1. YAZARLAR

  2. Umur UĞURLU

  3. Doğu Akdeniz Enerji Jeopolitiği
Umur UĞURLU

Umur UĞURLU

Deniz Lojistiği Yöneticisi

Doğu Akdeniz Enerji Jeopolitiği

A+A-

Doğu Akdeniz bölgesi olarak farklı tanımlamalar olmakla beraber, çoğunlukla, Tunus’daki Bon Burnu ile İtalya’ya bağlı Sicilya Adası’nın batıya uzanan ucundaki Lilibeo Burnu arasında çizilen hattın doğusunda yer alan bölge olarak kabul edilmektedir.[1] Ancak, çalışmamızda daha çok Mora yarımadasından çizilen dikmenin doğusunda kalan bölge üzerinde durulacaktır. Aslında daha çok Levant Bölgesi olarak tanımlamak daha doğru bir tabirdir. Levant (Arapça: el-Maşrık), Akdeniz 'in doğu sahillerinde bulunan geniş bir araziyi tanımlamak için kullanılan, sınırları kesin olmayan, coğrafî, tarihî ve kültürel bir adlandırmadır.

Doğu Akdeniz

Bu bölge antik çağlarda eski karalar topluluğunun da önemli bölgesi durumundaydı. Doğu Akdeniz'de Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Mısır, İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye, Yunanistan (Meis Adası nedeniyle) ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) kıyıları bulunmaktadır. Ayrıca Yunanistan'ın başta Girit Adası olmak üzere Ege'deki bazı adaları ve Libya ana karasının bazı kıyıları Doğu Akdeniz'i görmekte ve bu bağlamda Doğu Akdeniz ile ilgili ülkeler arasında yer almalarına gerekçe oluşturmaktadır. 

Tarihsel açıdan bakıldığında, Doğu Akdeniz coğrafyasının Malta ve İtalya kıyılarının doğusundan itibaren tamamının yüzlerce yıl boyunca Osmanlı hakimiyeti altında kaldığı görülür. 300-400 yıllık bu hakimiyet, Osmanlı Devleti’nin halefi olan Türkiye’ye, Libya’dan Suriye ve Yunanistan’a uzanan bu coğrafyadaki Osmanlı bakiyesi halkların huzuru ve güvenliği açısından sorumluluk yüklemektedir. Sayısız bölge dışı aktörün cirit attığı bu coğrafyaya Türkiye’nin ilgisiz kalması, tarihsel sorumluluğunun yanında ekonomik ve güvenlik çıkarları açısından da kabul edilebilir değildir.

Bölge bugün de tüm dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir bölge durumunda olma niteliğini taşımaktadır. Doğu Akdeniz, jeostratejik konumundan dolayı tarihi süreçte küresel güç mücadelelerinin içinde yer almış ve bu mücadele 2000’li yıllarda, Kıbrıs adası civarında hidrokarbon kaynaklarının tespit edilmesiyle, bölge dışından birçok aktörü de içerecek şekilde çok boyutlu bir hale gelmiştir. Her daim istikrarsızlığın ve bölgesel mücadelelerin merkezlerinden biri olan Ortadoğu coğrafyasını da içine alırsak, Doğu Akdeniz bugün İsrail -  Hamas çatışması (yarın olası bir İsrail - Lübnan ve Suriye sıcak teması) ile hem sınırlarımıza yakın bir ateş topu hem de Kıbrıs (ve üzerinden AB) sorunu ile netleşmemiş çözümlerin merkezindedir. 

Bu bağlamda dünya hidrokarbon jeopolitiğinin merkezi Ortadoğu’nun, düğüm noktaları olarak İskenderun-Süveyş-Basra üçgenini ele alırsak Doğu Akdeniz’in deniz karakolu olan Kıbrıs, konumu itibariyle bu güzergahta yapılacak tüm geçişleri kontrol altında tutabilecek benzersiz bir jeopolitiğe sahiptir. Ortadoğu coğrafyasının denetimini sağlamak isteyen güçler için Kıbrıs Adası, Ortadoğu’ya giriş anahtarıdır.[2]

Doğu Akdeniz’de bulunan devletlerin neredeyse tümü enerji bakımından dışa bağımlı olan devletlerdir. Bölge devletleri dışında da birçok devletin Doğu Akdeniz’de çıkarları bulunmaktadır. Bölgeye sondaj çalışmaları yapmak için kıyıdaş ülkeler dışındaki devletler tarafından gönderilen ABD’li Exxon Mobil ve Noble, Fransız Total, İtalyan Eni, Güney Kore Kogas, Katar Petroleum, İngiliz BP şirketleri bu devletlerin bölgede ne kadar istekli olduğunu göstermektedir.

Doğu Akdeniz’in (yaklaşık) 10 trilyon m3 hidrokarbon potansiyeli var ve dünya rezervinin içinde oyun değiştirici olmasa da bölgesel olarak önemi vardır. Bu potansiyel Israil, Mısır, Kıbrıs ve Türkiye için çok değerlidir. Bu durumda konu potansiyelin adil şekilde paylaşımı nasıl olacaktır? Zaten sorunlar da bu noktada derinleşmeye başlamıştır. Yani bölge devletlerinin egemen hak ve çıkarlarını garanti altına almak için ve gelecek nesillerinin refahını düşünerek deniz yetki alanlarını sınırlandırma antlaşmaları ile belirleme yoluna gitmeleri konusu farklı ülkelerin farklı yorumlarına tabidir. Bölgede aslında nispeten dar bir deniz alanında kıyıları karşılıklı ve bitişik konumdaki devletlerin birbiri içine giren yetki alanları nedeniyle uluslararası hukuka ilişkin birtakım ihlaller ve iddialar da ortaya çıkmaktadır.

Doğu Akdeniz

Doğu Akdeniz Bölgesi dar bir deniz alanı olması, bölgede adaların olması, kıyıdaş devletlere uluslararası deniz hukukunun ön gördüğü maksimum deniz alanını sağlamaması nedeniyle sahildar devletlerin deniz yetki alanı paylaşımına yönelik tezleri birbirleriyle çakışmaktadır. BMDHS’ye göre eğer bir kıyı devletinin 200 deniz mili diğer kıyıdaş devletin 200 deniz mili ile çakışıyorsa, sahilleri bitişik veya karşı karşıya olan devletlerin karşılıklı ve yan sınırlarının uluslararası bir anlaşma ile belirlenebilmesi ifade edilmiştir. (UNIC, 2001: md.74-83: 26).

Keşfedilen enerji kaynaklarından yararlanmak için uygun hukuki ortamı kollayan GKRY, 2004 yılında AB’ye tam üye olmasıyla birlikte harekete geçerek kıyıdaş ülkelerle Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Antlaşmaları imzalamıştır. Türkiye ile yaşanan sorunlara paralel olarak, kıyıdaş devletlerle sırasıyla 17 Şubat 2003’te Mısır, 17 Ocak 2007’de Lübnan ve 17 Aralık 2010’da İsrail’le eşit uzaklık ilkesini esas alan Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma Antlaşmaları imzalamıştır.[3] 

Zaten Türkiye’nin elini en çok zorlaştıran konulardan biri de budur. Yani tanınmayan bir ülke ve yönetimin, AB ve Yunanistan gücünü de arkasına alarak ve KKTC’yi yok sayarak yaptığı anlaşmalar sonucu Türkiye’nin egemenlik haklarına halel getirmesi aşağıdaki gelişmelerin yaşanmasının nedeni olmuştur. Yakın geçmişi hatırlayacak olursak;

-    Türk Dışişleri Bakanı, 6 Şubat 2018'de Yunan Kathimerini gazetesine verdiği röportajda Mısır ve Kıbrıs arasında MEB sınırlarının belirlenmesine ilişkin 2013 yılında imzalanan anlaşmanın uluslararası hukuka göre geçersiz olduğunu söylemiştir. Bu açıklamaya Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü tepki gösterdi ve anlaşmanın BM'de kayıt altında olduğunu belirtmiştir.

-    28 Şubat 2018'de Kıbrıs Enerji Bakanlığı ve Amerikan enerji şirketi Exxon Mobile, 10’uncu parselde, 141 ile 226 milyar metreküp arasında olan ve bugüne kadar Kıbrıs'ta keşfedilen en büyük doğal gaz rezervinin bulunduğunu açıklamıştır.

-     ExxonMobil ve Katar Petrolleri’nin konsorsiyumuna ait iki adet öncü araştırma gemisi, 5 Mart 2018'de Kıbrıs'a ulaşmış; beraberinde USS Iwo Jima amfibi hücum gemisi de bu öncü gemilere eşlik etmiştir. Ancak daha sonra bir Amerika Birleşik Devletleri Donanması yetkilisi, USS Iwo Jima'nın 6. Filo kapsamında rutin görevini sürdürdüğünü ve Stena IceMax'ı korumak gibi bir misyonu olmadığını açıklamıştır.

-    30 Ekim 2018'de Türk petrol şirketi TPAO'ya ait Fatih sondaj gemisi, Kıbrıs'ın batısında petrol arama çalışmalarına başladı. Ancak Alanya-1 adı verilen bu alan, Kıbrıs'ın hak iddia ettiği kısımlarda bulunmamaktadır. 

-    ExxonMobil ve Katar Petrolleri'nin ortak sondaj gemisi Stena IceMax, 12 Kasım 2018'de Kıbrıs'ın güneyindeki 10'uncu parsele ulaşarak ve sondaj çalışmalarına başlamış ve bu habere Türkiye Dışişleri Bakanlığı tepki göstermiştir.

-    28 Şubat 2019'da ExxonMobil, Türkiye'nin hak iddia ettiği alanlarla çakışmayan 10’uncu parselde 141 ila 226 milyar metreküplük doğal gaz bulduklarını ilân etmiştir. Keşfedilen bu doğal gaz yatağı, Kıbrıs açıklarında keşfedilen üçüncü rezerv olmuştur.

-    21 Temmuz 2020'de Oruç Reis sismik araştırma gemisinin yapacağı sondaj faaliyetleri nedeniyle Kızılhisar Adası ve çevresi Türkiye tarafından NAVTEX ilan edilmiştir.  

-    Türkiye'nin NAVTEX ilanı sonrası Fransa Cumhurbaşkanı, Kıbrıs Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşme sonrası bu ilana da değinerek ve Türkiye'nin egemenlik ihlâli yaptığını, bu ihlâllere karşı hem Yunanistan'ın hem Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yanlarında olduklarını, Türkiye'nin de AB tarafından cezalandırılması gerektiğini; AB geri çekildikçe Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin ve Rusya'nın öne çıkmaya başladığını söylemiştir.  

-    Günlük Alman gazetesi Bild, Türkiye ile Yunanistan'ın savaşın eşiğine geldiğini; Alman Başbakanının hem Türkiye lideriyle hem de Yunanistan lideriyle bir görüşme gerçekleştirip bu durumu engellediğini yazmıştır. İddiaya göre her iki ordu da savaş için hazırlanmıştı ve 18 Türk savaş gemisi bölgeye intikal etmek üzereydi.[4]

-    Lübnan’ın 2022 yılı Ekim ayında, İsrail ile uzun süreli dolaylı müzakerelerden sonra deniz sınırlarının çizimi konusunda anlaşmaya varmasından bir gün sonra, GKRY’den bir heyet benzer şekilde deniz yetki alanlarının belirlenmesi için Lübnan’a gitmiştir. Her ne kadar Rum Dışişleri Bakanlığından bir diplomatın Lübnan Cumhurbaşkanı ile görüştüğü ve deniz sınırlarının çizimi konusunda anlaşmaya vardıkları konusunda teyide muhtaç haberler yayınlansa da konunun çözümünün o kadar da basit olmadığı bir gerçektir.

Burada Türkiye’nin amacı Kıbrıs'ın tek taraflı olarak gördüğü politikasına karşı hamlelerini sürdürerek Doğu Akdeniz'de sadece Antalya Körfezi tarafına sıkıştıracak politikaları boşa çıkartmaya çalışıp hem kendisinin hem de Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak için imkanlarını seferber etmektedir.

Muhtemelen bu sıkışmışlık için son dönemlerdeki artan ilişkiyi ve enerjide Rusya’ya aşırı derecede bağımlılığı arttıran Türkiye, sadece ekonomik olarak değil politik olarak da Rusya’nın güney sahillerimizde önünü açmıştır. 

Rusya’nın Akkuyu’daki nükleer santrali ve Suriye’deki (Tartus ) deniz ve (Lattakia) hava üslerinin yanında oluşan üçgende Akkuyu santralinin de durumu ilginçtir. Akkuyu santrali tamemn Rusya sermayesi ile inşa edilmektedir. Yabi santralin sahibi Rusya’dır. Türkiye de 69 yıl boyunca Rusya’dan elektrik satın alacak; ilk 15 yıl belirlenen fiyatla (13 USD Cent / kwh) ve sonraki yıllarda ise piyasa fiyatıyla ödeme yapılacaktır.

Rosatom’un Akkuyu santralinin ikizini Mısır’da inşa ettiği de bilinmektedir. (The El-Dabaa Nuclear Power Plant) [5] Mısır’daki santralin sahibi Mısır devleti olacak ve Rusya santral için Mısır’a kolay geri ödemeli kredi sağlayacaktır. Dolayısıyla burada maddi olarak da ciddi kaybımız olmakla birlikte stratejik olarak Akkuyu santraline radar ve askeri gemilerin inşa edildiği bilgisi asıl önemli noktadır. Yani Akkuyu’yu koruma bahanesi ile NATO ülkesi olan Türkiye’ye Rus askeri gelmesi muhtemeldir. Bunun yanında yaklaşık 230km. uzaklıktaki İncirlik Hava Üssü ve yaklaşık 550km. uzaklıktaki Kürecik’teki radar üssü Akdeniz’e yerleşen Rusya’nın Türkiye’nin ekonomik sıkıntılarını ve stratejik yanlış hamlelerini de kullanarak NATO (ve ABD) üzerinden askeri varlığın bağımsızlığımıza olan çaparizi Akkuyu ile yeni bir boyut kazandıracaktır. 

dogu-akdeniz-001.jpg

Çünkü Akdeniz’de kendine alan bulan Rusya, AB’nin Doğu Akdeniz enerji jeopolitiği üzerindeki girişimlerinden rahatsız olduğunu zaman zaman dile getirmektedir. Durum büyük güçlerin unsurlarının dengelemesi üzerindedir. Zira ABD; Yunanistan-GKRY-İsrail iş birliğini desteklese de bu ülkeler Rusya'yı dışlamamaktadır. Rusya ise bu durumdan yararlanarak etki alanını güçlendirmeye çalışmaktadır. Dengeleme politikaları çerçevesinde bölgede Batı etkisini zayıflatarak bölge ülkeleriyle iş birliğini güçlendirmeye çalışan Rusya, bölgede Batı bloğunun desteklediği İsrail-GKRY-Yunanistan (İtalya’yı da sayabiliriz) hattı ülkelerinin her biri ile ilişkileri farklı alanlarda geliştirmekte hem de Kuzey Akım-2, Türk Akım gibi projeler aracılığıyla rekabet etmektedir. Rusya'nın reel politik çerçevede yönettiği dış politika hedefi, Yunanistan, GKRY ve Türkiye’nin Batılı devletler ile bağlarını zayıflatarak Rusya ile yakınlaşmasını sağlamaktır. 

Rusya, stratejik ve ekonomik araçları kullanarak Güney bölgesi üzerindeki etkisini genişletmeyi hedeflemektedir.[6]  

Kıbrıs’taki enerji varlığının AB tarafından olumlu bir şekilde kullanılması durumunda, AB’nin enerji bağımlılığının büyük ölçüde azalacağı düşüncesi, Rusya’nın çıkarlarına ters düşmektedir. Bu bağlamda, AB’nin yeni alternatif enerji kaynağı olan Doğu Akdeniz’de etkin olmak isteyen Rusya, son dönemlerde sadece yukarıda belirttiğimiz gibi Türkiye değil; İsrail’le yakın ilişkiler kurarak bölgeye ilgisini belli etmeye başlamıştır.  Rusya dünyanın farklı bölgelerinde faaliyetlerini artırarak çok kutuplu bir dünya düzeninin inşasında önemli bir role sahip olmayı hedeflemektedir. Rusya’nın dünyanın en fazla enerji ihraç eden ülkelerinden biri olarak dış politika güncel konularından biri de kuşkusuz enerji politikalarıdır. Bu bağlamda gerçekleşmesi çok zor gözüken ancak zaman zaman masaya getirilen EastMed projesi gibi benzeri iş birlikleri Rusya’nın Kuzey Akımı ve Türk Akımı gibi Avrupa’ya enerji aktaran hatlarına alternatif olarak ortaya çıkmasıyla Rusya, Avrupa pazarının talep güvenliğini istediğinden Doğu Akdeniz bölgesinde de (dünyanın diğer kendisi için yaşamsal bölgelerinde olduğu gibi) faaliyetlerini artırmayı hedeflemektedir. Yeniden dünyanın önemli güçlerinden biri olma hedefi güden Rusya, dünyanın farklı enerji bölgelerinde aktif bir rol oynamaktadır. 

Bu perspektifte ülkemiz bağlamında baktığımızda Kıbrıs Adası tarih boyunca Türkiye’nin ulusal çıkarları arasında yer alan, mutlak suretle kontrol altında tutulması gereken bir bölge olarak, hayati önem arz etmektedir. Kuruluşundan itibaren Türkiye’nin milli davası olan Kıbrıs’ta cereyan eden her olay, Türkiye’yi doğrudan etkilemiştir. Bu bağlamda Kıbrıs, Türkiye’nin boğazlar kadar stratejik bir öneme sahip, dünyaya açılan siyasi ve ekonomik kapısı olmuştur. Bölge dışı birçok aktör işin içindeyken, Doğu Akdeniz’de, Türkiye ve KKTC’nin içinde olmadığı bir oluşumun başarı şansı yoktur. Zorlamanın da gereği yoktur. Bu nedenle, huzur, refah, istikrar, barış ve adalet için, tüm Doğu Akdeniz’i kapsayan sorunların ve çözümlerin tartışılacağı uluslararası bir toplantının yapılması da gerekli gibi gözükmektedir.

Türkiye’nin bir önemli ödevi de Doğu Akdeniz’de GKRY’nin aktif paylaşım antlaşmaları karşısında daha aktif bir münhasır ekonomik bölge politikası geliştirmek zorunda olduğunun belirtilmesidir. Türkiye’nin yapacağı münhasır ekonomik bölge antlaşmalarını da BM’ye bildirerek hukuksal bir zemin hazırlaması hayatidir. Kıbrıs’ta “Ver Kurtul” politikasının ne kadar akla aykırı olduğunu zaman bir kez daha ispatlamıştır ve Kıbrıs’ta ulaşılacak kalıcı bir çözüm, Türkiye’ye başta enerji konusu olmak üzere birçok konuda kazanımlar sağlayacaktır. Açıktır ki kendi ayakları üzerinde durabilen ve haklılığını kanıtlamaya başlayan bir KKTC’nin GKRY’ne çözüm yönündeki baskısı daha ağır olacağı gibi Türkiye’yi bölgede oyun kurucular seviyesinde çok daha önemli bir noktaya taşıyacaktır.

Tüm Denizcilere Allah Selamet Versin

Kaynaklar:
(1)    C. Yaycı, 2012, Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye, Bilge Strateji, Cilt 4, Sayı 6.
(2)    C. Yaycı. (2012). Doğu Akdeniz’de Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye, Bilge Strateji, 4(6), 1-70.
(3)    https://www.academia.edu/29573124/Umut_KED%C4%B0KL%C4%B0_and_Ta%C5%9Fk%C4%B1n_DEN%C4%B0Z_ENERJ%C4%B0_KAYNAKLARI_M%C3%9CCADELES%C4%B0NDE_DO%C4%9EU_AKDEN%C4%B0Z_HAVZASI_VE_DEN%C4%B0Z_YETK%C4%B0_ALANLARI_UYU%C5%9EMAZLI%C4%9EI   
(4)    BBC Türkçe Haberler (48225246)
(5)    https://rosatom.ru/en/press-centre/news/main-construction-phase-for-unit-3-of-el-dabaa-nuclear-power-plant-commences-in-egypt/  
(6)    Bir Güvenlik Sorunu Olarak Kıbrıs’ın Enerji Kaynakları ve Uluslararası Aktörlerin Politikaları

Bu yazı toplam 287 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.