Atatürk Hayranı Halis Kalkavan’ı Anarken
Türk Armatörleri Tarihi çalışmalarımın devam ettiği yıllarda Halis Kalkavan Bey ile görüşmek ve yaşamını kayda almak istiyordum. Fakat her seferinde telefona çıkan torunu dedesinin rahatsız olduğunu söylüyor, iyileştiği zaman haber vereceğini tekrarlıyordu. Aradan zaman geçti, bir gün Deniz Ticaret Odası’na uğramıştım. Sefer Kalkavan’a bu konuyu açtım. “Osman Bey Halis amcam Allaha şükürler olsun çok sağlıklıdır. Ben şimdi kendisini arayacağım” diyerek telefon etti. Telefonda karşısına çıkan kişi kızı Buket Hanım imiş. Ona anlattı ve “Osman Bey’i şimdi şoförümle size gönderiyorum” dedi.
Müthiş bir heyecan ile Sefer Kalkavan’a teşekkür ederek Ortaköy’e doğru yola çıktık.
Halis Bey asla unutmayacağım bir içtenlikle beni karşıladı. Bir divanda oturdu. Ben de karşısına geçtim, ses alma cihazıma kayda başladım. Sohbetimiz devam ederken bize ev yapımı çok lezzetli muhallebi ikram ettiler.
Sohbetimiz en az iki saate yakın devam etmiştir. Ayrılırken benimle birlikte geldi ve sitenin dış kapısına kadar beni uğurladı. Birkaç sene sonra Meziyet Kalkavan Hanım’ın vefat ettiğini öğrendim. Merhume’nin naaşı 1 Temmuz 2017 günü ikindi namazına müteakip Fatih Camii’nde kılınacak cenaze namazı akabinde Edirnekapı Sakızağacı Şehitlik aile kabristanlığında toprağa verildi.
Halis Kalkavan Piyalapaşa Bulvarı, Memorial Center, Okmeydanı adresindeki şirketin kendi odasında ve “Halis Kalkavan” adını verdikleri kuru dökme yük gemisinin maketi önünde. Fotoğraf: Osman Öndeş.
Bir daha buluşmaya karar vermiştik. Bu kez Piyalepaşa Bulvarı, Okmeydanı Cad. Memorial Center, No: 15/A Blok Okmeydanı adresindeki şirketinde sohbet edecektik. Sözleştiğimiz günde ofisinde buluştuk. Odasının duvarları baştan başa tanıştığı, dostluk kurduğu birçok armatörün fotoğraflarıyla kaplıydı. Bunlar aslında çok değerli bir fotoğraf arşivi demekti. Umarım kendisinden hatıra kalan o fotoğraflar bir gün Denizcilik Müzesi’nde ve adına olan bir bölümde sergilenir.
Halis Kalkavan
Halis Kalkavan yaşayan bir tarihti ve hayatı, tanıklıkları muhakkak kaydedilmeliydi. Yaşamını anlatırken çok uzakları hayal ederek şöyle söyledi; 1920 yılı Kiraz ayında Serencebey’de dünyaya geldim dedi. Kiraz Mevsimi, haziran ayına rastlarmış. Açıkçası 24 Haziran 1920’de doğmuşum dedi.
Sözüne devam etti; Nüfus Kâğıdımda doğum tarihim 1927 yazılıdır. Babası Sefer Kalkavan, annesi Hatice Kalkavan’dır. Halis Kalkavan’ın; Ziya Kalkavan, Zehra, Marife, Ahmet N. Fevzi, Halise ismi verilen beş kardeşi olmuştur.
Anılarına devam etti: “Rize’de bir akrabamız olan Esat amcamız vardır; Kahvehane işletirdi. Çok seneler sonra bir gün onun kahvehanesine gittim. Onun bir teyzesi vardı. Aralarında konuşuyorlardı. Ben o sırada kahve pişirilen tezgahın arkasına geçtim. Kahve ocağının yanındaki duvarda bir tabela gözüme ilişti. Tabelada “Sefer Ağanın oğlu Halis Kalkavan 1920 senesi Kiraz ayının 24’ünde dünyaya geldi” yazılıydı. İşte benim gerçek doğum tarihim budur. Ben 24 Haziran 1920’de doğdum. Nüfus kağıdımda 1927 yazmasının sebebi askere daha yapılı gideyim diyedir. Bizde aylar ağaçların meyve verdikleri aylara göre de adlandırılmıştır. Kiraz ayı dediler mi haziran ayı demektir.
Babam İyidere’de bir ilkokul yaptırmıştı. Yaşım küçük diye okula almamışlardı. Okulumuzun Müdürü Şeref Kolçak “Ben Sefer Ağa’nın torununu okula almazsam, buralarını nasıl yapmışsa, okulu alır Sarayköy’e kurar” deyince akarsular durdu ve ben böyle küçük yaşta okula başlayabildim.
Ceketimin yakasında hep Atatürk rozeti vardır. Kravatlarımda hep Atatürk posteri işlenmiştir. Göğsümü gererek, coşkuyla haykırırım;
“Biz bu vatanı Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyuz.”
“Ben Atatürk’e hayranım. Kalbim onunla çarpar…
“Ceketimin yakasında rozeti vardır.”
“Kravatım O’nun resmiyle renklenmiştir.”
İkbal adını verdikleri gulet. Kaynak: Halis Kalkavan arşivi.
II.Dünya Harbi yıllarına ait anılarını anlatmaya başladı; 1941’de Alman - Sovyet savaşı çok çetin bir hâl almıştı. Alman Orduları Stalingrad’dan Balkanlara ve Karadeniz’e doğru iniyorlardı ama, durumları hiç de umut verici değildi. Romanya işgal altındaydı. O sene Sürmene’de “İkbal” adını verdiğimiz bir gulet inşa ettirmiştik. Ha şunu diyeyim; en kaliteli gulet Sürmene’de inşa edilir. Sürmeneli gulet inşaatçısı ustaların üstüne yoktur.
1942 yılında Rize’den hareket ettik, Trabzon’a vardık. Sürmene Trabzon’a bağlıydı. Liman işlemlerimizi yaptırdık ve oradan Akçaabat’a gittik. Çünkü hava bozmuştu. Akçaabat’a sığındık. Hava düzelince Samsun’a hareket ettik. Dayım Nihat Kalkavan Samsun’da yaşardı. Dayımları ziyaret edip, oradan İstanbul’a hareket ettik. Zonguldak’tan askeriye emrinde kömür yükleyip Bakırköy’de tahliye ettik. Neticede askeriye bizden gemi kiraladı. Bize toptan 600.000 lira veriyorlardı ve tüm diğer masrafları askeriye ödüyordu. Bir taraftan da II. Dünya Harbi iyice kızışmaktaydı. Böyle devam ederken, Romanya’dan Hayfa’ya Musevileri götürmemiz haberi geldi.
Bize bu konuda bir talep iletmişlerdi. Almanlardan korkan binlerce Musevi Köstence’den kaçmak istiyordu. Başarırsak bize 650.000 lira vereceklerdi. Köstence’ye gittik ama, nice eziyetler çektik ve sonuçta hem parayı alamadık hem de aylarca tutuklu kaldık. Romanya bombalanırken iki tayfamız da vefat etti. O karantinanın önünde tayfaların hali gözlerimin önüne geldi.
Kıyı’da bir Sürmeneli’ye ait fırın vardı. Çaresiz fırıncıdan habersiz somun ekmek almışlar. Ekmek çalıyorlar diye tayfaları tutmuşlar. Bize benzin satan bir esnaf onları görmüş. Onları tanımış ve bırakılmalarını söylemiş. Ben o sırada Karantina’da idim. Bizi Sirkeci’ye gönderdiler. Gittik rıhtıma bağladık. Tayfalardan ikisi vefat etmişti. Bizi Sirkeci civarında bir hastaneye yatırdılar. Gıdasızlıktan anemi gibi bir hastalığa yakalanmışız. Bizi dikkatle tedavi ettiler, gıdalarla beslediler.
Sirkeci’deki Antalya Ambarı’nda yazıhanesi olan Adem Baba dostlarımızdandı. Ziya Ağabeyimle oraya gittik. Bizi ağırladı ve biraz daha kendime geldim. Sıkıyönetim Komutanı General Doğu idi. Ağabeyim Ziya’nın yanında beni dinledi. Başımıza gelenleri, neden Romanya’ya gittiğimizi ve tanık olduğumuz olayları anlatınca ağabeyime dönerek, “Kardeşini parayla alamam. Çok zeki bir genç. 17-18 yaşında olan bu gencin Romanya, Bulgaristan hakkında anlattıkları çok önemli. Kardeşin adam gibi adam. Bunu bana vereceksin.” dedi. Beni Milli Emniyet Teşkilatı’na dahil ettiler. Seneler sonrasında Kıbrıs Cumhurbaşkanı olan Dr. Fazıl Küçük’ü Aslan motorumuza alıp Kıbrıs’ın sahillerinde gizlice karaya çıkartmışızdır. Neticede Emniyetten bana Suriye’de görev verdiler. Sovyetler Suriye’nin bir limanını üs yapmaya karar vermişler. Beni orada neler oluyor, tespit etmekle görevlendirdiler.
Yuva kurma zamanı 1950’de ağabeyim bana artık evlenme zamanım geldiğini söyleyip Rize’ye götürdü. Gelin adayı amcamın kızı Meziyet Kalkavan’dı ve henüz 12 yaşındaydı. Ben nüfus kağıdıma göre ondan dokuz yaş büyüğüm. Asıl yaşım ise daha fazla. Nüfus kağıtlarında erkek çocukların yaşları daha küçük yazılırdı. Sebebi ise askere daha büyümüş olarak gidilsin isterlerdi. Rize’de söz kestiler. Ama sadece söz kesildi ve bir süre sonra ben askere gittim.
1925 inşa S.S Halis Kalkavan genel yük gemisi.
Askerliğimi Boğaz Komutanlığı’nın emrinde Sarıyer’de yaptım. Takalarla mal yükler komutanlığa naklederdik. Sıkıyönetim Komutanı Kâzım Bey, albaydı veya generaldi. Beni Sarıyer’e verdirtti. Oradan terhis olmuşumdur.
Anamdan müsaade aldık, bana bir kez daha sahip çıktı. Böylece 1950 yılında Meziyet Hanım’la evlendik.
Eşim amcamın kızıydı ve yaşlarımız nedeniyle evlenmek için altı sene beklemiştik. Evlenmeyi takiben eşimi alıp İstanbul’a göç ettim. Daha sonra Ziya ağabeyim bana, “Seni İskenderun’daki firmamızın başına müdür yapacağım” dedi. İstanbul’dan kalkıp İskenderun’a yerleştik. Orada üç gemimizin başında çalıştım, çabaladım. En kısa zamanda üç gemimizi beş balıkçı gemisine yükselttik. Neticede ağabeyimin bana bıraktığı sorumlulukların bilincinde olarak daha da başarılı olmaya adadım kendimi.
Akrabamız olan Hamdi Kalkavan, Ruşed Sadıkoğlu’nun gemilerinde katiplik yapardı. Biz o yıllarda Sadıkoğulları’yla Hac seferleri üzerinde çalışıyorduk. Gemiler Sadıkoğlu şirketine aitti. Biz de hacı adaylarını İskenderun’dan topluyorduk. Sonra günü geldiğinde oradan Cidde’ye seferler yapılıyordu.
1951 yılına kadar ‘Hacı’ işi yaptık. Dayım İlyas Sami Kalkavan da hacı toparlayıp İskenderun’a gönderiyordu. Akrabalarımızdan Hamdi Kalkavan bir gün Ziya Kalkavan’a Arnavutköy’e gidip akrabalarını görmek istediğini söyledi. Ziya ağabeyim müsaade etti. Bizim bir Christ Craft motorumuz olmuştu. Bu motorla giderken karaya bindiriyor ve orada vefat ediyor. Ağabeyim bana “Halis ben başkasını aramayacağım. Bundan sonra sen müdür olarak işleri tam yetkiyle götüreceksin” sözünü tekrarlamıştı!
Halis Kalkavan adını verdiğimiz ilk genel yük gemisinin önceki adı “Hüseyin” idi. 1925 Kasım ayında Glasgow’daki Napier & Miller Ltd. tersanesinde inşa edilmiş. Sicil kayıtlarını hem Lloyd’s Register arşivinden hem de Glasgow’da inşa edildiği tersanenin kayıtlarının saklandığı vakfın arşivinden buldum.
1925 Glasgow Napier & Miller inşa genel yük gemisinin sicil kaydı
İlk adı “Baron Graham” olan Halis Kalkavan şilebi. Kaynak: Glasgow Arşivi
İnşa adı “Baron Graham” olan 3242 grt., 1947 nrt. genel yük gemisi 1925 yılında Glasgow’da Napier & Miller Ltd.’in Old Kildpatrick Tersanesi’nde 254 Kıak No.’su ile inşa edildi. Tam boy: 326.4 ft., Genişlik: 48.4 ft., Derinlik:22.6 ft. idi ve Glasgow, David Rowan üretimi 3 genişlemeli ana buhar makinesi 225 nhp. güç üretiyordu. Kasım 1925’de hizmete girdi. İlk armatörlük firması Ardrossan’dan Hogarth Shipping & Co.Ltd.- H.Hogarth & Sons idi. 5 Kasım 1925’de Ardrossan Limanı’na tescil olundu. 1950’da Emden’den Schulte & Brothers firması satın aldı ve “Hermann Shulte” adı verildi.
1914’de İstanbul’dan Rıza ve Aslan Sadıkoğlu Ortakları Komendis Şti. satın aldı ve “Hüseyin” adı verildi. 1958’de Ziya Kalkavan Kollektif Şirketini satın aldı ve “Halis Kalkavan” verildi.
Halis Kalkavan yaşam öyküsünü şöyle anlatmaya devam etti; İzmirli ünlü bir balıkçı olan Hasan Yörük’ten Tayfun, Derya, Uğur isimli üç teknesini aldık. Bir de İstanbul’da bir tekne vardı. Ona da kız kardeşimizin ismini verdik. Karaya gitmiş 550 tonluk Koralia isimli bir gemi vardı. Biz bu gemiyi satın alıp yüzdürdük ve ben “Sefer Kalkavan” adını verdim. Bir gemimize de “Ziya Kalkavan” adını verdik. Gemi sayımız yıllar içersinde 30 gemiye yükselmişti. En büyük gemimiz 42.000 dwt’luk Halis Kalkavan genel yük gemisi oldu. 5.600 dwt’luk bir gemi daha aldık. Bunun üzerine ağabeyim bana, “Halis İskenderun sana artık cevaz vermiyor. Artık İstanbul’a yerleşeceksin ve şirketimizi İstanbul’dan yöneteceksin” dedi.
Şirketimiz Kemankeş Caddesi Mocan Han Kat:2’de idi. 1-2-3 No’lu odalarda yer alırdık. Telefonumuz: 442200 ,497692, 499720 idi.
Bir dosya çıkardı. Orada Halis Kalkavan şirketinin evraklarını gördüm. Birinin fotoğrafını çektim. Telgraf Adresi: Zekalkavan Karaköy yazılıydı. Sebebini söyledi. “Rize”'liyiz ya, “Zekalkavan” dedik yeter... dedi. Şirketin Sicil Ticaret kaydını da 11971 ve 46161 olarak arşivime kaydettim.
Devam etti; Alt katımızda Ali Sohtorik’in şirketi vardı. Emrimde 13 kişi çalışıyordu. İşi zamanla ilerlettik. Derken ağabeyim beni Armatörler Birliği Kooperatifi’ne üye yaptı. Ziya Sönmez o zaman İsmail Kaptanoğlu ağabeye dönerek “Sen Çayeli’ndensin. Ben Ereğli’denim, Mehmet Şekerci, Hüsnü Şişmanyazıcı da İnebolu’dandır. Halis Kalkavan’ı ben 1942’den beri tanırım. Gemilerimizde ikimiz de kaptanlık yaptık. Çağırdıklarında Ereğli’den koşa koşa giderdik. Zamanla armatör oldum. İskenderun’da dört başı acenteliğimizi yaptı. Şimdi ben sizden bir ricada bulunacağım. Kendisini Birliğin Haysiyet divanı başkanı yapacağız.” dedi. Bir de “Tahsis Komitesi” üyesi olarak seçtiler. Ağabeyim ardından İstanbul Ticaret Odası’na da üye olmamı istedi. Üye olarak göreve başladımsa da birileri beni hasımları olan birine benzetmişler, resmen kim vurduya gidiyordum. Ateş ettiler ve karın boşluğu hizasından yaralandım. Ameliyata aldılarsa da kurşunu bir türlü bulamadılar.
Küçük bir defterim vardı, kana bulanmış duruyordu. Yanımdaki komodinin üstüne koymuşlar. Kendime geldikten sonra alıp bir bakayım dedim. Meğer mermi orada kalmış.
Bu şekilde Türk Armatörleri Birliği Kooperatifi’nde çok görevler yaptım. Çok intizamlıydım ve titiz çalışırdım, karar verdim mi kimse beni durduramazdı. Onun için ağabeyime takılırlar “Al bu Halis’i başımızdan” derlerdi. Allaha şükürler olsun uzun bir ömür sürdürdüm. Haziran 2006’da kendimi kızağa çektim.
Şöyle bir anımı daha anlatmak isterim; 1993 senesinde ağabeyimle Adana’ya gittik. Oradan Ceyhan’a geçtik. Gemi bakacağız. Zaten evvelden karar vermiştik. İncelediğimiz gemi 1979 Mart Astilleros Esponoles S.A. Sevilla inşa 34.683 dwt. dwt. olan genel yük gemisi idi.
Halis Kalkavan’ın belirttiği gemi için de Lloyd’s Register yıllıklarında ve inşa edildiği tersanenin kayıtlı olduğu vakıf arşivinde araştırma yaptım;
İnşa adı “Sokorn” olan 34683 dwt.’luk bu dökme yük gemisi 1979 Mart ayında Astilleros Espanoles S.A.- Factoria de Sevilla Tersanesinde inşa edilmiş. 1990 yılında satılmış ve “Rog” adı verilmiş.
Bundan sonrasında Halis Kaşlkavan şöyle anlattı; Herşeyi hallettik ve adını “Van K” koyduk.
İnşa adı “Sokorn” olan Van K. Dökme yük gemisi. Kaynak: Osman Öndeş arşivi.
Van K.’nın Lloyd’s Register yıllıklarındaki kaydı.
Geminin adını ağabeyim seçmişti. Neden Van K. adını verdik. Bizim soyumuz ondokuzuncu asrın başlarında Kafkasya’dan Rize’nin bir köyüne yerleşmiş. Kalkavanzadeler hep birbirlerine dayanışma içinde olmuşlardır.
O yüzyılda Vilayetimiz Sivas’tı. Osmanlı devletinin giderek zayıflaması neticesinde Anadolu’da başıbozukluklar çok artmaktaydı. Biz hep devletimizden yana olduk. Bizim Van’da asayişi temin etmemiz istendi ve “Kalkın Van’a gidin” dediler. Halk dilinde “Kalkavan” deyimi bizim için söylenmiştir.
Ancak bizim ahfadımız hiç Van’a gitmedi. Milli Mücadele’nin ilk döneminde Rize’de, Trabzon’da bazı aşiretler devlete karşı gelmişlerdi. Buna bir nev’i ayaklanma diyebiliriz. Trabzon kaza, Sivas vilayet. Sivas Valiliği Trabzon kazasına bir evrak gönderiyor ve diyor ki, Kalkavan ailesini yanına alırsanız, hükümet saygınlık kazanır.
Burada bir tarihi hatırlatmak isterim; Mustafa Kemal Anadolu’ya çıktığında önce vatanın selâmeti adına bazı teşkilatlanmalar olmuştu. Buna “Kuva-yı Milliye” demişlerdir. Bunlar milli kuvvetleri meydana getiren çetelerdi. Bazıları milletin felaketlerden kurtulması yerine eşkıyalık yapmıştır. Ama vatanı için, Mustafa Kemal’le başlayan Milli Mücadele hareketine koşan geniş bir milis hareketi vardı. Milis harekâtı, vatanın yabancı güçler tarafından istilası ve devletin çaresizliği karşısında, ordunun da zayıf durumunu görerek silaha sarılmış bölge halkının kendisidir. Milis kuvvetleri kurarak onlara kumanda etmişlerdir. Kalkavanzâde İlyas Sami, Metozade Hüseyin Efendi de bu milislerdendir.
İkinci Halis Kalkavan genel yük gemisi. Kaynak: Marine Traffic.
“Halis Kalkavan” adını taşıyan ikinci kuru dökmeyük gemisi-Güney Kore, Hyundai Heavy Industries, Ulsan Tersanesi’nde inşa edildi ve 14 Mayıs 1984’de denize indirildi.
İlk adı “Esmeralda I” olan kuru dökme yük gemisi 36800 dwt. ve 22629 grt. idi. Tam boy 186.00 mt., genişlik 28.40 ve Derinlik 11.05 mt. olan geminin azami seyir sürati 13 knots’du. Eylül 1995’de Kalkavan Transport Denizcilik şirketi tarafından satın alındı ve “Halis Kalkavan” adı verildi.
1955’de İstanbul’a Taşındık
Ağabeyim zamanı geldiğinde “Burada günümüz dolmuştur” dedi ve 1955’de İstanbul’a geldik. Ziya Kalkavan Koll. Şti iken şirketin adını zamanla Kalkavan Transport Denizcilik AŞ yaptık.
Ziya Sönmez iyi bir armatördü. Aynı zamanda kaptandı. Ben de kaptan cüzdanı aldım. İskenderun’da Liman Başkanı İhsan Bey’in huzurunda bir heyet karşısında Tahsin Memişoğlu ile çıktık. İmtihanda sorulan tüm sorulara cevap verdim. Sonunda beni tebrik ettiler ve Kıyı Kaptanı cüzdanı verdiler. Zamanla işleri oğullarıma bıraktım ve ben bir anlamda sessizliğe büründüm.
Halis Kalkavan isimli ikinci kuru dökme yük gemimiz 2014 yılında hizmet dışı kaldı. Gemiyi haziran ayında hurdaya çıkarmak üzere duyuru yaptık. Temmuz ayında satıldı ve Gadani’deki Alang Breakers - gemi söküm tersaneleri satın aldı ve 18 Ağustos 2014’de Gadani ‘de sahile baştankara yapılmış.
Bunları bir anı olarak hatırlıyorum.
Sonra benimle birlikte sitenin dış kapısına kadar geldi, “Tekrar buluşmaya” karar vermiştik.
Karaköy - 1950'ler
Yarım Yüzyıla Ulaşan Bir Rüya
Halis Kalkavan Bey’in vefat haberini duyduğumda bu fâni âlemde tanık olduğum mazideki anıları şöylece hatırladım.
Türk Deniz Ticareti dünyasında ilk tanıdığım ve bana yol gösteren kişi Fahri Paçalıoğlu olmuştur. Tavil Han’daki şirketinde ziyaret ettiğim günü aynen hatırlar gibiyim; Kapıdan girdiğimde karşımdaki masada Selim Sohtorik, sağda Fahri Paçalıoğlu ve onun karşısında Ömer Zaimoğlu vardı.
Zamanla Fahri Paçalıoğlu’nun İstanbulspor Futbol Kulübü’nün futbolcularından biri olduğunu da fark ettim. Gençlik yıllarında Ali Sohtorik, Selahattin Beliren ve Fahri Paçalıoğlu, İstanbulspor Futbol Kulübü’ndeki yıldız futbolcular arasında yer almaktaydılar. Nitekim 1927-1928 döneminde İstanbulspor İstanbul Futbol Ligi İkinci Kümesine yükselir ve bir yıl sonra İkinci Küme şampiyonu olarak Birinci Kümeye yükselir. O dönemde de Ali Sohtorik ve Fahri Paçalıoğlu yıldız takımın oyuncuları arasındadırlar.
Ömer Abed Han’ı çok iyi tanıdım. Karaköy’deki çok sık uğradığım Ömer Abed Han’da S.S Gemi Armatörleri Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi vardı. Vapur Donatanları ve Acenteleri Derneği’yle çok yakın ilişkiler içindeydiler.
Ömer Abed Han’daki Kooperatifin bulunduğu bölüme kocaman bir camlı kapıdan girilirdi. Kapıyı açtığınızda karşınıza sağa sola uzanan dar bir koridor gelirdi. Sağdaki kapının ardında Ziya Kalkavan’ın salon tarzında odası, yine koridorun orta yerinde camlı bir perdeyle ayrılmış kapının arkasında ise toplantı salonu yer alırdı. En solda kooperatif müdürünün hayli küçük odasını hatırlıyorum. Ziya Kalkavan ile tanışıklığımız dostluğa uzanmıştır. Otoriter bir halk adamı, müthiş zeki ve kesinlikle çok renkli bir insandı.
Başında beresiyle Türk denizcilik dünyasının bir diğer unutulmaz ismi uzun boylu, Hacı İsmail Kaptanoğlu gibi, Azmi Karavelioğlu, Hüsnü Şişmanyazıcı, Mehmet Şekerci, Rüstem Markaloğlu, Orhan Deval, Şükrü Göksu, Adil Göksu, Halis Kalkavan ve daha nice yürekli armatörlerimizi orada tanıdım.
Türk Armatörler Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Gündüz Kaptanoğlu idi. Başkan Yardımcısı Sefer Kalkavan, Genel Müdür Engin Mete, Yönetim Kurulu Üyeleri Şadan Bayraktar, Hamit Tomba, Sadık Kalkavan, Adil Pandır, Serdar Şekerci, Recep Şişmanyazıcı, Taylan Kalkavan ve Burhan Deval idiler.
E. Oramiral Bülent Ulusu’nun başbakan olduğu süreçte, eski Deniz Kuvvetleri Komutanlarımızdan E. Oramiral Celâl Eyiceoğlu, Sönmez Denizcilik Grubu Yönetim Kurulu Başkanı olarak yer almaktaydı.
Kaptan Ferit Biren’le başlayan Deniz Ticaret Odası kurulmasına yönelik çalışmaların bir diğer aşaması Ziya Kalkavan başkanlığında Ömer Abed Han’da yapılırdı. Bu toplantıların hemen hepsine katıldım. Birkaçına Selahattin Beyazıt’ın katıldığını da hatırlamaktayım. Deniz Ticaret Odası ilk olarak Beşiktaş’ta Deniz Müzesi’nin arşiv bölümünde hayata geçti. Sonradan Kemankaş Caddesi’ndeki eski Hovagimyan Han olan Sönmez Denizcilik Han’ın ilk iki katına taşındı. Oda’nın serüveni Beyoğlu’nda Oda kule’de devam etti ve nihayet Salıpazarı/Fındıklı’da köklü bir restorasyonla adeta yeniden yaratılan günümüzdeki merkez binasına taşındı.
Bankalar Caddesi başlangıcındaki Bozkurt Han’da olan Koçtuğ Denizcilik, ömrünü tamamlamış bir anı olarak göklere yazılmıştır. Karaköy’deki öncü armatörlük firmaları, Üsküdar, Altunizâde’de inşa ettirdikleri Denizcilik İş Merkezi’ne taşınınca, Türk denizciliğinin kalbi Karaköy derin bir ayrılığı yaşamaya başladı. Artık Kalkavanlar Deniz Nakliyat A.Ş., Kaptanoğlu Denizcilik Grubu, Kırantaş Denizcilik, Deval Denizcilik, İnce Denizcilik, Arif Göksu Denizcilik A.Ş. Hüsnü Şişmanyazıcıoğlu A.Ş. ve diğerlerinin ünlü simalarını bu denizcilik kompleksinde görmek mümkündü.
Karaköy’den Altunizâde’ye göç, beraberinde pek çok denizcilik firmasını da Altunizâdeli yaptı. Yıllar içinde Denizcilik İş Merkezi’ne yeni firmalar geldi, bazı firmalar çevredeki başka adreslere taşındılar. Nice yıllar sonrasında duyuyorum ki evden çalışma giderek yaygınlaşmış. Teknoloji yaşamı derinden etkilemekte, ama galiba insanları da yalnızlaştırmakta!
Karaköy Gümrük Sokak Maater Han’daki Turkon da önce Salacak’taki konağa, ardından Altunizâde’deki Turkon Holding binasına taşınmıştı.
Birkaç sene sonra Karaköy Vapur İskelesi karşısında ve caminin hemen yanındaki Düzgit Şirketler Grubu Maslak, Park Plaza’ya göç ederek Karaköy’den ayrıldı.
Karaköy Kemeraltı Caddesi’ndeki Karaköy Han’ın 5’inci katında olan Denak Depoculuk ve Nakliyecilik A.Ş. her türlü taşımacılık hizmeti için Çolakoğlu Şirketler Grubu bünyesi altında 1976 yılında kurulmuş çok güçlü bir armatörlük şirketiydi. Başlangıç yıllarında genel müdürü olarak Serdar Akçalı’yı hatırlarım. İleriki yıllarda Denak da Karaköy’den ayrıldı ve Kavacık’ta Kavacık Ticaret Merkezi’ne intikal etti.
Denizcilerin semti olan Karaköy zamanla giderek yalnızlığa büründü; S.S Motorlu Gemi Armatörleri ve Taşıyıcılar Kooperatifi, Ömer Abed Han’dan Meclisi Salıpazarı/Fındıklı Mebusan Cad. No: 23 Dursun Han Kat:7’ye taşınmıştı. Aynı binada Türk Armatörleri Birliği ortak kaderi paylaşıyordu.
Yine Karaköy’de Şarap İskelesi sokağından karaya doğru sol karşı köşesindeki Mumhane Caddesi sonunda yer alan Emek İşhanı’ndaki Vapur Donatanları ve Acenteleri Derneği, İMEAK Deniz Ticaret Odası’nın desteğiyle, engin mazisine yaraşan konak tipi bir evi restore ettirmiş ve Cihangir, Kılıç Ali Paşa Mah. İlyas Çelebi Sokak’taki yeni merkezine intikal etmişti.
2013 yılına geldiğimizde zaten Karaköy büyük kentsel planlamalarla değişiyor; tarihî hanlar iş merkezleri ve şık oteller olmak üzere ya büyük onarımlarla yeniden çok başka amaçlarla doğuyor ve yerlerine yepyeni binalar inşa ediliyordu.
Ömer Abet Han’ın nice seneler izlediğimiz levhası artık kaldırılmış, altında yer alan eski yazıyla mermer üzerine hak edilmiş asıl adı ortaya çıkartılmıştır.
Anıların peşinde Kemeraltı Caddesi, Kemankeş Caddesi, Rıhtım Caddesi ve daha nice sokaklarda dolaşıyordum; Hovagimyan Han otel olmuştu, Veli Alemdar Han çoktan yıkılmış, yerine muhteşem bir otel inşa edilmekteydi. Şarap İskelesi sokak’ta sağdaki 1897 tarihli han da otel oluyordu. Vali Alemdar Han’daki aklıma gelebilen isimlerden armatör ve gemi acentesi Norveç asıllı Oscar ve oğlu Hans Geelmuyden de fanî âlemden nicelerdir göçtü gitti. Faaliyetine Kabataş, Setüstü Ekemen Han’daki adresinde devam eden Yakın Doğu Gemi Acentesi’nin simgesel önderi Aldo Campaner benzersiz ruh güzelliğine sahip bir beyefendi idi. Onunla sohbet yeni bir yaşam demekti. Göklere doğru uzaklaştı gitti. İki oğlu Gino ve Mario Campaner de Veli Alemdar Han’ın saygın isimlerindendiler. Aldo Campaner’in vefatından birkaç sene sonra Yakın Doğu Gemi Acentesi Elmadağ’daki yeni adresine taşındı.
Fransız Geçidi’ndeki gemi acentelerinden biri İskenderun merkezli Lyonel Makzume ve İstanbul Şubesi Müdürü Ahmet Koral’dı. Kemankeş Caddesi’nin sonlarına doğru biraz içerde kalan Tahir Han, Mimar Vedat’ın eseri olduğunu gösteren mermer plaketiyle nice uzun yılların yorgunluğu içindeydi. Biraz ileride sokak içerisindeki R-Han’da en azından Şark Ekspres’i, bir de üst katlara çıkması için önce düğmesine bastığım ve çalışması için bir köşesine ayağımla sertçe vurduğum asansörünü hatırlıyorum. Şark Ekspres Cihangir’deki binalarına taşınmıştı. Catoni Şirketler Grubu ise Denizciler Han’da çalışmalarını sürdürmekteydi. Şark Ekspres’in efsanevi ismi Kosta Şönef nicelerdir emekli olmuştur, derler ki çoğu zaman Bozcaada’dır.
Cité Français Han ya da tabelasıyla anımsadığımız “Fransız Geçidi” bundan böyle şık bir otel olmuştur. Frank Han’da ne Dabcovich ne de Berkin gemi acentaları vardı. Artık Frank Han’ın yerimde bir başka şık otel vardır.
Türkiye - Libya Denizcilik Nakliyat Ortak A.Ş. Kemeraltı Caddesi’nde başladığı yaşamına, giderek gücünü yitirmeye dönüştüğü süreçte Necatibey Caddesi’nde devam ettirmişti.
Um Denizcilik; Kabataş Setüstü’ndeki adresinden Taksim’de Ayazpaşa, Caddesi’ndeki Ayazpaşa Apartmana taşınmıştı. Burada büyük hamleleri gerçekleştirdi. Uğur Mengenecioğlu nice yıllardır Kandilli’deki yalısında yaşamaktadır.
Diğerlerini de yıllar öncesinde “Hatıralar” başlıklı bir yazımda anlatmıştım. Nereden nereye; yıllar geride kaldıkça sevindirici haberler gibi, elemler getiren haberler de devam etti. Tıpkı asırlardır olduğu üzere, devran değişmedi.
Bugün yaşadıklarımız dün oldu, dünlerin sayısı yaşadıkça arttı. Dünler, evvelki gün oldu ve her biri tarihe karıştı.
Atatürk hayranı armatör Halis Kalkavan’ın vefat ettiği haberini okudum. Birden hayalimde Ortaköy’deki evinde yaptığımız sohbet canlandı.
Bunlar son yılların ilk hüzün haberi değildir. Mutluluklar ve hüzünler bizlerden önce vardı, bizlerden sonra da hep tekrarlanıp gidecektir! Kendimiz için de bu akıbet kaçınılmazdır. Bâki kalan bu kubbede hoş bir seda olmalıdır. Allah rahmet eylesin.