Bir başarı öyküsü Armatör Ahmet ve Mehmet Koşar, Şaşkın Bakkal derken armatörlüğe
(Araştırma Makalesi)
İnternette “Şaşkın Bakkal adı nereden geliyor” diye yazarsanız, karışınıza hayli sayıda anlatım çıkar. Hepsi “Ahmet ve Mehmet Koşar” kardeşlerin sıra dışı diyeceğim yaşam öyküsünü nakleder. Anlatan kişi, Ahmet Koşar’ın torunu Volkan Koşar’dır.
Koşaroğlu Tekstil Ltd.Şti’nin başkanıdır ve fabrikası Merter / Güngören’dedir.
Neler üretiliyor inceledim; “Kuş Gözü, Çıt Çıt Grubu, Çakma Düğmeler, Kumaş kaplı düğmeler, Pantolon ve Etek Kancaları, Perçin ve Rivetler, Tırnaklı çıt çıt ve Zamak Dikmeler v.s.” yazılı. Giyim dünyamızın vazgeçilmezleri olan düğmeler müthiş zevkli oyuncaklara benzemekteler. Şirketinin logosu, Ahmet ve Mehmet Koşar Vapurculuk Koll. Şti’nin sancağını ve baca forsunu yansıtır. Lloyd’s Register of Shipping, Lloyd’s House Flags & Funnels kayıtlarında da böyledir.
Aklıma denizcilerin üniformalarındaki düğmeler geldi; Gençlik yıllarımda Yüksek Kaldırım’da Aron Frain ve Adolf Locker’in ayrı ayrı dükkanları vardı. Bahriye üniformaları için sırmaları ve düğmeleri oradan alırdık. Alman veya Avusturya üretimi idi. İnternette araştırdığımda düğme imalatı yapan pek çok fabrika olduğunu da gördüm.
Volkan Koşar Bey’i telefonla da olsa tanımış olmaktan mutluluk duydum. Harika bir şahsiyet olan dedesi Ahmet Koşar’ın yaşamı hakkında olası bilgileri ve fotoğrafları göndereceğini belirtti. Annesi’nde bazı belgeler ve fotoğraflar olabilirmiş. Bekledim ve bana ulaşan bilgiler ve fotoğraflar ışığında sıra dışı bir şahsiyet olan Armatör Ahmet Koşar’ın yaşam öyküsünü yazdım.
Böylece gelecek kuşaklara emanet edebileceğiz.
Şimdi 30’lu yılları hayal ediniz… Bağdat Caddesi dediğimiz caddenin yerinde tektük köşkler var, sahile doğru daha fazlaca yine köşkler ve evler görülmekte.
Halen Şaşkın Bakkal denilen semt ise, ya da günümüzde Marks & Spencer’in bulunduğu yerler ağaçlarla kaplı ve bir anlamda arsa halinde. Utku Kolağasıoğlu’nun anlattığı üzere; Bağdat Caddesi Osmanlı hakimiyetinde de önemli bir yer tutmuş. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bile uzun bir süre boyunca, İstanbulluların plaj kültüründe kendi yerini bulan Bağdat Caddesi, hep önemli ve göz önündeki bir mesken olmuş. 1872’de Haydarpaşa’dan Pendik’e kadar ray döşenmiş ve tren çalışmaya başlamış. Bu tarihlere kadar arazi denebilecek Bağdat Caddesi, etrafında tek tük evler var iken, esas yerleşimci akımı 1800’lerin sonlarından itibaren başlamış.
Ahmet ve Mehmet Koşar Vapurculuk Koll. Şti.’nin sancağı ve baca forsu
II. Abdülhamit döneminin saray erkânı ve ileri gelenleri çevrede araziler alarak köşkler yaptırıyorlar. Bugün bu köşklerden birçoğu hala ayaktadır ve muhitin çevresinde görülebilir.
Her yerde olduğu gibi onların ardından ticaretle uğraşan kesim de burada yaşamaya başlıyor. 1930’larda alafranga eğlence popüler hale gelmiş, insanlar Mühürdar’da, Belvü’de açılan gazinolardaki ve Kalamış Todori Meyhanesi’nin bahçesindeki dans pistlerine eğlenirken, 1930’lardan itibaren Cadde’ye yapılan Kadıköy-Bostancı tramvayı, gidiş geliş iki hat olarak çevreyi yaşanılabilir hale getirmekle kalmayıp, çevreden birçok insanın yerleştiği seçkin bir mekan olarak yerleşimi daha da cazip hale getirmiş.
Ancak Suadiye ağırlıklı o semtler sayfiye demekti ve Adalar’da olduğu üzere Caddebostan, Suadiye ve Bostancı’ya yazlıkçılar gelirdi. Bu ilk yıllarda Kadıköy’den Bostancı’ya kadar işleyen tramvaylar ve banliyö trenleri hemen tek ulaşım vasıtası olmaktaydı. Eski Bağdat Caddesi yolu bugün Cadde olarak bilinen yere paralel, daha kısa bir caddedir. Cadde, Bostancı’da tren yolunun altından diğer tarafa geçtikten sonra hemen sağa sapar ve tren yolu kenarından devam eder.
Küçükyalı İstasyonu’nun yanından minibüs caddesine kadar çıkar. Minibüs Caddesi yok iken kullanılan bu kısa mesafe esas Bağdat Yolu’na yanı Eski Bağdat Caddesi’ne aittir. Tabelasında da Eski Bağdat Yolu yazar. Daha sonra yol, tren yolunun altından Minibüs Caddesi’ne bağlanmıştır.
Suadiye; uçsuz bucaksız gibi gelen çayırlar ve çam ağaçlarıyla kaplı idi. Tek ulaşım aracı ise tramvaylar ve banliyö trenleri idi. Ancak demiryolu çevresinde bazı köşkler mevcuttu.
Bu yıllarda bir semt “Şaşkın Bakkal” adıyla meşhur olmuştur ve Şaşkın Bakkal artık resmî kayıtlara geçmiştir. Bu ismi yaratan kişi ise günümüzde Marks & Spencer’in olduğu binanın yerinde manav ve bakalliye yeri açan Ahmet ve Mehmet Koşar kardeşler olmuştur.
Derler ki, “İstanbul'un Güzide Semtlerinden Şaşkınbakkal'ın çok şaşıracağınız öyküsünü” okumalısınız. Bu öyküyü anlatan torun Volkan Koşar’dır. Ben bu kısmını yayınlandığı şekilde makaleme alsam da, Ahmet Koşar’ın armatör Ahmet Koşar olarak asıl öyküsü ilk defa yayınlanmış olacaktır;
"Şaşkın bakkal", Ahmet Koşar'ın öyküsü
Hem insanın içini ısıtan hem de insanın ufkunu iki katına çıkaran bir hikâye bu.
Günümüzde İstanbul'un Anadolu Yakası'ndaki en nadide, en nezih, kiraların ateş pahası olduğu semtlerden birinde, Şaşkınbakkal'dayız.
Sorumuz ise şu: Şaşkınbakkal neden Şaşkınbakkal?
Bu güzel semtin adı nereden geliyor?
Şaşkınbakkal Efsanesi’nin arkasındaki isim kim?
Bu soruların cevapları ise nefis bir gerçek yaşam öyküsünde gizli.
Ara başlık şöyle; “Kıraç toprakların ortasında, kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde açılan küçücük bir bakkal dükkânı.”
1932 yılına geri gidiyoruz yani bundan 92 sene önceye. O zamanlar Bağdat Caddesi bugün bildiğimiz halinden fersah fersah farklı. Kıraç topraklarla dolu bir yer düşünün, yakınında uzağında hiçbir yerleşim bölgesi bulunmayan...
İşte o zamanlar Ahmet Koşar adındaki bir adam bu çayırların tepesine bir bakkal-manav dükkânı konduruyor. Daha doğrusu kiraladığı küçük bir bahçeye birkaç sandık koyarak meyve-sebze satışı yapmaya başlıyor. Issızlık içindeki bir tarlanın ortasında meyve, sebze satmaya çalışan bir adamdan bahsediyoruz.
Bu arada kısaca Ahmet Koşar'dan da bahsetmekte fayda var; Bir ayağı diğerinden kısa olduğu ve yürürken topalladığı için "Topal Ahmet" olarak bilinen Ahmet Koşar o dönem çevresi tarafından "Dünyanın en akıllı adamı" olarak saygı yaratıyormuş. Öyle çalışkanmış ki, sakat ayağına rağmen sürekli koşturur, yerinde hiç durmazmış. Bu yüzden soyadı kanunu çıktıktan sonra "Koşar" soyadını almış.
Burası Şaşkın Bakkal
Ahmet ve Mehmet Koşar’ın Manav ve Bakkaliyesinin yerinde günümüzde Marks&Spencer mağazası bulunmakta.
Yazın Suadiye İstasyonu'nda inen yazlıkçılar, o zamanlar birkaç tane köşk ve Erenköy Kız Lisesi'nin bulunduğu yerden aşağı doğru yürürken bu hiçliğin ortasındaki bakkalı görüyorlar ve bu durumu çok tuhaf karşılıyorlar. Kendi aralarında “Burada kime ne satacak?”, “Şaşkın bu bakkal, burada hiçbir şey satılmaz” diye konuşmaya başlıyorlar. Böyle böyle "Şaşkın Bakkal" ismi belleklere kazınmaya başlıyor.
Herkes ona şaşkın dese de Ahmet Bey'in bakkalı sırf bu sebeple bile dikkatleri çekiyor. Bölgede yerleşim arttıkça da Ahmet ve Mehmet Koşar kardeşler işlerini büyütüyor, hem de bölgenin en değerli dükkanlarından biri oluyor. En son 22-23 kişinin çalıştığı bir “meyve-sebze hali” görünümüne kavuşuyor.
Kısacası rivayet odur ki Ahmet Koşar'ın hiçliğe yaptığı bu yatırım ona "Şaşkın Bakkal" lâkabını getirirken, bu semte de "Şaşkın Bakkal" isminin verilmesine neden oluyor.
İstanbul’un ilk telefonlu bakkalı aynı zamanda
Şaşkın bakkalın zamanının ötesinde bir adam ve girişimci olduğunun diğer bir kanıtı ise, çektiği telefon hattıyla bölgede telefonun ilk kullanıldığı yer olma özelliğini taşıması. Öyle ki burası bir süre "Telefonlu manav" olarak da anılmış. Kadıköy’den Bostancı’ya kadar hiç kimsede telefon olmadığı bu dönemde İstanbul’un ilk telefonlu manavı ve bakkalı olmuş.
Gel zaman git zaman bu ileri görüşlülüğü sayesinde işler o kadar büyüyor, o kadar çok satış yapıp para biriktiriyor ki Ahmet Koşar ve Mehmet Koşar “Şaşkınbakkal" yıkılıyor ve semte üst katında sinema olan bir alışveriş merkezi getirmeye karar vererek meşhur Atlantik Sineması yapılıyor.
Suadiye’de yarattığı Atlantik Sineması
Armatörlük atılımı için gittiği Danimarka’da kaldığı otelin adı “Atlantik” idi.
1968’de gerçekleştirdiği sinemaya “Atlantik” adını vermiştir.
Eskiler anlatır ki; “Evimiz şimdiki Mark & Spencer’in eski Atlantik sinemasının sokağındaydı; ne güzel sinemaydı Atlantik! Güzel bir film geldi ise akşam 9.15 seansında, çok kalabalık olurdu. Salona girdiğinizde kırmızı deri koltuklar göze çarpardı... Film başlamadan önce sinemaya asalet veren ağır kırmızı kadife perdelerin gong sesi ile açılmasını büyük bir heyecanla izlenirdi. Film arasında satıcının tahta kutuya bozuk para ile vurarak “Alaska frigo” diye dolaşması bir mizansen değil, fakat bir beğeni idi. Bu sinema, tarihte Şaşkınbakkal adının ünlenmesine sebep olan bakkalın, kervan geçmez bir yerde kıurduğu bakkal dükkanının olduğu yerdeydi. Sinemanın adı ise kurucusu Ahmet Koşar’ın Danimarka ya gemi almak için gittiğinde kaldığı otelin ismi olan Atlantik’ten geliyor. Mimar Merih Koray’ın projesini çizdiği bu sinema aynı zamanda alışveriş merkezi olarak planlamıştı ve muhtelif dükkanlar vardı. Sinema en üst katta yer alıyordu. Sinemanın altında rengarenk dükkanlar vardı. Nis pastanesi, Yedikardeşler Lokantası, Dede şarküteri, Atlantik Foto bunlardan bazıları idi. Sinema çıkışında, sokak içindeki seyyar arabada şiş ekmek yapan şişçi Mustafa’nın küçük çöp şişlerini en güzel kebapçıda yiyemezdiniz. Atlantik Sineması dağıldığında Bağdat caddesinde küme halinde insanların neşeli sohbetleri, kestane kokusu ile karışır ve o zaman geliş gidiş olan cadde trafiği hareketlenirdi. Daha sonra açılan Suadiye sineması ise şimdiki Çarşı Mağazası’nın bulunduğu yerdeydi, yani Atlantik Sineması’nın tam karşısında. Suadiye Sineması Türk filmi oynatır ve Atlantik sinemasına göre daha sönüktü. Bu tercihte, Atlantik’te olan konserlerin payı fazlaydı.
Suadiye Atlantik Sineması konserleri
Barış Manço ve Kurtalan Ekspres 8 ve 9 Kasım 1980’de Emek ve Suadiye Atlantik Sineması’nda tarihi iki konser vermişti. Klasik müzikçilerden oluşan bir orkestranın da yer aldığı bu konserde Rimsky Korsakov’un “Şehrazat”ı yorumlanmıştı.
Ali Şen, Atlantik Sineması’nda yapılan kongrede yeniden başkan oldu. 1981 yılında Fenerbahçe Spor Kulübü başkanlığına tek aday olarak girdi ve ilk başkanlığı 12 Nisan 1981 tarihinde oldu. Bir yıldan sonra görevini yapmış olmanın rahatlığıyla tekrar kongrede görev almak istemedi, Şubat 1982'de olağan kongreye girdiğinde Cevher Özden aday olmuştu. Ali Şen aday olmak istememesine rağmen birtakım sataşmalardan dolayı "Ben de adayım" dedi. O kongre de Fenerbahçe'nin tarihindeki en uzun kongresiydi. Suadiye Atlantik Sineması'nda 10 saat sürdü. Kongre üyelerinin büyük çoğunluğu Ali Şen’i seçti. 17 Şubat 1988 günü Fenerbahçe birleşik cephe toplantısı ve kokteyli de Suadiye Atlantik Sineması’nda gerçekleştirildi.
Volkan Koşar şöyle anlatmıştır; "Dedem, hep yeniliklerin öncüsü oldu. Çalışma temposu içinde kalbi dayanamadı. 52 yaşında vefat etti Dedemin maalesef doğum tarihini ay ve gün olarak bilmiyoruz. Evi Suadiye Çolak İsmail Sokak’ta idi. Annesi Remziye ve babası Eyüp Efendi ile birlikte otururlardı. 52 yaşında vefatı, aile ve dostları için hazin bir hatıra olmuştur. Cenaze namazı Suadiye Camii’nde kılındı ve İçerenköy’deki Sahrayıcedid Mezarlığındaki aile kabristanımıza defnedildi."
Volkan Koşar aynı zamanda ünlü sanatçı Barış Manço'nun bir şarkısını da dedesinden ilham alarak yazdığını söylüyor. Ahmet Koşar'ın en belirgin özelliklerinden biri her yere ceketle gitmesi hem iş hayatında hem de özel hayatında ceketini hiç çıkarmamasıymış. Dolayısıyla Barış Manço'nun o ünlü “Ahmet Bey'in Ceketi” şarkısı da aslında şaşkın bakkal Ahmet Bey'i anlatıyormuş.
Barış Manço Moda’dan evvel Şaşkınbakkal'da oturdu. Ahmet Koşar ve Mehmet Koşar çok sevilen sayılan bir esnaf ve çalışkanlıkları çok takdir edilen kişiler. Barış Manço da o zamanlar çok genç. Kafasında bir Ahmet Koşar imajı var ve Ahmet Koşar hiçbir zaman ceketsiz bir yere çıkmaz. İşinde de özel hayatında da hep bir ceketi varmış. Şarkının içinde geçen birçok şey mizansen, ama yine de Ahmet Koşar'a ithaf edilmiş ya da Ahmet Koşar örnek alınarak yazılmış bir şarkı.
Öyleyse bu şarkının sözlerini hatırlatarak ve İstanbul'un en güzel semtlerinden birine ismini veren Ahmet Koşar'ı saygıyla analım;
"O mahallede herkes gömlek giyerdi.
Bizim kul Ahmet bir gün bir ceket diktirdi diktirir ya.
Mahalleye dert oldu kul Ahmet'in ceketi
Kul Ahmet erken kalkar “haydi ya nasip” derdi.
Kimseler anlamazdı ya nasip ne demekti
Herkes gömlek giyerken Ahmet ceket giyerdi
Konu komşuya dert oldu kul Ahmet'in ceketi..."
Armatör Ahmet Koşar
Araştırmacı-yazar Muzaffer Cellek, torun Volkan Koşar ile söyleşi yapmış ve şöyle naklediyor; “İstanbul’da Caddebostan, Şaşkınbakkal ve Bağdat Caddesi En tanınmış yerler.
Ahmet Koşar’ın eşi Emine Hanım ve torunu Volkan Koşar, kız kardeşleri Feryal ve Meral. Emine hanım, torunu ve gelini Birim Hanım, Bağdat Caddesi Suadiye’de oturuyorlar.
Volkan Koşar anlattı ki; “Rahmetli babam İhsan Koşar, Dedem Ahmet Koşar için ‘Dünyanın en akıllı adamı’ derdi. Kimse yokken ortalıkta çayırlara manav-bakkaliye dükkanı kurmuş. Bir ayağı kısa olduğu için az topallarmış. Zamanla Şaşkın Bakkal adıyla anılmış. İki kardeşmişler. İşlerine yoğun olarak sarılmışlar. Çok tasarruflu gitmişler. Kasa anahtarını kimseye vermemişler.”
Her şeyin bir ilki vardır. İlkler önemlidir. Bu yörede o ilkleri Ahmet Koşar başlatmış. Yani Şaşkın Bakkal’ın ta kendisi. Öyle ki, Ahmet Koşar, yanında hayli sayıda işçi çalıştırmağa başlar. İstanbul’un ilk telefonlu bakkalıdır artık. Tek başlarına, köşklere, büyük okullara hizmet verilmeğe başlanır. Kardeşler küfelerle satış yaparlar. Para biriktirirler. Tutumludurlar. Nihayet sinema getirmeğe karar verir iki kardeş. Mevcut Şaşkın Bakkal dükkanı yıkılır. Yerine Atlantik Sineması yapılır…
Volkan Koşar şöyle devam etmiştir; “Üç gemi sahibi oluyorlar; Demirkale, Çelikkale ve Koşar.”
Ahmet Koşar’ın Danimarka’dan gemi alması için aracılık eden bir arkadaşı var. Bu kişi devrin ünlü armatörü; Bizde fotoğrafları da vardır! Dedeme kuzeni Tuncer Koşar rehberlik etmiş.
Danimarka’da Atlantik Hotel’de kalması tamamen bir rastlantıdır. Fakat ismini çok beğendiği için, daha sonra sinemanın ismini de Atlantik koymuştur. Yıllar sonrasında babamın Marmaris’te aldığı otelin adı da “Atlantik” idi Yabancı dili olmadığı için, tabii ki rehber kullanıyor. Fakat özgüveni çok yüksek biri, bunu kendine bir zorluk olarak görmüyor.
Mehmet Koşar, öz ağabeyi. Bakkaliye ve manavlık ticaretine beraber başlıyorlar Vefat edene kadar hep birliktelikleri devam ediyor. Fakat ticaret konusunda daha atılgan ve yaratıcı olan kişi kardeş Ahmet Koşar.
Mehmet Koşar ise ağabeylik vasfı ile, onu mevcut işyerini işleterek destekliyor.
Ahmet ve Mehmet Koşar Vapurculuk Koll. Şti’nin ikinci gemisi “Demirkale”
Kaynak: Volkan Koşar arşivi
Armatörlüğe ilk adım - Koşar Su tankeri
Ahmet Koşar, ağabeyi Mehmet Koşar ile Adaların su ihtiyacını görmüş ve bu amaçla, Denizcilik Bankası T.A.O. İstanbul Liman İşletmesi’ne ait bir su tankerini satın alarak “Koşar” adını vermişlerdir. 1983 yılında satışa çıkartılan Beykoz su tankeri
Bu su tankeri sonraki yıllarda Şadan Kalkavan’ın kiraladığı Haliç Fener’deki İlhami Söker gemi söküm tersanesinde sökülmüştür. Kardeşi Aynur Kalkavan şöyle anlatmıştır; “Biraz daha büyüdüğümüzde Şadan ağabeyim Haliç’te gemi sökümcülüğü yapmaya başladı. Zamanla İlhami Söker’in gemi söküm tersanesini kiraladık. Ayrıca ben ihaleye giriyordum. İzmir’den Devlet Demir Yolları’nın ihaleye çıkardığı rayları alır, İstanbul’a nakil işlerini yapardım. Şadan Ağabeyim önce “Koşar” su tankerini satın aldı, Adalar’a su taşırdı. Ardından bir layter aldık ve bunu da bozduk. İlhami Söker’in Balat’taki deposunda çok gemi sökümünü gerçekleştirdik ki 1970-72 yıllarıdır.” (Kaynak: Osman Öndeş; “Türk Armatörleri Tarihi C.VI. 2017).
Armatör Ahmet ve Mehmet Koşar
Ahmet Koşar’ın gemi satın alarak İzmir- İstanbul arasında yük taşımacılığı yapmak fikri nasıl meydana gelmiştir! Muhteşem bir yaratıcılık ve öngörüş hakim olan bu konuda neyazıktır ki Ahmet Koşar’ın bir anlatımı yoktur. Ayrıca Antalya Umumi Nakliyat benzeri Koşar Nakliyat Şirketi’ni de kurmuştur. Değil ki “Koşar” adını verdiği şileple yurtdışı seferler de yapacaktır. 1954 yılında Özel Sektör Armatörleri toplumuna yeni katılımlar olmuş ve gemi alımları görülmüştür. Bu yatırımlardan biri Ahmet ve Mehmet Koşar’a ait Vapurculuk Kollektif Şirketi’nin satın aldığı üç şilep ile İstanbul, İzmir, İstanbul limanları olmak üzere muntazam yük seferlerine başlamaları olmuştur. Ahmet Koşar daha gemi sahibi olmadan gazetelerde duyuru yapmaya önem vermiştir.
1954 yılı haziran ayında gazetelerde yer alan ilanlar da “Memleketimize getirmekte olduğumuz üç şilep ile pek yakında muntazam seferlere başlanacaktır” duyurusu yapılmaktadır.
Ahmet ve Mehmet Koşar Vapurculuk Kollektif Şirketi’nin adresi Yalıköşkü Cad. No: 112 Mühürdarzade Han Hobyar Mh. Sirkeci Eminönü’dür. Telefonu: 24335 idi. Bu şirket Antalya Umumi Nakliyat T.A.Ş. ortaklığında olan Koşar Umumi Nakliyat TAŞ.’dir.
Tasarladığı 3 şilep şilep ile yoluna devam edecektir. Ahmet Koşar, almayı tasarladığı bir diğer şilep için yaptığı soruşturmalar sonucunda Danimarka’ya gitmeye karar vermiş ve Aarhus’ta Atlantic Hotel’de kalmıştır.
Koşar Şilebi’nin sicil dosyası
Ahmet ve Mehmet Koşar Vapurculuk Koll.Şti. adına kayıtlı olan “Koşar” şilebi, 1907 Blyth’deki Blyth Shipbuilding & Dry Dock. Ltd. tersanesinde inşa edilmiştir. Kızak No.’su 135’dir.
İlk adı “Ludworth” dur ve 2,000 dwt., 1301 grt., 783 nrt. olup tam boy: 234.7 ft., Genişlik: 34.5 ft., Derinlik: 15.1 ft.’dir. Gladoralı, Çelik gövdeli tek pervaneli olup, hububat yükleme kapasitesi 94.000 cubic Feet ve ana buhar makinesi Sunderland, Richardson Westgarth & Co.Ltd. imalatı olup 3 genişlemeli ana makinesi 166 nhp. azami güç üretmekte idi.
Üstüvani tip kazana sahipti. 24 Saatte 13 ton kömür ve 5 ton su tüketiyordu. Tatlı su tankı kapasitesi 50 metreküp, bunker hacmi 180 metreküp idi. Dört ambarlıydı ve her biri 1 ton kaldırma kapasitesine sahip 4 bumba tipi vinci vardı.
Koşar Şilebi önceki Atilla adıyla
Direction Finder ve İmdat Roketleri Yoktu! Sadece miyar pusla vardı. 2 adet 60 kişi kapasiteli can filikası mevcuttu. İlk armatörlük firması Hartlepool’dan Furness, Withy & Co.Ltd. idi. 24 Mayıs 1907 tarihiyle West Hartlepool limanına kaydedilmiştir. Şubat 1923 tarihinde İzmir’den Wan Henry van der Zee satın almış ve “Helena” adı verilmiştir. Call sign: NWDM idi.
Hollandalı Van der Zee Hollandalı Wan der Zee ailesi 1792’de İzmir’de Seydiköy’e yerleşmiştir. Seydiköy günümüzde Gaziemir olarak bilinmektedir. Ailenin birkolu Çanakkale’ye yerleşmiş ve Truva harabelerinde kazı yapan Heinrich Schliemann’la yardımcı olarak çalışmışlar. İzmir’deki ilk evleri 1902-1903 yıllarında Karşıkaya’da inşa ettikleri ve günümüzde Van der Zee Köşkü olarak bilinen taş köşktür. Henry’nin eşi Habdank Gorkiewicz, (Heloutka, Helka)’in büyük halası idi.
Henry’nin kızı Helena van der Zee tüm aileyi anlatan anı kitabı yazmıştır. Bu kitap ailenin İzmir’deki yaşamını içermektedir. ‘Tales of an old House’ adını verdiği eseri günümüzde Van der Zee Köşkü olarak bilinen Karşıyaka’daki evleri üzerinedir.
Heinrich veya Hendrik ve Helka van der Zee ailesinin beş çocuğu dünyaya geldi. Köşkte Alman ve İngiliz dadılar dahil olmak üzere 15 hizmetkar çalışırdı. Ailenin bazı fertleri vefatlarında bu köşkün bahçesine gömülmüşlerdir.
Helka Van der Zee ve yine ünlü ailelerden Bayan Aliotti İzmir’de bisiklete binen ilk hanımlar olarak tanınmıştır. Kışlık evleri Punta - Alsancak’ta Pasaport Rıhtımı sırasındaydı. 1908 Meşrutiyet İhtilali’nden başlayarak, I. Dünya Harbi’ne kadar geçen süreçte de Van der Zee ailesi yaşamlarını rahat bir şekilde sürdürmüşlerdir. Henry van der Zee, İzmir’de Deniz Ticaret Odası’nın da kurucuların biri olmuştur. Armatör, çok güçlü bir vapur donatanı ve acentesi olarak faaliyet gösterirdi. Çocuklarından en küçük olanı Atina’da bir soyguncu tarafından öldürülmüştür. W.F. van der Zee armatörlük şirketi olarak üç gemisi vardı. Heinrich Van der Zee, Türk dostu olarak tanınmıştır.
“Helena” Aralık 1933’te İstanbul’dan Zişan Hanım, Kırzâde Mustafa & Şerikleri’ne satılmış ve “Atilla” adını vermişlerdir.
1936’da Hacı Selimzâde Hamdi ve Şerikleri satın almış ve adını değiştirmemiştir.
1938’de Hamdi Selimoğlu ve Şerikleri’ne devredilmiştir.
1953’de İstanbul’dan Mehmet Kazancı ve Şerikleri satın almış adı değiştirilmemiştir.
1956’da İstanbul’dan Sosyete Şilep T.A.Ş.’ye devredildi. Adı değiştirilmedi.
1957’de İstanbul’dan Ahmet ve Mehmet Koşar Vapurculuk Koll. Şti. satın aldı ve “Koşar” adı verildi. Call Sign: TCAL idi.
25 Ekim 1968’de Haliç’te Şadan Kalkavan Gemi Söküm (İlhami Söker) kızaklarında sökülmeye başlandı.
Eski adı “Atilla” olan geminin İstanbul Liman Başkanlığı’ndaki kartotekslerdeki kaydı, diğer gemilerin gibi muhtemelen zaman aşımı nedeniyle atılmıştır. Bu kartoteks kayıtlar başkalarına intikal etmiş ve gemilerin tüm fotoğrafları sökülerek birisi tarafından alınmıştır.
Çelikkale – (Ex-Wandrahm, Ex-Hispania, Ex-Kreta, Ex-Tebez, Ex-Bosporus, Ex-Nedjat, Ex-Necat)
1890 yılında J.C.Tecklenborg, Geestemunde Tersanesinde Hansa Line adına inşa edilen 2,578 grt. Okyonus tipi yolcu gemisi “Wandrahm” 1 Kasım 1890’da hizmete girdi. Tam boy: 96.00 mt., Genişlik 11,90 mt., Derinlik 7,36 mt. ve 1060 Bhp güç üreten ana makinesi Buckauer Maschinen Fab., Magdeburg yapımı idi. 1 Mart 1891’de ilk Okyanus aşırı seferini Hamburg Newyork olarak yaptı. 15 Temmuz 1891’de Hamburg - Quebec - Montreal seferini başladı. Mart 1892’de Hamburg America Line tarafından satın alındı ve “Hispania” adı verildi.
13 Ekim 1894’de bu isimle Hamburg- Montreal hattında seferlere başladı. ABD bağlantılı olarak; çoğunlukla Newyork - Montreal - Philadelphia ve Baltimore değişimli seferlere devam etti.
26 Mart 1898’de Stettin - Newyork seferlerine başladı. Sekizinci ve son seferini 29 Ekim 1900’da yaptı. 22 Şubat 1911’de Hamburg’dan Boston seferine başladığında Stettin merkezli Emil Retzleff armatörlük firmasına satıldı ve ismi 1914’de “Kreta” olarak değiştirildi.
1915’de satıldı ve adı “Tebea” olarak değiştirildi. 1917’de Antwerp limanında çok ağır bir infilak sonucu ciddi hasar gördü. 1919’de I. Dünya Harbi galipleri tarafından elkonuldu ve Belçika’ya savaş tazminatı olarak verildi. (Kaynak: Osman Öndeş “Türk Armatörleri Tarihi” VII.Cilt,Sf 147).
1922’de Danzig merkezli F.Reinhold armatörlük firmasına satıldı ve “Bosporus” adı verildi. 1929’da Barzilay & Benjamin armatörlük ortaklığına satıldı ve “Necat” adı verildi.
1942’de Varlık Vergisi nedeniyle el konuldu ve TC. Devlet Denizyolları İşletmesi Umum Müdürlüğü, İstanbul’a devredildi.
1 Mart 1952’de Denizcilik Bankası TAO,’ya devredildi.
1 Ekim 1954’de D.B. Denizyolları İşletmesi, İstanbul’a devredildi.
1954’te Hizmet dışı bırakıldı. Hizmet dışı bırakıldığında 64 yaşında idi.
1963’de Ahmet ve Mehmet Koşar Koll. Şti. adına satın alındı ve “Çelikkale” adı verildi.
1964’de Haliç’te bağladı ve 4 Eylül 1964’den itibaren Haliç- Kalafatyeri’nde söküldü. Hurdaya gönderildiğinde 74 yaşındaydı!
Demirkale- (Ex-Nykjübing, Ex- Lexa Maersk, Ex- Lexa, Ex- Lexa Maersk, Ex- Skagen) Aralık 1914’de Kopenhagen Flydk & Skibs Tersanesi’nde inşa edilen 923 Grt., 476 nrt. ve 1320 dwt. olan genel yük gemisinin ilk adı “Nykjübing” idi. Burmeister & Wein yapımı 3 genişlemeli buhar ana makinesi azami gücü 731 nhp. idi.
1932’de Odense’den A.P.Möller satın aldı ve “Lexa Maersk” adı verildi. 1937 Maersk şirketi bünyesinde adı “Lexa” olarak değiştirildi.
1954’de satıldı ve “Skagen” adı verildi.
1959’da Ahmet ve Mehmet Koşar Vapurculuk Koll.Şti satın aldı ve “Demirkale” adı verildi. Çağrı adı: TCVQ idi. 1963’de hizmet dışı kaldı ve Haliç’te söküldü.
Ahmet Koşar, Türk Armatörleri Birliği üyesi oluyor.
Türk Armatörleri Birliği’nde de çalışmalarıyla dikkati çeken Ahmet Koşar, zamanla yönetim kurulu üyesi seçilecektir. Bu süreçte sermaye yetersizliğinden genç gemi satın almanın imkansız olduğu şikayet ediliyordu.
Denizcilik Bankası’nın daveti üzerine, Deniz Nakliyatı ilgilileri, Armatörler Birliği ve Dış Seferler Derneği mensuplarının iştirakı ile Deniz Nakliyatı Ortaklığı salonunda bir toplantı yapılmıştır. 3,5 saat süren toplantı esnasında gündemde bulunan 7 maddeden sadece ilki olan gemi satın alınması hususu görüşülmüş ve geriye kalan maddelerin görüşülmesi için toplantının ertesi gün de devam etmesine karar verilmiştir.
Zaman zaman tartışmalı geçen toplantıda Deniz Nakliyatı Müdürü ile armatörlerden Malik Yolaç arasında mevdana gelen bir münakaşa Denizcilik Bankası Umum Müdürü Şehbenderler’in müdahelesi ile yatıştırılabilmiştir. Bu arada bazı armatörler gemi satın alınması için ayrılan dövizle alınacak gemilerin genç olması istendiğini, fakat bu özellikteki gemilerin 13-14 Milyon lira tuttuğunu, bu parayı vermenin imkansızlığı karşısında daha yaşlı ve ucuz, fakat işe yarayabilecek gemilerin satın alınmasına müsaade verilmesini istemişlerdir. Toplantıda bulunan ve şirketin temsilcisi olan bir DP Milletvekili de “Türk Ticaret Filosu’nun durumu iyi değildir. Bu durumu düzeltmek için döviz tahsis şarttır” demiştir. Ayrıca kredi ile gemi satın alınması için gerekli teminatın hükümet ve resmî bankalar tarafından verilmesi istenmiş ve Denizcilik Bankası’nın bu mevzuda armatörlere finansman yapabilme imkanları görüşülmüştür.
Türk Armatörleri Birliği merkezinde bir kısım armatörler 2 Temmuz 1960 günü bir basın toplantısı yapılmış ve Birlik Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Daregenli basına yaşanan sorunları anlatmıştır. Hilmi Daregenli şöyle demiştir; “Türk deniz ticaret filosu bugünkü durumda, son zamanlarda iç taşımalarda buhranla karşı karşıya kalmış bulunmaktadır. Türkiye’de mevcut dahili nakliyatta çalışan bazı firmalar hariç 28 firmaya ait 40 kadar gemi bağlamak mecburiyetinde kalmıştır. Bu durum 30,000 tona baliğ olan 11 geminin hurdaya çıkmasına sebep olduğu gibi kalan gemilerin yabancı memleketlere satılması mecburiyetini doğuracaktır.”
Türk Armatörleri Birliği’nin İstanbul Vilâyet Makamı’na 6 Ağustos 1968 tarih ve 3802 Sayılı yazısı 2 Ağustos 1968 Cuma günü Birlik Merkezi’nde yapılan Umumi Hey’et toplantısında İdare Heyeti azalıklarına seçilen üyelerin isimleri ve künyeleri ile aralarında yaptıkları işbölümünü Bakan Yardımcısı Ömer Tekcan imzasıyla ve resmî bir yazıyla İstanbul Vilayeti’ne bildirmiştir.
Ahmet Koşar, Türk Armatörler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi seçiliyor.
Görev dağılımı şöyledir:
Reis - Samsun 1325 doğumlu Mustafa oğlu Vehbi Aldıkaçtı, Kozluca Han. K.2.
Reis Vekili - Bitlis 1325 doğumlu,Cemal oğlu Ömer Tekcan, İktisat Han K.4.
Muhasip - Kdz.Ereğli 1327doğumlu Hilmioğlu Ziya Sönmez, Fazlı Han K.1
Kâtip - Bartın 1320 doğumlu, Mustafa oğlu Şükrü Göksu, Güzelizmir Han K.2
Üye - İstanbul 1314 doğumlu Hüseyin oğlu, Şevket Manioğlu, Kozluca Han K.1
Üye - İstanbul 1914 doğumlu Eyüp oğlu Ahmet Koşar, Mühürdarzâde Han K.1
Üye - İstanbul 1317 doğumlu, Şükrü oğlu Kemal Ersay, Sirkeci, Yelkenci Han
Daima yaratıcı olmaya önem verdi ve başarmak azmiyle durmadan çalıştı. Böylesine ağır çalışma karşısında yorgun düştüğünü de kabul etmedi.
Vefat ettiği 1966 yılında 52 yaşında idi. Suadiye Camii’nde kılınan öğle namazından sonra Sahrayı Cedid Erenköy Mezarlığı’ndaki aile kabristanına defnedildi.
Ailede kalan bir öykü Ahmet Koşar Danimarka’da
Ahmet Koşar, Danimarka Aarhus’ta bir römorkör’de. Fotoğrafta ortada fötr şapkalı olan kişi yeğeni Tuncer Koşar’dır. Kaynak: Volkan Koşar aile arşivi
Volkan Koşar dedesinin çok genç yaşta vefat ettiğini belirterek şöyle dedi; “Daima yaratıcı olmaya önem verdi ve başarmak azmiyle durmadan çalıştı. Böylesine ağır çalışma karşısında yorgun düştüğünü de kabul etmedi. Vefat ettiği 1966 yılında 52 yaşında idi. Suadiye Camii’nde kılınan öğle namazından sonra Sahrayı Cedid Erenköy Mezarlığı’ndaki aile kabristanına defnedildi.”
Bir öykü gibi de olsa şöyle anlatılır.
Ahmet Koşar, gemi almak ve işletmek kararı ile hareket ettiği süreçte, Türk armatörleri toplumundan bir arkadaşına düşüncesini nakletmiştir ve bu tavsiye üzerine Danimarka Aarhus Liman kentinde satışta olan bir şilebi görmeye gidecektir. Mehmet Koşar’ın oğlu Tuncer Koşar’ın bu yolculukta rehberlik etmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu kişilerle beraber bir römorkörle gemiye geçerler. Aarhus’ta satıştaki genel yük gemisi beklentilerinin de ötesinde olduğundan, teşekkür edecek ve yeniden İstanbul’a döneceklerdir. Bu hatıradan geriye birlikte çekilmiş fotoğrafları kalmıştır.