1. YAZARLAR

  2. Osman ÖNDEŞ

  3. Devlet Yatı Savarona Neden Müze Gemi olarak korumaya alınmıyor...
Osman ÖNDEŞ

Osman ÖNDEŞ

Gazeteci, Yazar ve Tarihçi

Devlet Yatı Savarona Neden Müze Gemi olarak korumaya alınmıyor...

A+A-

1-savarona.jpg

Sorumlusu hangi resmî makam ise o resmî makama soru yöneltiyorum; Savarona Yatı’nı zorlayarak neden hâlâ kullanmaya kalkışıyorsunuz.

Atatürk… Atatürk diyenler; O yüce insanın ismi ardında Savarona’yı neden ve artık Müze Gemi olarak korumaya almıyorsunuz?

Soner Yalçın “Savarona hep gündemde kaldı” başlıklı araştırmaya dayalı makalesiyle bu muhteşem yat hakkında yürekler acısı bazı gerçekleri sıralıyor ve şöyle diyordu;

Atatürk Savarona’da 56 gün kaldı.
Ama Savarona Atatürk’le özdeşleşti. Ata’nın emanetiydi.
Buna rağmen hep politik tartışmaların odağında oldu.
1946 seçimleriyle TBMM’ye Demokrat Parti’nin Meclis oturumlarında en çok eleştirdikleri konuların başında, “Cumhurbaşkanlığı yatı” Savarona vardı.
Sadece Savarona değil Atatürk’ün “Beyaz Treni” de polemik konusuydu.
Savarona’nın masrafları CHP’ye yük olmuştu.
Aslında DP’lilerin iddia ettikleri gibi “Milli Şef” İsmet İnönü yatı pek kullanmıyordu. Hatta Savarona’nın Deniz Kuvvetleri’nin hastanesi olmasını önermiş; ancak bu dönüşüm çok masraflı bulunduğu için vazgeçilmişti. Keza İnönü, II. Dünya Savaşı’ndan sonra; 1948’de “bütçeye yararı olur” diye Savarona’nın satılmasını gündeme getirdi. Bu nedenle yurtdışındaki Türk büyükelçilerine haberler gönderildi.

Savaş sonrasının yoksulluğuna rağmen bir İngiliz firması Savarona’ya talip oldu. Satış gerçekleşmedi. Çünkü Türk basınında “Savarona bize Atatürk’ün emanetidir, satılamaz” yazıları çıktı. Bu işin öncüsü ise Ulus Gazetesi’nden Nurettin Artam’dı.

“Kamuoyu baskısı var, madem satamıyoruz, o halde turizm amaçlı kiraya verelim” fikri ortaya atıldı. Trabzonlu denizci Mehmet Şeber Savarona’yı kiralamak için Ulaştırma Bakanlığı’yla masaya oturdu. Anlaşma olmadı. 

Basın tepkiliydi.
Peki, ne yapılacaktı?
Diğer yanda Savarona masraflıydı; bu nedenle senelerdir İstanbul/Küçüksu sahilinde demirlemiş duruyordu.

Mısırlı Zenginlere Kiralandı
1950’de iktidar el değiştirdi. DP iktidar olunca Savarona tartışması bitmedi. Liberal piyasa ekonomisine inanan DP, Savarona’yı âtıl durumdan kurtarmak için kolları sıvadı.

2-savarona.jpg

1951’de bir Mısır acentası aracılığıyla Savarona’yı bir aylığı 300 bin liradan Mısırlı zenginlere kiraya verdi. Mısırlı zenginlerin Akdeniz’deki maceralı gezileri Türk basınından tepki aldı. Atatürk’ün emanetinde Mısırlıların oturmasına bazı çevreler sert tepki gösterdi.

DP bunun üzerine (ki Celal Bayar’ın bastırmasıyla) Savarona’yı öğrencilerin eğitiminde kullanılmak üzere Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na “okul gemisi” olarak verdi.

Geminin komutanlığına atanan Deniz Kurmay Albay Vedat Burak, gemi demirbaş sayımını inceden inceye yaparak, (ki şöminedeki yakılacak odunların bile) kaydını yaptı.

Bu kadar özenli olmasının nedeni; Cadwalader çifti antikaya çok meraklıydı ve Savarona’da çok değerli antikalar vardı. Örneğin yatın baş tarafındaki yemek salonu tamamen orijinal Fransız Kralı XV’inci Louis’e aitti.

Kral Faysal’ın Hizmetinde
1955’de Savarona konusu yine meclis gündemine geldi. Bu kez konuyu meclise taşıyanlar CHP’lilerdi.
Savarona, askeri eğitim amacıyla Akdeniz’de sefere çıkmıştı. Fakat yatta sadece askeri öğrenciler yokmuş; Irak Kralı Faysal’ın ricası üzerine kendisi İtalya/ Capri’ye götürülmüştü!

CHP’liler kızgındı; Atatürk’ün emaneti Savarona ve askeri öğrenciler nasıl Kral’ın emrine, hizmetine verilirdi.

DP’lilerin yanıtı bir gerçeği ortaya çıkardı.
“Sizin döneminiz 1946’da Kral Faysal, İskenderun’dan alınıp Marsilya’ya yine Savarona’yla götürülmedi mi?” 
…Götürülmüştü.

Kral Faysal, Savarona’yı çok seviyordu. Bazı gezilerinde Türk Hükümeti’nden rica ediyor, Savarona’yı kullanıyordu. Eh komşu hakkı bu olsa gerek!

Savarona herkesin gözdesiydi.

Başbakan Adnan Menderes de Savarona’yla mehtap gezisine çıkmaya bayılıyordu.
Ne garip değil mi; Savarona’yı çok seven Kral Faysal da, Başbakan Menderes de idam edildi.
Savarona onlara da uğurlu gelmemişti.

Fatma Bacı Savarona’ya çağrıldı
Savarona, İran Kraliçesi Süreyya’ya da uğurlu gelmedi.

Bilirsiniz dünyalar güzeli Prenses Süreyya’nın çocuğu olmuyordu. Bu nedenle Şah Muhammed Rıza Pehlevi eşini boşadı. Fakat boşanmadan kısa bir süre önce, 1956’da Şah ve Prenses İstanbul’a geldiler; Savarona’da kaldılar.

İkisi de Ata’nın emanetini çok beğendiler. Bu arada kimin aklına geldiyse, Prenses Süreyya’ya, yaptığı koca karı ilaçlarıyla çocuğu olmayanların dertlerine derman olan 65 yaşındaki Fatma Bacı’dan bahsetti. Süreyya heyecanlandı; görüşmek istedi. Bunun üzerine Fatma Bacı Yalova’dan bulunup Savarona’ya getirildi!

Fatma Bacı ile Prenses Süreyya uzun müddet kamarada kaldılar. Sonra Yalova kaplıcalarına gittiler.
Savarona’daki herkes artık emindi; Prenses Süreyya nur topu gibi oğlan doğuracaktı. Olmadı; Fatma Bacı’nın ilaçları yeterli gelmemişti!

Özal, Savarona’yı hurdaya çıkartacaktı
Bu arabaşlıktaki “jilet yapılacaktı” ifadesini “Hurdaya çıkartılacaktı” diye değiştirdim.

Soner Yalçın Bey’in “Jilet” kelimesini bir halk deyimi olarak kullandığına eminim. Biliriz ki gemi sacından jilet yapılmaz. Savarona 40 yıl önce büyük bir tehlike atlattı.3 Ekim 1979’da İstanbul Heybeliada yakınlarında demirliyken makine dairesinde çıkan yangınla büyük hasar gördü. Kısa sürede onarıldı ve 24 Ağustos 1980’de tekrar okul gemisi olarak kullanılmaya başlandı.

Fakat…
Savarona, 27 Temmuz 1986’da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı envanterinden çıkarıldı. Savarona başıboş kaldı.

Bu arada Çankaya Köşkü’nde oturan “Büyük Atatürkçü” Kenan Evren,Savarona’nın çürümesini seyrediyordu.

Ve en hazin olay 1989’da yaşandı.

ANAP Hükümeti Savarona’yı hurdaya çıkardı. Yani gemi sökümcülerine satılacaktı.
Haberin basında çıkması üzerine devreye armatör Kahraman Sadıkoğlu girdi. Savarona’yı 49 yıllığına kiraladı.

Bu arada, yatı teslim aldığında gördü ki, Savarona kapı tokmaklarına kadar yağmalanmıştı. İşin acı yani, hırsızların Sadıkoğlu’na çaldıklarını satmalarıydı.

Sadıkoğlu Savarona’yı eski ihtişamlı haline dönüştürüp turizm amaçlı kullandı.Ne kadar çabalasa da Sadıkoğlu bu kiralama işinden para kazanamadı; Savarona’nın giderleri çoktu…Savarona’yı müze yapmayı düşünüyor.
Bakalım bundan sonra Savarona’nın seyri nasıl olacak.”

•    Savarona dünyanın en büyük yatıdır.

•    Savarona’nın ilk sahibesi  1879 doğumlu Emily Roebling Cadwaleder, John A. Roebling's Sons şirketinin başkanı Charles Gustavus Roebling ve eşi Sarah (Sallie) Ormsby Mahon Roebling’in kızı idi. Prusya doğumlu Büyükbabası John Augustus Roebling New York’taki Brooklyn Bridge tasarımcısı ve inşa eden mühendis olarak ABD’de çok tanınmış saygın bir mimar / mühendisti.

•    Savarona’nın plaketinde  şunlar yazılıdır; “SAVARONA, Hamburg’da.

•    Blohm & Voss tarafından 1931’de inşa edildi.

•    Tasarımcısı New York’lu Naval Architect William Francis Gibbs.

•    Savarona Yatı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün giderek artan rahatsızlığına bir umut umuduyla satın alınmış tek devlet yatıdır. Ne yazıktır ki, artan rahatsızlığına 56 gün tanık olan bu Savarona Yatı Atatürk’ün vefatından sonra Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Dışişleri Bakanları tarafından yurtiçi ve yurtdışı gezilerinde devlet yatı olarak kullanılmıştır.

4-savarona.jpg

Savarona’yı diğer yatlardan ayıran özellikler; William Francis Gibbs, ABD’de Okyonus aşırı transatlantiklere imzası olan,mucizevi bir gemi tasarımcısı idi.

William Francis Gibbs, ABD’de Okyanus aşırı transatlantiklere imzası olan mucizevi bir gemi tasarımcısı idi.  SS United States transatlantiği de onun yarattığı bir tasarımdır. SS United States Temmuz 1952’de New York’tan ilk yolculuğuna başlayarak Ambrose Light’tan ayrıldıktan sonra ortalama 35.59 knots süratle Southampton’a doğru seyre başlamıştı. 3 gün, 10 saat ve 40 dakikada Southampton’a ulaştı. SS United States, daha önce   Queen Mary transatlantiği tarafından kırılan önceki rekor olan 31.60 knots'tan neredeyse dört knots daha yüksekti ve Blue Riband ödülünü ilk kez Amerika Birleşik Devletleri'ne getirdi. New York’a dönüş seyrinde 34.51 deniz mili ile bir rekor daha kırıldı.

Yüz yıldır ilk kez bu ülke Atlantik'teki en önemli gemiye sahipti. Naval Architect/Gemi Tasarımcısı William Francis Gibbs bilim tarihine böyle onur dolu tasarımlarıyla kaydedildi.SS United States transatlantiği, önceki adı Sadıkoğlu Tersanesi olan  ve halen Kıran ailesine ait Tuzla Gemi Endüstirisi Tersanesi’nde klasik turistik yolcu gemisi olarak yenilenmek umuduyla üç seneden fazla bekledi ve bu tarihi transatlantiğin geri gelmesi için Amerika’da giderek artan ulus tarih bilincinin baskısı sonucu, yeniden Philadelphia’ya yedeklendi.SS United States transatlantiği gibi Sadıkoğlu Tersanesi’nde yeniden yaratılırcasına benzersiz onarımlardan geçen Savarona Yatı da William Francis Gibbs tasarımı idi.Dünyada ilkkez William Francis Gibbs tasarımı olan iki gemi Türkiye’de Tuzla Tersaneler bölgesideki aynı tersanede biraraya gelmişlerdi.

Hakkında günümüzde bile sırf Mustafa Kemal Atatürk’ün yüce kişiliğine ve hatırasına  saldırmak isteyen bazı mihraklar tarafından bintürlü yalanlar uydurulan, programlar yayınlanan Savarona Yatı, idraklar yeterli olabilir ise, bir müze gemi olarak tespit edilecek bir sahil  mekanında dünya uygarlığına, tarihine ve turizme, kültürlere sunulacak muhteşem bir  emanet olacaktır.

Savarona Yatı için, neleri öğrenmek veya okumak isterseniz, internet kayıtlarında onlarcasını bulursunuz. Ben Savarona’yı bir Deniz Harp Okulu son sınıf güverte zabiti namzeti olarak sınıfça yaşadığımız dönemden hatırlayacağım.

Savarona Yatı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emrine verilmiş ve eğitim gemisi yapılmıştı. Celal Bayar’ın talebiyle 1951 yılında okul gemisi olarak kullanılmak üzere Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na devredildi. Bakımı, tamir ve tadilatı yapılan Savarona’nın baş tarafına öylesine bir top monte edilmişti. Bu top selamlık atışları dışında   öylecene kaldı. Savarona artık Deniz Harp Okulu’na devredilmiş bir eğitim gemisiydi. 

Biz Harp II.’de iken bir üst sınıf 65 zabit namzeti Savarona’da Hindistan- Pakistan olmak üzere eğitim gezisine çıkmışlardı. Bir yıl sonra biz Savarona’ya intikal ettik. Gemi Komutanı Gv. Yb. Vedat Burak, Seyir subayımız Gv. Yzb. İzzettin Tamer idi. Gv. Üstgm. Mert Bayat, Gv.Yzb. Arif Akdoğanlar ve diğerleri ile Savarona’daki eğitimimize devam edildi. 

Savarona Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Yunanistan’a yapacağı resmi ziyaret için görevlendirilmişti. 19 Kasım 1952 günü Haliç’ten çıkarak mazot ikmali için Gölcük’e intikal edildi. Ertesi günü Yunanistan’a yapılacak resmi ziyarette kafile komutanı Tuğamiral Tacettin Talayman komutasında Savarona’ya refakat edecek olan Sultanhisar ve Demirhisar muhripleri ile Gölcük’ten hareketle Dolmabahçe önlerine intikal ettik. 25 Kasım 1952 gününe kadar tüm hazırlıklar ve ikmaller tamamlandı ve o gün Saat 15.00’de Cumhurbaşkanı Celal Bayar Acar motoru ile Savarona’ya intikal ettiler. Muhriplerden ve Savarona’dan selamlık atışları yaparken tüm Harp II. Zabit namzetleri olarak çımariva mevkiinde sıralanmıştık ve Cumhurbaşkanını verilen komutalarla selamladık.  Cumhurbaşkanı ve refakatinde zevat Saat 16.00’da tamamiyle Savarona’ya intikal ettiler. Bu sırada bando İstiklal Marşı’nı çaldı ve müteakiben Celal Bayar Kafile Komutanı Tuğamiral Tacettin Talayman, Gemi komutanı Gv. Yb. Vedat Burak ve tabura geçmiş olan tüm Savarona zabitlerinin ellerini sıkarak kıç tarafa geçti.

Biraz sonra Başbakan Adnan Menderes, bakanlar ve İstanbul Valisi ile komutanlar Savarona’ya gelerek Cumhurbaşkanı’na hayırlı yolculuk dileklerinde bulundular. Kafile Komutanı Amiral Talayman Cumhurbaşkanı’dan hareket etmek üzere müsaadelerini arz etti. Saat 16.25’te Vira demire başlanıldı. Savarona ve dümen suyunda Sultanhisar ile Demirhisar muhripleri olmak üzere kafile Marmara’ya yol verdi. 

Akşam yemeği büyük bir neşe içinde ve uzun bir sohbetle devam etti. Sabah Saat 07.00 raddelerinde Çanakkale Boğazı’na ulaşıldı. Deniz hafif olmasına karşın bazı misafirleri deniz tuttuğundan sofranın neşesi kısmen azalmıştı.

6-savarona.jpg
Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Yunanistan seyahatinde Savarona’da eğitimde olan Deniz Harp Okulu Harp II. Sınıfı zabit namzetleri (Benim sınıfım) Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile.

Saat 16.00’da Limni Adası’nın güneyinde Yunan muhripleri Aetos ve Panter kafileyi karşıladılar ve Aetos muhribinden 21 pare selamlık atışı yapıldı. Müteakiben Aetos ve Panter muhripleri Savarona’nın sancak ve iskelesinde yüksek süratle geçerken çımariva mevkii almış gemi personeli “Sağol” nidalarıyla Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı selamladılar. Bilahare Savarona’nın sancak ve iskele baş omuzluklarında mevki alarak muhafaza görevi üstlendiler.

Cumhurbaşkanı bir ara köprüüstüne gelerek zabitanla görüştü ver seyir aletleri hakkında bilgi aldı. Harp II. talebeleriyle konuşan Cumhurbaşkanı zabit namzetlerinin vardiya alarak görev yapmalarından memnun olduğunu söyledi. Birara seyir kamarasında Savarona’nın büyük resmine bakarak gemi komutanı Gv. Yb. Vedat Burak’a; “Şu geminin güzelliğine bakınız. Bu hiç satılır mı idi! Hem de bakınız halen ne kadar hayırlı bir maksada tahsis edilmiş bulunuyor. Gemi şimdi yerini buldu” demek suretiyle memnuniyetini ifade etti. Ardından verilen izahattan çok memnun olduğunu belirterek köprüüstünden ayrıldı.

Gece artış gösteren hava ertesi sabah kalmıştı ve o sırada Yunan jetleri muazzam gösteriler yaparak bu gösterilerini Pire’ye yaklaşıncaya kadar sürdürdüler. Faleron’a doğru Yunan Deniz Harp Okulu’dan 21 pare selamlık atışı yapıldı ve ardından Paşalimanı’nda belirtilen demir yerlerine intikal edildi.

Demirledikten kısa bir süre Yunan Kıralı Majesteleri, refakatlerinde yüksek komutanlar olduğu halde bir motorla Savarona’ya yanaştılar. Düsturu bahrînin emrettiği şekilde Krala merasim yapıldıktan sonra lumbar ağzında Cumhurbaşkanı ile el sıkışarak samimiyetle beyanı hoşâmedi ettiler. Bu meydanda kendilerini karşılayanların ellerini sıkarak hoşâmedi beyanında bulundular ve hatırlarını sordular. İhtiram kıtasını da teftiş ettikten sonra içeri girdiler. Kısa bir süre Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile Majeste Kral gemiden Yunan kraliyet motoru ile ayrılarak sahile doğru gittiler. 

Savarona yeniden demir aldı ve Pire’de gösterilen rıhtıma aborda olmak üzere hareket ettik. O sırada 21 pare top atışı ile selamlandık ve mukabele olarak 21 pare top atışı ile selamlama yaptık. Ardından sahil bataryaları 13 atımla gemimizdeki kafile komutanı amirali selamladılar. Biz de mukabeleten 13 pare atımla cevap verdik ve gösterilen rıhtımda Gümrük yakınındaki pontona aborda olduk.

Öğleden sonra saat 14.00 sıralarında Majeste Kral ve Kraliçe ile Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile diğer erkân dahil olmak üzere gelmekte olduklarını gördük. Merasimle karşılama yapılırken sahilde toplanan halk büyük tezahüratta bulundular. Müteakiben Majeste Kıral ve Kraliçe ile Cumhurbaşkanı gemide baştarafa doğru yürüdüler. Majeste Kraliçe Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a çok yorulduklarını fark ettiğini ve bir süre dinlenmesini rica etti. Bunun üzerine Celal Bayar teşekkür ederek kısa bir süre için ayrıldı. Savarona müteakiben rıhtımdan hareket ederek belirtilen merasim alanına gitmek üzere açıldı. Bu sırada Majeste Kral ve Kraliçe ile yanlarına dahil olan Cumhurbaşkanı Celal Bayar top saportunun üzerine oturmuşlardı.

Program gereğince 30 Kasım 1952 günü Saat 17.00’de Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve heyeti hamilen Elli Kruvazörü refakatinde iki Türk muhribi ve iki Yunan muhribi olmak üzere Selanik’e hareket edeceklerdi. Bu maksatla Demirhisar ve Sultanhisar muhripleri Faleron önünde demirlediler. Savarona ise doğruca Kavala’ya gidecekti. Bu nedenle gemimiz serbest bırakıldı ve 30 Kasım 1952 günü saat 16.00’da Pire’den hareket ederek Kavala’ya gitmek üzere yol verildi. Çok rahat geçen bir yolculuktan sonra ertesi sabah Kavala görülmeye başladı. Nihayet limanda mendirek içinde bir rıhtıma bağladık. Personele Kavala’yı gezmek üzere izin verdiler. Bizler de Harp II. Talebesi olarak Kavala’ya çıktık.

1 Aralık 1952 günü Elli Kruvazörü ile dört muhrip Kavala’ya ulaştılar ve mendirek dışında demirlediler. Majeste Kıral ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar sahile çıktılar ve muazzam bir törenle karşılandılar. Celal Bayar bir süre sonra Celal Bayar Lisesi’nin açılış töreninde bulunmak üzere Gümülcine’ye hareket edecekti. Bu nedenle Cumhurbaşkanımızın kerimeleri ile Yunan Kraliçesi büyük bir muhabbetle vedalaştılar. Majeste Kıral ve Cumhurbaşkanımız da vedalaştı. Savarona böylece rıhtımdan avara ederek yol verirken yine karşılıklı 21 pare selamlık top atışları yapıldı. 

Deniz kabarmaya başladıysa da selametle Çanakkale Boğazı’ndan girmiş olduk. Ertesi günü Marmara’da İstanbul’a doğru yola alıyorduk. Cumhurbaşkanı Celal Bayar istirham üzerine Savarona’nın Hatıra Defterine şunları yazdı; “Savarona, adı edebiyatımızda ve mutlu hayatımızda yer almıştır. Bugün ve haliyle en verimli halini bulmuştur. Genç denizcilerimize hizmet etmektedir. Bu satırları, bize istikbal vaad eden yeni denizci neslimize burada geçirdiğim müstesna günler için yazdım. 3.12.1952 Celal Bayar”

Marmara’dan yaklaşırken donanmamıza mensup gemiler tarafından karşılandık. Sarayburnu önlerinde ise Acar motoru ile gelen Meclis Başkanı, Başbakan, İstanbul Valisi ve Komutanlar Savarona’ya çıkmak istedilerse de Lodos nedeniyle bu mümkün olamadı. Savarona böylece Dolmabahçe önlerinde demirledi. Cumhurbaşkanı Acar motoruna geçmek istediyse de dalgalardan dolayı bu mümkün olamadı. Nihayet Donanma Komutanı’nın motoruna güçlükle geçen Cumhurbaşkanı törenle uğurlandı.

Savarona ile bir gün sonrasında Heybeliada’ya intikal ettik. Bir süre sonra Savarona ile planlandığı üzere Avrupa limanlarına doğru bir eğitim gezisine çıktık. Ve Savarona Malta Adası’nda Valetta’da demirledi. Günü geldiğinde Fransa’nın Brest Limanı’na, oradan Gibraltar’a uğranıldı. Derken Okyanus’a açıldık ve İspanya’nın kuzey batısındaki Vigo Limanı’na uğradık. Vigo’dan sonra Biscay Körfezi’ni aşarak Almanya’nın Hamburg liman kentine rota verildi ve Kiel Kanalı’ndan geçerek Hamburg’da hareketli bir duba rıhtıma yanaşıldı. Karşımızda Blohm Und Voss Tersanesi görülüyordu. Yorgun ve hâlâ kendini toplamaya çalışan muhteşem bir gemi inşa tersanesi idi.

Dubanın yola doğru bir kısmına bir tel engeller koymuşlardı. Almanlar Savarona’ya hudutsuz derece ilgi gösterdiler. Ancak biz onları seyrederken çoğu zaman ağlamaklı hale geliyorduk. Çoğu yaşlı kişilerdi. Bazılarının bacağı, kiminin kolu yoktu. Sağlam kalanlar ise bezgindiler. 13-14 yaşında bir kız çocuğunu hatırlıyorum. Elinde bir adet portakal ile belki bir saate yakın sessizce bir kenarda dalgın bakışlarla oturmuştu.

Hamburg’dan sonra çok yoğun sisler altında İngiltere’nin güneyindeki Dover Limanı’nına ulaştık. Dover’de kaldığımız günlerde bizleri İngiltere’nin Devon Kenti rivierası  olanTorquay’de ağırladılar ve bir başka gün  Dartmouth’daki British Naval Academy (BRNC) British Royal Naval Collage’e davet ettiler. Böylesine bir askerî okulun heybeti ve haşmeti karşısında bakakalmıştık. Sonra yemek adabının titizlikle korunduğu sofralarda bizlere kahvaltı ikramında bulundular. Servis yapan garsonlar herhalde amiral üniforması gibi kıyafetler giymişlerdi.

Bir diğer gün Londra’da idik. Londra sisler içinde efsunlu bir şehir oldu. Dover’den ayrılmak kolay olmadı. Nice yıllar sonrasında sınıf arkadaşımız Güngör Yeşilırmak’ın ailesiyle Dover’e yerleşeceği aklımıza bile gelemezdi. Dover’de ebedi uykusunu uyumaktadır. Dover’den sonra yeniden Akdeniz’e rota verildi ve bu kez Ceuta’dan yakıt ikmali yapılarak Libya’nın Trablusgarp liman kentine geldik. Burada birkaç gün kalındı ve Turgut Reis’in türbesini de ziyaret ettik. Dönüş yolcuğumuz başlamıştı.

Savarona’da deniz talebesinin vasattan kıç tarafa geçmesi yasaktı. Baş tarafta sınıf birincisi olarak bana, ikincisi olarak Mustafa Turuçoğlu’na ve üçüncüsü olarak Güngör Yeşilırmak’a üç ranzalı bir kamara tahsis edilmişti. Diğer sınıf arkadaşlarımız baş taraftaki koğuşta hamaklarda yatarlardı.

Seyir süresince vardiyalarımız vardı. Her vardiya 4 saatti ve görev aldığımız saatler Öksüz Vardiya ile değişirdi. Makine vardiyası da tutardık; fakat sadece yapılanları izler ve anlatılanları dinlerdik. Pırıl pırıl bir makine dairesi vardı. Bizi etkileyen bir yer de Savarona’nın denizli havalarda daha az yalpa yapmasını sağlayan bir Cayro cihazının bulunduğu oda idi.

Savarona’nın vasattan kıça kadar olan yaşam alanlarını hep merak eder ve Atatürk’ün kısa ömründe yaşadığı kamarasını ve salonu görmek isterdik. Tam bir İstanbul efendisi olan kamarot Osman Efendi bizleri alır, buraları gezmemize nezaret ederdi.

Hayli yıllar sonrasında bu seyahatin turistik bir geziden ibaret olduğunu ifade etmek istiyorum. Sadece üst güvertede nöbet tutuk ve dürbüne gördüğümüz uzaklardaki fenerleri rapor ettik! Sabah çok erken saatlerde ahşap güverteyi paspasladık. Son derece olağan mors, seyir, astronomi seyri, topçuluk, makina gibi dersler aldık ve bol bol başka ülkelere seyahat imkânı bulduk. Açıkçası 40 güne yakın son derece lüks bir yat ile turistik gezi yaptık. Bu yatın adı “Savarona” idi. O’na “Eğitim Gemisi” deseler de eğitim gemisi değildi.

Günümüze gelirsek; gerek Pendik’teki İstanbul Tersanesi’nde, gerekse Tuzla ve Yalova bölgesindeki özel tersanelerde hayranlık dolu ileri savaş teknolojileriyle donatılmış harp gemiler, yardımcı harp gemileri inşa edilirken, bu inşaat programları arasına neden gerçek bir eğitim gemisi projesi ilave edilmiyor?  Neden böylesine maksadından uzak ve 93 yaşını geçmiş, örselenmiş, son derece pahalı, masraflı bir antik mega yat olanSavarona, eğitim gemisi adı altında tekrar kullanılmaya zorlanıyor?

Savarona’yı ikinci kez, Heybeliada’da Deniz Harb Okulu önünde demirde yatarken yanmaya başladığı sıralarda gördüğümde Dragos’taki evimizde idim. Yüreğim parçalanacak sandım. Felaketi saniyelerle izledim.  Alevleri söndürmek için durmadan su sıkılıyordu, fakat Savarona giderek sancağa doğru yatmaya başlamıştı. Römorkörler iterek  Büyükada sığlığında oturttular. O yıllar ihanetin boy verdiği felaket seneleriydi. Hıyanet Savarona’yı dahi yakmayı kahramanlık saymıştı. Bir sabotaj sonucu yakılan ve “Kuşkulu” denilerek ucu açık bırakılan bu yangında, Savarona dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün emriyle Gölcük Tersanesi’nde süratle onarılmış, fakat yanan ve harap olan mobilyalar yerine bir mobilya firmasından hazır mobilyalar alınmıştı. Savarona aslında gerçek anlamda onarılmamış, bir ifadeyle gemiye makyaj yapılmıştı. Sabotaj sonucu makine dairesi ağır hasar görmüştü, kablolar ve boru devreleri tamamıyla yenilenmek zorundaydı. Bu durumdaki Savarona yeniden Okul Eğitim gemisi olarak Heybeliada’ya gönderildi. Ne var ki, makine dairesi ve donanımlar güvenlik içinde değildiler ve heran bir olay meydana gelebilirdi.  

Savarona Hizmet dışı bırakılıyor
Yıl 1986! Gemide çok ağır materyal yorgunluğu vardı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Zahit Atakan imzasıyla 27 Temmuz 1986 tarihinde Savanora’nın hizmet dışına çıkarıldığı resmi bir yazıyla duyuruldu. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Savarona’yı kendi envanterinden çıkartarak Kültür Bakanlığı’na devretti.  Kültür Bakanlığı da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı gibi, bu gemiyi bir müze gemi gibi korumak fikrine sahip olamadığından Maliye Bakanlığı’na devretti. Böylece Savarona sökülmek üzere MKE’ye devredilmiş oldu.  

İşte bu noktada Kahraman Sadıkoğlu Savarona’ya sahip çıktı ve 2035 yılına kadar olmak üzere 49 yıllığına Maliye Bakanlığı’nda kiraladı. Türkiye’yi felaketlerden kurtaran, büyük komutan, emsalsiz devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk’ün anısına hürmet etmek yerine yokluğa itilen Savarona Yatı ilk defa Sadıkoğlu Tersanesi’ne yedekleniyor ve yüzer havuza alınıyordu.

Ben Savarona’yı yeniden Kahraman Sadıkoğlu’nun Tuzla’daki Tersanesi’nde gördüğümde ağlamaklı olmuştum.

Gördüğüm ve gördüklerim asla unutulur şeyler değildir! O tarihten itibaren Kahraman Sadıkoğlu’nun Savarona’yı nasıl yeniden hayata döndürdüğünü hayranlıkla izledim. Zamanla ve emsalsiz bir bilgeçlikle, sanat anlayışı ve tarihe olan sadakatle Savarona tüm ihmallerden, terk edilmişlikten kurtularak yeniden doğmaya başladı. Kahraman Sadıkoğlu bunları nasıl başardı, akıl alacak gibi değildir.

Savarona Yatı inşa edildiği yıllarda da dünyanın en büyük motor yatı idi ve 28 Mart 1931’de denize indirildiğinden bu yana yıl dünyanın en değerli antik yatı olarak görüldü. Eğer Kahraman Sadıkoğlu sahip çıkmasaydı Maliye Vekaleti eliyle müzayede de yer alacak ve hurdaya satılacaktı!

8-savarona.jpg

Savarona’nın kalan mobilyaları alınmış, yanmış, tahrip olmuş ve tamamen çıplak halde bırakılmıştı. Bu muhteşem yatın eski albümleri bulundu ve Savarona albümlere bakılarak yeniden doğmaya başladı.

“Savarona 1931 yılında Blohm Und Voss tarafından inşa edilmiş dünyanın yaşayan tek antik yatıdır” deniliyordu. Savarona yeniden doğarken dünyaca ünlü iki dizayner ismi ile tanışıldı; İç tasarımı Donald Starkey, dış tasarımı Cox& Stevens üstlenmişti. Onlar oya işler gibi Savarona’nın dekorasyonunu yeniden yeni baştan gerçekleştirdiler.

İsmini Hint okyanusundaki bir deniz kuşundan alan Savarona yatı, Golden Gate ve Brooklyn köprülerini inşa eden mühendis John Roebling’in kızı Emily Roebling Cadwalader tarafından Almanya’nın Hamburg şehrinde, Blohmund Woss tersanesine sipariş edilmişti. Yapımına 29 Temmuz 1930 tarihinde başlanan ve maliyeti 4 milyon dolar olan Savarona 28 Mart 1931 tarihinde denize indirilmişti. 

Savarona bugüne kadar inşa edilmiş dünyanın en   büyük yatı olup toplam uzunluğu 136 metre, genişliği 16 metre, yüksekliği 6 metre, azami seyir sürati 18 knots’dur. Dünya’nın dört bir yanından getirtilmiş özel, antikave tarihi eşyalarla donatılmış olan yatta ana süit ve 17 lüks süit bulunmakta olup ortalama alanı 50 metre karedir. Naval Architect/ Gemi İnşa Mühendisi ve dizayneri Donald Starkey, 26 Mega yat Tasarım Ödülü kazanmış çok özel bir mimardı. Onun için tek hedef vardı; “Eşsiz ve zamansız zarafet.”

9-savarona-miamide.jpg
Savarona Miami’de

Cox& Stevens ise, 1905 yılında New York'ta Daniel Cox, Irving Cox ve Edwin Augustus Stevens Jr. tarafından kurulmuştu.. İsimlerini sıraladığım bu müstesna yeteneklerin ve zarafetin timsali olan tasarımcıların birçoğu artık hayatta değildirler.

Savarona Yatı üzerine TBMM’de ortaya çıkan tartışmalar
Atatürk’ün vefatından sonra bazı isimler başka yüzlerle ortaya çıkmaya başladılar. Üzerine gittikleri şikâyet dolu sözlerinin hedefi “Savarona’nın neden satın alındığı?” idi.

Bu sorular Gazi Mustafa Kemal - Atatürk’ün vefatından sonra duyulmaya başlanmıştı.. Bu soruları soranların ima ettikleri, Savarona Yatı’mı idi, yoksa Savarona Yatı bahanesiyle Atatürk’ün manevi şahsiyetini yermek ve önemsiz mi göstermek istiyorlardı! 

1947 ve 1949 yıllarında TBMM Bütçe görüşmelerinde yine araya Savarona Yatı’nın israfa neden olduğu, bu yatı kim satın aldığı soruları gelmekteydi. Demokrat Parti Milletvekillerinden bazıları “Savarona Yatı neden alındı?” ve “Neden satmıyorsunuz?” diye soru sormaktaydılar.

Savarona - TBMM Görüşmelerinde
1947 Aralık ayıda TBMM’de Bütçe görüşmeleri yapılırken, Bütçe Komisyonu Sözcüsü Muammer Eriş (Ankara) bütün teşkilâtta mevcut olan, kanun gereğince kullanılmakta olan otomobiller için Bütçe Komisyonu’nun aşağı yukarı bir prensip kabul ettiğini belirterek tahsisli otomobiller hakkında açıklama yapmıştır. (2)

Cumhurbaşkanlığı Bütçesi görüşülmeye başlandığında Demokrat Parti Eskişehir Milletvekili İsmail Hakkı Çevik söz almış ve geniş açıklamasını takiben sözünü Savarona Yatı’na getirerek şöyle demiştir; “Denizyolları kadrosunda Savarona adında bir yat vardır. İki gün evvel kabul ettiğimiz kanundan anlıyoruz ki, bu Savarona’nın beher seferi için 300,000 lira ve senede de 500,000 liraya mal olmaktadır. Yani bu yat alındığı günden bugüne kadar Beş milyon liraya mâl olmuştur. 8 - 9 sefer yapmıştır, her seferi tam beş yüz bin liradır. Bütçenin bugünkü durumu karşısında bu masrafı kaldırmak görüşümüze göre yerindedir. Sonra yine Cumhurbaşkanlığı emrine tahsis edilmiş bir tren vardır. Bu trenin kaça mal olduğunu Devlet Demiryolları Bütçesinden açıkça müşahadeye imkân yoktur. Biz trenin tamamen kaldırılması taraftarı değiliz. Yalnız Münakalât Vekili arkadaşımızdan imkân nispetinde tren masraflarının kısılması hakkında bir temennide bulunmak isteriz… Takdir sizindir.” demiştir.

Bütçe Komisyonu Sözcüsü Muammer Eriş (Ankara) cevap vermek üzere söz almış; “Eskişehir Milletvekili İsmail Hakkı Çevik arkadaşımız, Cumhurbaşkanlığı Bütçesini müzakere ederken, şimdiye kadar bu mevzuda etraflıca konuşulmadığını beyanla Büyük Heyetinizi bu mevzuda konuşmağa davet buyurdular.

Cumhurbaşkanlığı Bütçesi Bütçe Komisyonunda bu sene olduğu gibi geçen sene de incelenmiştir. Geçen sene Bütçe Komisyonunda çalışan arkadaşlar hatırlarlar, muhtelif mevzularda, bilhassa bölüm ve maddelere ayrılması, daha vazıh olmasını istemişler ve bu sene de huzurunuza takdim ettiğimiz bütçede bu yolda muamele yapılmıştır. Anayasanın 43.ncü maddesi gereğince tahsisatın özel bir kanunla tâyin edilmesi meselesi hakikaten mevcuttur. Yalnız arkadaşlar biliyorsunuz ki, bütçe de bir kanunla kabul edilmektedir. Bütçe ile kabul edilen tahsisat kanunen kabul edilmiştir, demektir. Ama, Yüksek Heyetiniz arzu eder ve bu şekilde özel kanun yapmak isterse o da mümkündür.” demiştir.

Cumhurbaşkanlığı’na tahsisli araçlar konusunda bilgi veren Muammer Eriş şöyle devam etmiştir; “Taşıt bahsine gelince: Arkadaşlar bu mevzu üzerinde de komisyonunuz incelemelerini yapmıştır. Müsaade buyurursanız arzularına binaen taşıt vaziyetini de açıklayayım. Cumhurbaşkanı emrinde 6 tane nakil vasıtası vardır. Bir tanesi, hatırlarsınız Büyük Atatürk'e verilmiş olan bir zırhlı otomobildir ki, şimdi kullanılması biraz güç olduğu için kullanılmamakta fakat muhafaza edilmektedir. Beş otomobil vasıtasından üç tanesi hizmette kullanılmaktadır. Birisi, yine bildiğimiz gibi yalnız Cumhuriyet Bayram’ında kullanılacak açık bir otomobildir.  Bu ancak o vakit kullanılıyor…

... Savarona Yatı konusu Komisyonumuzda incelendi. Savarona Yatı’nın ne gibi şartlar içinde alındığını Yüksek Heyetiniz çok iyi bilir. Savarona Yatı için komisyonunuzda bazı teklifler de vuku bulmuştur. Hattâ satalım diyen arkadaşlar vardır; Komisyonunuz bu teklifler karşısında bu vasıtanın muhafazasında kendisinde hissi bir mecburiyet bulmuştur…Devamlı şekilde işlemeyen oldukça kıymetli vasıtanın bir bakım masrafı olmasını kabul buyurursunuz. Fakat arada gelen kral veyahut misafirlere de tahsis edildiğini Yüksek Heyetiniz huzurunda açıklamak isterim.”

Demokrat Parti Manisa Milletvekili Feyzullah Uslu ise yine Savarona Yatı’nın masrafları konusunda konuşmuş ve “Aziz arkadaşlar; hakikaten bugünlerde yat konusu üzerinde muhtelif vesilelerle durulmaktadır. Bugün, Sayın arkadaşımız Hakkı Gedik tarafından verilen rakamlar da pek istihfaf edilecek kadar küçük değildir. Merak ettim, mebdeini bilemiyorum, öğrenmek istiyorum; Acaba Sayın Sözcü (Muammer Eriş) Yatın ne gibi şartlar altında hangi tarihte ne gibi sebepler ve kim tarafından alındığını söyler, bunun tarihçesi hakkında, mümkünse ve faydalı ise, izahat lütfederler mi?” tarzında bir soru yöneltmiştir. 

Manisa Milletvekili Feyzullah Uslu’nun Savarona Yatı’nın Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün giderek daha da bozulan sıhhati nedeniyle bir umut ile alındığını bilmezmiş gibi ortaya koyduğu tavır huzursuzluk yaratmıştır!

CHP Kütahya Milletvekili Ahmet Tahtakılıç konuşmasında, İsmail Hakkı Çevik’in Demokrat Parti adına bu mevzuu ortaya korken meseleyi âfaki bir zihniyetle ele aldığını ifade etmiştir. Bu sözleri gürültülere neden olmuş ve şöyle devam etmiştir; “...Muhterem arkadaşlar; Demokrat Parti Bütçe hakkındaki görüşünü bugün içinde bulunduğumuz şartlara göre ifade ediyor. Bu şartlar içerisinde herhangi bir tenkidin mebdei nereye kadar gider? Onu geçmiş zamanın mesuliyetini taşıyanlar düşünsünler. Şahıslara gelince arkadaşlar; şahısların mesuliyetleri varsa şimdi gösterilen endişe, esefle karşılanır ki, bu Yatın satın alınması sualini işittikten sonra tekrar huzurunuza çıkıp sizi rahatsız ettim, affınızı dilerim. 

Savarona Yatı, 1938 senesinde alınmıştır. Bendeniz bir vazife ile İngiltere 'de bulunduğum bir sırada bunun merasimine davet edildiğimi biliyorum.”

Tunceli Milletvekili Necmettin Tahir Sılan tartışmayı daha da ilerleterek şöyle sormuştur; “Kimin zamanında alınmıştır? Bu da açıklanmalıdır.”

Muammer Eriş konuşmasına devamla şu açıklamayı yapmıştır; “Arkadaşlar; Yatın bugünkü masrafı, bugünkü durumu komisyonunuzda incelenmiştir. İsmail Hakkı Çevik arkadaşımızın eğer bu yılki çalışmalarımızdan başka geçen yıldaki bütçe çalışmaları üzerine temas buyurdularsa onu bendeniz geçen yıl diye anladığım için özür dilerim. Bu sene bu bütçe üzerinde de çalışılmış ve geçen yılda üzerinde durulmuştur. Nitekim maddeler ayrılmak suretiyle tavzih edilmiştir. Savarona Yatı’nın masrafı hakikaten böyle bir yata icabeden devamlı bir bakış ve seyir zamanında da onun icab ettirdiği bir masrafı istilzam etmektedir. 

Yatın satılması mevzuunu bile Hükümetin göze almış olduğunu komisyonda vâki olan açıklamalar sırasında anlamışızdır. Bu kıymetli gemi satılacak olursa muhakkak ki, alındığı kıymetten çok yüksek kıymette satılacaktır. Ama komisyonumuz bütün bunları nazarı dikkate aldıktan sonra Savarona Yatı’nın muhafazasının doğru olacağına karar verdi ve bu şekilde tahsisatı yüksek huzurunuza getirdi.” 

Demokrat Parti İstanbul Milletvekili Celal Bayar söz almış ve şu açıklamayı yapmıştır; “Aziz arkadaşlar, yatın hangi zamanda alındığını bazı arkadaşlarımızın sormakta olduğunu işittim. Bunun ne mâna ifade etmekte olduğunu anlamakta güçlük yoktur! Yat, benim teşkil ettiğim kabinenin vazife gördüğü sırada, Büyük Millet Meclisi’nden bir kanun çıkmak suretiyle, alınmıştır. Şimdi bu karara iştirak eden zevatın mühim bir kısmını da halen karşımda görmekteyim. (Bravo sesleri) 

Yat niçin alınmıştır? Ertuğrul Yatı vazife göremeyecek bir vaziyette idi ve sefer emniyeti içinde bulunmadığı da salahiyetli kimseler tarafından katiyetle söyleniliyordu. Atatürk hasta idi, son demlerini yaşadığı mütehassısları tarafından bahs olmakta idi ve nihayet, gizli gizli kulaktan kulağa vehim bir durum karşısında olduğumuz ifade olunuyordu. Atatürk hayatını ancak deniz hava almakla kurtaracağını mümkün görmekte ve öyle zannetmekte idi. İşte böyle bir zamanda Savarona Yatı’nın alınması bütün Meclisçe ve benim kabinemce karar altına alınmıştı. Ben bu vazifeyi yaptığımdan dolayı ancak mânevi zevk duymaktayım. 

Yat ucuz alınmıştır ve bugün de içerisindeki kıymetli eşya parça parça satıldığı takdirde bedeline tekabül edecek derecede bize bir meblâğ temin edebilir. Arkadaşlar; yalnız bir noktayı tebarüz ettirmek istiyorum. Kimin zamanında alınmıştır? dediler, arzettim, benim zamanımda alınmıştır. Farzedin ki, ben hatalı bir harekette bulundum ve memleketin parasını israfa vasıta oldum. Fakat benim zamanımda Almanya'ya vapurlar ısmarlanmıştır, bütün bunlar yarı yolda bırakılmıştır. Benim zamanımda İngilizlerin en mühim şantiyeleriyle mühim miktarda gemi inşası için güzel mukaveleler yapılmıştır, nihayet Deniz Bank yıkılmıştır. Eğer benim bu hareketim hatalı idi ise, onlar meyanında Savarona’nın da tasfiyesi lâzım gelirdi. Fakat biz bugün böyle bir mevzu üzerinde durmuyoruz. Yat alındığı zaman şunu da tebarüz ettireyim ki; bu kürsüden, bazı vergilerin indirilmesi esasına gidildiği söyleniyordu. Hayvan vergisi, kazanç vergisi indirilmeye başlanmıştı, Savarona böyle bir zamanda alınmıştır. Hareketimizde ne parti meselesi mevzuubahistir ne şahıs meselesi mevzuubahistir ne de Devleti temsil eden zâtın şahsına karşı bir noktai nazar mevcuttur. Bugün sıkıntı içindeyiz, bunu defetmek istiyoruz. Demokrat Parti bunun çaresini ararken Yatın da bir şekle bağlanması esasını düşünmüştür. Bu kadar samimî bir arzu, ümit ederim ki: bir yanlış anlamalara mâruz kalmaz. (Sağdan bravo sesleri, alkışlar). 

Atatürk hiç şüphe yok ki, bu memleketi yoktan var eden, dünya ölçüsünde eşi bulunmayan büyük bir kahramandır.

Bolu Milletvekili İhsan Yalçın söz almış ve derin sessizlik yaratan konuşmasında şöyle seslenmiştir; “Muhterem arkadaşlar. Atatürk'ün son günlerini yaşadığı devirde yalnız onun kendi arzusu, sıhhî vaziyetinin salâh bulması arzusuyla satın alınmış olan yatın bugünkü masrafları hakkında, masrafların indirilmesi veyahut yatın elden çıkarılması mevzuu etrafında konuşma yaparken manzara, müsaade buyurursanız bana çok hazin geldi. 

Atatürk hiç şüphe yok ki, bu memleketi yoktan var eden, dünya ölçüsünde eşi bulunmayan büyük bir kahramandır. O’nun her gün, bizden ayrıldığı günden itibaren aramızdaki gün mesafesi uzaklaştıkça büyüklüğünü daha çok anlıyor ve her gün daha iyi duyuyorum. Onun için Atatürk'ün herhangi bir mesele hakkında ne düşündüğünü ve ne tasavvur ettiğim her gün yine birbirimize sorduğumuz ve bundan sonra da soracağımız Atatürk'ün hâtırasını milyarda bir nispette dahi olsa zedeleyecek bir mevzuu şu kürsüde konuşmak bana çok ağır geldi.  

Arkadaşlar; Atatürk, eğer bu millete bu yatın ağırlığınca altın masrafı tahmil etse dahi, biz onun masraflarını sırtımızdaki gömleği satarak bütün varlığımızı vererek seve seve ödemeyi kendimize bir vicdan borcu biliriz, zevk biliriz. Canımızı veririz. 

Arkadaşlar size tariz etmiyorum, arkadaşlarıma tariz etmiyorum. Atatürk'ün zamanında alınmış olan bir şeyin masrafının ağır gelmesi, fazla gelmesi bu kürsüden konuşulmasın bunu istiyorum. Bu bana çok hüzün veriyor ve ağır geliyor. 

Arkadaşlar, bizim denizlerimiz, deniz kıyılarımız, diğer memleketler gibi dar mı ufak mı? Geniş bir deniz kıyımız vardır. Kıyılarımız üzerinde ilerde bu memleketin belki daha büyük deniz kuvvetleri olacaktır, diğer milletlerle daha geniş deniz münasebetlerimiz olacaktır. O vakit bu yat bize lâzım olmayacak mıdır? Eğer bu yatın masrafları ağır geliyorsa eksiltmek için burada konuşmayalım, başka yerde konuşalım. Bu meselenin burada mevzuubahis edilmesi bana hüzün verdi, ağır geldi.” Başkan, Emin Sazak’a söz vermiştir.

Eskişehir Demokrat Parti Milletvekili Emin Sazak; “Atatürk her şeye lâyıktır; on bin sene sonra da onu bu millet takdir edecek, ama bugün Atatürk'e aldığımız bir şeyi muhafazaya kalkacak bir hissi vicdani karşısında değiliz.” 

Sazak “Efendim; ben kısa söylerim, bilirsiniz. Arkadaşlar; bugünkü vaziyetimiz hepimizin malûmu, iki milyar lira borç altındayız. Bu kadar hüsnü niyetimize rağmen tam bir tasarruf zihniyetiyle rakamlara bir kere dahi elimizi uzatmamışızdır.” diyerek şöyle devam etmiştir;” ...İngiliz Milletinin fedakârlığına bir defa bakalım... Ellerinde her şey varken kendilerini perhize çekiyorlar. Biz ise arkadaşlar, sanki hiç bir şey yokmuş gibi, sellemühüsselâm yürüyoruz. Misal; Şimdi bunun önüne geçmek lâzımdır. Bunda ne Devlet Reisine hürmetsizlik ne de başka bir mâna aramamalıdır. Doğrudan doğruya baştan başlayarak bu işleri olduğu yerde durdurmak değil, ıslah etmek, bu milletin çehresini güldürmektir. 

Emin Sazak konuşmasının sonunda çok şaşırtıcı söz kullanarak “Atatürk her şeye lâyıktır; on bin sene sonra da onu bu millet takdir edecek, benim sermayem diyecek, ama bugün Atatürk'e aldığımız bir şeyi muhafazaya kalkacak bir hissi vicdani karşısında değiliz.” demiştir!

Emin Sazak, Atatürk için alınmış bir şeyi muhafazaya kalkacak bir hissi vicdani karşısında değildir!
Ankara Milletvekili Naci Tınaz söz almış ve şöyle devam etmiştir; “Arkadaşlar; ben bir hakikati ortaya koymak mecburiyetindeyim; 1939 yılının başında veya 1938 in sonunda, Atatürk'ün vefatından pek az sonra, Ben Millî Müdafaa Vekili idim, bir gün Sayın İnönü, odama geldi, bu Savarona Yatı’nı Harp Filosu’nun hastanesi olarak tadilât yapıp kullanamaz mısınız dedi. Demek istiyorum ki; Sayın İnönü, daha 1938 yılının sonu yahut 1939 iptidasında, bana bunu teklif etmişti, ben bu meseleyi incelettim; vardığımız netice şudur; bu gemi tâdil edilip bir hastane gemisi olamaz. Saniyen, masraflı gemi olduğu için ben bunu Millî Müdafaa Vekâleti Bütçesi içine alamam diye kendilerine, hürmetkârane bu cevabı verdim. Yani demek isterim ki, Sayın İnönü bunun elden çıkarılmasını daha o zaman düşünmüştür. Aradan 5 - 10 sene geçti. Beş milyon lira masraf oldu. Eğer bunun bir vebali varsa, başta ben olmak üzere, Meclisindir. (Bravo sesleri)

Erzurum Milletvekili Vehbi Kocagüney söz alarak “Sayın arkadaşlarım; Eskişehir Milletvekili Sayın Emin Sazak arkadaşımın şu cümlesi beni kürsüye getirdi.” diyerek şu açıklamayı yapmıştır;  

“Dediler ki, Savarona Yatı’nı Atatürk için almıştık?

“Muhafazasına lüzum yoktur.”
“Sayın arkadaşlarım; size bir harb hâtırasını arzedeyim; huzurunuza bir şeref levhası koyayım: Birinci İnönü Zaferini kazandığımızın üçüncü günüdür, İnönü Kahramanı Eskişehir'e avdet ediyordu. Üzerinde şehitlerin mübarek kanı kokuyordu. Gözlerinden zaferin nurları saçılıyordu. Bütün vefakâr Eskişehirliler kendisini istikbale çıkmışlardı. Onu istikbale çıkan bütün kahraman halk göz yaşlarını güçlükle zapt edebiliyorlardı. Çoluk çocuk genç ihtiyar herkes, belki Emin Sazak arkadaşım da benim gibi orada hazır idiler. Arkadaşlar; halk gözyaşları ile bağırdı. ‘Büyük Kumandan sen Türk varlığını, Türk mukadderatını, şerefini kurtardın. Sana herşey feda olsun, canımız feda olsun. Çizmenin tozlarını silkele gözümüze sürme diye çekelim.”

“Emin Bey benim bu sözlerimin üzerine müteessir oldu. Şimdi salonu terk ediyor. Bu ne vefasızlık, bu ne hakşinaslık. Savarona feda olsun, istikbal ve şerefimizi kurtaran o büyük adamın emrine verilen vasıtaları çok görmeyi zait ve yersiz addederim.”

Eskişehir Milletvekili Emin Sazak bu sözlere karşı çıkmış ve “Allaha dua ediyorum; Allah Meclisi, Paşam gibilerden kurtarsın. Arkadaşlar; bir hürmetsizlik olmadığını, hürmete lâyık insanları bu milletin daima bağrına bastığını biliyoruz, görüyoruz. Arkadaşlar; Türk demek, Hükümet kurmak için yaratılmış bir cemiyet demektir. Onlar büyüğünü bilir, hürmet edilecek yerde herşeyi yapar ama, paşam gibilere kalırsa ne önüne bakar ne arkasına bakar, Devlet de iflâs eder.” demiştir. 

Emin Sazak’ın duası aslında bir beddua idi. Ancak mazlumların kurtarıcısı olan Atatürk’ün sayesinde var olduğunu unutuyordu veya inkâr ediyordu.

Peyami Sefa şöyle yazmıştı; Atatürk’ümüz bir nutkunda bu memleketin bir değil, birçok Mustafa Kemaller ile dolu olduğunu söylememiş miydi? Onun manevi varlığı kadar maddi yokluğu da bizim için dağlar deviren bir enerji kaynağı olacaktır. Çünkü bir onun gövdesine tapan bir putperest değil, ölmez eserine ve mânâsına bağlı bir şuuruz. O, kendi vücuduyla kaybolacak bir fâni milletin değil, fakat mânâsıyla birlikte yaşayacak ebedî bir milletin yaratıcısıdır.(3)

Demokrat Parti Eskişehir Milletvekili Zeynel Abidin Potuoğlu; “İcab ederse Savarona’yı batırmak suretiyle bu yattan kurtulmalıyız, Hiç olmazsa çekelim bir tarafa, çürürse çürüsün, fakat bu masraftan kurtulmuş oluruz.”

En yıkıcı tepkiyi Demokrat Parti Eskişehir Milletvekili Zeynel Abidin Potuoğlu göstermiş ve “Sayın arkadaşlar; 20 milyon değil, 20 lira da olsa, hatta icab ederse batırmak suretiyle bu yattan kurtulmamız lâzım gelir. Milletin kesesinden her sene 400 - 500 bin lirayı bu yat için sarf etmemiz doğru değildir. Hiç olmazsa çekelim bir tarafa, çürürse çürüsün, fakat bu masraftan kurtulmuş oluruz. Bu hususta bir de önerge veriyorum.” demiştir. 

Zeynel Abidin Potuoğlu hakkında TBMM arşiv kayıtlarındaki bilgiler şöyledir; “Çiftçi, siyasetçi, milletvekili (D. 1890, Sivrihisar / Eskişehir – Ö. 27 Mayıs 1977). Ortaokul mezunu” yazılıdır. (Kaynak: TBMM Albümü 2. Cilt 1950-1980.

Koyu bir CHP karşıtıydı. DP’nin 1950 yılındaki seçim zaferinin verdiği coşkunlukla Meclis kürsüsüne gelip şöyle seslenmiştir; “CHP daha 200 yıl iktidar olmamalı!”

Savarona konusunda giderek gerici konuşmalar yapılması karşısında CHP Ordu Milletvekili Yusuf Ziya Ortaç bir an gelmiş ve Başkan’dan söz istemiştir. Başkan’ın söz verdiği Yusuf Ziya Ortaç üzüntü dolu bir isyanla şöyle seslenmiştir;

“Muhterem arkadaşlar, ben de Savarona Yatı hakkında birkaç söz söyleyeceğim: Atatürk'ün ölümle pençeleştiği günlerdi. Doktorlar onun hayatı için deniz ortasında tozsuz bir hava içinde yaşamasını katî olarak emrediyorlardı. Bize, bağımsız bir vatan kazandıran Atatürk'ün sağlığı için Savarona Yatı satın alındı. Bu yatı satın alanları takdir ederim. 

Atatürk bir yaz günü bu yattan içeriye yorgun adımlarla girdi ve bir sonbahar akşamı karanlıklar içinde sedye ile çıktı. Şimdi, bu yatı alan Muhterem Celâl Bayar’ın parti arkadaşları bize ‘Bu yatı niye satmıyorsunuz?’ diye sual soruyorlar. 

Muhterem arkadaşlar, ben bu yatı satın alan Sayın Celâl Bayar'a ‘Bu yatı niçin satın aldınız?’ diye bir sual sormayı hattâ millî bir ayıp sayarım. Onun için ben de; Muhterem Demokrat Parti arkadaşlarımdan rica ederim. Onlar da bize hiç olmazsa niye satmadığımızı sormasınlar!”

Derin bir sessizlik olmuş ve biraz sonra Başkan’ın sesi duyulmuştur;
“Başka söz isteyen yoktur.” 

İdrak etmek için yıllar yetmeyecektir. Dünyanın en büyük, en eski mega yatı Savarona ruhunda nice özellikleri barındırmasına rağmen, bu muhteşem yatı bir müze gemi olarak korumaya almak mümkün olamayacak ve idraksizlik bu efsane yatın tarihine eklenecektir.(4)

Kaynak: 
(1) Turhan Gürkan; “Atatürk’ün Uşağı’nın Gizli Defteri, Cemal Granda”, Yade Kitap,2022.
(2) T. B. M. M. - Tutanak Dergisi- 27 Aralık 1947;Dönem : VIII, Cilt : 8, 
(3) Peyami Sefa; “Atatürk’ümüz”, 11 Kasım 1938, Cumhuriyet Gazetesi.
(4) TBMM Tutanak Dergisi 49. Birleşim 22.11.1949.

Bu yazı toplam 3284 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar