Dünyada Su Sorunu ve Paylaşılamayan Nehirler
Verilere göre dünyada 17 ülkede aşırı düzeyde su sıkıntısı yaşanıyor. Bunlar sırasıyla Katar, İsrail, Lübnan, İran, Ürdün, Libya, Kuveyt, Suudi Arabistan, Eritre, Birleşik Arap Emirlikleri, San Marino, Bahreyn, Hindistan, Pakistan, Türkmenistan, Umman ve Botswana. Araştırmalar, bu ülkelerdeki temiz içme suyunun yüzde 80 oranda tarım, sanayi ve şehir belediyeleri tarafından kullanıldığını ortaya koymaktadır. (1)
Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü (WRI) hazırladığı rapora göre su sorunun en çok Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde görüldüğü dikkati çekilirken, sıkıntılı ülkeler içinde 13’üncü sırada bulunan Hindistan’ın listede yer alan 16 ülkenin toplam nüfusunun 3 katı insanı barındırması bu ülkede yaşanan temiz su sıkıntısını gözler önüne sermektedir. Bu listede Türkiye ikinci kategoride yani ‘yüksek derecede su sıkıntısı çeken ülkeler’ arasında yer almaktadır.
Dünyanın su talebi önümüzdeki yıllarda büyük olasılıkla daha da yükseleceği aşikardır.
Hızla büyüyen nüfus sebebiyle, insanlar, tarım arazileri ve şirketler tarafından yapılan tüketim daha da artacak; daha fazla insan kentlere göç ederek, kaynakları daha da zorlayacak ve bu noktada, yeni oluşan orta sınıf, taleplerinin karşılanması adına, daha yoğun su kullanımı gerektiren gıda ve elektrik üretimi için talebini arttıracaktır.
2040 yılında son derece yüksek oranda su sıkıntısı ile karşı karşıya kalacağını düşünülmektedir. Ayrıca, 2040 yılına kadar, Şili, Estonya, Namibya ve Botsvana’nın yaşayacağı su sıkıntısında önemli bir artış yaşanabileceği hesaplanmakta; özellikle bahsi geçen ülkelerde bulunan işletmelerin, tarım alanlarının ve toplulukların, kıtlığa karşı bugün olduklarından çok daha savunmasız olabilecekleri anlamına gelmektedir.
Şu anda su sıkıntısı ile ilgili gerçekler şunlardır:
• Yeryüzünün yüzde 70’i su, bunun yüzde 97,5’i tuzlu su ve yüzde 2,5’i tatlı sudur.
• Kirli suların yol açtığı hastalıklardan her yıl 2,2 milyon insan ölüyor, her 8 saniyede bir bebek can vermektedir.
• Kirli su kurbanlarının çoğu gelişmekte olan ülkelerdedir.
• 1,2 milyar insanın içecek suyu yok. Dünya nüfusunun üçte birinin, 2,4 milyar insanın, su arıtma tesisi yok.
• Son yüzyılda dünya nüfusu 2 kat, su tüketimi ise 6 kat arttı.
• Kalkınmakta olan ülkelerde sanayi atıklarının yüzde 70’i, kanalizasyonun yüzde 90’ı doğrudan su kaynaklarına verilmektedir.
• Dünya nüfusunun yüzde 40’ı su sıkıntısı çekmektedir.
• 1 litre atık su, 8 litre temiz suyu kirletmektedir.
• Dünya tarım alanlarının yüzde 70’i çölleşme tehlikesi altındadır.
• En yoksul yüzde 20’lik kesim temiz içme suyundan mahrumdur.
• Avrupa’da kişi başına günde 160 litre su tüketilirken, bu oran Somali’de 5-10 litre ve bu suya ulaşmak için kilometrelerce yol katedilmek zorundadır.
• 2032’de dünya nüfusunun yarısı içecek su bulamayacağı hesaplanmaktadır.
Tüm bu gerçekler ışığında Dünya’da paylaşılamayan nehirler yakın gelecekte ciddi çatışmalara vesile olacaktır. Örneğin Ortadoğu’da su kaynaklı çatışmaların örnekleri bugün bol miktarda olsa da, milattan önce (MÖ) 3000 yılından bu yana antik Mezopotamya’da bu tür çatışmalar görmek mümkündür. Kurak ve yarı kurak bir bölge olarak tanımlanan Ortadoğu, iklim değişiminin hayati sonuçlar doğuracağı bir bölgedir. Su kaynaklarının yetersiz olduğu bölgede beklenen sıcaklık artışları ve yağışların azalması ile tarım, gıda, enerji, turizm gibi alanlarda olumsuz etkiler yaşanabileceği tahmin edilmektedir. Ekonomik olarak, Ortadoğu bölgesi ağırlıklı olarak tarıma dayalıdır ve çöle yakın bir çevrede tarım yapılmaktadır. Suyun politik bir araç olma özelliği çok yüksektir ve her zaman çeşitli çatışmalara neden olmuştur. Ortadoğu’nun sert ve değişken su şartları, çok yoğun su çatışmalarına ortam sağlamaktadır. Bölgenin en önemli üç su kaynağı Ürdün, Nil, Dicle ve Fırat nehirleri çatışmanın kaynağı olmaktadırlar.
Örneğin Nil için Mısır’da iktidar krizini fırsata çeviren Etiyopya, 2011’de Mavi Nil Nehri üzerinde barajın yapımına başlaması başlı başına bir problem kaynağıdır.
Mısırlılar, Nil’in kaynağının ‘Ay Dağları’ olduğunu düşüyordu. Nil’in kaynakları ancak 19. yüzyılda, yani Amerika’nın keşfinden dört yüzyıl sonra bulunabildi. İki kaynak var. Kenya’daki Viktorya Gölü’nden çıkan Beyaz Nil’in suları, Sudan’ın geniş bataklıklarında dağılıyor. Nil’in Hartum’dan geçip Mısır’a giden sularının %85’i ise, kaynağını Etiyopya’daki dağlardan alıyor. Mısır, barajın doldurulmasının hem kısa vadede hem de -Hedasi Barajı’nda oluşacak olan göldeki buharlaşma nedeniyle- uzun vadede su kıtlıklarına yol açmasından korkuyor.
Mısır, Sudan ve Etiyopya’yı sıcak çatışmanın eşiğine getiren ve Nil Nehri üzerinde hakimiyet mücadelesine yol açan Büyük Etiyopya Rönesans Barajı krizi, bölgesel ve uluslararası aktörlerin devreye girmesine rağmen çözülememektedir. Yoğun diplomasi trafiğine rağmen Etiyopya ve Mısır tarafının uzlaşmasız ve inatçı tutumu sebebiyle müzakerelerde ilerleme kaydedilemekte; Etiyopya’nın nehrin en büyük kolu Mavi Nil üzerine inşa ettiği Hedasi Barajı’nın bölgede yarattığı tansiyonun yakın zamanda bitmesi beklenmediği gibi savaş dahil her ihtimal masada tutmaktadır.
Sudan, yağmur mevsimindeki taşkınları önleyeceği, tarım potansiyeline katkı sağlayacağı için barajın yapılmasına olumlu bakmakta, ayrıca baraj, Sudan sınırına inşa edileceği için Hartum yönetimi, her gün saatlerce kesintilerin yaşandığı ülkede elektrik krizini ucuz yoldan çözüme kavuşturmanın hesaplarını yapmaktadır. Hartum yönetimi, baraj çevresinin çok önemli bir nüfusu barındırdığı, teknik ve hukuki konularda anlaşılmadan barajın doldurulması ve işletilmesinin bölge güvenliği açısından riskler barındırdığı gerekçesiyle Etiyopya’nın tek taraflı adım atmasına kesin olarak karşı çıkmaktadır.
Mısır ise tarım ve içme suyunun neredeyse tamamını Nil Nehri’nden karşılamaktadır. Özellikle kurak mevsimlerde Mısır’ın “can damarı” Nil’e barajdan salınacak suyun miktarı, Kahire için hayati önemlidir. Mısır, barajın daha geç ve kurak mevsimde daha çok su bırakılarak doldurulmasında ısrar ederken, Etiyopya, barajın Mısır ve Sudan’ı olumsuz etkilemeyeceğini savunmaktadır.
Tüm bunlar eşliğinde görülmektedir ki şu anda yaşanan ve önümüzdeki yıllarda derinleşecek olan sorunların sebebi, bölgesel siyasi hatalar - mantıksız su politikaları, nehirlerin yukarı kısımlarındaki ülkeler ile aşağı kısımlarındaki ülkeler arasında eşgüdüm olmaması, çevreye önem verilmemesi gibi nedenledir. Nil meselesinde de Fırat-Dicle meselesinde de tek mantık, güç ile suyu kendi avantajına kullanma hedefidir. Ancak asıl sorun bu meselelerde düzenleyici rol oynayabilecek herhangi bir bölgesel kuruluşun olmamasıdır.
Tüm denizcilere Allah selamet versin.
Kaynaklar:
(1) Euronews / Kerem Congar 07/08/2019
(2) Youth Ki Awaaz by WTD
(3) Su Kaynaklarının Türkiye Açısından Ekono-Politik Önemi Ekseninde Olası Bir Tehlike: Su Savaşları – Levent Yılmaz / Sencer Peker
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.