Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Savaş Gemileri ile İlgili Hükümleri
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 20 Temmuz 1936 tarihinde Türkiye ile birlikte Japonya, Birleşik Krallık, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Bulgaristan, Fransa, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya temsilcileri tarafından imzalanmıştır. Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye’nin İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerindeki egemenliği tam manası ile tesis edilmiştir. Biz de bu yazımızda, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde savaş gemilerinin tabi olduğu hukuki normların bir kısmından kısaca bahsedeceğiz.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde ticaret gemileri ve savaş gemileri için farklı hukuki düzenlemeler bulunmaktadır. Savaş gemisi kapsamı dışında olan tüm gemiler ticaret gemisi hükümlerine tabi olmaktadır.
Konuya başlamadan önce Sözleşme’nin imzalandığı 1936 yılındaki savaş gemisi kavramının bazı kısımlarından bahsetmek isabetli olacaktır. 1936 yılında, oldukça kalın çelik plakalardan oluşan zırhlara ve büyük boyutlara sahip “zırhlı” adı verilen savaş gemilerinin kullanılmasına yaygın olarak devam edilmekteydi. Zırhlılar çok ağır tonajlı gemiler olduğundan, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde savaş gemilerine ciddi tonaj sınırlamaları getirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte zırhlı savaş gemilerinin tercih edilmemelerinden ve (uçak gemileri hariç) savaş gemilerinin tonajları giderek azaldığından, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde belirtilen savaş gemisi tonajı kısıtlamalarının çoğu savaş gemisi tipi açısından günümüzde pek fazla bir ehemmiyeti kalmamıştır. Örnekle açıklayacak olursak, tarihimizde çok önemli bir yere sahip olmasına rağmen maalesef sahip çıkamayıp hurdaya gönderdiğimiz “Yavuz Zırhlısı” olarak da bilinen TCG Yavuz’un yüklü deplasmanı 25.000 ton civarındaydı. Kaldı ki TCG Yavuz orta büyüklükte sayılabilecek bir zırhlıydı. İkinci Dünya Savaşı’nda kullanılan bazı ünlü zırhlıların yüklü deplasmanlarını belirtecek olursak bu durum daha net anlaşılacaktır; DKM Bismarck (Almanya): 52.600 ton, USS Missouri (ABD) 58.460 ton ve bugüne kadar inşa edilen en yüksek tonajlı zırhlı olan IJN Yamato (Japonya) 73.000 ton. Halbuki günümüzde uçak gemileri ve ana güvertelerinin büyük kısmında hava araçları taşıyabilen diğer savaş gemileri haricindeki en büyük savaş gemilerinin tonajı 10.000 ton civarındadır. Örnek verecek olursak, ABD Deniz Kuvvetlerinin en yüksek tonajlı destroyer sınıfı olan Arleigh Burke sınıfı savaş gemilerinin yüklü deplasmanı 9.700 tondur ve bu gemiler sık sık Boğazlardan geçmektedirler.
Şimdi Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin savaş gemileri ile ilgili hükümlerden kısaca bahsedelim. Öncelikle barış zamanı uygulanacak hükümlerden başlayalım. Sözleşmeye göre Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin savaş gemileri, bulunma amaçları her ne olursa olsun Karadeniz’de 21 günden fazla kalamayacaklardır. Boğazlardan geçecek tüm yabancı deniz kuvvetlerinin en yüksek (tavan) tonajı 15.000 tondan daha fazla olmayacaktır. Söz konusu yabancı deniz kuvvetleri, dokuz gemiden fazla gemi içeremeyeceklerdir. Geçiş sırasında hasara uğramış olan savaş gemileri, burada belirtilen tonaja katılmayacaktır. Hasara uğramış olan savaş gemileri, onarımları sırasında Türkiye tarafından yayımlanan özel güvenlik hükümlerine bağlı tutulacaklardır. Karadeniz’e kıyısı bulunan devletler, 15.000 tondan daha yüksek bir tonajda bulunan hatt-ı harp tipi savaş gemilerinin Boğazlardan geçirebilirler. Ancak söz konusu savaş gemileri, Boğazları tek başlarına ve en çok iki torpido eşliğinde geçebilirler. Burada 1936 yılında yapılan tercümeden kaynaklı bir karışıklık bulunmaktadır. Torpido, kendi tahrik sistemi ile su altından hedefine doğru ilerleyebilen bir silah sistemidir, savaş gemilerine eşlik etmeleri gibi bir durum söz konusu değildir. Ancak Sözleşme’nin İngilizce metninde, o dönemdeki küçük tonajlı savaş gemileri için kullanılan “destroyer” kelimesi hatalı olarak “torpido” şeklinde Türkçeye çevrilmiştir. Burada torpido kelimesinden kastedilen kuvvetle muhtemel torpido bot tarzı küçük tonajlı savaş gemisidir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, sözleşmeye göre uçak gemileri hatt-ı harp gemisi olarak sayılmamıştır, bundan dolayı Karadeniz’e kıyısı bulunan devletlere ait 15.000 tondan daha yüksek deplasmana sahip uçak gemileri Boğazlardan geçemezler. Bu sebepten ötürü Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, ana silahları uçaklar ve diğer hava araçları olan Kiev Sınıfı uçak gemilerini (yüklü deplasmanı 45.000 ton), ana güvertelerinin ön kısmında büyük boyutlu füzeler taşımalarından dolayı “uçak taşıyan ağır kruvazör” olarak sınıflandırmıştı. Hiç şüphesiz bu durumun tek sebebi, söz konusu gemilerin Montrö Boğazlar Sözleşmesi kapsamında hatt-ı harp gemisi sayılarak Boğazlardan geçişinin sağlanabilmesiydi.
Boğazlardan transit geçiş yapan savaş gemileri, taşımakta olabilecekleri uçakları hiçbir durumda kullanamayacaklardır. Sözleşme’nin imzalandığı 1936 yılında, savaş gemilerinin taşıyabileceği yegâne hava araçları uçaklardı. Ancak günümüzde savaş gemilerinde helikopterler ve çeşitli boyutlarda insansız hava araçları da bulunmaktadır. Hiç şüphesiz Boğazlardan geçen savaş gemilerinde bulunan helikopterler ve insansız hava araçları da bu kapsamda değerlendirilmeli ve Boğazlardan geçiş esnasında hiçbir durumda kullanılmamalıdır.
Karadeniz’e kıyısı bulunan devletler, Karadeniz dışında inşa ettirdikleri ya da satın aldıkları denizaltılarını, deniz üslerine katılmak üzere Boğazlardan geçirme hakkına sahip olacaklardır. Söz konusu devletlerin denizaltıları, Karadeniz dışındaki tersanelerde onarılmak üzere de Boğazlardan geçebileceklerdir. Gerek birinci gerek ise ikinci durumda, denizaltıların gündüz ve su yüzeyinde seyir yapmaları ve Boğazlardan tek başlarına geçmeleri gerekmektedir.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile ilgili olarak doğru bilinen yanlışlardan birisi de Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin uçak gemilerinin Boğazlardan geçmesinin yasak olduğu şeklindeki hatalı bilgidir. Söz konusu hatalı bilgi, halen dahi yazılı ve görsel medyada ısrarla tekrarlanmaktadır. Halbuki Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde, Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlere ait uçak gemilerinin Boğazlardan geçemeyeceği yönünde herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak burada fiili bir imkânsızlık durumu ortaya çıkmaktadır; günümüzde aktif hizmette olan uçak gemilerinin çok büyük bir kısmının deplasmanı 15.000 tondan fazladır. Örnek vermek gerekecek olursa ABD’ye ait Nimitz Sınıfı Uçak Gemilerinin yüklü deplasmanı 100.000 tondur. Dolayısı ile Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlere ait 15.000 tondan daha fazla deplasmana sahip olan savaş gemilerinin sözleşme gereği Boğazlardan geçmeleri mümkün olmadığından, Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlere ait uçak gemilerinin birkaç istisna hariç Boğazlardan geçmeleri mümkün değildir.
ABD’deki bazı hukuk çevrelerinde 2000’li yılların başında ortaya atılan bir görüş, ABD’nin Karadeniz’e göndermekte olduğu hafif silah donanımlı sahil güvenlik gemilerinin Montrö Boğazlar Sözleşmesi kapsamında olamayacakları, sahil güvenlik gemilerinin görevleri kolluk faaliyetleri yürütmek olduğundan savaş gemisi sayılamayacakları şeklindeydi. Ancak hafif silahlara sahip olsalar da Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin ilgili hükümleri gereği söz konusu gemiler savaş gemisi olarak tanımlanmaktadır. Diğer yandan belirtmek gerekir ki; ABD yasaları gereği ABD Sahil Güvenlik Teşkilatı, doğrudan ABD Silahlı Kuvvetleri’nin bir parçası olarak sayılmaktadır. Ayrıca en yakın ABD sahilinden binlerce deniz mili uzaklıkta bulunan bir iç denizde, ABD adına kolluk faaliyeti yürütme iddiasının da hukuki bir karşılığı bulunmamaktadır.
Şimdi de savaş zamanında savaş gemilerinin Montrö Boğazlar Sözleşmesi gereği tabi oldukları hukuki normların bir kısmından bahsedelim. Savaş zamanında Türkiye’nin savaşan taraflardan biri olmaması durumunda, savaş gemileri sözleşmede barış zamanı için belirtilen koşullar dahilinde Boğazlarda tam bir geçiş ve gidiş-geliş özgürlüğünden yararlanacaklardır. Savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi yasak olacaktır. Ancak saldırıya uğramış herhangi bir devlete, Türkiye’yi bağlayan ve sözleşmede belirtilen şartlara haiz bir karşılıklı yardım antlaşması gereğince yapılan yardım durumları dahilindeki Boğaz geçişleri, söz konusu yasağın kapsamı dışında olacaktır. Bununla birlikte, Karadeniz’e kıyısı bulunan ya da bulunmayan savaşan devletlere ait olup da bağlama limanlarından ayrılmış durumda olan savaş gemileri, bağlama limanlarına dönmek amacı ile Boğazlardan geçebilirler.
Türkiye savaşan taraflardan biri olması durumunda, savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi konusunda tümüyle dilediği gibi davranabilecektir. Ayrıca Türkiye kendisini yakın bir savaş tehlikesinde görecek olursa, savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi konusunda tümüyle dilediği gibi davranabilecektir. Ancak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun, Türkiye’nin kendisini yakın bir savaş tehlikesinde görmesinden ötürü aldığı önlemleri 2/3 çoğunlukla haklı bulmaması durumunda, Türkiye söz konusu önlemleri kaldırmakla yükümlü olacaktır.