. (Fransızlarla)
- que pudir cunciar il Francis contra di Algieri? (Fransızlar Cezayir’e karşı ne yapabilir?)
- per mare nada, ma per terra il Francis star muchu forti. (Denizden hiçbirşey, ama karada Fransızlar çok güçlüler.)
- se il Francis sbarcar, Algieri star perso. (eğer Fransızlar çıkarma yaparsa Cezayir kaybedilir)
- mi pensar l'Algerino non combatir (Ben Cezayirliler savaşmaz diye düşünüyorum)
- dunque bisogno il Bacha querir pace. (o zaman Paşa barış isteyecek.)
- si, se non querir morir… (evet, eğer ölmek istemiyorsa...)
- se querir pace l'Yoldach fazir gribuila. (eğer barış isterse yeniçeriler karışıklık çıkarır.)
Sözlükte yer alan bu diyaloglar Cezayir’i bekleyen tehlikenin de habercisiydi, aynı sene Fransızlar Cezayir’i işgal etti. 1850’lerde Cezayir’de konuşulan Lingua Franca’da Fransız etkisi yavaş yavaş ön plana çıkmaya başlamıştı, ancak İtalyanca, İspanyolca ve Arapça unsurlar hala baskındı: Moi meskine, toi donnar sordi (ben fakirim, bana sadaka verin), Toi biber l'agua (bu sudan içebilirsin).
Cezayir 1830 yılında Fransızlar tarafından işgal edilerek sömürge haline getirilmişti.
Cezayir’in işgalini 1881’de Tunus’un işgali izledi, Trablusgarp ise 1912’de İtalyanların eline geçecekti. Lingua Franca artık yerli halkın sömürgeci devletlerle iletişim kurmalarını sağlayan aracı bir dil haline gelmişti; işgalci devletler çok geçmeden kendi okullarını açarak halka zorla kendi dillerini ve kültürlerini kabul ettirdiler. XX. yy’da Akdeniz’de konuşulan ortak dil yerini önce Fransızcaya, daha sonra da İngilizceye bırakacak; Lingua Franca ise yerel dillerle karışarak bir süre daha yaşamaya devam edecekti.
Günümüzde farklı ülkelerden gelen denizciler birbirleriyle anlaşmak için ortak dil olarak İngilizce’yi kullanmaktadır. Bir zamanlar Akdeniz’de denizcilerin konuştuğu ortak dil olan Lingua Franca ise bugün halen kullandığımız denizcilik terimlerine dönüşmüştür:
Allestar girar ferro… Gira, Gira… (Alesta vira ferro… vira, vira - demir çekmeye hazır olun, çekin, çekin)
Allestar ferro foundo… Foundo ferro… (Alesta ferro fundo… fundo ferro - demir atmaya hazır olun, demir atın)
Mainar pappafico basso… (Mayna abaşo babafingo - alt babafingo serenini indirin)