İlamsız İcra Takiplerinde Tahkim Şartının Doğurduğu Hukuki Sonuçlar
İlamsız icra takiplerinde tahkim şartının doğurduğu hukuki sonuçlar konusu, özellikle olası bir itirazın iptali veya itirazın kaldırılması durumlarından hangisinin vuku bulacağına göre değişkenlik gösteren ve sıklıkla karıştırılan bir konudur. Konu ile ilgili olarak kıymetli üstadım Av. Dr. Cansu İste Arlanoğlu tarafından kaleme alınmış makaleyi, konunun anlaşılabilmesi adına siz değerli okurlarımızla paylaşmaktayız. İyi okumalar dileriz.
Bir alacağın tahsili için alacaklıların ilk aklına gelen yol bir belgeye dayanmayan ve alacağın daha çabuk tahsilini sağlama imkânı veren ilamsız icra takibi başlatmaktır. Hatta borçlunun takibe kötü niyetli itirazı halinde, alacaklı borçludan alacağın tahsilinin yanı sıra kötü niyet tazminatı almaya da hak kazanabilmektedir. Devlet mahkemelerinin bertaraf edilmediği ilişkilerde ilamsız icra takibinin yetkili icra dairelerinde başlatılacağında ve borca itiraz halinde hangi mahkemeye başvurulacağında bir beis bulunmamaktadır. Ancak mahkemelerin yargılama yetkisinin bertaraf edildiği ve hakem ya da hakemlere özel yargılama yetkisinin tanındığı ilişkilerde icra müessesinin nasıl işletileceği tartışmalıdır.
Tahkim anlaşması tarafların sözleşmeden kaynaklansın veya kaynaklanmasın aralarındaki mevcut bir hukuki ilişkiden doğmuş ya da doğabilecek uyuşmazlıkların devlet mahkemelerinde çözülmesini engellemek ve özel bir yargılama sistemi getiren anlaşmadır. Hukuki niteliği tartışmalı olmakla beraber doktrindeki baskın görüş usul hukuku sözleşmesi olduğu yönündedir.
Tahkim anlaşması hem Milletlerarası Tahkim Kanunu’na (MTK) hem de Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na (HMK) göre ilk itiraz olarak ileri sürülebilmektedir. Yine tahkim anlaşması MTK’nın 5.maddesine göre anlaşmanın konusunu oluşturan bir uyuşmazlıkta davanın mahkemede açılması halinde ilk itiraz olarak ileri sürülecektir. Başka bir deyişle kanunun lafzına göre tahkim anlaşması, uyuşmazlığın mahkemede açılan bir dava şeklinde görülmesine engel teşkil etmektedir.
Tahkim anlaşmasının mahkemede dava görülmesine engel olacağına ilişkin düzenlemeden hareketle, alacaklının tahkim anlaşmasının varlığına rağmen alacağını tahsil maksadı ile ilamsız icra takibi yapabileceği doktrinde baskın görüş olarak savunulmaktadır. Yargıtay kararları da ağırlıklı olarak bu yöndedir. Ancak borçlunun icra takibine itirazı halinde alacaklının itirazın kaldırılması talebini ya da itirazın iptali davasını nerede açması gerektiği tartışmalıdır.
Borçlunun ilamsız icra takibine itirazı halinde alacaklı, alacağın tahsilini sağlamak için takip dosyasındaki itirazı kaldırmak veya iptal ettirmek zorundadır ki haciz ve satış yolları ile alacağını tahsil edebilsin. Kural olarak alacaklının elinde İcra İflas Kanunu’nun (İİK) 68. maddesindeki belgelerden biri var ise, alacaklı itirazın kesin olarak kaldırılmasını, imzaya itiraz mevcut ise itirazın geçici olarak kaldırılmasını icra mahkemesinden talep edebilecektir. Tahkim anlaşmasının varlığına rağmen bu talepleri mahkemeden isteyip isteyemeyeceği hususu, itirazın kaldırılması taleplerinin hukuki niteliği ile ilgilidir. İtirazın kaldırılması taleplerinin hukuki niteliği ile ilgili de görüş birliği mevcut olmamakla beraber baskın görüş bu taleplerin bir dava niteliğinde olmadığı ve kendine özgü bir yol olarak kabul edilmesi gerektiği şeklindedir. Dolayısı ile de tahkime elverişli olmayıp, icra mahkemeleri eliyle çözüme bağlanması gerekmektedir.
İtirazın iptali davaları ise genel mahkemelerde görülen ve teknik anlamda dava olarak kabul edilen bir niteliğe sahiptir. Bu tür davalarda işin esasına girilmekte ve yargılama sonunda kesin hüküm teşkil eden bir karar verilmektedir. Oysaki itirazın kaldırılması taleplerinde icra mahkemesi tarafından verilen kararlar kesin hüküm niteliğine haiz olmayıp, itirazın iptali davasının akabinde açılması ile beraber değiştirilebilmektedir. Dolayısı ile itirazın iptali davaları tahkime elverişli kabul edilmektedir. Bunun sonucu olarak alacaklının itirazın iptali davasını mahkemede açması halinde, mahkemenin kendini görevsiz sayarak davayı usulden reddetmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak; geçerli bir tahkim anlaşmasının varlığı halinde dahi alacaklı, alacağını tahsil amacı ile icra daireleri nezdinde ilamsız takip yapabilecektir. Borçlunun takibe itirazı halinde alacaklı, itirazın kaldırılmasına ilişkin talebini icra mahkemeleri nezdinde gerçekleştirecek ve borçlunun tahkim itirazı dinlenmeyecektir. İtirazın iptali davasının ise tahkim heyeti tarafından görülüp, çözüme kavuşturulması gerekmektedir. HMK’nın hakem kararlarının icrası için mahkeme onayını kaldırarak, hakem kararlarını daha güçlü hale getirmesi de göz önüne alındığında hakemin itirazın iptali davası sonunda ‘itirazın iptaline ve takibin aynı koşullarla devamına’ şeklinde hüküm vermesi, hakem kararının icra kabiliyeti hususundaki endişeleri de büyük ölçüde ortadan kaldırmış gözükmektedir.