1. HABERLER

  2. GÜNCEL

  3. Gideceği limanı bilmeyen gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez
Gideceği limanı bilmeyen gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez

Gideceği limanı bilmeyen gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez

Fransız yazar ve düşünür Montaigne’in ünlü sözü tam da bugünler için Cumhuriyetin 101.yaş gününde Türkiye’nin durumunu özetliyor.

A+A-

Cem GÜRDENİZ – Emekli Tümamiral

2020 sonrası adeta dümen arızası vermiş gemi gibiyiz. Yelkenli tekneler dümen kontrolünü kaybettiğinde rüzgâr üstüne dönerler ve yelkenleri indirilene kadar bir sağa bir sola savrulurlar. Yelkenler indirildiğinde ise sürüklenir ve dalgalara borda (yan) verirler. Dalgalar büyüdüğünde gemiyi doğrultacak karşı kuvvet elde edilemediğinde ise alabora olup batarlar. 

EKONOMİ ÇÖKERKEN JEOPOLİTİK TAVİZLER DÖNEMİ BAŞLAR
15 Temmuz FETÖ Darbe girişiminden sonra devlet karşısındaki birleşik ABD/AB ve İsrail cephesinin jeopolitik geleceğimiz için büyük bir risk ve tehdit oluşturduğunu idrak edebildi ve ciddi bir rota değişikliğine girdi. Rusya ve Çin ile yakınlaşma ve stratejik iş birliği kapıları açıldı. NATO, AB ve Amerikan etki alanının Türkiye üzerindeki yıkıcı hamlelerini önleyici tedbirler alındı. Türkiye’nin üç jeopolitik ağırlık merkezinde (KKTC, Mavi Vatan ve Irak/Suriye sınır bölgesi) kendi çıkarlarımızı ABD/AB çıkarları üzerinde önceleyen bir politika uygulamasına geçildi. Ancak 2019 sonunda başlayan COVID pandemisi ile ekonomimiz durgunluğa girdi ve 2020’nin ortalarından itibaren doların TL karşısında yükselişi hız kazandı. Bu durumu ABD ve AB kendi lehine çevirmede gecikmedi. Jeopolitik tavizler dönemine geçildi. 

GERİLEMENİN BAŞLANGICI
Her şey 22 Kasım 2020 günü AB’nin Yunan Amiral emrindeki Irini Deniz Güvenlik Harekâtında Arkas Firmasına ait Türk bayraklı La Rosalie -A konteyner gemisine Akdeniz’in açık deniz alanında Alman firkateynindeki deniz komandolarının deniz haydutları gibi Ankara’dan izin almadan çıkması, personeli donlarına kadar soyarak, kafalarına namlu dayayarak manevi işkence yapması ve bunu Türkiye’nin hazmetmesi ile başladı. O günden sonra Doğu Akdeniz’den çekildik. Ekonomik iflasımızla birlikte jeopolitik tavizler dönemine girdik. 2021’de Montrö Sözleşmesini savunan 104 emekli Amiral açılan kumpas bir dava üzerinden adeta linç edildi. Buna rağmen 2022 Şubat’ında başlayan Rusya-Ukrayna Savaşında Amirallerin savunduğu Montrö Sözleşmesi sayesinde tarafsız kalabildik. Maalesef bu kumpas dava sayesinde bahriyenin kurumsal kültürü ancak II. Abdülhamit döneminde yaşanacak derecede yara aldı. Aynı dönemde Bahriyenin yüzyıllardır sahibi olduğu Kasımpaşa’daki Divanhane ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa Kışlası Deniz Kuvvetlerinden alındı. 2022’ye girerken Türk finans sistemi dolar TL kurunun makas açması üzerine neredeyse alt üst oldu. Böylece dolar kurunun yükselişi ile jeopolitik tavizlerin sıralanması arasında kurulan ilişki her cephede kayıplara neden oldu. 

ZORLAMA TÜRK YUNAN YUMUŞAMASI
Mayıs 2022’de devletin en üstündeki makam “Benim için Mitçotakis diye biri yok’’ derken Aralık 2023’ten itibaren Yunanistan ile bahar havası başlatıldı. Ancak 7 Aralık 2023 tarihinde her iki lider Atina’da buluştu. 6 Ekim 2024 tarihinde Yunan Dışişleri Bakanı Gerapetritis, Yunan EKathimerini gazetesine bir röportaj verdi. Çok şey öğrendik. Mavi Vatanın geleceğini etkileyecek çok ciddi gelişmeleri kendi Dışişlerimizden değil, Yunan Bakanın röportajından duyduk. Yunan Bakan, iki liderin 7 Aralık 2023 Atina buluşmasında kendilerine bakan düzeyinde çalışarak kıta sahanlığı ve MEB sınırlandırması için bir yol haritası kapsamında mutabakat muhtırası hazırlamaları görevini verdiklerini belirtiyor.  Bu çerçevede 2025 Ocak ayında Ankara’da yapılacak Yüksek Seviyeli İşbirliği Konseyinde iki ülkenin MEB ve Kıta Sahanlığı sınırlarının belirlenmesi için derinliğine bir çalışma sürecinin başlatılacağının hedeflendiğini ekliyor. Bakan daha da ileri giderek mealen Türkiye’nin 18 Mart 2020’de BM’ye deklare ettiği Akdeniz kıta sahanlığı sınırlarını kesinlikle tanımayacaklarını dile getiriyor. Ayrıca karasuları genişliği konusunun egemenlik hakkı olduğu ve Ege’de 12 mil karasuyu genişletme haklarını gereken zamanda kullanmak üzere saklı tuttuklarını söylüyor. 

Yunan Bakan iki ülke diplomatlarının sonuç odaklı çalışmalarını sürdürdüğünü adım adım güven ortamını oluşturduklarını vurguluyor. (Ne güven ama! Son beş ayda Bodrum ve Datça’da Yunan sahil güvenlik botlarının küstah ihlalleri olmamış, balıkçılarımıza ateş açılmamış, Kardak benzeri ada ve adacıklarda kışkırtma yapmamışlar gibi) 

AKDENİZ OLMADI, SOMALİ VERELİM
Tüm bu gelişmeler yaşanırken Akdeniz yerine donanma korumasında iç savaş ve dış tehdit sarmalındaki Somali’nin riskli sularında petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerine iştirak edildi. ABD’nin baskısı ile Akdeniz enerji potansiyelini terk edip uzak Afrika diyarlarına gönderildik. Kısacası Mavi Vatan tamamen unutuldu. 

VAHDETTİN KÖŞKÜNÜ SELAMLAMAK
2023’te Cumhuriyetin 100. Yılında donanmanın 100 parçalık tören geçiş filosuna bahriye ve devlet teamülleri dışında Vahdettin Köşkünü selamlatıldı. Cumhuriyetin en büyük savaş gemisi TCG Anadolu Amfibi Hücum Gemisi, 6 Şubat 2022 Büyük Anadolu Depremimde İskenderun’da kullanılmak yerine daha sonra 2023 yılında seçim otobüsü gibi kullanıldı. 2024’te PKK/YPG/PYD ile çatışmalarda şehit verdiğimiz günlerde İsrail’e destek için Akdeniz’de bulunan Amerikan Amfibi Hücum Gemisi USS Wasp ile savaş gemilerimiz geçiş eğitimi yapabildi ve bu faaliyeti MSB yerine Amerikan kaynaklarından öğrendik. Aynı gemi 9 Eylül İzmir zafer haftasının başında İzmir’de ağırlandı. Diğer yandan Devletin en üst makamı “Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır” demesine ve İsrail’e en üst perdeden tehdit deklarasyonları yapılmasına rağmen Kürecik Radarı faal tutulmaya devam edildi. Diğer yandan ABD baskısı ile Rusya ile ticaret yapan firmalarımıza uygulanan baskılara direnilmedi. ABD firmalarına avantaj sağlayacak şekilde LNG ithalatımız artırıldı. Fenerdeki Rum Patriğinin sözde Constantinople Ekümenik Patriği sıfatı ile Amerikan Teo politiğine hizmet etme pratiğine mani olunmadığı gibi Batı Trakya Türkleri Yunanistan’da kendi müftüsünü dahi seçemez iken Heybeliada Ruhban Okulunun açılabilme sürecinin devam ettiğini Yunan basınından öğrendik. Diğer yandan Suriye’de uygulanan çok yanlış politikalar nedeniyle ülkemize geçici sığınmacı statüsünde ve kaçak olarak milyonlarca Suriyeli Arap giriş yaptı. ABD’nin baskıları ile Afganistan’da kendilerine hizmet eden Afganları Türkiye’nin kabul etmesi sağlandı. Avrupa’nın bir nevi göçmen deposu olmamıza izin verildi. Muhalefet bu konuda da iktidara gereken direnci göstermedi. 

DİYALEKTİK EKSİKLİĞİ
Kısacası Cumhuriyetin 100. Yılı Türkiye Yüzyılı ilan edilirken bu tavizler yaşandı. Bu dönüşümde temel neden şüphesiz artan ekonomik baskılar ve ABD’de görülmekte olan Türkiye aleyhindeki yolsuzluk davalarının varlığı oldu. Ciddi baskılar altında kaldığı anlaşılan rejim, iktidarda kalabilmek için; ana muhalefet ise iktidara gelebilmek için gerileyen ve ahlaki üstünlüğünü tamamen kaybeden, çökmekte olan ABD hegemonyasının etki alanına girmekten çekinmedi. O nedenle ABD ve AB’ye hizmette ortak anlayış içinde hareket edildiğinden bu durum Türkiye’nin bir nevi demokratik diyalektik zafiyeti olarak görüldü. Zira iktidarın tezi varsa muhalefetin anti tezi olmalıdır ve bu etkileşim jeopolitik konularda çok önemlidir. Bu durum ülkemizde ortadan kalkmıştır. Emperyalizm için bu durum en iyi durumdur. 

OKSİMORON BİR SİYASET
Tarihimizin en büyük teröristinin eceliyle yargılanmadan öldüğünün ertesi günü 22 Ekim 2024’te tarihimizin en kanlı teröristi iktidar ortağı partinin -hem de milliyetçi lideri tarafından- meclise davet edildi. Böylece bir yandan İsrail ile çatışma riskinden bahsetmek diğer yandan İkinci İsrail’in silahlı örgütü PKK liderini meclise çağırmak gibi oksimoron bir durum ortaya çıktı. Böyle bir bocalama ve kararsızlık durumu ancak Balkan Savaşında ve Yunan işgalinde yaşanabilirdi. Bu jeopolitik kararsızlık maalesef 23 Ekim 2024 tarihinde Ankara Kahraman Kazan’da bulunan TUSAŞ tesislerindeki terör saldırısını tetikledi. Tam da Rusya /Kazan BRICS zirvesi ve İstanbul’da yapılan Savunma Fuarı sırasında icra edilen bu saldırı ile jeopolitik sürüklenme sarmalındaki ülkemize şu mesajlar verildi.  İlk olarak jeopolitik düzlemde BRICS zirvesinin Türkiye’deki kamuoyu etkisi engellendi. İkinci olarak stratejik düzlemde savunma sanayiinin terörle mücadelede en çok kullandığı SİHA ve helikopterleri üreten sembol tesisi üzerinden “sizi asimetrik saldırı ile vurabilirim” mesajı verildi. Üçüncü olarak operatif düzlemde yurt içinde iktidar tarafından tamamen bitirildi propagandası yapılan PKK terörünün bitmediği ve emperyalizmin emrinde nokta atışı yapacak şekilde kullanıma hazır olduğu mesajı verildi. Dördüncü olarak siyasi düzlemde bir gün önce PKK liderinin iktidar ortağı tarafından meclise davet edildiği bir konjonktürde bu davet çağrısını eleştirenlere anlaşma olmazsa “terörü şehirlere yayarız” mesajı verildi. Son olarak moral ve psikososyal düzlemde cumhuriyetin 101.yılını kutlamaya 6 gün kala halkta bezginlik, yılgınlık etkisini yaratmayı hedeflendi. Normal şartlar altında Ana Muhalefet Partisinin hem de Atatürk’ün kurduğu bir partinin böylesi sembol bir terör saldırısından sonra ülkedeki bölücü ayrılıkçı Kürt hareketlerine tavır alması gerekirken tam aksi bir şekilde hareket edilmiş ve tarihte örneği az görülecek bir aymazlık sergilenmiştir. 

DOĞRULARI GÖTÜREN YANLIŞLAR
Tüm bu gelişmeler yanında Türkiye’nin  2009 yılında Türk Devletleri Teşkilatının kurulmasına destek vermesi; 2016’da Rusya’dan S 400 Hava Savunma Füze sistemi temin etmesi; 2020 Kasım’ında Dağlık Karabağ bölgesini özgürlüğüne kavuşturmasında Azerbaycan’a destek vermesi; Rusya Ukrayna Savaşında Montrö Boğazlar Sözleşmesinin 19. Maddesini kullanarak NATO üyeliğine rağmen tarafsız politika uygulanabilmesi önemlidir. Ancak bu bağımsız hamleler 2020 sonrası ABD ve AB’ye üst üste verilen tavizlerle yarattığı katma değerleri yok etmiştir. Ana muhalefet ise tüm bu gelişmeler yaşanırken ABD ve AB jeopolitiğine bağlı olduğundan bu taviz hamlelerini değil eleştirmek aksine desteklemiştir. 

KUKLACI İLE AYNI SAHNEDE OLMAK İMKANSIZ
Türkiye hem NATO’da ve AB Gümrük Birliğinde kalıp hem kendi jeopolitik hedeflerini gerçekleştiremez. PKK’ya yurt içinde silah bıraktırsa bile YPG/PYD’nin Amerikan askerleri olarak silah bırakmasını sağlayamaz. Türkiye Kuzey Suriye’de gerçekte ABD iel savaşmaktadır. Diğer yandan Türkiye NATO’da kaldığı sürece Ege ve Akdeniz sorunlarını da çözemez. Zira ABD ve AB, Türkiye ile Yunanistan’ın savaşmasına asla izin vermeyeceği gibi iki ülkenin barış içinde yakınlaşmasına da izin vermez. Zira birbirine yaklaşan Türkiye ve Yunanistan olur da Rusya ile yakınlaşırlarsa ABD için kâbus yaşanır. Türk Boğazları ve Ege geçitlerinin Türkiye, Yunanistan ile yakınlaşmış Rusya’nın etki alanına girmesine izin verilmez. Bu nedenledir ki 1933 sonrası güllük gülistanlık olan Türk Yunan ilişkileri her iki ülkenin NATO üyesi olmasından sonra 1955’te düşmanlığa dönüşmüştür. Sebebi Amerikan jeopolitiğidir. 

YENİ SENARYOLARA HAZIR OLMALIYIZ
Türkiye’nin bugünkü konjonktürde yapacağı en büyük hata İsrail - İran çatışmasında NATO/ABD tarafında aktif rol almasıdır. Böyle bir senaryoda ABD zio/neoconlarının en büyük isteği Türk kanını ve Türk coğrafyasını kullanmak olacaktır. Ne diyordu Bay George Soros? “Türkiye’nin en büyük ihraç malı ordusudur.’’ Bay Soros bizi Ukrayna ve ucuz kanı ile karıştırmış olmalı. Aksine Türkiye’nin en büyük ihraç malı coğrafyasıdır. Bu coğrafyayı kendi çıkarlarına kullanmak ise devletin görevidir. Ancak görünen o ki hem iktidar hem muhalefet muhteşem coğrafyamızı ABD ve AB emrine vermeye hazır görünmektedirler. 21. Yüzyılın ilk çeyreği bitmek üzere. Aklımızı başımıza almalı ve yükselen Asya’da hak ettiğimiz yeri almalıyız. Batı ile ekonomik ve ticari ilişkileri devam ettirirken savunma ve güvenlik iş birliğinden kaçınmalıyız. Zira batıya yaslandıkça daha çok içimize sızıyorlar ve kendi içimizde bölerek, hainler devşirerek saldırıyorlar. Bu durumu FETÖ ve Amerikan Ziocon/neocon sermaye desteği ve fonlaması ile kurulan STK’lar, medya kuruluşları ve kanaat önderlerinden daha iyi anlatan örnekler olamaz. Maalesef Cumhuriyetin 101. Yılına tarihimizin en büyük zafiyet kimyası içinde giriyoruz. İktidar ve muhalefetin bugün için pusulası arızalıdır. Her ikisi de cumhuriyet gemisinin hangi limana gideceğini bilmiyor. Değil Mavi Vatan, son haftalarda gerek anayasa tartışmaları gerekse yeni açılım çerçevesinde yaşananlarla söyleyebiliriz ki Ana Vatan dahi artık risk altındadır. Anadolu yarımadası için Sakarya Ruhuna geri dönme ve Kuvayı Milliye Şehitlerinin mezardan çıkma vakti her geçen gün yaklaşmaktadır. 

TAVSİYELER
Bu görüşler ışığında her şeye rağmen asla moral bozukluğu yaşanmamalı, iç güvenlik ile ilgili tedbirler en üst düzeyde uygulanmalı ve 29 Ekim’de son haftalarda yaşananlara inat halk büyük bir coşku ile cumhuriyeti kutlamalıdır. Türkiye dinci ve etnik bölünmelerden acılar çekmiş bir devlettir. ABD /AB etkisi altında her ikisini kullanarak iktidarda kalmayı ya da iktidara gelmeyi hedeflemek intihar ile eş değerdir. İktidar ve muhalefet ekonomik baskı ve Amerikan şantajlarına rağmen Atatürk’ün gerçek rotasına dönmeli, yaptıkları akla ziyan açıklamalarla çöken bir hegemonun akamete uğramış Büyük Ortadoğu Projesine su taşımaya son vermelidir. Toplumun son derece kutuplaştığı, yolsuzluk ve çürümenin kronikleştiği bugünkü koşullarda devlete, kurumlara, akademik dünyaya, medyaya ve belediyelere sızmış sadece Fetöcüler ve bölücüler değil kökü şüpheli tüm tarikat, cemaatler ile ABD/AB ve İsrail istihbarat ajanslarınca fonlanan kişi ve kuruluşların artık milli güvenlik riski/tehdidi oldukları unutulmamalıdır. 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.