Kraliyet donanmasının önlenemez gerilemesi
Gerçekte monarşi ile yönetilen pek çok devletin deniz kuvvetlerinin belirleyici sıfatı Kraliyet Deniz Kuvvetleri şeklindedir. Ancak hepsi ülke adıyla birlikte kullanılır.
Cem GÜRDENİZ - Emekli Tümamiral
Norveç Kraliyet Deniz Kuvvetleri, Danimarka Kraliyet Deniz Kuvvetleri gibi. Ancak dünyada sadece bir devletin Deniz Kuvvetleri devlet adı verilmeden sadece Kraliyet Deniz Kuvvetleri olarak bilinir. Bugünkü resmi devlet adı Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı olan ve halk arasında genellikle İngiltere olarak bilinen devletin deniz kuvvetlerinin adı Kraliyet Deniz Kuvvetleri/Royal Navy-RN’dir. Bu terim ilk olarak 1660 yılında Kral II. Charles yönetimindeki İngiliz Restorasyonu sırasında resmi olarak kullanıldı.
BRİTANYA’NIN DENİZCİLEŞMESİ
Britanya tarihi 1500 yıllıktır. Bu sürenin son 500 yılında denizci oldular. 15 ve 20’nci yüzyıl arasındaki 500 yılın yaklaşık yarısında dünya okyanus ve denizlerinde gerek sert güç gerekse yumuşak güç alanlarında lider oldular. Bir ada devleti ve Avrupa kıtasının daimî baskısı altında kalmış bir devlet olarak yaşadıkları ve dünya tarihinde yarattıkları katma değerler ile modern dünya tarihinin merkezinde yer aldılar. Portekiz ve İspanya’nın 15. Yüzyılda başlattığı Katolik emperyalizmini, Hollanda’dan sonra küresel kapitalist emperyalizme taşıyan devlet oldular. 17. Yüzyıl sonrası emperyalizmin her yönüyle temsilcisine dönüştüler. 1675 yılında Royal Society (Bilimler Akademisi)’ni kurarak dinin dogma ve tutuculuğuna karşı Protestan inancın yanında bilim ve aklı çıkardılar. Protestan ahlakını ticaret ve donanma ile bütünleştirerek denizde sürekli büyüdüler. “Royal Society” nin kurucusu Bacon, denizlerin önemi için şunları söylemişti: “Ancak denize hâkim olan kişinin, büyük özgürlüğe sahip olduğu ve savaştan istediği kadarını alabileceği kesindir.”
KRALİYET DONANMASININ BÜYÜMESİ
Kraliyet Donanmasının küreselleşmesi ve uzak denizlerde bayrak göstermesi 18’inci yüzyılın ilk yarısında başladı. İspanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluklarının Hanedan Savaşları esnasında, donanma faaliyet alanını Akdeniz ve Karayipler’e taşıdı. 1760’ta Kanada’dan Hindistan’a bütün dünya denizlerine yayılmış, başta amiralleri olmak üzere tüm denizcilerine büyük bir güven gelmişti. 1805’te Amiral Nelson’ın Cadiz açıklarında Trafalgar’da Fransız İspanyol ortak donanmasını yenmesinden ve 1815’te Waterloo’da Wellington Dükünün Napolyon orduları karşısındaki kesin sonuçlu zaferinden sonra (Pax Britannica) Britanya Barışı başladı. Pax Britannica zamanında Kraliyet Donanması küresel konuşlanma içinde Kuzey Amerika, Karayipler, Batı Afrika, Ümit Burnu, Güney Amerika güney kıyıları, Pasifik Okyanusu, Doğu Hint Adaları, Çin, Akdeniz ve Anavatan sularında varlık gösteriyordu. Bu dönemde yelkenden sitime geçilmeden önce, iki/üç güverteli, 70/120 toplu hat gemisi (ship of the line) sayısı rekor düzeyde 150’ye kadar çıkmıştı. Bir ada devleti olarak küresel hegemonyaya donanma sayesinde sahip oldular. 18 ve 19’uncu yüzyıllarda her sene ortalama 100 hat gemisi ile 400’e yakın değişik tonajlarda savaş gemisini donatmanın sorumluluğunu yüklendiler. Bu durum, erkek nüfusun çok büyük bir çoğunluğunun piyade veya süvari olmasından çok, gemici olmasını sağladı. Bu gemicilerin çok ama çok büyük çoğunluğu, gemilere gönüllü gitmedi. Zorla götürüldü. Zorla da denizci oldular.
GÜNEŞ BATMAYAN İMPARATORLUK
Kraliyet Donanmasıyla korunan Britanya İmparatorluğu, 1897’de tarihin en büyük devleti oldu. 19’uncu yüzyıl sonuna doğru sanayi devriminin sahibi İmparatorluk, güneş batmayan sıfatıyla tanımlanıyordu. Yeryüzündeki toprakların ve nüfusun dörtte birine egemen olmuşlardı. Ticaret, savaş gemilerinin dümen suyunu takip etti. 28 milyon km² yüzölçüme, 372 milyon nüfusa sahipti. Bunların hepsi Kraliyet Donanması sayesinde kazanılmış, yine onun sayesinde korunabilmişti. İmparatorluk merkezi idareye ve işgal/sömürge alanlarındaki valilere bağlı katı bir hiyerarşi içinde yönetiliyordu. Bu düzene karşı gelenlerin karşısına Kraliyet Donanmasının ateş gücü ve savaş gemilerinin taşıdığı (kırmızı urbalı) deniz piyadeler çıkıyordu.
DURAKSAMANIN BAŞLANGICI
Kraliyet Donanmasının yükselişine ilk darbe ABD’den geldi. 1890 yılında ABD ekonomisi Britanya ekonomisini geçti. İkinci ve en önemli darbe Almanya’dan geldi. 1871’de birliğini tamamlayan Almanya ikinci sanayi devriminin itici gücü olarak o kadar hızlı denizcileşti ki 20. Yüzyıl başında Kayzer II. Wilhelm okyanuslarda Berlin’e de yer istedi. Britanya 300 yıllık düşmanı Fransa ve Rusya ile ittifak yaparak onu Birinci Dünya Savaşında durdurmaya çalıştı. Neticede savaşın sonunda onun okyanuslara çıkmasını engellemişti. Ancak bu başarı ABD’nin 1917’de savaş girmesi ile mümkün olmuştu. Birinci Dünya Savaşı bir Pirius zaferi olarak Amerikan doları ve Amerikan askeri yardımı ile kazanılmıştı. Böylece 1815’te başlayan Britanya Barışının yerini Amerikan Hegemonyasına bırakma süreci ve dolayısı ile gerileme başladı.
KAÇINILMAZ GERİLEME
İkinci Dünya Savaşı bu kez Hitler Almanya’sının denize çıkma ve okyanuslar, Asya ve Afrika’da kendine yer istemesi ile birinci savaşın kaldığı yerden yeniden başladı. 20’nci yüzyılda İngilizler ikinci kez Alman tehdidini küçük görmüşlerdi. En büyük yanlışları, Britanya’nın üretim gücü, ham maddelere erişim kontrolü ve güçlü finans sisteminin adayı savunmaya yeteceğini düşünmeleriydi. Ancak gerçekler çok farklıydı. 7 Aralık 1941’de Japonlar Pearl Harbor’da saldırmasa ve ABD mihver devletlere karşı savaş ilan etmese Hitler belki de Britanya’yı dize getirecek konuma geliyordu. 1940 yazında Dunkirk’te Nazi ordusundan kaçışları büyük bir hezimetti. Aynı yılın Eylülünden 1941 Mayıs’ına kadar devam eden Nazi hava bombardımanında adada 40 bin İngiliz öldü. 1943 sonuna kadar Alman U botları (denizaltıları) üzerinden denizden büyük ablukaya maruz kalan ada devleti 1942 sonunda neredeyse kıtlıkla karşılaşmıştı. 1942 başında Singapur’da 80 bin İngiliz askerinin Japonlara teslim olması ile tarihlerindeki en büyük yenilgiyi yaşamışlardı. Tarih tekrar etti ve aynen Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi Britanya’yı yine ABD kurtardı. O kadar zor durumdaydılar ki Churchill, ABD Başkanı Roosevelt’ten Atlantik’te adaya yönelik deniz ulaştırmasını korumak ve Alman denizaltı ablukasını kırmak için 1940 sonbaharında refakat gemisi talebinde bulunmuş ve Land Lease anlaşması ile ABD, Kraliyet Donanmasına 50 savaş gemisi kiralamıştı. Karşılığında Amerikalılar Britanya’nın Karayiplerdeki üslerini kullanma hakkını almışlardı.
OKYANUSLARIN YENİ HEGEMONU ABD
1945’te Britanya savaştan galip çıkmıştı ancak asıl iki galip ABD ve Sovyetler Birliği idi. Britanya artık bir küresel güç değildi. NATO’nun kurulması, Sovyetlere karşı blok oluşturulması ve çevreleme stratejisinde baş aktör ABD’nin yardımcısıydılar. Gerek dış politika gerekse istihbarat alanında ABD’nin tüm girişimlerinde yanında oldular. BM Güvenlik Konseyi Daimî üyesi yapılmışlar ve ABD yardımı ile nükleer güce dönüşmüşlerdi. Ancak karşılığında bir daha geri almamak üzere küresel liderliği ABD’ye terk etmişlerdi. 19.yüzyılda ada devleti olarak Avrupa kıtasından kendisine rakip olabilecek donanmaların toplamının üzerinde bir güce sahip olmayı hedeflemiş Britanya artık yoktu. Bu vizyon artık ABD’ye aitti. Avrupa kıtasının yerini de Avrasya almıştı. Ancak tüm bu gelişmelere rağmen Kraliyet Donanması etki alanlarını bırakmak niyetinde değildi. 1949’da NATO kurulduktan sonra anavatana ait tüm deniz alanlarının kontrolünü korumuşlardı. 1952 yılında NATO Doğu Atlantik Komutanlığı (Eastlant) ile Kanal (Manş) Komutanlığı (Cincchan) kuruldu. Her ikisinin de komutası Kraliyet Donanmasına aitti. Ancak diğer alanlarda pek sözü dinlenmiyordu. ABD ile büyük çekişmeler sonrası aynı yıl Kraliyet donanmasına NATO komutanlığı içinde Akdeniz Müttefik Kuvvetler Komutanlığı (AFMED) sorumluluğu verildi. Akdeniz’de 1813’ten sonra sömürgesi olan ve Kraliyet Donanmasına ev sahipliği yapan Malta’daki bu görevini 1967 yılına kadar sürdürdü. 1956’da Londra ABD’nin onayı olmadan Fransa ve İsrail ile ortak Mısır’a Süveyş Kanal bölgesine saldırınca kıyamet koptu. ABD büyük baskı uyguladı ve Washington Londra ilişkileri gerildi. ABD tarafından akaryakıt ambargosu ile cezalandırıldılar. Daha sonra ABD iradesi dışında hareket edemediler. Jeopolitik yasa işlemişti. Hegemonyayı kaybeden ada devleti bir daha onu geri alamazdı. Britanya, 1964’te Malta’nın tam bağımsızlığını tanıdı. 1967’de bir zamanların görkemli Kraliyet Donanması Akdeniz’deki NATO deniz komuta sorumluluğunu Napoli’deki İtalyanlara bıraktı. (Bu arada Cincchan 1994 yılında; Eastlant 2003 yılında kapandı. Bugün 2004’te Londra yakınlarındaki Northwood’da kurulan NATO Deniz Komutanlığı (MARCOM) görevi Kraliyet Donanması tarafından yürütülen yegâne üst düzey NATO komutanlık sorumluluğudur.) 1971 yılında Kraliyet Donanması Süveyş doğusunda başta Basra Körfezi olmak üzere donanma varlığı gösterdikleri alanlardaki daimî konuşlanmaların hepsinden geri çekildiler. Bu durum, Britanya’nın artık ABD ile aynı seviyede bir deniz gücü olma iddiasını tamamen yitirdiğini göstermişti.
ABD’YE DENİZDE TAM BAĞIMLILIK
Kraliyet Donanmasının 1960’lı yılların ortasından itibaren küçülmeye başlamasının temel nedeni Sovyet Donanması karşısında tek başlarına durmalarının mümkün olmamasıydı. Bu gücü ancak ABD Donanması dengeleyebilirdi. 1972 yılında yapılan bir stratejik değerlendirmeye göre Sovyetler, Britanya’ya 450 uçakla saldırıp, günde 700 ton bomba atabilecek ya da en az 35 denizaltı ile adaya abluka uygulayabilecek kapasiteye sahipti. İkinci Dünya Savaşında Almanya 6 yılda Britanya topraklarına günde ortalama 35 ton bomba atmıştı. 1972 şartlarında Avrupa’da NATO-Varşova Paktı savaşı başladıktan sonra ilk 3 hafta içinde ABD ve Kanada’dan 192 gemiden oluşan 5 ana lojistik konvoy 70 refakat gemisi korumasında Avrupa’ya destek sağlamalıydı. Bu destek Britanya civarındaki 8 kabul limanına/demir yerine gelecekti, ancak bu limanları koruyacak yetenek söz konusu değildi. Britanya’dan Avrupa’ya sevk edilecek konvoylar için en azından 32 savaş gemisine ve 50 Denizaltı Savunma Harbi helikopterine ihtiyaç vardı. Mayın tehdidi için de büyük endişeler vardı. Hayati rotaların ve liman yaklaşmalarının mayınla kirlendiği takdirde temizlenmesi için 135 Mayın Tarama Gemisine ihtiyacı vardı. Halbuki 1972’de Kraliyet Donanmasının 37 mayın tarama gemisi vardı. (Bugün ise sadece 7 mayın avlama gemisi var.) Kısacası 1972’de Britanya 30 refakat gemisi; 200 Denizaltı Savunma Harbi Helikopteri; 100 mayın tarama gemisi ve 21.000 ek denizciye ihtiyaç duyuyordu. Bugünün değeri ile 14 milyar pound civarında bir bütçeye ihtiyaç vardı. Britanya bu açığı kapayacak durumda değildi. Böylece NATO şemsiyesi altında ABD korumasına girmekten başka seçenekleri kalmamıştı. Halbuki çok değil 6 yıl önce Fransa, De Gaulle liderliğinde ABD hegemonyasına teslim olmamak için NATO’nun askeri kanadından çekilmişti. Britanya ABD’ye tam teslimiyetin stratejik tembelliği ve finansal sıkıntılar ile savunma bütçesini özellikle 70’lerden sonra her sene azalttı. Sadece küresel rekabet değil, İkinci Dünya Savaşı sonunda hızla gelişen sensör ve silah teknolojilerine uyum sağlama ve modernleşmenin maliyetini karşılamaları da olası değildi.
FALKLANDS ZAFERİ
1982 yılındaki Arjantin karşısında ağır deniz ve kış şartlarında ana vatandan binlerce mil uzakta Falklands Adaları müdahalesi Kraliyet Donanmasının kendine güvenini geri getirmek ve küresel itibarlarını geri kazanmak için işe yaradı. Ancak bu harekatta da ABD’den büyük çaplı istihbarat desteği aldılar. Bu destek olmasa Arjantin karşısındaki kayıplarının çok daha fazla olacağı yıllar sonra ortaya çıktı. ABD’den alınan büyük desteğe rağmen 1982 kışında yaşanan bu savaşta 7 savaş gemisi, 24 helikopter ve 5 savaş uçağı ile 255 denizci ve deniz piyadesi kaybettiler. Savaşı büyük bir halkla ilişkiler propagandasına çevirerek pazarlamalarına rağmen devletçiliği yok eden neoliberal Thatcherizmin içeride yarattığı ekonomik gerilemeyi, işsizliği ve sosyal huzursuzlukları önleyemediler. Gerçekte Falklands Zaferi sonun başlangıcı oldu. Donanma, neo-liberalizmin vahşi kurallarına kurban edildi.
21. YÜZYILDAKİ ZORLUKLAR
Soğuk Savaş sonrası sadece neoliberalizmin menfi etkileri ile değil aynı zamanda Sovyetleri tek kurşun atmadan yenmiş olmanın zafer sarhoşluğu ve barış getirisi (peace dividend) içinde Kraliyet Donanmasını hızla küçülttüler. Bu konuda ABD’nin de hızla donanmasını küçültmesinden etkilendiler. 11 Eylül 2001 olaylarından sonra ABD’nin büyük güçler rekabet döneminden terörle küresel savaş (GWOT) paradigmasına geçmesi sonucu savunmanın yerini güvenliğin almasıyla donanmayı ABD’nin yaptığı gibi bir kademe daha da küçülttüler. ABD’nin geri kalmış, zayıf askeri güce sahip Afganistan, Irak, Libya ve Suriye gibi ülkelere emperyalist müdahalelerinde her zaman sağlam bir müttefik ve akraba olarak birlikte hareket ettiler. Ancak özellikle 2008 yılında Rusya’nın Osetya/Gürcistan Müdahalesi ile büyük güçlere yönelik stratejik tembellik döneminden uyandılar. Ancak geç kalmışlardı. Britanya, 2000’ler sonrası değişen yeni dünya düzeninde ABD yanında Rusya ve Çin’i dengeleyebilmek için donanmasını güçlendirmeye yöneldi. Soğuk savaş sona erdiğinde 20’si nükleer 29 denizaltı ile 2 uçak gemisi, 12 muhrip, 31 firkateyn ve 2 amfibi hücum gemisine sahip olan Kraliyet Donanması, çok küçülmüştü. Açığı kapamaları zordu. Bugün, 2 uçak gemisi 9 nükleer denizaltı, 6 muhrip, 8 firkateyne sahipler. Yani 79 ana muharip unsurdan 25 unsura düşmüş durumdalar. Ekim 2024’ün sonunda harbe hazır sadece sekiz muhrip ve fırkateynleri mevcuttu. Kısacası bugün için son derece zayıf ve dengesiz bir kuvvet yapısına sahipler. Bu durum Avrupa’daki rakipleri karşısında da asimetri oluşturuyor. Örneğin Fransa bugün için bir adet nükleer uçak gemisi, üç amfibi hücum gemisi, on muhrip ve 11 firkateynden oluşan 25 ana muharip su üstü unsuruna; İtalyan Donanması bir uçak gemisi, üç amfibi hücum gemisi, üç muhrip ve 14 fırkateyn olmak üzere 21 ana muharip su üstü unsuruna sahip. Britanya bırakalım markalaştırılan Global Britain iddiası altında küresel çapta etki yaratmaya; son yıllarda hizmete soktukları her biri 3 milyar pounda mal olan modern iki uçak gemisini koruyabilecek, refakat edecek muhrip ve firkateyn sayısına bile sahip değil. Su üstü filosu bu derece zayıf iken çok pahalı iki uçak gemisine yönelmelerinin nedenini de kendi kamuoylarına anlatamamış durumdalar. Diğer yandan deniz savunma sanayi pazarında rekabet koşullarını kaybettiklerinden sipariş alamıyorlar. 29 Ağustos 2022 günü Britanya’nın 3 milyar pounda mal olan HMS Prince of Wales isimli en yeni uçak gemisi ilk seyrine çıktığı gün arıza yaparak Portsmouth limanına geri dönmüştü. Bu olay Britanya için ciddi bir prestij kaybıydı.
BREXIT SONRASI STRATEJİK YALPALAMA
Britanya’nın 31 Ocak 2020’de AB’den ayrılması (BREXIT), yeni dünya düzeninin kurulduğu 21. yüzyılda AB’nin Asya ile iş birliği geliştirmesi ve ABD’ye tehdit edecek boyutlarda yeni ittifakların kurulmasına karşı ön alıcı bir hamleydi. İki Almanya’nın birleşmesi Britanya için geleneksel jeopolitik paradigmanın dışındaydı. AB Güvenlik ve Savunma Politikası içinde Fransa ile Almanya’nın liderliği Britanya ve ABD için kabul edilemez bir gelişmeydi. Neticede İngiliz elitleri AB’den her yönü ile ayrılıp zaten savunmada tamamen bağımlı oldukları ABD ile bütünleşmeyi tercih ettiler. Bugün gerek Rusya gerekse Çin ile Atlantik sistemin mücadelesinde en ön saflarda ABD ile Britanya’yı oyun kurucu olarak görüyoruz. Bu Anglosakson ikili için Almanya ve AB ülkelerinin ucuz Rus enerjisini kullanarak ekonomik büyümeleri kabul edilemez. Bir ada devleti olarak Almanya’nın Kuzey Denizi üzerinden adaya baskı uygulayabilecek Rusya ile yakınlaşması kabul edilemez. Bu hedeflere ABD/NATO ile hareket ederek erişebilirler. 2008 ekonomik krizi Londra’yı o kadar etkiledi ki, tarihlerinde ilk kez Fransız Donanması’nın gerisinde kalacak bir kuvvet yapısına mecbur kaldılar. ABD’ye tam bağımlı olmanın önüne geçebilmek için Avrupa içinde yeni stratejik arayışlara girmekten de çekinmediler. 2010 yılı içinde Fransa ile 1905 yılındaki Entente Cordiale’den sonra, ilk kez ortak savunma iş birliği antlaşması imzaladılar. Bu antlaşmada savunma alanında nükleer iş birliği öngörülürken, iki donanmanın ortak uçak gemisi işletmesine yönelik maddeler dahi içeriliyordu. Britanya ve ABD’nin Irak, Libya ve Suriye müdahaleleri sonrası sınırsız yakınlaşması üzerine 2019 yılında bu kez Fransa ile Almanya ortak savunma iş birliği anlaşması imzaladı. Bu arada 2021 yılında ABD emrivakisi ile uzak Asya’da AUKUS adı altında kurulan ittifakta yer aldılar. Kendi anavatan sularını koruyabilmekte zorlanan bir kuvvet yapısına sahip Kraliyet Donanması Çin’e karşı kullanılmak üzere Amerikan donanmasına desteğe gönderildi. Bu durum dünya denizcilik tarihinde örneği görülmemiş boyutta dengesiz bir kuvvet yapısına sahip Kraliyet Donanmasının son derece ağır ekonomik gerileme içindeyken yeni 2 uçak gemisine neden sahip olduğunun da nedenini açıklamış oluyor. ABD donanması emrinde kullanılmak üzere iki uçak gemisi peş peşe inşa edilmişti. BREXIT ve Rusya Ukrayna savaşı sonrası Britanya’nın durumu daha da karmaşıklaştı. 2024 yılında bu kez Britanya, Almanya ile ortak silah üretimi ve hava/deniz ortak devriyeleri dahil çok geniş kapsamlı bir savunma iş birliği anlaşması imzaladılar.
GERİLEYEN EKONOMİ GERİLEYEN DONANMA
Özellikle 2008 ekonomik krizinden sonrası ekonominin önlenemez gerilemesi İngiliz politikalarında çatlaklara neden oldu. Reuters Ajansı 2022 Eylül ayında ekonomi haberlerinde Britanya’nın son 313 yılın en kötü ekonomik performansını sergilediğini yazıyordu. Habere göre 2020’den bu yana gerileme süratle devam ediyor. Böylesine bir durumun ortaya çıkmasında birinci neden Covid salgını olmakla birlikte, öldürücü darbenin Rusya’ya uygulanan yaptırımlardan kaynaklandığına vurgu yapılıyor. Britanya ekonomisi 2020’de %11 küçüldü. Söz konusu küçülme, tüm batı ülkelerinde ve G7’de yaşanan ekonomik küçülmelerin başını çekiyor. Bu oran son olarak 1709 yılında yaşanmıştı. Birleşik Krallık, 2024 itibariyle ABD, Çin, Japonya, Almanya ve Hindistan’ın ardından nominal milli gelire göre dünya sıralamasında 6’ncılığa geriledi. Donanmanın gerilemesi ekonominin gerilemesi ile doğru orantılı. Özetle, Britanya mevcut ekonomik gücü ile değil Çin, Rusya ile mücadele edemeyeceğinin farkında.
KRALİYET DONANMASININ KAFASI KARIŞIK
Çin’in 2000’ler sonrası askeri ve ekonomik olarak büyümesi; Kuşak ve Yol ile Asya ve Avrupa’da etkinliğini artırması; Rusya’nın 2000’ler sonrası toparlanarak askerî açıdan öne çıkması ve 2022’de başlayan Ukrayna savaşından ABD ve NATO karşısında geri adım atmaması ABD ve ayrılmaz jeopolitik ortağı Britanya’da ciddi yalpalamalara neden olmaya devam ediyor. Britanya boyunu ve yeteneğini aşan şekilde Rusya ile düşmanlıklarını artırmaya devam ediyor. Britanya ada devleti olarak deniz tarafı savunma ve güvenliğini ABD ile karşılamaya odaklanmıştı ancak çok güvendiği ABD Donanması 600 gemiden 294 gemiye geriledi ve yetersiz. O nedenle NATO deniz güçlerine de ihtiyaçları var. Rusya Ukrayna Savaşında Britanya’nın en ön saflarda yer alması, savaşın devamı için her yolu denemesi ve Rusya ile geri dönülmez düşmanlıkları körüklemesinin temel nedeni NATO’nun genişlemesi ve aktif tutulmasıdır. Rusya denizlere çıkamamalı, adaya tehdit oluşturmamalı ve Avrupa ekonomilerinin gelişmesine katkı sağlamamalıdır. Amerikan ekonomik gücü ve ateş gücü olmadan adanın kıtasal ve küresel çıkarlarını savunamayacağından Rusya ile ABD arasındaki jeopolitik düşmanlığın devamı Londra için çok önemlidir. Amerikan donanma enerjisinin Batı Pasifik’e yönelmeden Kuzey Atlantik, Arktik ve Baltık’ta kendi çıkarlarına uygun şekilde korunması ve kullanılmasını hedefliyorlar. Bu nedenle ABD ve Çin arasındaki rekabetten daha çok ABD Rusya rekabetinin korunmasını tercih ediyorlar. Bu kapsamda Ukrayna savaşının devam etmesi ve ucuz Ukrayna kanı üzerinden Rusya’nın zayıflatılması ve 22 bini geçen ABD/AB yaptırımları sayesinde Rus ekonomisine zarar verilmesi Britanya’nın hedefleri arasında. İsrail nasıl ABD’yi kendi jeopolitiği için kullanıyorsa, Britanya da aynı mantık ve vizyon ile ilerliyor. Ancak Britanya, geçmişinden ders almalı ve her sıkıştığında Amerikan gücü ve donanmasının kendisini kurtarmaya geleceğini bir kenara koyarak 1945 sonrası rehinesi olduğu ABD ilişkilerini yeniden formatlamalıdır. Zira günümüz koşullarında Amerikan donanması bırakalım İngiliz çıkarlarını kendi çıkarlarını koruyabilecek ne kuvvet yapısına ne de iç siyasette istikrar ve bütünlüğe sahip. Yeni Başkan Trump, Avrupalıların savunma konusunda adil paylarını (%5) ödemelerini sağlamak için her zamankinden daha kararlı. Bu durum Britanya için de geçerli. NATO’yu bedavacılıkla suçlayan Trump yakında Britanya için de aynı yorumları yapabilir. Kendisini ABD’yi 1901’de süper lige taşıyan Başkan Mc Kinleye’e benzeten Trump’ın, kuvvet yapısı tarihinin en kötü durumunda olan Kraliyet Donanmasının modernizasyonu için Britanya ile yeni bir Lend Lease anlaşması yapması da olası değil. Zira kendilerine dahi yetecek gemileri yok. Gerek Elon Musk gerekse Trump’ın Britanya’yı son derece küçük düşüren aşağılayıcı yorum ve deklarasyonlarının bir nedeni de yüzyıllarca dalgalara yön veren Britanya ve Kraliyet Donanmasının düştüğü zayıf durumdur. Britanya’nın bu durum ABD ile birlikte değerlendirildiğinde ortaya çıkan durum gerçekte şudur: Büyük güçler büyük zaferler kazandıktan sonra jeopolitik tembelliğe yönelirler. İmparatorluklarını korumak için geçmiş imparatorluklardan ders alarak büyük zaferler sonrası küçülürler. Ancak rakiplerin gelişmesini yüksek egoları nedeniyle dikkate almazlar. Bugün Çin ve Rusya karşısında ABD ve İngiltere’nin düştüğü durum budur. ABD’nin yeni başkanı Trump gerçekte İngiltere ve NATO ülkelerini yanına çekmek yerine özellikle Kanada ve Danimarka üzerinden onlarla arasını açmaya çalışıyor. Bu, ABD çıkarlar açısından son derece tehlikeli bir tutumdur. Britanya, Trump döneminde şüphesiz çok daha geri bir duruma düşecektir. 2024 Ekim ayında Britanya’nın Hint Okyanusunda Mauritius’a bağlı pek çok adadaki egemenlik haklarından vazgeçmesi dahi düştüğü durumun bir sonucudur. Yakında Arjantin, Las Malvinas/ Falklands Adaları üzerinde yeni hak iddialarında bulunursa bu bir sürpriz olmayacaktır. Zira İngiltere’nin Britanya’nın Güney Atlantik havzasına müdahale edecek gücü yoktur. Nasıl Amerikan donanması ancak 2045’lerde kendini toparlayacaksa, Kraliyet Donanmasının da kendini toparlaması Amerikan dayatmalarının dışında kalabilirlerse mümkün olacaktır. Amerikan dayatmaları dışında kalmaları da pek olası görülmüyor. Zira deniz egemenliğini kaybeden bir ada devleti bir kez daha denizde egemen ve dışarıda bağımsız olamaz.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.