Otonom Gemiler ve İnsan Faktörü: Denizcilikte Geleceğin Dinamikleri
Otonom teknolojiler, günümüz denizcilik sektörünü dönüştürmeye aday olan en önemli yeniliklerden biridir. Gemilerde kullanılan yapay zekâ ve sensör teknolojileri, insan müdahalesini en aza indirmeyi veya bazı durumlarda tamamen ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Uluslararası Denizcilik örgütü (IMO) Deniz Otonom Yüzey Gemileri (MASS)’in düzenleyici çerçevenin teknoloji ile hızla uyum sağlamasını istemektedir. Mayıs 2024’te Deniz Güvenlik Komitesi (MSC) tarafından toplantı yapılarak MSC-LEG-FAL çalışma Grubunun üçüncü oturumunun raporunu onayladı. Bu gelişme, özellikle güvenlik, verimlilik ve maliyet avantajları sağlama potansiyeli nedeniyle sektörde geniş bir yankı uyandırmıştır. Ancak, bu teknolojinin gelişimiyle birlikte insan faktörünün tamamen devre dışı kalıp kalmayacağı ve hangi iş süreçlerinde insan müdahalesine ihtiyaç duyulmaya devam edileceği önemli bir tartışma konusudur.
Otonom Gemi Teknolojilerinin Gelişimi
Otonom gemiler, gelişmiş yapay zekâ sistemleri, radar, sonar, GPS, ECDIS ve diğer algılama teknolojileri sayesinde güvenli ve verimli bir seyir süreci sağlar. Bu gemiler, farklı otonomi seviyelerine sahiptir ve bu seviyeler "yardımcı seviye “den "tam otonom" seviyeye kadar çeşitlilik gösterir. Örneğin, şu anda bazı kargo gemileri, kaptan ve mürettebatın yalnızca seyir kontrolünü üstlendiği, diğer işlemlerin ise tamamen otonom sistemlerle yönetildiği hibrit bir yapıya sahiptir. Otonom teknolojilerde yaşanan gelişmelerle birlikte insan faktörünün rolü de yeniden tanımlanmaktadır. Rødseth ve Nordahl, 2017’de yaptıkları çalışmada otonom gemileri farklı bir bakış açısıyla aşağıdaki şekildeki gibi sınıflandırmışlardır.
İnsan Faktörü ve Denizcilikte Dönüşüm Süreci
Otonom gemilerin gelişimi, insan faktörünün tamamen devre dışı kalacağı anlamına gelmez; ancak bazı görevlerde önemli bir azalma yaşanabilir. Geleneksel gemilerde, kaptan, mühendis ve diğer mürettebatın yaptığı görevler yüksek dikkat, deneyim ve anlık karar verme yetkinlikleri gerektirir. Otonom gemilerde bu görevlerin bir kısmı algoritmalar ve sensörler aracılığıyla sağlansa da insan faktörünün önemi devam etmektedir. Bunun nedeni, beklenmedik durumlarla karşılaşıldığında ve karmaşık kararlar gerektiğinde insan müdahalesinin kaçınılmaz olmasıdır. Özellikle otonom sistemlerin ilk uygulamaya girdiği aşamada, insan gözetimi ve müdahalesine ihtiyaç duyulması muhtemeldir. Bu, sadece gemi mürettebatının değil, aynı zamanda kara operasyonlarındaki teknik ekiplerin de gemi yönetimine dahil olması anlamına gelir. Örneğin, acil durumlar, güvenlik ihlalleri veya beklenmedik hava koşulları gibi durumlar, hızlı ve esnek karar verme süreçlerini gerektirir ve bu noktada insan faktörünün önemi öne çıkar.
İnsan Faktörünün Azalması mı Yoksa Yeniden Tanımlanması mı?
Otonom gemiler insan faktörünü tamamen ortadan kaldırmasa da görev tanımlarının ve insan rollerinin büyük ölçüde değişmesi beklenmektedir. Klasik denizcilik görevlerinin bir kısmı yapay zekâ ve otonom sistemler tarafından yürütülürken, insanların daha çok denetim, gözetim, analiz ve karar destek süreçlerine odaklanması öngörülmektedir. Bu durumda, insan müdahalesinin kritik olduğu süreçler arasında aşağıdakiler öne çıkar:
• Acil Durum Müdahalesi: Otonom sistemler rutin operasyonlarda verimli olsa da acil durumlarda insan faktörüne ihtiyaç duyar. Özellikle makine arızaları, kaza riski taşıyan manevralar ve beklenmedik hava değişiklikleri gibi durumlarda insan müdahalesi büyük önem taşır.
• Hukuki ve Etik Sorumluluklar: Denizcilikte meydana gelen kazalar veya çevresel olaylar sonrası, hukuki sorumluluk gereği insani bir değerlendirme yapılması zorunlu olabilir. Tam otonom bir sistemin yasal sorumluluğunun kimde olduğu belirsizken, insan faktörünün bu tür durumlarda varlığı güvence sağlar.
• Uzaktan Denetim ve Gözlem: Kara operasyonları kapsamında uzaktan denetim sistemleri sayesinde, gemi üzerindeki süreçler gözlemlenebilir ve kritik anlarda uzaktan müdahale sağlanabilir.
• Bakım ve Teknik Destek: Otonom sistemlerin karmaşık yapısı, düzenli bakım ve onarım gerektirir. Gemide veya karada teknik uzmanların bu süreci yönlendirmesi, sistemlerin uzun vadeli güvenilirliği için önemlidir.
İstihdam ve Eğitim Üzerine Etkiler
Otonom gemilerle birlikte denizcilikteki istihdam yapısı da değişim gösterecektir. Geleneksel gemi mürettebatı rollerinde bir azalma olacağı düşünülse de uzaktan kontrol ve denetim gerektiren yeni roller ortaya çıkabilir. Bu, mürettebatın eğitiminde önemli bir dönüşümü de beraberinde getirir. Gelecekte denizcilik eğitimi, mühendislik, bilişim ve veri analitiği gibi alanları kapsayarak daha teknik bilgi gerektiren bir yapıya evrilebilir. Ayrıca, insan-makine etkileşiminin güvenli ve etkili bir şekilde sağlanabilmesi için, mürettebatın yeni teknolojilere uyum sağlama ve gerektiğinde müdahale etme yeteneklerinin artırılması gerekebilir. Eğitim programları bu yeni ihtiyaçlar doğrultusunda şekillendirilecektir.
Güvenlik ve Verimlilik Üzerine Etkiler
Otonom gemilerin yaygınlaşmasıyla birlikte, deniz taşımacılığında güvenlik ve verimlilik artışı beklenmektedir. İnsanın yorgunluktan veya dikkat kaybından kaynaklanan hataları, otonom sistemlerin devreye girmesiyle azalabilir. Ancak, otonom sistemlerin karmaşıklığı da bazı yeni güvenlik riskleri doğurabilir. Örneğin, siber güvenlik tehditleri, otonom gemilerin operasyonel güvenliğini tehdit eden en önemli risklerden biridir. Bu nedenle, güvenlik süreçlerinde insan faktörü hala kritik bir rol oynamaktadır.
Uluslararası Denizcilik Sözleşmelerine Etkisi
Otonom gemilerin denizcilik sektöründe artan kullanımı, uluslararası denizcilik sözleşmelerinde köklü değişiklikleri gündeme getirebilir. Geleneksel denizcilik sözleşmeleri, insan faktörünü temel alarak oluşturulmuş olduğundan, otonom gemilere uyum sağlamak için kapsamlı düzenlemeler gerekecektir. Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün (IMO) SOLAS (Denizde Can Güvenliği Uluslararası Sözleşmesi) gibi güvenlik odaklı sözleşmelerinde, otonom sistemler için özel hükümler gerekebilir. Bu sistemlerin güvenlik standartlarını belirlemek, siber saldırılara karşı korunmalarını sağlamak ve denetim süreçlerine uyumlarını garanti altına almak için yeni güvenlik düzenlemeleri eklenebilir. LLMC (Gemi Sahiplerinin Sorumluluğu Sınırlama Sözleşmesi) ve CLC (Petrol Kirliliğinden Doğan Hukuki Sorumluluk Sözleşmesi) gibi sorumluluğu ele alan sözleşmelerde, otonom gemilerin operasyonel kazalarından kimin sorumlu olacağına dair yeni hükümler eklenmesi gerekecektir. Geminin sahibi, yapay zekâ sağlayıcısı, yazılım geliştirici veya işletici şirket arasında sorumluluğun dağıtılması için yeni kurallar tanımlanabilir.
MARPOL gibi çevreyi korumayı amaçlayan sözleşmeler, otonom gemilerin çevresel etkilerini göz önünde bulundurmalıdır. Otonom gemilerin atık yönetimi, deniz kirliliği önleme teknolojileri ve olası çevre kazalarına müdahale kapasitesine dair yeni düzenlemeler getirilmesi gerekebilir. Otonom gemilerin mürettebat gereksinimini azalttığı göz önüne alındığında, STCW (Gemi adamlarının Eğitim, Belgelendirme ve Vardiya Standartları Sözleşmesi) gibi sözleşmelerde mürettebatın rolü ve yeterlilik gereksinimlerinin yeniden tanımlanması gerekebilir. Özellikle uzaktan kontrol merkezlerinde çalışan personelin eğitimi, sertifikasyonu ve vardiya düzenlemeleri gibi konular, yeni nesil denizcilik operasyonlarına uygun hale getirilecektir. Otonom gemilere dair tanım ve sınıflandırma standartları belirlemek, uluslararası sözleşmelere entegre edilecek önemli bir değişiklik olabilir. Tam otonom, yarı otonom ve uzaktan yönetimli gemiler gibi farklı seviyelerdeki otonom gemilerin tanımları, IMO gibi kuruluşlar tarafından düzenlenmelidir. Bu, denetim ve uygunluk standartlarının uygulanmasını kolaylaştırır.
Otonom gemilerin uluslararası tescil süreçlerinde hangi belgelerin gerekli olduğu, hangi ülkenin bayrağını taşıyabilecekleri, hangi standartlara tabi olacakları gibi konular da güncellenmelidir. Geleneksel gemilerde olduğu gibi, tescil ve bayrak devleti sorumluluğu hususunda yeni düzenlemeler geliştirilmesi gerekebilir. Otonom gemilerdeki kaza riskleri, teknik arızalar ve siber saldırılar gibi yeni risk faktörleri ortaya çıkardığından, deniz sigortası düzenlemelerinde değişiklikler öngörülmektedir. P&I (Protection & Indemnity) kulüpleri ve sigorta şirketleri, otonom gemiler için özel poliçeler geliştirerek risk yönetimi prosedürlerini güncellemelidir. Limanlarda otonom gemilerin kabulü ve yönetimi konusunda yeni protokollere ihtiyaç duyulacaktır. Liman devleti denetimleri, otonom gemilerin limana giriş ve çıkış prosedürleri ve limanda uzaktan yönetilen operasyonlar için güvenlik önlemleri gibi konular, liman yönetmeliklerinde güncellemeler gerektirebilir.
Sonuç olarak, otonom gemiler, denizcilikte devrim niteliğinde değişikliklere yol açsa da insan faktörünü tamamen ortadan kaldıracak bir yapı henüz mümkün görünmemektedir. İnsan müdahalesi, özellikle beklenmedik durumlar, acil müdahaleler ve karmaşık kararlar açısından önemini koruyacaktır. Öte yandan, insan faktörü gemi üzerindeki geleneksel rollerden uzaklaşıp daha çok uzaktan kontrol, denetim ve teknik destek gibi yeni alanlara kayacaktır. Bu durum, denizcilik sektöründe yeni iş alanlarının oluşumunu teşvik ederken, eğitimin de teknoloji odaklı olarak yeniden şekillendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, denizcilikteki insan faktörü, süreçlerin güvenilir ve etkin bir şekilde yürütülmesi için daima kritik bir unsur olarak kalacaktır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.