Amerikan donanmasının süregelen etik sorunu
31 Mayıs 2024 tarihinde FBI, Amerikan 2019-20 dönemi Deniz Kuvvetleri Komutan Yardımcısı (VCNO) E. Oramiral Robert Burke’yi tutukladı.
Cem GÜRDENİZ - Emekli Tümamiral
İLK KEZ TUTUKLANAN KUVVET KOMUTAN YARDIMCISI
Suçu, makam gücünü kullanarak donanmanın bir eğitim projesinden yüzbinlerce dolar kazanç sağlamak olan Burke, 2020-2022 arasında Türkiye’nin sorumluluk alanını da kapsayan İtalya/Napoli’de bulunan NATO Güney Bölge Müşterek Kuvvetler Komutanlığından emekli olmuştu. Bir önceki görevi ABD Deniz Kuvvetleri Komutan Yardımcılığı idi. Önceden de pek çok yolsuzluk yaşanan Amerikan Donanmasında Deniz Kuvvetleri Komutan Yardımcısı ve NATO Müşterek Kuvvetler Komutanı seviyesinde yaşanan bu ilk, Amerikan yolsuzluk tarihine geçti. Cezaevinde tutulan Burke, 30 yılla yargılanıyor.
EN GENİŞ YOLSUZLUK AĞI
ABD Donanma tarihinin en büyük ve organize yolsuzluk skandallarından birisi de 2000-2010 yılları arasında Pasifik 7. Donanma sorumluluk alanında Malezyalı GDMA isimli küresel deniz acentelik firmasının karıştığı Fat (şişman) Leonard Francis davasıdır. Bu dava 2013 yılında açıldı. 2018 yılında gelindiğinde 7.Filoda önceden görev yapmış 60 amiral dahil olmak üzere 440 civarında donanma personelinin yargılanması devam ediyordu. Bu yolsuzluk ağı sürecinde acentelik, çoğu karar verici ya da karar sürecini etkileyecek amiral ve subaylara 7.Filo gemilerinin liman ziyareti yaptığı yerlerde lüks otellerde kalma; pahalı ağırlamalar, nakit para ve eskort hizmetleri sağladı. Bunun karşılığında donanma bütçesinden 35 milyon USD civarında şişirilmiş faturaların onaylanması, uçak gemileri başta olmak üzere Amerikan savaş gemilerini ticari çıkar sağlanacak limanlara ziyarete teşvik edilmesi ve bazı durumlarda hassas bilgilerin temini sağlanmış. Washington Post gazetesi söz konusu skandalı Amerikan Donanma tarihindeki en büyük yolsuzluk olarak nitelemişti.
SİLAHLI KUVVETLERDE CİNSEL TACİZ SORUNU
ABD Silahlı Kuvvetlerinde, 1980’li yıllardan itibaren, kadın erkek eşitliği politikası sonucunda her kuvvete yoğun kadın personel alımı yapıldı. Bu durum, günümüze kadar artarak devam eden silahlı kuvvetlerde cinsel taciz sorununu ortaya çıkardı. Sadece 2023 yılında ABD Silahlı Kuvvetlerinde resmen kayda geçen 8515 cinsel saldırı yaşandı. Kayda geçmeyenler bilinmiyor. Bir örnek verilirse 2012 yılında yapılan bir ankete göre, Silahlı Kuvvetlerde 26 bin askeri personelin sözlü saldırıdan, tecavüze kadar değişik tarzda cinsel tacize uğradığı tahmin ediliyor. Tacizlerin çoğunluğunun rapor edilmeyişin ana nedeni olarak, korku ve intikam beklentisi gösteriliyor. 2011 yılında Newsweek dergisinin yaptığı bir araştırmaya göre, ABD Silahlı Kuvvetlerinde bir kadın personelin cinsel tacize uğrama olasılığı, savaşta silahlı bir çatışmada öldürülme olasılığından daha fazlaydı. New York Times, 2007 yılında yaptığı bir araştırmada, Irak’ta 2003 yılında başlayan OIF (Irak’a Özgürlük Harekâtında) savaşan Amerikalı kadın asker personelin yaşadığı, Travma Sonrası Stres Sendromunun (PTSS) bir nedeni savaş ise, en az onun kadar önemli olan diğer bir nedenin cinsel taciz olduğunu ortaya çıkarmıştı. Savaşa katılan kadın personelin yüzde 15’i tecavüz dahil, değişik tipte cinsel travma yaşadıklarını belirtmişlerdi.
AMERİKAN DONANMASININ KARNESİ
Donanmada kapsamı ve sonuçları ile en büyük etkiyi yaratan cinsel taciz skandalı Eylül 1991’de Las Vegas’ta bir hafta süren Amerikan deniz havacılarının yıllık Tailhook toplantısında yaşandı. Tailhook skandalı, donanmanın içinde bulunduğu ahlaki çöküşü ilk kez kamuoyu ile tanıştırdı. Tailhook skandalı Birinci Körfez Savaşında Irak karşısında büyük zafer ilan eden Amerikan (top gun) uçak gemisi pilotlarının şımarıklığının ve dokunulmazlığının cinsel saldırganlığa dönüşümünün tipik örneği idi. Kendi silah arkadaşları olan pilot kadın subayların dahi cinsel tacize uğradığı Tailhook partisine Donanma Bakanı Garret’in katılması ve yaşananlara, “bahriyenin gelenekleri arasında” yaklaşımı ile müdahalede bulunmaması skandalın çapını sergiliyordu. Bu olay kamuoyuna sızınca büyük bir soruşturma açılmış ve Donanma büyük itibar kaybı yaşamıştı. Donanma Bakanı ve bazı amiraller istifa etmiş, pek çok pilot ihraç edilmişti. Bu konuda 1995 yılında çok kapsamlı “Fall from Glory: The men who sank the US Navy-Şöhretten Düşüş-Amerikan Donanmasını batıran adamlar” başlıklı kitabı yazan araştırmacı gazeteci G.Uscita ABD Donanması tarafından istenmeyen adam ilan edildi. Kitabı donanmada yıllarca yasaklandı. 1990 yılında da ABD’nin en itibarlı okulu olan (Annapolis) Deniz Harp Okulunda da kadın öğrencilere cinsel taciz, aşağılama (bir kadın öğrencinin erkekler tuvaletinde saatlerce pisuvara zincirlenmesi gibi) ya da bazı öğrencilerin Maryland’de lüks otomobilleri çalıp, parçalara ayırıp mafyaya satması gibi son derece aşağılayıcı skandallar yaşanmıştı. Günümüzde de Annapolis halen askeri okullar içinde cinsel tacizlerin en yoğun yaşandığı okul olmaya devam ediyor. 2022 yılında Amerikan Harp Okullarında yaşanan 122 taciz olayının yarısı (61) Annapolis’te gerçekleşti. Bu sayı 2021’de 30 idi.
https://www.thebaltimorebanner.com/national/naval-academy-sexual-assault-GEB2RHUKPRGOJLNA3BT5SMSLUQ/
NÜKLEER DENİZALTIDA TACİZ
2014 yılında ortaya çıkarılan ve yargıya taşınan bir skandal da ABD’nin nükleer balistik füze denizaltılarından (SSBN) USS Wyoming’de geçmişti. Gemi personelinden 12 kişi, gemide görev yapan 6 kadın personeli duş kabinlerine yerleştirdikleri kameralar ile 10 ay boyunca gözetleyip, görüntülerini kaydetmiş ve bu görüntüleri gemide paylaşmışlardı. Dünyanın en gelişmiş nükleer denizaltı filosuna sahip ABD Donanmasının, USS Wyoming gibi tek başına pek çok ülkenin değil nüfusunu yok etmek, coğrafyasını değiştirebilecek termonükleer ateş gücüne sahip nükleer balistik füze denizaltısındaki etik değerlerin durumuna görünce endişeye kapılmamak elde değil. ABD Donanmasının en seçkin birliğinde görev yapmak üzere özel sınavlarla ve liyakat sistemi ile yetiştirilen gemi personelinin, kendi silah arkadaşlarına bu tip bir davranış sergilediği bir psikososyal ortamda, düşman ya da rakip statüsündeki ötekilere neler yapılabileceğini kestirmek pek de zor değil.
GÖREVDEN ALINAN KOMUTANLAR
ABD donanmasında Tailhook Skandalından sonra cinsel tacizlere sıfır tolerans politikasına geçildi. Her sene ciddi sayıda personel görevden alındı. Örneğin sadece 2013 yılında, 16 gemi komutanı çoğunluk cinsel taciz nedeniyle görevden alınmıştı. Bazı durumlarda en itibarlı görev yerlerinde olan komutanların cinsel taciz yaptıkları ortaya çıktı. 23 Nisan 20214 tarihinde dünyanın en ünlü hava akrobasi takımı olan ABD Deniz Kuvvetlerinin Blue Angels takımının komutanı Albay G.McWherter emrindeki kadın askerlere cinsel taciz nedeniyle görevden alınmıştı.
AMERİKAN SAHİL GÜVENLİĞİNDEKİ SKANDAL
ABD Kongresi 2020 yılında başlattığı bir soruşturma ile ABD Sahil Güvenlik Akademisi‘nde 1990’dan 2006’ya kadar kadın öğrencilere tecavüz dahil 106 cinsel saldırı vakasını ve Sahil Güvenlik Komutanlığının bu olayları örtbas ettiğini ortaya çıkardı. 2020’de soruşturma başladıktan sonra yeni kurbanlar cesaretle şikâyette bulundu ve 2023 Nisan ayına kadar 263 kişi daha dilekçe verdi. Halen soruşturmalar devam ediyor.
YOLSUZLUK VE AHLAKSIZLIK ARTIŞININ BAŞLANGICI
Donanmada yolsuzluk ve ahlaksızlık dozu özellikle 1980 sonrası Reagan döneminde arttı. Reagan, neoliberal kapitalist sistemin neoconlaşması paralelinde sırasıyla Ford ve Carter dönemlerinden farklı şekilde Amerikan silahlı kuvvetlerini geçmiş ile kıyaslanamayacak şekilde büyütmeye odaklandı. İktidarı kazanmasında en önemli argümanı Başkan Carter’ı İran rehine krizini yönetememekle suçlaması ve iktidara geldiği takdirde rehineleri kurtaracağını vadetmesiydi. Nitekim rehineleri İran ile anlaşarak kurtardı. Reagan, Askeri Endüstriyel Kompleksin yani siyasetçiler, askerler ve savunma sanayi firmalarının oluşturduğu yapının tam aradığı başkandı. Vietnam yenilgisi sonrası dibe vuran Savunma Sanayi ve ordunun itibarını yeniden yükseltecek eski Hollywood yıldızından daha iyisi bulunamazdı. Reagan döneminde İran-Contra skandalı başta olmak üzere pek çok usulsüzlük ve yolsuzluklar yaşandı. Reagan silahlı kuvvetleri büyütme projesinde önceliği donanmaya verdi. John Lehman isimli 38 yaşında bir eski deniz hava pilotu, neocon siyasetçiyi donanma bakanı yaptı. Lehman 1981-1987 arasındaki 7 yıllık süreçte, Donanmada, İkinci Dünya Savaşının Nimitz, King, Halsey, Spruance gibi amirallerinin kurduğu geleneksel yapıyı ve gelenekleri yok ederek büyük bir tasfiye yaptı. 600 Gemi Programı ile Amerikan yakın tarihinin en kapsamlı gemi inşa programını başlattı. Bunu yapabilmek için Sovyet Donanmasının oluşturduğu tehdidi kullanarak Kongreden çok büyük kaynakların donanmaya geçmesini sağladı. 1980 yılında donanma bütçesi 49 milyar USD iken 1984 yılında 102 milyar USD oldu. Soğuk savaş bittiğinde ve Sovyet donanmasının durumu ortaya çıktığında Lehman döneminin tehdit değerlendirmelerinin büyük çapta abartıldığı anlaşıldı. Ancak gerek yeni gemi inşa programları gerekse başta Tomahawk füzeleri olmak üzere yeni silahların askeri endüstri tarafından üretim hattına koyulması Lehman’ın bir neocon olarak görevini yaptığını ispatladı. 1986 yılında yapılan Tailhook partisinde bakan olarak kamuoyuna açık alanda cinsel faaliyetlerde bulunması itibarını zedeledi, aynı dönemde ihalelerde kayırmalara gitmesi baskılara neden oldu ve 1987’de istifa etti. Lehman’ın 38 yaşında bir bakan olarak kontrolsüz, saldırgan, hesap vermez tutumu donanmada her seviyedeki personele kötü örnek oldu. Donanma bütçesinin artışı, ana yüklenicilerle yüzlerce alt yüklenicilerin oluşturduğu savunma sanayi firmalarının Lehman ve yakın çevresindeki amiraller üzerindeki etkisi yolsuzluk kültürünün oluşmasında rol oynadı. Lehman gerçekte donanmayı Sovyet tehdidini abartarak 592 gemilik bir seviyeye getirdi. (1977’de Carter dönemi başladığında gemi sayısı 477 idi.) Ancak soğuk savaş 1989’da bitince siyasiler donanmanın bu çapta büyüklüğünün gereksiz olduğunu; Lehman ve Savunma endüstrisine yakın Amerikan Yüksek Komuta Heyeti tarafından kandırıldıklarını düşünerek donanmayı süratle küçülttüler. Bugün Amerikan donanmasının gemi sayısı 296’ya geriledi.
AMERİKAN ASKERİ ENDÜSTRİSİ
Amerikan dış politikası ve savunma politikasının şekillendirilmesinde en önemli rolü oynayan yapı Askeri Endüstridir. Söz konusu yapıda savunma sanayi devleri, siyasetçiler ve amiraller/generaller iç içedir. Üst seviye amiral ve generallerin pek çoğu emekli olunca büyük savunma sanayi firmalarında çok yüksek maaş ve primlerle görev alırlar. Diğer yandan askeri endüstri hayatta kalabilmek için savaşa ihtiyaç duyar. Bitmeyen savaşlar ABD yüksek siyasetinin ve jeopolitiğinin gereğidir. Bu nedenle ABD için kendisi dışındaki dünyada, barış diye bir kavram yoktur. Dünya, Amerikan jeopolitiğinin devamı için sürekli kriz ve savaşlar yaşamalıdır. Bunu sağlamak için vassallar yani müttefiklere ihtiyacı vardır. Ayrıca üsler zinciri ile büyük bir donanma gerekir. ABD 1945 sonrası saydığım söz konusu alanlarda hedeflerini başarmıştır. 1952’de savunma harcamalarının bugünkü dolar cinsinden değeri yaklaşık olarak 381 milyar USD idi. 2024’e gelindiğinde ise savunma harcamaları yaklaşık olarak 841 milyar USD seviyesine yükseldi. Halen Amerikan ekonomisi büyük borç yükü altında ve askeri endüstri ekonomiye silahlanma harcamaları üzerinden destek veriyor. O nedenle Ukrayna Savaşının devam ettirilmesi, Tayvan krizinin kaşınması, Ortadoğu’da İsrail’in soykırımlarına göz yumulması, sürekli savaşların devamı için şarttır. Sürekli tedavi gören bir hastanın iyileşmesinin önlenmesi gibi kendine has bir adada yaşayan Amerikan devleti istilalara ve savaşlara uzak olmanın verdiği avantajla dışarıda sürekli savaş arayışına devam edecektir. Burada önemli olan dışarıda Amerikan çıkarları için ölmeye hazır halkların bulunmasıdır. Bugün için Ukrayna’da bulunmuştur. Tayvan, Filipinler, Güney Kore sırada beklemektedir. ABD’nin asker kökenli Başkanı Dwight D. Eisenhower, 17 Ocak 1961’de ulusa veda konuşmasında, “askeri-endüstri kompleksi” olarak adlandırdığı yapının tehlikeleri konusunda halkı uyarmıştı. Eisenhower, bu yapının sürekli bir savaş hazırlığı durumuna ve aşırı savunma harcamalarına yol açabileceği konusunda haklıydı. Sonraki Başkan J.F. Kennedy bu konuda dersini aldı. Kennedy güvenlik önceliklerini mali sorumluluk ile dengeleme ve askeri-sanayi kompleksindeki çıkar gruplarının kökleşmesini önlemeye çalıştı. Kennedy, Sovyetler Birliği ile gerilimi artırmamak ve nükleer çatışmayı önlemek için diplomasi ve silah kontrol çabalarını da destekledi. 1962’de yaşanan Küba krizinde eğer generallere ve askeri endüstrinin tavsiyelerine uymuş olsaydı nükleer silah kullanımına onay verecekti. Kennedy’nin suikasta uğramasının nedenlerine yönelik tahminler arasında savunma sanayinin çıkarlarını zedelediği konusu da yer almaktadır. Bugün askeri endüstrinin frenlenmesi bir yana aksine ABD yönetimine hâkim neocon siyasetçiler tarafından savaş kışkırtıcılığı ve küresel yangın teşvik edilmektedir. Pentagon, darphanede basılması 15 sente mal olan dolara sahip olmanın şımarıklığı ve rahatlığı içinde dünyayı ateşe atmaya devam ediyor. Öyle ki bu sürçte yapılan savunma harcamalarının takibini dahi yapamıyorlar. Örneğin ünlü Forbes Dergisi’nin Aralık 2017‘de gündeme getirdiği gibi, Pentagon, 17 yıl içinde (1998-2015) trilyonlarca dolarlık kaynağı belirsiz harcamalar yapmış. Aynı günlerde The Nation dergisinden Dave Lindorph, “Pentagon’un Devasa Muhasebe Sahtekarlığı Ortaya Çıktı” başlıklı bir makale yazdı. Ancak bu yazı web sitesinden silindi. Silinen makalede “2015’te 6,5 Trilyon doların bir kısmının kaynağını ortaya çıkarabilecek 16 binden fazla kayıt silindi… Pentagon’un yaklaşık 2,9 milyon personeli, 19.700 uçak ve 290’dan fazla gemi dahil ekipman ve silahlarının muhasebe kayıtları sorunlu,” ifadeleri yer alıyordu.
SONUÇ
Tarih göstermektedir ki bütün imparatorlukların çökme aşaması yönetim kademelerinde zevk, safahat, ahlaksızlık, yolsuzluk, usulsüzlük, çürümüşlük süreçleri ile başlar. ABD yönetimleri, soğuk savaşı kansız bitirmenin zafer sarhoşluğu ile tarihin sonunu getirdiklerini ve kâinatta insan ırkının gelmiş geçmiş en büyük imparatorluğu olduklarını iddia ederek 1990’lar sonrası tüm dünyaya ekonomik ve jeopolitik paradigmalarını silah ve ateş gücü ile dayattı. Soğuk savaşın ortak paradigması olan Barış içinde Birlikte Yaşamak (Co-existence Pacifique) fikrinden ayrılarak "ya benimlesin ya da karşımdasın" fikrini benimsedi. Söz konusu aşırı güven ve şımarıklık en üstten alta kadar çürümeyi de beraberinde getirdi. Çürüme ve yozlaşma bu yazıda verilen örneklerden de görüleceği üzere son 35 yılda azalmadı. Her gün artıyor. Yaşananlar birkaç çürük elma vakası olarak görülmekten ziyade patolojik bir sosyal psikolojiyi ve toplumsal ruh halini yansıtıyor. Bu yazıda Kara, Hava, Deniz Piyadeler ve Özel Kuvvetlerde yaşanan skandallar, yolsuzluk ve cinsel tacizler ve en önemlisi Amerikan askerlerinin ayak bastığı Irak, Afganistan ve Libya gibi yerlerde yerli halka yapılan işkence, cinsel taciz ve kötü davranışlara değinilmedi. Ancak kendi silah arkadaşına tecavüz eden, cinsel tacizde bulunan, nükleer denizaltıda duş alan kadın personeli gizli kameralar ile filme çeken ruh halinin, yabancı topraklarda esirlere veya zayıflara neler yapabileceği izahtan varestedir. 2003 yılında Irak’ta Ebu Gharib hapishanesinde yaşananlar insanlık tarihinin kolay unutabileceği olaylardan değildir. Yakın zamanda dünya kamuoyunda uzun süre utanç ve hayretle takip edilen Jeffrey Epstein pedofili skandalına adı karışan Amerikan üst düzey siyasetçi ve devlet adamlarının varlığı da çürüme ve ahlaksızlıkta sınır tanımayışın eriştiği boyutu ortaya çıkarıyor. Sınır tanımasızlık, kontrolsüz güç ve şımarıklığın bir yansıması da bugün Gazze’de yaşanıyor. Her gün onlarca çocuğun ve sivilin İsrail tarafından etnik temizlik maksadıyla öldürülmesinin naklen yayınlandığı bir ortamda İsrail’e Amerikan silah yardımının azalmadan devam etmesi; İsrail aleyhinde karar veren Uluslararası Ceza Mahkemesinin (ICC) yargıçlarının ABD tarafından açıkça tehdit edilmesi çürümüş benzer ruh halinin bir yansımasıdır. (Daha da öte ABD’de yani demokrasi kalesi olduğunu iddia eden bir ülkede yeni çıkarılan bir kanunla Gazze savaşı nedeniyle İsrail’i eleştirmek artık yasak.) Son olarak ICC tarafından soykırım suçu nedeniyle mahkûm edilen Netanyahu’nun insanlıkla alay edercesine ABD Kongresinin ortak oturumunda konuşmaya davet edilmesi, şüphesiz ABD’nin soykırımcı İsrail Hükümeti ile ortaklığının zirvesi olarak tarihe geçecektir. Tüm bu yaşananlara rağmen ABD’yi içimizdeki mandacılar hala demokrasinin kalesi, insan haklarının şampiyonu ve insan ırkının en gelişmiş modeli olarak görmeye devam ediyor. Ancak makyaj bozuluyor ve boyalar akıyor. ABD artık ne bir model ne bir rehber, ne de bir düzen kurucu olabilir. ABD’den iyi olan her şey, tabi ki örnek olarak alınabilir. Ancak bu iyilikleri almak için kötülüklere ortak olunmamalıdır. ABD dünya devletler ailesinin eşit ve normal bir üyesi olmalıdır. Bu Amerikan halkının da refah ve mutluluğuna katkı sağlayacaktır. İçimizdeki mandacılara hatırlatalım. Mütareke döneminde de İstanbul’da işgalci İngilizler Türk halkına aşağı ırk muamelesi yaparken, saray ve saraya yakın kesimler İngilizleri Tanrının yeryüzündeki en güçlü temsilcisi olarak görüyordu. Ancak bir Mustafa Kemal çıktı ve Türk’ü tarihte olması gereken yere getirdi. Tarihin tekrar etme huyu vardır. O günler çok yakındır.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.