1. HABERLER

  2. GÜNCEL

  3. Gidenin gelmediği Yemen 
Gidenin gelmediği Yemen 

Gidenin gelmediği Yemen 

Yemen, antik çağda “Arabia Felix” (Mutlu Arabistan) olarak adlandırılmış ve zengin baharat, tütsü ve değerli taş ticaretiyle ünlenmişti.

A+A-

Cem GÜRDENİZ – Emekli Tümamiral

Ancak Roma İmparatorluğu bile bu topraklarda tam hakimiyet tesis edememişti. Osmanlı İmparatorluğu da Yemen’de 1517–1636 ve 1849–1918 arasında olmak üzere iki dönem hüküm sürdü. Yemen’den 1636 yılında geri çekilmesinin temel nedeni isyanlardı. 1849 sonrası bölgede tekrar tutunsa da Birinci Dünya Savaşı sonunda bu topraklardan ayrılmak zorunda kaldı. İki farklı Osmanlı döneminde gidenin gelmediği, sürekli savaş ve isyanlarla tanınan ülkeydi. Kutsal Hicaz yarımadasını deniz tarafından koruyan, Bab El Mendeb Boğazının girişini kontrol eden stratejik bir yarımadaydı.  Uğrunda ağıtlar yazılan yüzbinlerce Türk askerinin şehit düştüğü yerdi. Yemenliler, tarih boyunca çeşitli imparatorluklara karşı direnişleriyle tanındılar. Yemenliler Osmanlı dahil günümüze kadar hiçbir gücün etki alanına girmeyi kabul etmiş bir halk topluluğu değil.  Bu direnişi farklı kılan temel unsur şüphesiz başta coğrafyasıdır. Yemen’in dağlık ve engebeli arazisi, dış güçlerin bölgeyi kontrol etmesini her daim zorlaştırmıştır. Bu zorlu coğrafya, Yemenlilere savunmada avantaj sağlamış ve işgalci güçlerin ilerlemesini engellemiştir. Bugün de Amerikan ve İngiliz bombardıman uçaklarının ve gezgin füzelerinin seçilen hedeflere karşı etkisizliğinin temel nedeni dağlık coğrafyadır.  Kabile ve feodal yaşam tarzının sert ikliminde toplumsal dayanışma hiyerarşisinin güçlü olması değişik stratejilerin geliştirilmesine izin vermektedir.  Osmanlı sonrası Kuzey ve Güney Yemen olarak siyasi hayatına devam eden bu topraklar, 1990 yılında birleşti ve 2011’de başlayan Arap Baharı sonucu uzun süren bir iç savaşın sarmalına girdi. Ayaklanmalar sonucu, Başkan Ali Abdullah Salih, görevini yardımcısı Mansur Hadi’ye devretmek zorunda kaldı. Ancak Hadi, kuzeydeki Şii Müslüman ayrılıkçı hareketleri (Husiler) önleyemedi. Husiler 2015 yılında başkent Sana’yı ele geçirdi. Suudi rejimi 26 Mart 2015 tarihinde Vahabi tiranlığına ve dolayısıyla iç istikrarına büyük tehdit olarak gördüğü Yemen Şiilerinin (Husiler) yükselişini durdurmak için diğer sekiz Sünni Arap ülkesini de yanına alarak Yemen’e karşı deniz ablukası ve hava bombardıman kampanyası başlattı. Böylece Hadi kuvvetleriyle, Sünni güney kabileleri, Arap koalisyonunun yardımını alarak Aden’i geri aldı ve burada geçici bir hükümet kurulabildi. İran’dan yardım aldığı iddia edilen Husileri durdurabilmek için Suudi liderliğindeki koalisyon harekâtına İngiltere, ABD ve Fransa da hedef istihbarat desteği ve uçakların yakıt ikmalinde yardımcı oldu. Ayrılıkçı Husiler bu gelişmelere rağmen Başkent Sana’dan ayrılmadılar ve 2017 Kasım’ında Suudi Başkenti Riyad’a balistik füze atabildiler. Bu olayı takip eden günlerde güneyde kontrolü sağlayan hükümet güçleri de kendi aralarında savaşa başladı. Diğer taraftan 2015 sonrası BM’nin üç büyük barış girişimi söz konusu olduysa da hepsi başarısız oldu. Bu karmakarışık durumda siviller ölmeye ve acı çekmeye devam etti. Yemen halen Arap dünyasının en fakir ülkesi. 2015 yılından bu yana devam eden iç savaşta 4 bini çocuk 10 bin sivil öldü ve 53 bin kişi yaralandı. 3 milyon Yemenli evini terk etti. Halen 17 milyon Yemenlinin gıda güvenliği olmadığı gibi, 8 milyon Birleşmiş Milletler gıda yardımına bağlı olarak yaşıyor. Yemen, bebek ölümlerinde dünya birincisi. Abluka nedeni ile gıda ve yakıt girişine çok kısıtlı şekilde izin veriliyor. Ülkede su genelde pompalarla yeraltından çıkarıldığından yakıt olmayınca su da olmuyor. Yemen’deki durum için BM yetkilileri “son yılların en büyük insanlık felaketi’’ ifadesini kullanıyor. 

HUSİLERİN DENİZLE TANIŞMASI
Mutlu Arabistan ülkesi Yemen’in bugün sürekli savaşın ve aynı zamanda tüm dünyada şaşkınlık ve takdirle izlenen bir direnişin sembolüne dönüşmüştür. Yemen bugün bölünmüş ve iç savaşın hâkim olduğu bir ülkedir. Başkent Sana ve Bab el Mendeb Boğazı’nın doğu sahilleri İran destekli Yemenli Husiler tarafından kontrol edilmektedir. Gazze’de yaşanan İsrail katliamına ateş ve direniş gücü ile dolaylı tutum stratejisi üzerinden cevap veren tek halkın Yemenli Husiler olduğunu söyleyebiliriz. Bu fakir halk bir türlü pes etmiyor. Husilerin bir önemli özelliği limanlarına uygulanan abluka nedeni ile savaşı denize taşımış olmalarıydı. Suudiler 30 Mart 2015’te Husilere denizden abluka başlatmış ve İran Donanması ilk kez bu ablukaya fiilen bölgeye savaş gemileri göndererek Husilerin yanında olduğunu dolaylı olarak göstermişti. Husilerin denize yönelik silahlanması bu tarihten sonra başladı. Husiler iç savaşın yoğun döneminde, 31 Ocak 2017’de Hudeyde açıklarında bir Suudi korvetine füzeyle; 5 Şubat 2017’de yine bir Suudi firkateynine intihar botuyla; 2 Nisan 2018’de de aynı bölgede bir Suudi tankerine güdümlü mermilerle isabetli saldırılar düzenlemişlerdi. 12 Haziran 2018 de Husilerin kontrolündeki stratejik Hudeyde Limanına asker ve cephane getiren BAE’ne ait katamaran tipi süratli destek gemisine yapılan füze saldırısı sonucu gemi batma aşamasına gelmişti. Bunlar dışında ayrıca uzaktan kumandalı botlar ile Suudi koalisyonunun savaş gemilerine Haziran 2017’den 2018 sonuna kadar 4 ayrı saldırı düzenlediler. Suudi Arabistan, 27 Temmuz 2018 günü Kızıldeniz ve Bab el Mandeb Boğazından Suudi tankerlerin geçişini yasakladığını ilan etti. Gerekçe olarak personel emniyeti ve çevre riski gösterildi. Suudi Donanması, Yemen’e karşı başlattığı ve liderliğini yürüttüğü deniz ablukasında yanına sekiz Sünni Arap devletini ve Suudi Hava Kuvvetlerinin desteğini aldığı halde İran’ın desteklediği Husilere karşı başarılı olamamıştı. 2023 sonrasında da Ensarallah örgütüne bağlı Husiler, Gazze Savaşında ilk olarak Kasım 2023’te İsrail’in Kızıldeniz’deki Eliat liman şehrine 2000 km. ‘den dron saldırıları düzenlendi. Ardından Bab El Mendeb’i kullanan İsrail bayraklı/sahipli gemilere boğazın darlığından kaynaklanan askeri coğrafya avantajını kullanarak füze, silahlı insansız hava ve su üstü araçlarıyla saldırılar düzenlemeye başladılar. Husiler ayrıca Kasım 2023’te Galaxy Leader adlı İsrail bayraklı bir gemiye el koyarak Bulgaristan, Meksika, Filipinler, Romanya ve Ukrayna’dan denizcileri on dört ay boyunca esir tuttu. 25 Kasım 2023’te daha büyük bir sürpriz yaşandı. Yemenden binlerce mil uzakta Sri Lanka açıklarında yani Hint Okyanusu’nda İsrailli ZIM şirketine ait Kalandra gemisine insansız hava aracıyla, bir saldırı düzenlendi. 27 Kasım 2023’te ise bölgede bulunan Amerikan muhribi USS Mason ve yakınındaki Liberya bandıralı Central Park isimli gemiye saldırı düzenlendi. 9 Aralık 2023’te Husiler saldırı hedeflerini genişleterek İsrail limanlarına gidecek tüm gemilerin hedef olduğunu deklare ettiler. 

KARŞI TEDBİRLER BAŞLIYOR
18 Aralık 2023 günü ABD, bölgedeki ticaret gemilerine koruma sağlayacak Prosperity Guardian (Refah Muhafızı) Harekâtını başlattığını duyurdu. Bahreyn, İngiltere, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Seyşeller ve İspanya’dan destek aldılar. 19 Aralık 2023 tarihinde ABD, AB, NATO, Avustralya, Bahamalar, Japonya, Liberya, Yeni Zelanda, Güney Kore ve Singapur ortak bir deklarasyonla Husi saldırılarını kınadı. Husi saldırılarının durmaması üzerine 3 Ocak 2024 tarihinde aynı ülkeler, Husilere silah kullanma tehdidinde bulundular. 10 Ocak 2024 tarihinde Birleşmiş Milletler, 2722 numaralı Güvenlik Konseyi kararıyla Husilere saldırıları durdurma ikazında bulundu. Bu süreç sonunda ABD ve İngiltere 13 Ocak 2024’te “Poseidon Archer’’ harekâtını başlatarak, cruise füzeleri ve hava gücü ile Husilerin kara hedeflerini vurmaya başladılar. Bu harekât başlayana kadar 15 gemiye Husi saldırısı olmuş, 6 gemi füze hasarı almış, 1 gemi kaçırılmıştı. Diğer yandan ABD ve İngiltere’nin söz konusu ortak harekâtı saldırıları azaltacağına aksine artırdı. Poseidon Archer sonrası 2024 Mart sonuna kadar 27 Husi saldırısı daha yaşandı ve bu saldırılarda 12 gemi hasar aldı. 20 Şubat 2024’te Avrupa Birliği de denizde refakat ve koruma görevine yönelik olarak “Aspides’’ harekâtını başlattı. Bu harekata Fransa, İtalya, Almanya, Yunanistan, Almanya ve Belçika iştirak etti. Cezalandırma ve etkisizleştirme harekatlarına rağmen Husi saldırılarında bir azalma olmadı. 2024 mart ve temmuz ayları arasında 100’e yakın teşebbüs oldu. Yemen’e yönelik hava saldırılarının ağırlık kazanması ve İsrail Hava Kuvvetlerinin de destek vermesine rağmen 12 Haziran 2024’te Yunan ticaret gemisi Tutor battı. Diğer yandan Husiler, İsrail’in Gazze’deki yıkıcı her hamlesinden sonra saldırılarını artırması dikkat çekiyor. 19 Temmuz 2024’te Husilerin İnsansız Hava Aracı ile Tel Aviv’i vurması Husilerin olağan dışı bir yetenek sahipliğini de ortaya çıkardı. Doğu Akdeniz’de bir hedefin vurulması Husilerin uzun menzilli ateş gücü intikal vasıtaları temin edebildiklerini ortaya koyuyor.

HUSİLER DENİZ TİCARETİNİ NASIL ETKİLİYOR?
Donanması ve savaş uçağı olmayan Yemenli Husilerin 2023 Aralık ayından bu yana Kızıldeniz’de ve Aden Körfezi’nin Bab el-Mendeb Boğazı’nda icra ettiği saldırıları ciddi bir krize yol açmaya devam ediyor. Hamas’la dayanışma göstermek ve İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarını sona erdirmek amacıyla Husiler, neredeyse her gün ABD Donanması gemilerine ve Kızıldeniz’den geçen diğer ülkelerin ticaret gemilerine silahlı insansız hava araçları ve füzelerle saldırı düzenliyor. Söz konusu asimetrik hava saldırılarının yarattığı etkilerden konvansiyonel deniz harbinin geleceği için çıkarılacak çok ders var. Batı donanmalarının modern hava savunma muhrip/firkateynleri sahip oldukları 3 kademeli (uzun menzil, orta menzil ve nokta hava savunma) sistemleri sayesinde roket/füze/SİHA saldırılarının pek çoğunu bertaraf ettiler. Ancak yine de yüzde yüz başarı sağlayamadılar. Zira kullanılan cephane hem çok pahalı hem lojistik bütünlemesi uzun zaman alıyor. Yemen’in karadan attığı füzelerin maliyeti ile modern savaş gemilerinde kullanılan hava savunma füzeleri maliyetleri arasında uçurum var. Yemen’in kullandığı silahlar binlerce dolarla ifade edilirken, batı donanmalarının kullandığı önleyici füzeler milyon dolarla ifade ediliyor. Amerikalı denizciler ilk kez denizde kendilerini emniyetsiz hissettiler. 2024 yılında AP Ajansına konuşan uçak gemisinde görev yapan bir Amerikan deniz pilotu şunu belirtiyor: “Denizcilerin çoğu, ülkenin son yıllardaki askeri angajmanları göz önüne alındığında, üzerlerine ateş açılmasına alışkın değildi…Kızıldeniz Deneyimi inanılmaz derecede farklı, grup için travmatik ve üzerine pek düşünmediğimiz bir şey oldu… Yeni bir deneyim olabilir ama ABD donanmasının derhal ve kalıcı olarak uyum sağlaması gerekecek.” Husilerin saldırıları bazen son anda görülebilmiş. Çoğu zaman bu saldırılar, modern tarihte benzeri görülmemiş bir şekilde, gemideki savunmanın birden fazla katmanına nüfuz etmiş. AP Ajansı, birçok denizcinin “Husilerin fırlattığı füzeleri, gemilerinin savunma sistemleri tarafından yok edilmeden saniyeler önce gördüklerini” bildirdi. CNN‘e konuşan bir ABD yetkilisine göre devriyedeki USS Gravely muhribi, çok kademeli hava savunma sistemlerini aşarak yaklaşan Husi seyir füzesini son kertede savunma silahı olan Phalanx (CIWS) ile durdurulabilmiş.  Temel ders şu ki gerek SİHA’lar gerekse çeşitli tipteki füzeleri ile karşısındaki çok güçlü donanmaların denizdeki hareket serbestisini engelleyebiliyor. ABD, Bab el Mandeb Boğazındaki küresel deniz ticari trafik akışını 16 aydır emniyete alamıyor. En dar yerinde genişliği 25 km olan, Yemen ve Cibuti arasında yer alan stratejik Bab El Mendeb Boğazında artık seyir güvenliğinin büyük risk altına girmiş durumunu değiştiremiyor. Bu boğazdan 2022’de her gün 50 gemi, 7 milyon varil petrol ile 1,2 milyar mt. küp sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) geçiyordu. The Economist, Husi saldırılarının bir sonucu olarak, Kızıldeniz üzerinden yapılan sevkiyatların yüzde 70 oranında düştüğünü ve birçok firmanın Güney Afrika’nın Ümit Burnu çevresinde rotayı tercih ettiğini ve yaklaşık 3.500 deniz mili ve en az 10 günlük seyahat süresi eklediğini tahmin ediyor. Bu, Covid-19’dan bu yana uluslararası ticarette yaşanan en büyük aksama.  Amerikan Savunma İstihbarat Teşkilatı (DIA), Kasım 2024 sonrası Husi eylemlerinden en az 65 ülkenin çıkarlarının etkilendiğini ve en az 29 büyük enerji ve nakliye şirketinin Husi saldırılarından kaçınmak için rotalarını değiştirdiğini rapor ediyor. 

ABD’NİN TUTUM DEĞİŞİKLİĞİ
Husiler Kızıldeniz’deki gemilere ilk kez 2023 Kasım ayında saldırmaya başladığında, ABD nispeten ölçülü bir yaklaşım benimsemişti. ABD Başkanı Biden, saldırılara yanıt olarak Husileri Yabancı Terör Örgütü olarak tanımlamadı ve ABD donanmasının Husi liderlerini ve altyapısını hedef alma kabiliyetine sıkı kısıtlamalar getirdi. Yönetim, ABD’li ortakları birbirine düşürebilecek bölgesel tırmanıştan ve Yemen’in önemli insani sonuçları olan çıkmaza girmiş iç savaşa geri dönmesinden korkuyordu. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Biden döneminde ABD ve ortaklarının Husileri 260’tan fazla kez vurduğunu bildiriyor. Ancak bu saldırılar, Husi liderliğini ve tabanını yok etmeye çalışmaktan geri durmuştu. Kızıldeniz’deki ticaret gemilerini hedef almak için kullanılan Husi askeri teçhizatı hedeflenmişti. Bu operasyonlar Husilerin operasyonel temposunu düşürdü ve uzun menzilli silah stoklarının önemli bir bölümünü imha etti, ancak Husilerin Kızıldeniz harekâtına son vermedi. 2025 sonrası sürekli Amerikan savaşlarına son vermek ve barışla anılmak isteyen bir başkan olarak Trump, İsrail’in Gazze Savaşına devam etmesine izin vermekle kalmayıp batı ve kuzey Yemen’e yoğun hava ve füze saldırıları başlattı. Verdiği ilk mesajında Trump, Husilere “Zamanınız doldu…Eğer saldırıları kesmezseniz daha önce hiç görmediğiniz bir şekilde üzerinize cehennem yağacak” dedi. Trump, İran’a da bir uyarı ekleyerek Husilere verilen desteğin artık sona ermesi gerektiğini söyledi ve ekledi “Amerika sizi tamamen sorumlu tutacak ve bu konuda iyi davranmayacağız!” Trump gibi Ortadoğu bataklığından uzak duracağını ilk başkanlık döneminde sürekli vurgulayan bir başkanın hızlı görüş değiştirmesinin çeşitli nedenleri var. Bu satırlar yazılırken saldırılar devam ediyordu. Husilerin Dışişleri Bakanı da Reuters’e verdiği demeçte, artık kendilerini ABD ile savaşta gördüklerini söyledi. Trump aynı zaman diliminde Amerikan Senatosundan İran’a saldırmak için yetki istedi. Sivil kayıpların yoğun olduğu Yemen saldırılarının hedefi İran tarafından desteklenen Husilerin Bab el Mendeb ve Kızıldeniz geçişli deniz rotasında yarattığı tehditi bertaraf etmek. Harekatın askeri hedefi Husilerin gemilere saldıracak olanak ve yeteneklerini ortadan kaldırmak. Siyasi hedefi Yemen üzerinde uygulanan ateşgücü ile İran’a dolaylı mesaj vererek caydırma sağlarken, İsrail’de Netenyahu Hükümetine kamuoyu nezdinde destek sağlamak.  Bu hedeflerin kısa ve orta vadede başarılı olması zor. Kara harekâtı olmadan askeri hedefi başarmak çok ama çok zor. Kötü şöhretli CFR (Council Of Foreign Relations) Başkanı Micheal Fromann son yazısında şöyle diyor: “Bugün, Yemen’de halk arasında Husiler olarak bilinen İran destekli Ensarallah, II. Dünya Savaşı’nın Pasifik Sahnesi’nde Japon İmparatorluk Donanması ile karşı karşıya gelmemizden bu yana ABD ve müttefiklerinin deniz hegemonyasına karşı en zorlu meydan okumayı oluşturuyor.’’  Bu ciddiye alınması gereken önemli bir açıklamadır. Bir itiraftır. Amerikan hegemonyasının temeli denizi gücü üzerinden küresel deniz ticaret rotalarını ve bu rotaların geçtiği düğüm noktalarını kontrol etmekten geçiyordu. Bugün Bab El Mendeb Boğazında bu geçişe meydan okunmaktadır. Aynı durum İsrail ticareti için geçerlidir. Husilerin Çin ve Rusya bağlantılı yük taşıyan gemilere saldırmaması da ayrıca ABD gözünde kabul edilecek bir durum değil. Zira bu durum küresel hakimiyetine sadece bir saldırı değil aynı zamanda dünyanın başka düğüm noktalarında uygulanacak bir örnek. Hatırlatalım, Çin’in Avrupa’ya yaptığı tüm ihracatın yaklaşık yüzde 60’ı Kızıldeniz’den geçiyor. Çinli nakliye şirketlerinin tüm Süveyş trafiğindeki payı Ekim 2023’ten bu yana yaklaşık yüzde 25 arttı. Süveyş Kanalı aynı zamanda Rus ekonomisi için kritik bir rotadır. ABD Enerji Enformasyon İdaresi’ne göre, Rusya’dan yapılan petrol ihracatı, 2021’de yüzde 23 olan Süveyş’in güneye giden petrol trafiğinin 2023’te neredeyse yüzde 70‘ini oluşturdu ve bu da büyük ölçüde Hindistan ve Çin’e yönelikti. Diğer taraftan Çin ve Rusya’nın Husilere desteği her iki ülkenin de ABD ve Japonya tarafından desteklenen ve Husilerin gemilere yönelik saldırılarını kınayan Ocak 2024 BM Güvenlik Konseyi kararında çekimser kalmasına kadar uzanıyor. Bu kapsamda Trump’ın Ukrayna’yı terk etmesinin bir nedeni de deniz ulaştırma ağında çeşitli nedenlerle açılan gedikleri önleyememiş olmasıdır. Arktik’te Rusya kontrolünde açılan kuzey rotası tüm denklemleri alt üst etti. Bu gelişmeler ışığında Trump’ın Panama Kanalı, Grönland ve Kanada iddiaları ile Husilere karşı hafta başı başlatılan hava saldırılarının nedeni anlaşılır. Diğer yandan Çin’in BRI (Kuşak ve Yol) girişimi ile Malakka Boğazına olan bağımlılığını azaltması ve Ukrayna tecrübesi sonrası ABD’nin uzak Asya’da Singapur, Güney Kore, Japonya ve Avustralya gibi ülke yönetim kademelerinde güvenilirliğinin sorgulanması kaçınılmaz olarak gelecekteki ittifak yapılarını etkileyecektir. Husilere yapılan bu saldırıların bir amacı da düğüm noktalarını koruma ve kontrolü ele geçirme kararlılığının bir manifestosu.  Bu arada ABD silah sanayiinin her yıl ihtiyaç duyduğu asgari 50 milyar dolarlık sipariş listesinin dolması da önemli. ABD, Ukrayna’dan geri çekilirken Silah sektörüne yeni fırsat pencereleri açmalıydı. Husiler, riskin en az ancak başta gemilerin pahalı hava savunma sistemleri olmak üzere cephane tüketiminin yüksek olacağı bir savaş alanı. O nedenle Trump her ne kadar barış dese de asıl amaç güç üzerinden barışı sağlamak. Bu da yüksek kazançlı savunma sanayini teşvik eden ana faktör olmaya devam edecektir. 

HUSİLER NEDEN BAŞARIYOR?
7 Ekim 2023’ten bu yana başlangıçta iptidai bir milis gücü olarak değerlendirilen Husiler, ticaret ve savaş gemilerini hedef almak için hızla gelişmiş askeri teknolojiler elde ederek, geliştirdiler ve korunaklı bölgelere konuşlandırdılar. İranlı ve İran’a yakın tedarikçilerden değişik yollardan ülkeye sokulan cephanelikte artık modifiye edilmiş çok sayıda gemiye karşı balistik füze, seyir füzesi, insansız hava aracı ve insansız su üstü araçları bulunuyor. Husilerin elinde Financial Times gazetesinin araştırmasına göre 40 km ile 2150 km arasında değişen menzillerde Filistin 2 ve Hatem 2 hipersonik füzeleri; Burkan ve Karrar balistik füzeleri; Mandab 2, Kuds 4 gezgin füzeleri; Mohit, P15 Termit ve Asef 2 gemiye karşı füzeleri var. Bu envanterin yanısıra Husiler, 150 km ile 2600 km arasında değişen menzilde 6 çeşit silahlı drone sistemine sahipler. (Yafa, Samad 3/4, Kasef 1/2, Vahid ve Mirsat1/2.) Husiler, bu silahları daha gelişmiş güdüm sistemleri ile kuzey ve doğu Yemen’de genellikle yerin derinliklerine gömülen gizli cephaneliklerde bir araya getirmeyi ve değiştirmeyi; radar, uydu görüntüleri, halka açık (AIS) gemi transponder verileri ve diğer araçları kullanarak ticaret gemilerini izlemeyi ve hedeflemeyi öğrendiler. Sonuç olarak, Husiler, 2024 yılı başlarında ilk kez gemiye karşı balistik füzenin kullanılması da dahil olmak üzere asimetrik deniz savaşını öğrendiler ve uyguladılar.  Husiler Pentagon istatistiklerine göre 170′ten fazla kez ABD savaş gemilerini ve 145 kez de değişik bayraklı ticari gemileri hedef aldılar. Husiler bugüne kadar henüz bir ABD savaş gemisini vurmamış olsa da iki ticari gemiyi batırdılar. 17 Nisan 2024 tarihli Amerikan The National Interest Dergisinde Peter Suciu imzalı “Husi ve İran füzelerini imha etmek ABD’ye 1 milyar dolara mal oldu” başlıklı makalede zamanının Amerikan Donanma Bakanı Del Toro’nun Kongrede verdiği açıklamalara yer veriyordu. Bakan şöyle diyordu: “ABD Donanması gemilerine ve ticari gemilere yönelik 130’dan fazla doğrudan saldırıya karşı koyduk” dedi…Geçtiğimiz altı ay boyunca, deniz kuvvetleri, İran’dan ve vekil güçlerinden gelen hava tehditlerine karşı koymak için yaklaşık 1 milyar dolarlık hava savunma füzesi ateşledi.” Del Toro, bu durumun donanma stokları üzerinde yarattığı mali baskının altını çizerek, mühimmatı yenilemek için kısa dönemde 2 milyar dolar ve daha sonra 95 milyar dolarlık ek finansmana acil ihtiyaç olduğunu vurguladı. Bir Amerikan kongre yetkilisi şöyle diyor: “Bunlar berbat Husi hedeflerini vurmak için gerçekten pahalı mühimmatlar…Her birini değiştirmek aylar sürüyor ve çok yüksek maliyetli.”

YEMEN MÜDAHALESİ İRAN’A UZAR MI?
Yemen Müdahalesi İran’a Uzar mı? günümüzde her dakikada dünya çapında 1600 konteyner gemilere ya yükleniyor ya da boşaltılıyor. Ya da her gün 5,5 milyon ton petrol deniz üzerinden taşınıyor. Hürmüz Boğazı, Bab el Mendeb Boğazı ve Kızıldeniz rotalarının bu işleyen düzende aksaması diğer alanlarda zincirleme kötüleşmeler yaratacaktır. Bab El Mendeb Boğazı zaten işleyişi %70 oranında bozdu. İran’a Amerikan ve İsrail müdahalesi Hürmüz’de de benzer bir aksama yaratırsa bunu dünya ekonomisi kaldıramaz. Doğu Akdeniz’de Hamas ve Hizbullah’ın zayıflamasıyla birlikte Husiler, İran’ın vekillerinden en dinamik ve güçlü olan şekliyle öne çıkıyor ve ABD’nin bölgedeki çıkarları için ciddi bir tehdit oluşturmaya devam ediyorlar. Ancak Husilerin küresel ticarete ve müttefik donanmalarına yönelik saldırısı, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarını sona erdirme yönündeki büyük stratejik hedeflerini ilerletmede etkili olamadı. Aksine, İsrail’in Gazze’deki saldırıları ve kara operasyonları tam güçle ve ateşkesi yeniden tesis etmek için net bir yol olmaksızın yeniden başladı. İran’ın artan Amerikan tehditleri nedeni ile geri adım atması ve Trump’ın ABD donanmasının tüm yeteneklerini Husilere karşı kullanma kararlılığıyla, Ensarallah‘ın Kızıldeniz’deki durumu zayıflayabilir. Ancak kara işgali olmadan sona ermez. Bu nedenle ABD’nin küresel denizcilik liderliğinin merkezinde en önemli yer tutan seyir özgürlüğünü korumadaki itibarı ciddi tehdit altında kalmaya devam ediyor. Diğer yandan günde 15 milyon varil petrolün geçtiği Hürmüz Boğazı’nın İran tarafından kapatılma senaryoları göz önüne alındığında Kızıldeniz’in devam etmekte olan tehlikeli bölgeye dönüşmüş olması da Amerikan deniz jeopolitiğine gerçekten büyük bir darbe oluyor.  Husilerin İran tarafından desteklenmesinin artarak devam ediyor olması bir yana, İran’ın Rusya ve Çin ile stratejik iş birliğinin her geçen gün artması İran’ın doğrudan ve dolaylı etkisi altındaki Hürmüz ve Bab El Mandeb boğazlarını küresel güç mücadelesinde ABD ve AB’nin yumuşak karnı yapıyor. İran-İsrail ve İran-ABD çatışması başlarsa dünya deniz ticareti enerji arzında en önemli rolü oynayan iki boğazdaki ticari trafiği kaybeder. Bu kaybın sonuçlarını ABD, AB ve Uzakdoğu’daki ortakları kaldıramaz. Bu tehdidin devam etmesi, Suudi Arabistan ve BAE gibi küresel lojistik merkezler olmayı hedefleyen devletler için de yıkım olur. ABD, koşulların karmaşaya dönüştüğü söz konusu konjonktürde İsrail’i korumaya devam etmeye devam ederse, bu durumda Rusya ve Çin gibi ABD karşıtı devletler küresel deniz ticaretinin aksaması için her yolu deneyeceklerdir. Aksayan küresel deniz ticareti 1945’ten bu yana okyanusların hâkimi olduğunu iddia eden ABD’nin güç ve prestij kaybına neden olacaktır. Zaten yerlerde sürünen Amerikan itibarı çok daha fazla kan kaybedecektir. Husiler bu sürece her koşulda katkı sağlayacaktır. ABD’nin bunu önlemesi de zahmetli ve zordur. Zira kara harekâtı ile işgal olmadığı, ya da İran ile deniz irtibatı tamamen kesilmediği sürece Husileri durdurmak kolay değil. ABD, İsrail’i Kongrede alkışlamaya devam ettiği sürece karşılaştığı jeopolitik karmaşa büyüyecektir. Sorun, ABD’nin jeopolitik önceliklerine kimin karar vereceğidir. Amerikan demokrasisi ve seçim süreci Yahudi finansı üzerinden yürütüldüğü sürece bu önceliklere kimin karar vereceği açıktır. Husiler, söz konusu başarıların moral etkisi ve geliştirdikleri yeni taktik ve tekniklerle sahadaki kozlarını daha da yükselttiler. Başından bu yana tekrarladığım üzere kara harekâtı ile bir işgal olmadan Husilerin son 20 yılda geliştirdikleri asimetrik deniz harbi yeteneğini yok etmek olası değil. Soru şudur: “ABD ve ayrılmaz müttefikleri İsrail ve İngiltere Yemen’de askeri işgal harekâtına girişebilir mi? Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri vekalet savaşına tekrar ikna edilebilir mi?”

Etiketler : ,
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.