Büyükdere’de bir gemi inşa tersanesi idi… Hami Kaynak anlatmıştı…
Yakın günlerde Recep Düzgit bana “Hami Kaynak Tersanesi” konusunda bir söyleşiyi gönderdi.Bu söyleşide Hami Kaynak aynı zamanda kendi yaşamını anlatıyordu. Bu söyleşiden hareket ederek araştırma yaptım ve ortaya “Büyükdere’de bir gemi inşa tersanesi idi… Hami Kaynak anlatmıştı...” başlığını verdiğim belge tarzı bir makale ortaya çıktı.
Hami Kaynak Bey’i, Moda Deniz Kulübü Kayıkhanesi’nden muhakkak hatırlamalıyım... Ne yazıktır ki siması gözümün önüne gelmiyor. Zaman zaman oradaki dingilerle yelken gezintisi yapardık.
Hayri İpar 1903 yılında İngiltere Southamton’da yaptırdığı ünlü İpar yatını hemen kulübe bağışlamıştı. Hayrı İpar’ı takip eden Refii Bayar, Yıldız isimli kotrasını, ardından Milli Mensucat Fabrikası, Emek ve Yazgan motorlarını kulübe armağan etmişlerdir. Daha sonraları Celal Bayar, Bayar 1 ve Bayar 2 motorlarını bağışladığını duyduk. 1950’li yılların başında da Fuat Süren, Flamingo yatını armağan ederek, Kulübün deniz filosunu daha da güçlendirmişti.
Hami Kaynak 2008 yılında “Starboat Hami Kaynak Tersanesi”nin 75. kuruluş yıldönümünü kutlamış ve bu vesile ile yaşam öyküsünü anlatmış.
Çok önemli bir belgedir.
Bu yazımın önemli kısmı; “Powerboats & Yachts” dergisinde yayınlanan köşeden alınmıştır. Derginin yazarı Hami Kaynak’ın İdealtepe’deki yalısında ziyaret etmiş ve Hami Kaynak anlatmış, o da anlatılanları kaydetmiştir.
Büyükdere Selvi Burnu’ndaki Hami Kaynak Tersanesi’nde inşa edilen “Uzunoğlu” kosteri. Kaynak: Bedri İnce arşivi.
Bu anlatımı Türk Armatörleri Tarihi başlıklı eserimin 4.cü cildinde yer alan Bedri İnce anlatımı ile de inceledim. Gördüm ki bazı düzeltmelere ihtiyaç bulunmaktadır.
Bedri İnce; “Bedri İnce” ve “Uzunoğlu” kosterlerinin inşa edilişini şöyle anlatmıştır;
“1965’den sonra Süleyman Demirel zamanında gemi alımına ait teşvikle ilgili birinci teşvik döneminde yepyeni bir sayfa açtılar. Teşvik vermekle kalmadılar, aynı zamanda bankalara talimat verdiler. Bu teşviklerle gemi inşaatına bir kapı aralanıyordu. 1971’de Büyükdere’de Selvi Burnu’nda dedemden kalma tersanemiz vardı. Bunu Hami Kaynak’a kiralamıştık. Burası Hami Kaynak Tersanesi olarak tanımıştır. Yanında da Hayri Baran’ın Meltem Tersanesi mevcuttu. Orada dayımla beraber iki adet 1000 dwt’luk gemi kurduk. Osmanlı Bankası’ndan kredi aldık. Çok ilginçtir; sadece bir imza atmamın yeterli olduğunu söylediler. İpotek işlemleri çok sonra gelmiştir.
Gemiyi inşa ettik ve “Bedri İnce” adını verdik. Diğeri de “Uzunoğlu” adını aldı. Bu gemiye “Uzunoğlu” adını vermemizin nedeni dedem Mehmet Uzunoğlu’nu anmak içindir. Dedem Mehmet Uzunoğlu denizi seven, denizi yaşayan, denize yatırım yapan, yine denizden kazandıklarının bir kısmıyla karada da yatırım yapan müteşebbis bir insandı. Arap Camii’nin hemen önünde o yıllarda hep ahşap evler vardı. Dedem Arap Camii civarında kargir bir işhanı yaptırmıştır ki bugün de mevcuttur ve mülkiyeti bize aittir.
Hami Kaynak Tersanesi’nde inşa edilen Bedri İnce kosteri denize indiriliyor. Kaynak: Bedri İnce arşivi.
Gemiyle kabotajda çalıştığımız gibi, dönüş ayağında Romanya, derken Ege, Akdeniz yapar İtalya’ya yük taşırdık ve Avrupa’dan da dönüş yüklerimiz olurdu. Romenler gemilerimizi çok beğendiler ve onlara kiraya verdik. Uzun süre Romenlerle çalıştık ve derken Libya hattı açıldı. Türkiye’den inşa malzemeleri yüklerdik. O gemi de 1978 yılına kadar çalıştı. Son seferinde Mersin’den Mısır’a götürmek üzere ambarlarına ve güverteye Çayırova’nın pencere camlarını yükledi.
Gemi hareket ettikten sonra gemi kayboldu. İki gün süreyle haber alamadık. Birgün bir Polonya gemisinden arandığımızı söylediler. Telefonu aldığımda bizim çarkçının ağlamaklı sesiyle şaşırdık. Orada ne işi olduğunu sorduğumda faciayı anlattı. Kıbrıs’a yaklaşırken gemi gece fırtınaya tutuluyor. O zaman kaptan fırtınaya baş vermek için alabanda yapıyor. Gemi yatınca camlar kasalarını kırarak güverteye dökülüyor. Gemi daha da bayılıyor. Gemi bayıldıkça diğer kasalar da parçalanarak diğerlerinin üzerine yığılıyorlar ve gemi kendini kurtaramayarak tumba oluyor. Filikayı bile denize indirmeye vakit bulamıyorlar ve hepsi denize dökülüyorlar. Servis botu dahi batıyor.
Hepsi sağ ve iki gün boyunca maalesef gelip geçen gemilerden hiçbiri bunları görmüyor ve çarkçıbaşı hariç diğerleri boğuluyorlar. Sadece Çarkçıbaşı Ahmet Taşkıran hayatta kalıyor. Onu da yakından geçen bir Polonya gemisinden fark edip gemiye alıyorlar. Günlerdir güneşten yanmış ve yüzünde yaralar oluşmuş. Şişko olduğundan denizde kalması kolaylaşmış! İyileştikten sonra gemilerde çalışmaya devam etmiştir.
“İnce” kosterini Ayvansaray’da Musa’nın Tersanesi’nde inşa ettik
Hami Kaynak “İnce” kosterinin Büyükdere’deki tersanesinde inşa edildiğini anlatmıştır. Bedri İnce, ise Ayvansaray’da Musa’nın tersanesinde inşa ettiklerini şöyle anlatmıştır;
“İmar Bankası çok ciddi bir kredi kurumuydu. Bu bankadan teşvik ve yatırım kredisi aldık. 1978’de bu krediyi kullanarak 1800 dwt’luk “İnce” adını verdiğimiz gemimizi Ayvansaray’da Musa’nın Tersanesi’nde inşa ettik.”
Hami Kaynak Tersanesi’nde 1974 yılında inşa edilen Aspendos-1 motoryatı denize indirilirken.
Hami Kaynak’ın yaşam öyküsü
Ben, 1905 yılında İstanbul Anadolu Kavağı vapur iskelesinin solundaki beşinci yalıda doğdum. Babam Mısırlı, Abbas Sait Halim Paşa’nın Kaptanı Fevzi Bey ve annem de Trabzon eşrafından Fesçilerin kızı Mühibe Hanım’dır. Babam Fevzi Kaptan, Sait Halim Paşa yalısının önüne 30 metrelik 3 direkli uskuna yatı sadece yelkenle borda edebilen zamanın en meşhur Boğaziçi kaptanlarındandı.
Ben dedemin izinden gittim.
İlk ve orta tahsilimi Anadolu Kavağı ve Beykoz’da tamamladım, sonrasında Kabataş’taki Deniz Ticareti Güverte ve Çarkçı Denizcilik Mektebi’nden “Çarkçı” olarak mezun oldum.
Askerliğimi Sarıyer Haramidere arasında muhabereci olarak yaptım, altımda Ariel marka motosikletim vardı. Askerlikten sonra İstinye’deki “Deniz İtfaiye Motorunda” çarkçı olarak işe başladım. Sonra, Hasköy’de şimdi Rahmi Koç Müzesi’nin olduğu yerdeki Gümrük Muhafaza Müdürlüğü’nde formen olarak çalışmaya devam ettim, o zamanların ilk modern bakım tersanesini kurduk. Bir yandan da telsizlere merak sardım, zira Gümrük Muhafaza için çok önemliydi ve İzmir Kadifekale’ye bir telsiz istasyonu kurduk.
Anadolu Kavağı İskelesi’nin görülüğü 1900-1910 tarihli Anadolu Kavağı.
Hasköy’deki atölyede çalışırken, işyeri muhasebecisi maaşımı ödemek üzere bana hangi soyadını aldığımı sordu. Ben de o sırada kaynak işiyle uğraşıyorum, dervişin fikri neyse zikri de odur misali, “KAYNAK” dedim tabii ki…
“Barem”e kızdım ve hayalimi gerçekleştirdim.
1932 senesinde Yeniköy’den Ahmet Efendi ile Sıdıka Hanım’ın kızı Hayriye Hanım’la evlendik. Başarılıyım, zehir gibi iş çıkarıyorum, terfi aldım ama “barem” kanunu nedeniyle maaşımda kesinti var diye sinirlendim ve istifa ettim! Hayallerimde kendi atölyem var.
Hasköy Aynalı Kavak caddesinde bir torna tesviye atölyesi kurdum. Gümrük Muhafaza’da çalışırken tanıdığım esnafın yardımı ile ayda 1 TL taksit ödeyerek ilk torna tezgahımı aldım. Her çocuğun rızkıyla doğması gibi, oğlum Metin’in doğumu ile birlikte bizim de hayatımız değişmeye başladı. Hasköy’deki atölyede Zeki Rıza Sporel’e de iş yapıyorum. O sıralar Atatürk’ün emriyle, Moda Deniz Kulübü yeni kuruluyor ve Zeki Bey de kurucu heyette. Kulübün kayıkhanesinin işletmesini ve bakım işlerini bana teklif etti. Kulüp kayıkhanesinin idareciliğine başladım.
Zamanın iktisat vekili olan Celal Bayar “Christ Craft” marka 2 adet tekneyi kulübe bağışladı. Bayar 1 ve Bayar 2 onu diğer üyelerin hediyeleri izledi: Ali İpar’ın hediye ettiği kotra şahane idi. YAZGAN, EMEK… Kulübe hediye edilen tekneleri içinde bir tanesi vardı ki benim için ömre bedel: “Rüzgar” Lycoming marka 8 düz silindirli, 185 HP takatinde özel bir motorla saatte 58 mph sürat yapabilen 18 metre boyunda, maundan açık mavi renklerde süratli bir spor tekne ve bakım tutumu benim sorumluluğumda. O zamanlar için o kadar süratli ki şöhreti Atatürk’e kadar ulaşmış.
Atatürk; “Söyleyin o deli oğlana, getirsin şu uçan motoru bir de ben göreyim.” diye haber yollamış. Benim etekler zil çalıyor tabii, tüm bakımları yapılmış, parlatılmış tekneyle Yarım yol yaparak Florya Deniz Köşkü’ne yola çıktım. Ama denizde uçuyorum, iskeleye tam yol bir yanaşışım var ki sorma gitsin. Bir anda etrafımı saran çığlık çığlığa kalabalıkla neye uğradığımı şaşırdım. Ne olduğunu ancak emir subayı gelip de “Sen ne yapıyorsun az kalsın Paşa’yı öldürecektin!” dediğinde anladım. Meğer Gazi Paşa açıkta yüzüyormuş. Bunun üzerine benim dudaklarım anında uçukladı korkudan.
Gazi Paşa kıyıya geldi. Gözlerine bakamadan öylece kalmışım, hiçbir şey demeden “Hadi bana da bir tur attır deli oğlan” dedi.
Sonradan, Celal Bayar ve Bal Mahmut’la beraber “İpar kotrası” ile Yunanistan’a yapılan bir geziye kaptanlık ettim. Geziden sonra Celal Bayar bana çok güzel bir saat hediye etmişti, maalesef evimize giren hırsızlar gözünün yaşına bakmamış.
Büyükdere sahili; Solda 60’lı yıllarda Deniz Kuvvetleri Ulaştırma Komutanlığı binası ve tesisleri görülmekte. Ortada Gemi Kurtarma’ya ait iki gemi ve sağda Meltem Tersanesi ve Arma Deniz Kızakları- Hami Kaynak Tersanesi yer almakta. Fotoğraf: Hava Pilot Albay Şeref Uğuriş / Oktay Çemberci.
Tersane kurmak kararını veriyor
1944 yılında Moda Deniz Kulübü üyelerinden Baymak firmasının kurucusu Fikret Bayraktaroğlu: “Büyükdere’de bir kızak yeri var, gel senin atölyeyi oraya taşıyalım” dedi. Arma Deniz Kızakları adı altında bir firma kuruldu. Böylece biz Hasköy’deki atölyeyi Büyükdere’ye taşıdık ve Arma Deniz Kızakları İşletmesi de böyle başladı. 1950’ye kadar beraber çalıştık, sonra ayrıldık.
en Büyükdere, Surp Hripsimyans Ermeni Kilisesine ait deniz kenarındaki yeri kiralayıp çalışmalarıma devam ettim. Tuslog’un J-Boat ve LCM’lerin, İzmir NATO Komutanlığının Servis botlarının, Amerikan Sefarethanesinin Hiawatha’sının -ki 50 yıldır Boğazda gezen en güzel teknelerdendir- tüm bakım işlerini yapıyorduk.
Oğlum Metin bir gün gemi inşaatına girmemizi önerdi. Gönlümde vardı ama aklıma oğlum Metin düşürdü. Metin bunu dillendirdiğinde torunum Turgut doğmuştu. Dizaynı da bize ait ilk teknemizi 1957 yılında Anadolu Kavağındaki Amerikan Radar üssüne yaptık. Onu meşhur Konak Sinemalarının sahibi Zeki Başaran izledi. Üçüncü tekneyi Amerikan Sefaretinde askeri ataşe Mr. Joe’ya yaptıktan sonra seri imalat düşüncesi gündeme geldi.
7 metreden 20 metreye kadar muhtelif tenezzüh ve sürat tekneleri yaptık. Sakıp Sabancı, Nejat Eczacıbaşı, Haldun Simavi, Münci Ömür, Pamir Bezmen, Vedat Moreno, Kemal Ilıcak, Ali Ramazanoğlu, Selahattin Beyazıt daha kimler kimler… Hepsini saymaya kalksam sana bir sayfa yetmez. Bu sırada artık Büyükdere’deki yerimiz yetmemeye başlamıştı ve 1960 senesinde Beykoz’da Hami Kaynak Tersanesi’nin kapılarını açtık.
Beykoz Hami Kaynak Tersanesi’ni kurdum
Beykoz’da önce beton kızaklar kurduk. Zira ortasında taş bir binayla bomboş bir araziydi. Akabinde de 2 adet, eş, 1000’er tonluk koster kurduk aynı anda, “İnce” ve “Uzunoğlu”.(Bedri İnce ise bu konuda Türk Armatörleri Tarihi C.VI’de farklı bir anlatım yapmıştır.) Bir yandan 35mt.’lik motor yat Aspendos yürüyor diğer yandan Metin’in seri olarak fiber tekne yapma ideali devam ediyordu. Bu hayal Tatko’dan Erdoğan Zapçı Bey’in gayret ve teşviki ile hayata geçiyordu. Tatko, Chrysler ve Perkins motorlarını ithal ediyordu, Metin Chrysler Marine’in Dallas’taki fabrikasında imalatı inceledi. Adamlar yaklaşık 400.000 metrekarelik bir fabrikada, ölü sezonda 286 tekne üretiyorlardı.
Biz de Tatko’nun makine desteği ile senede 186 tekne üzerine ince bir hesap yaptık ve yola çıktık. 1973 yılında Beykoz tersanesinin her metrekaresi doluydu.
Kosterler için kurulmuş endazehane görevini tamamlamış ve yeni fiber teknelerin kalıplarına yer açılmıştı. Neredeyse evin yolunu unutmuş gün ışığına hasret kalmış şekilde çalışıyorduk. İşte ne olduysa oldu ve yanık kalan bir izmarit tersanede büyük bir yangına sebep oldu. Ucuz atlatılan bu talihsiz kazada can kaybı olmadı, Moonraker adlı bir tekne ve endazehanenin tamamı yandı. Yaptığımız işe o kadar inanmıştık ki bu yangın bile bizim şevkimizi kıramadı. Safları sıkılaştırdık ve üretime devam ettik. İnatla ve inançla Starboat markasını yarattık.
Hami Kaynak, oğlu Metin ve torunu Turgut Kaynak ile. Kaynak: Hami Kaynak arşivi.
Tanıtıma çok önem verdik ve sayısız fuara katıldık. 1975-85 arası en popüler olduğumuz zamanlardır. İlk tecrübemiz İnterteks’in Sheraton’da yaptığıdır. Otelin girişinde 2 adet o zamanın zıpkın gibi teknelerinden koymuştuk çok sükse yapmıştı. Sonra yurtdışı fuarlarına tekne götürüyorduk, bize deli gözüyle bakıyorlardı. 78’de İnterteks’in fuarında otelin girişi artık bizlere yetmiyordu. İnşa ettiğimiz sürat teknelerini balo salonuna taşıyoruz ama balo salonu 2. katta. Tekneleri vinçlerle 2. kata çıkartıyoruz yine sansasyon… Bu fuarda 775 Conquerer sergiledik hiç unutmuyorum, -“Bu tekne öyle bir tekne ki, bununla Türkiye’nin etrafı dolaşılır!”, diye ortaya bir laf attım! Seneler sonra benim deli torunum Turgut, Cobra 9000 Model bir Starboat ile 1990’da Türkiye’nin etrafını (1992 mil) Hopa’dan İskenderun’a 34 saat 37 dakikada dolaştı ve Dünya Açık Deniz sürat rekorunu kırdı. Daha bunu Türkiye’de ne deneyen ne de başaran çıktı… Olsa olsa bunun yenisini, yine bizim teknelerden biriyle Turgut’un oğlu Hami Deniz yapar.
Son derece kural sahibi idim.
Ben sert biriydim, çok disiplinli ve çok sert. Bir hayli usta yetiştirdim, hepsi 1. sınıf. İyi kalpli bir patron olduğumu söylerlerdi sağ olsunlar. İş güvenliği hep ön plandaydı bende. En çok kaybettiğim şey gözlüğüm, sürekli gürlerdim “Nerede benim gözlüğüm” diye. Çoğu zaman ya başımda ya boynumda ama bizimkiler korkudan söyleyemezlerdi, işte öyle biriydim. Amerikan Donanmasına ait LCM-8 çıkarma teknesini kızağa alıyoruz, ırgatın başında ben varım. Esiyorum, çocuklara komutlar yağdırıyorum derken bir anlık gafletle sağ elimin başparmağını ırgatta bırakıyorum ama gürlemeye de devam ediyorum. Kim bilir çocuklar ne geçirdiler içlerinden.”
Hami Kaynak Tersanesi, zamanla ve daha da hızlı bir şekilde gemi inşaatından uzaklaşmış ve tamamıyla sürat motorlarının inşaatına ve bakımına yönelmiştir.