Dalış Turizmi Mavi Ekonomi İçin Başarı Öyküsü Olabilir
Son zamanlarda Mavi Ekonomi ve Mavi Büyüme kavramları ve bu kavramlar etrafında şekillenen tartışmalar devam ediyor.
Prof. Dr. Bayram Öztürk
Esasen bu tartışmalar son otuz yıl öncesinden başlayan şimdi neredeyse unutulan ‘yeşil büyüme’ veya ‘yeşil ekonomi’ tartışmalarını hatırlatmaktadır. Yeşil ekonominin çıkış noktası ekonomik olarak kaldırma kapasitesini aşan bu gezegende bütün insanlık için daha iyi bir yaşam kalitesi sağlayacak, sürdürülebilir bir ekonomi olarak tanımlanmıştı.
Zaten kapitalist ekonomik modelin insanlığı sefalete sürüklediği, doğal kaynakları hızla tükettiği ve refahın küçük bir kesimin eline geçtiği uzun zamandan beri tartışılmaktadır. Son zamanlarda sıkça konuşulan mavi ekonomi ve büyüme kavramları üzerinde ise tam olarak uzlaşılmış değildir ve içi de tam olarak doldurulmamıştır. Mesela, Avrupa Birliği bu konuda beş sektörü öne çıkardı: su ürünleri yetiştiriciliği, mavi biyoteknoloji, kıyı ve deniz turizmi, mineral kaynaklar ve rüzgar enerjisidir.
Bu beş sektör AB için bir strateji belgesiyle tanımlanarak geleceğe yönelik birlik içinde hedefler konuldu ancak dünyanın geri kalan ülkelerinde hedefl er farklı. Mesela; Dünya Bankası “Mavi Fon” adıyla oluşturduğu kaynakları başta küçük ada devletlerine kullandırmaya başladı. Bu konudaki öncelikleri su ürünleri üretimi, kirlenmenin önlenmesi, deniz turizminin sürdürülebilirliği ve ülkelerin kapasitelerinin geliştirilmesine verdi. Yani Avrupa Birliği’nden ayrılan bir anlayışla ilerlemektedir. Ancak her iki taraf proje ve finansman açısından tanımlanmış 17 adet sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle de uyumluluk aramaktadır.
Bütün bu gelişmeler karşısında bir deniz ülkesi olan ülkemizin de bu konuda hazırlıklar ve planlar yapması, gelişmeleri takip etmesi, uzman yetiştirmesi bir zorunludur. Avrupa Birliği’nin öncelik verdiği bu sektörlerden deniz ve kıyı turizmi içinde yumuşak turizm olarak bilinen dalış turizmi son yirmi yılda Türkiye’de önemli bir yol katetti. Örnek olarak Kaş bölgesinde 20 kadar dalış merkezi var. Burada tekneleriyle yılda en az 200 gün denize çıkmakta, günde ortalama 400 kişiyi daldırdığı takdirde yılda 80.000 kişi dalış yapıyor. Kişi başı alınan ücretle düşünülürse burada dalış turizminden ciddi bir kaynak elde edilir. Ayrıca, bu operasyonlar sırasında binlerce kişi sualtıyla tanışarak denizlerin korunmasının farkına varıyor.
Ayrıca dalış turizmi Karadeniz, Marmara’nın yanında Ayvalık, Çeşme, Bodrum, Marmaris, Fethiye, Kemer gibi birçok kıyımızda yapılıyor. Dalış turizmi yapılan alanlarda kirlenme ve denizel canlı türlerine zarar verme en az düzeydedir. Her teknede en az beş kişi çalışarak ayrı bir istihdam alanı bulunur. Zaman zaman bölgelere bırakılan batık tekneler veya uçaklar ise dalış turizmine ayrı bir cazibe sağlıyor.
Türkiye’de dalış turizmi mavi ekonomi ve büyüme için örnek bir uygulama olabilir, çünkü Akdeniz’deki diğer ülkeler arasında en rekabetçi olan Türkiye’dir ve bunun sebeplerinden biri son dönemde sularımıza giren yabancı deniz canlılarıdır. Bu canlıların ekosisteme verdikleri devasa zararlar yanında fakir olan sualtını zenginleştirmeye yaradıkları da aşikardır. Her ne kadar Kızıldeniz hala önemli bir dalış noktasıysa da Akdeniz için ülkemizin rekabetçi olduğu aşikardır. Yani, Kızıldeniz’den yeni gelen ve cazibesi olan Aslan balığı veya Asker balığı gibi türlerin sualtına başka bir renk kattığı gerçektir. Belki 50 sene sonra dalış için Kızıldeniz’e gitmeye gerek bile kalmayacak, Akdeniz yarı tropik bir deniz olacaktır ki yeni gelen türlerin artışı bu öngörüyü desteklemektedir.
Ne olursa olsun mavi ekonomi ve mavi büyüme hesaplarında uzmanların dalış turizmini göz ardı etmemesi ve konuyu derinlemesine inceleme zamanı geldi. Eko turizmin sıkça konuşulduğu bir dönemde ülkemizde bu gelişmeler bazı aksaklıklara rağmen bir başarı öyküsü olarak görülmeli, mavi ekonomi ve büyüme için bu örnek daha geniş anlamda incelenmelidir.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.