2024 yılına okyanus ve denizlerden bakış
Dünya jeopolitik hesaplaşma dönemine girmiştir. 2024 yılı bu süreçte son 80 yılın belki de en kanlı ve acımasız gelişmelerine sahne olmuştur. Önümüzdeki dönem jeopolitik kapışma döneminin devrimsel değişikliklerine sahne olacaktır.
Cem GÜRDENİZ – Emekli Tümamiral
Neoliberal ekonomik modelin 2008 sonrası çökmesi kadar Çin’in ekonomik deve dönüşürken okyanusa çıkması ile Rusya’nın Ukrayna cephesinde ABD ve NATO karşısında geri adım atmaması bu sürecin asıl belirleyicileri olmuştur. Jeopolitik ve jeoekonomik dalgalanmalar büyük bir aradan sonra rezonans evresine girmiştir. ABD, Kenar Kuşak jeopolitiğinin dayatmaları ABD ve AB’nin son 3 yılda sağladığı olağanüstü lojistik ve finansal desteğine rağmen Ukrayna’da gerilemektedir. ABD’den ayrılmayan İsrail jeopolitiği ise Suriye’de örneklendiği üzere ancak ABD’nin kurduğu cihatçı terör çeteleri ve ABD’nin İsrail’e sağladığı muazzam siyasi, hukuki ve lojistik destek sayesinde ilerlemektedir. Küreselleşme, neoliberalizm, tek kutupluluk dünyası artık sona ermektedir. 2025 yılına böylesi bir konjonktürde giriyoruz. 2024 yılında okyanus ve denizleri ilgilendiren gelişmelere baktığımızda karşımıza karada yaşananlara benzer bir tablo çıkıyor. 2024 yılı gerek deniz jeopolitik gerekse Jeo ekonomi ve denizcilik gücü perspektiflerinde devrimsel yeniliklere, olaylara ve gelişmelere sahne oldu.
BUZLAR ERİDİKÇE HEGEMON DENİZ JEOPOLİTİĞİ YARA ALIYOR
Jeopolitik perspektifte baktığımızda en önemli gelişme şüphesiz Arktik Okyanusu’ndaki kuzey deniz rotasının (NSR) açılması oldu. Panama bayraklı Buz Sınıfı (Ice Class) olmayan ve 5000 konteyner (TEU) taşıyan 294 metre uzunluğundaki "Flying Fish 1" isimli PANAMAX sınıfı konteyner gemisi Rusya / Saint Petersburg’dan hareketinden üç haftadan kısa bir süre sonra 25 Eylül 2024 günü Çin / Şanghay’a vardı. 8000 millik bu sefer sırasında gemi, sürekli olarak ortalama 16 mil süratini korudu ve en önemlisi Rusya’ya ait buz kıran gemisine ihtiyaç duymadı. Böylece Rusya sadece kıtaları birleştiren en kısa deniz ulaştırma rotasını dünya deniz ticaret sistemine ispat etmiş olmadı, aynı zamanda dünya tarihinin son iki yüzyılında Anglosakson deniz hegemonyasının egemen olduğu deniz ulaştırma rotalarında ilk kez kendi kontrolüne tabi bir deniz ulaştırma rotasına sahip oldu. Savaş zamanı bu ulaştırma rotasının okyanus güçleri tarafından diğer bölgelerde ablukaya uğrayacak Asya güçlerine çok büyük katkı sağlayacağı açıktır. Bu devrimi gerçekleştiren süreç sırasında ABD liderliğinden kaçınılmaz karşı hamleler geldi. Birincisi İsveç ve Finlandiya süratle NATO’ya alınması ikincisi Norveç’in Arktik Okyanusu kıyıdaşı olarak Amerikan askeri ileri üssüne dönüştürülmesi oldu. Bu kapsamda 20 Ocak 2025 tarihinde göreve başlayacak olan yeni ABD Başkanı Trump’ın Arktik Okyanusunda Rusya’dan sonra en uzun kıyı şeridine sahip Kanada’yı ABD’nin 51. Eyaleti yapmak istemesi ile Danimarka’ya bağlı Arktik Okyanusuna giriş ve çıkışı kontrol eden Grönland’ı satın almak istemesi ABD’nin Arktik Okyanusundaki jeopolitik hedefleri ve kenar kuşak jeopolitiği çerçevesinde değerlendirilmelidir. ABD’nin Rusya’nın kendi kontrolü dışında Çin’e savaş zamanı destek sağlayabilecek bir deniz ulaştırma rotasına tahammül etmeyeceği bir gerçektir ancak buna engel olabilmesi son derece güçtür. Zira Arktik’te durum ve kuvvet üstünlüğü açık ara Rusya’dadır. Diğer yandan Çin, Rusya - Ukrayna Savaşından sonra Arktik Bölgede Rusya ile iş birliğini hızla geliştirdi. Örneğin Alaska kıyılarında Rus ve Çin bombardıman uçakları zaman zaman ortaklaşa devriye faaliyeti icra ediyorlar. Benzer şekilde Bering Boğazı’ndan geçen Çin ve Rus sahil güvenlik gemileri her sene belli zamanlarda Arktik sularında ortak tatbikat ve karakollar icra ediyorlar. Çin kendisini Yakın Arktik Devleti (Near Arctic State) olarak tanımlıyor. Bölgede sadece jeopolitik çıkarları yok. Rusya ile başta enerji ve nadir metaller olmak üzere ortak pek çok yatırımları mevcut.
HUSİLERİN GÖRÜNMEYEN DENİZ GÜCÜ
İkinci gelişme şüphesiz batılıların direnç ekseni olarak tanımladığı, kendi iradelerine karşı çıkan ve en önemlisi İsrail’e düşmanlık besleyen devletler ve devlet dışı aktörlerin İsrail ve İsrail yanlısı deniz ticaret filolarına oluşturduğu denizdeki asimetrik risk ve tehditleri içeriyor. Bu kapsamda gerek ABD ve İngiltere gerekse İsrail tarafından sayısız hava ve füze saldırılarına maruz kalsalar da Kızıldeniz ve Bab el Mendeb boğazında tipik Giriş Önleme (Anti Access) ve Alan Yasaklama (Area Denial) taktikleri uygulayan Yemenli Husilerin tehdidi devam etmektedir. Bu durum gerçekte teknolojik olanakların asimetrik etki yaratacak şekilde kullanılması ile patlayıcı madde yayılmasının kontrol dışına çıkmasının bir sonucudur. Bu durum teknoloji transferi veya askeri yardım alarak büyük güçler rekabet döneminde devlet dışı aktörlerin ne kadar etkili olduğunu ortaya koyuyor.
SURİYE’DEN UZAKLAŞAN RUSYA
2024 yılının en önemli gelişmelerinden birisi şüphesiz Suriye’de rejimin, liderlerinin başına ABD tarafından ödül koyulduğu Cihatçı bir Çete tarafından değiştirilmesi oldu. Bu gelişme paralelinde Suriye’deki Esat rejiminin çökmesinden sonra Rusya’nın Tartus Deniz Üssü ve Hmeymim Hava Üssünden uzaklaşıyor olması Doğu Akdeniz dengeleri açısından önemlidir. Her ne kadar yeni rejim Rusya’dan resmen her iki üssü terk etmesini istememiş olsa da Rusya’nın bu üslerdeki askeri yığınağını Libya’ya naklettiği medyada yer alan haberler arasında. Bu çerçevede Amerikalı neoconların ve deniz stratejistlerinin kenar kuşak jeopolitiği çerçevesinde Rusya’nın Süveyş Kanalına son derece yakın bir mevkide üslenmesine izin vermesi ve rejime baskı yapmaması beklenemez.
SUALTI KABLOLARI VE BORU HATLARI
2024 yılında yaşanan önemli deniz olaylarından birisi de 17 Kasım 2024 tarihinde İsveç’e ait Gotland adası ile Litvanya arasındaki deniz dibi muhabere kablosunun kesilmiş olmasıdır. Bu olayı NATO çevreleri Rusya ve hatta bölgede bulunan Çin ticaret gemisinin sabotajına bağlamakta gecikmediler. Ancak 2022 yılında Almanya’nın Kuzey Akım Doğal Gaz Boru hatlarını ABD, Alman, Norveç ve Danimarka istihbaratı ve deniz komandoları marifeti ile patlattıkları iddia edilen batı çevrelerinin söz konusu suçlamaları CNN ve New York Times gibi neocon yayın organları dışında dikkate alınmadı. Benzer bir durum 2024 Şubat ayında Bab El Mendeb Boğazında yaşandı. Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan internet deniz dibi kablosu hasar gördü. Hindistan ve Körfez devletlerinde ciddi sorunlar yaşandı. Başlangıçta suçlu taraf Husiler olarak gösterildiyse de daha sonra hasara trol çeken bir balıkçı gemisinin neden olduğu anlaşıldı. Dünyada her sene kabaca 100 deniz dibi kablo hasar olayı yaşanıyor. Bunların %40’ı balıkçılar, %16’sı gemi demiri, %5’i deprem ve %5’i de üçüncü tarafların verdiği hasar olarak kayıtlara geçmiş durumda. Ancak savaş durumunda şüphesiz bu kablolara saldırılar kaçınılmaz olacaktır. Barış ve gerginlik döneminde söz konusu kablolar tüm tarafların ortak çıkarına iş gördüklerinden aktif saldırılardan ziyade keşif, yer tespiti, bazı durumlarda kablolar üzerinden muhabere istihbaratı (COMINT)maksadıyla faaliyet gösterildiği biliniyor. Önümüzdeki dönemde deniz dibi harbi (Seabed warfare) kapsamında kritik deniz dibi alt yapılarının korunması ya da imha edilmesi deniz savaşının önemli cephelerinden birisi olmaya devam edecektir.
ÇİN VE BATI PASİFİK DENGESİ
2025’e girerken ABD ve Çin rekabetinin 2027/2028 yılında silahlı çatışma aşamasına gelebileceği ABD’nin 33. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Lisa Franchetti’nin hazırladığı Donanma İçin Yol Haritası Dokümanında açıklandı. Batı Pasifik Okyanusunda deniz harbinde durum üstünlüğü Çin’e geçmiş görünüyor. Bunun asıl nedeni sadece donanma ve hava güçleri arasında Çin lehine olan sayısal üstünlük değil. Çin’in Donanmasını 30 yıl gibi kısa bir süre içinde savunmadan taarruzi stratejik dönüşüme geçiren etkenlerin başında gemi inşa kapasitesi geliyor. Bu kapasitesi donanma ve ticaret gemileri ile insansız deniz araçları alanında her geçen gün gelişmektedir. Çin bugün 48’i dizel elektrik, 65 denizaltı ve 395 su üstü savaş gemisine sahip. Donanmanın 2030 yılında 85 denizaltı ve 435 su üstü gemisine sahip olması planlanıyor. Çin bugün için dünyadaki tüm yeni ticaret gemisi siparişlerinin %64,7’sini kontrol ediyor. Bu gelişmeler paralelinde 2024 yılı içinde Amerikan Deniz Kuvvetleri İstihbarat Daire Başkanlığı (ONI) Çin’in ticaret gemisi inşa kapasitesinin ABD’den 232 kat daha fazla olduğunu açıkladı. Benzer bir yorumu Amerikan Donanma Bakanı Del Toro yaptı: "Çin, bir yılda ABD’nin 7 yılda ürettiği gemiyi üretebiliyor." Bugün Çin, gemi inşa alanında ABD’nin İkinci Dünya Savaşında başardığı performansa benzer başarıyı sağlamış durumda. Bu gelişme donanmaya da yansıyor. Çin, savaş gemilerinin makinelerini, elektronik sistemlerini ve silahlarını dışa bağımlı olmadan inşa etmektedir. 2010 sonrası Çin’in 6 nükleer balistik füze denizaltısı ile 6 nükleer saldırı denizaltısı inşa edebilmesi bu kapasitenin en önemli örneğini teşkil ediyor. Çin’de sadece Devlet Gemi İnşa Şirketi (CSSC)’de 2023 yılı itibariyle yaklaşık 200 bin kişi çalışıyordu. Geri kalan 1100 tersanede çalışanlar dikkate alınırsa Çin’de gemi inşa sektöründe yarım milyondan fazla işçi istihdam ediliyor. Diğer yandan ABD, Çin ile 2027/2028 çatışma senaryosuna göre Batı Pasifik’te yığınaklanma, üslenme ve harekât ortamının şekillendirilmesi faaliyetlerine her seviyede devam ediyor. Japonya’da 85 ayrı kara, deniz ve hava üssünde 53.700 ABD askeri personeli bulunurken, Güney Kore’de 70 ayrı üste 25.400 ABD askeri bulunuyor. Sömürgesi olan Guam’a 2024 içinde sürekli olarak nükleer saldırı denizaltısı konuşlandırmaya başladı.
Japonya / Okinawa’da bulunan 2000 deniz piyadesini Guam’a naklediyor. Bu adanın Çin’e en yakın Amerikan toprağı olduğunu hatırlatalım. Ayrıca Guam’a Balistik Füze Savunması için Aegis sistemi kuruyor. Tayvan’a silah satışı ve Tayvan silahlı kuvvetlerini eğitmeye yönelik programlar artırıldı. Filipinler’de mevcut 5 Amerikan üssüne ilaveten 4 yeni üsse daha konuşlanma ve yığınaklanma hakkı verildi. Ayrıca bu ülkeye Çin’in içlerini vuracak Amerikan füze sistemleri ile gemiye karşı kullanılacak füze sistemlerinin konuşlandırılması gerçekleştiriliyor. Avustralya ile AUKUS çerçevesinde ortak nükleer saldırı denizaltı inşa projesi ağır da olsa yürüyor. Darwin’de 2500 Amerikan deniz piyadesi konuşlandırılmış durumda. Papua Yeni Gine’de hava meydanları ve limanların kullanımı ABD’ye açılmış durumda. Fiji Hükümeti ABD’ye adada üslenme ve yığınaklanma izni verdi. 2025 yılında bu faaliyetler çok daha yoğunluk kazanacaktır.
2005 VE DEVAM EDECEK CİNNET DÖNEMİ
Küresel düzende istikrar, dünya çapında kabul gören egemen bir devletin kayıtsız şartsız liderliğinde idame edilir. 1945 sonrasında bu hegemon ABD idi. Eğer küresel lider yozlaşır, güç tuzağına düşer ve küresel uzlaşmaya kendisi tehdit haline gelirse yükselen güçler bu egemenliğe meydan okur. Özellikle 2001 sonrası ABD bu konuma düştü. Hegemon çöküşe geçince dengeler alt üst olur. 2019 yılında büyük güçler rekabet dönemi başladı. Böylece çatışma ve istikrarsızlık dinamikleri her yerde belirgin hale geldi. Çöken hegemon yani ABD, gücünü korumak ve dünya liderliğine devam etmek için her şeyi göze alır. Buna nükleer savaş bile dahildir. 1991 yılında Nükleer Kıyamet Saati (https://thebulletin.org/doomsday-clock/timeline/) tarihin en güvenli dönemindeydi. O yıllarda kıyamete 17 dakika vardı. Bugün nükleer kıyamete 90 saniye kalmış durumda. Nasıl oldu da ABD Başkanları nükleer kıyamet riskini son 34 yılda 17 dakikadan 90 saniyeye getirebildi? Bugün Ukrayna’da ve Ortadoğu’da devam eden savaşlarla her hafta ABD tarafından yaratılan yeni krizler ve rejim değişikliği çabaları bu sorunun cevabıdır. Bu savaşlar ve krizlerin yaratılmasının kök nedeni Çin ve Rusya’nın gerileyen ancak savaşlara bel bağlayan hegemonun dayatmalarına meydan okumasıdır. Sonuçta hegemon konumundan gönüllü şekilde vaz geçmeyeceğinden mevcut krizler daha da büyüyecek ve nihai hesaplaşmaya gidilecektir.
İSRAİL FAKTÖRÜ
Mevcut karmaşanın bir diğer nedeni de 1970’lerden sonra ABD’nin ayrılmaz parçası olan İsrail’in kendi çevresinde önce güvenlik kuşağı yaratıp daha sonra Nil’den Fırat’a kadar olan topraklarda 2700 yıl öncesinin teolojik hayalini gerçekleştirmek istemesidir. İsrail 1948’de kurulduğunda sosyalist bir devlet idi. Bugün tamamen dinci ve genişlemeci bir devlete dönüşmüştür. Diğer taraftan ABD’nin Ortadoğu’daki dış politikasını yönetebilmeyi ve şekillendirmeyi başarabilmiş bir devlettir. ABD neoconlarının Netanyahu ile ortak hazırlamış olduğu Filistin devletini reddeden 1995 tarihli "Clean Break Raporu" bu konuda en güçlü kanıttır. Soğuk savaş sonrası ABD bu çerçevede 6 ülkenin haritasını ya da rejimini değiştirmiştir. Bunu İsrail ve NATO ile ortak bir şekilde yapmıştır. Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Sudan ve Somali doğrudan ABD ve İsrail jeopolitik çıkarlarına göre şekillendirilmiş, sonuçta yüzbinlerin ölümüne neden olacak askeri müdahalelere, iç savaşlara ve karmaşaya mahkûm edilmişlerdir. Ne acıdır ki Türkiye de 2002 sonrası bu süreçte ABD yanında aktif rol almıştır. Neoconların ve İsrail’in 8 Aralık 2024 Suriye zaferinden sonra sıraya İran koyulmuştur.
ABD VE KARMAŞA YARATMA POTANSİYELİ
ABD, sarmalına girdiği gerileme ve çökme döneminde elindeki tüm güç unsurları ile deniz ulaştırmasının stratejik düğüm noktaları, su, gıda ve enerji kaynaklarının kontrolü için küresel çapta mücadelesini sürdürmektedir. Amaç büyük hesaplaşma dönemine girildiğinde rakipler üzerinde ekonomik, askeri ve teknolojik alanlarda durum üstünlüğüne sahip olabilmektir. Bu amaç için yaratılacak küçük krizler, vekalet savaşları, iç savaşlar ve rejim krizleri üzerinden rakiplerin gücünü kanserleştirmek ve eritmek hedeflenir. ABD 1945 sonrası sahip olduğu yumuşak gücü de bu amaçla özellikle uluslararası sistemi kendi tarafında çekmek için kullanmaktadır. Bu amaçla müesses nizamın medyası üzerinden insan hakları, demokrasi, serbest piyasa ekonomisi, küreselleşme ve kural temelli dünya düzeni gibi kavramlar dünya kamuoyunu yanıltmak için en çok kullandıkları kavramlardır. Bu kavramlar üzerinden Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Filistin, Lübnan, Sudan, Somali’de askeri müdahaleler, iç savaşlar harita değişiklikleri gerçekleştirildi. Türkiye gibi ülkelerde FETÖ tipi CIA, MI6, BND ve MOSSAD bağlantılı örgütlerle önce kumpas davalar sonra da fiili darbe girişimleri tertiplendi. Geride yüzbinlerce ölü, devam eden iç savaşlar ve kanserleşmiş rejim sorunları yaratıldı.
ABD VE GERİLEYEN İTİBARI
ABD, İsrail’in huzuru ve kendi liderliğinin devamı için dünyanın geri kalanını ateşe atmaktan asla çekinmedi. Ancak bugün yeni bir dünya kuruldu. Artık ABD’nin her alanda mutlak hakimiyeti söz konusu değil. Çok kutuplu dünya sistemi etkisini ve varlığını her alanda hissettiriyor. Batının örgütlü ve kaba askeri gücünün demokrasi ve insan hakları, ya da kural temelli dünya düzeni mantraları ile kullanım etkinliği her geçen gün azalıyor. İsrail’in soykırımlarına kayıtsız şartsız destek vermesi ABD’nin itibar ve güvenilirliğini yerle bir etti. Son olarak Suriye’de başına milyon dolarlık ödül koyulan cihatçı köktendinci örgütlerin bir devleti yok etmesi Irak ve Libya örneklerinden sonra ABD sicilinde derin yaralar açtı. ABD, artık küresel barış ve istikrarı değil, kendi çöküşünü geciktirecek savaşlar, karmaşa ve yıkım peşinde koşan bir devlete dönüşmüştür. Bugün ABD içinde neocon ve neoliberal sistemi temsil eden küreselciler ile ekonomik kalkınmaya ve üstünlüğe önem veren Trump liderliğindeki ulusalcıların mücadelesi geleceğin küresel yapısını de belirleyecektir. ABD, küreselleşmenin finans/kapital yapısı üzerinden haksız kazançlar elde ederken üretimi Çin’e terk etmesi sonunu hızlandırdı. ABD gücü dışında hareket etmeye devam ettikçe içerdeki çürüme ve kaçınılmaz hesaplaşma çöküşünü hızlandıracaktır. Trump’ın ekonomik üstünlük ile Çin’in çevrelenmesine önem vereceği beklenmekle birlikte ABD’nin jeopolitiğinin emelini teşkil eden okyanus ve deniz hakimiyetine öncelik veren kenar kuşak jeopolitiği hedeflerinden bir şaşma olacağı beklenmemelidir.
TÜRKİYE’YE DENİZDEN BAKIŞ
Türkiye deniz jeopolitiği perspektifinde 2024’ü maalesef kötü bir karne ile kapıyor. Doğu Akdeniz’den 2020 sonbaharı sonrası çekildik. Sismik veya sondaj tek bir faaliyetimiz olmadı. Güney Kıbrıs Rumlarının Türk kıta sahanlığına mücavir 5 numaralı sahada Ocak 2025’te sondaj çalışmalarına başlayacağının deklarasyonu yapıldığı halde Dışişleri Bakanlığı değil bir hamle, protesto da bile bulunmadı. Diğer yandan Colani liderliğinde kurulan yeni Suriye Hükümetinin Türkiye ile Suriye arasında deniz sınırlandırma anlaşması imzalayacağı medyada yer aldı. Bu anlaşmanın yapılması Türkiye’nin kıta sahanlığı ve MEB sınırlarının uluslararası tanınırlığı açısından çok önemlidir. Ancak bu anlaşma yapılsa da devlet uygulaması olarak sahada fiili hamleler ve faaliyetlerde bulunulmadıkça anlamı olmayacaktır. GKRY hukuken zayıf tezlere sahip olmasına rağmen fiili hamleler ile sürekli Türkiye’yi reaksiyoner konuma itmektedir.
2024 yılı içinde Güney Kıbrıs’ın büyük bir hızla ABD’nin ileri harekât üssüne dönüşmesi ve bu çerçevede ABD hükümeti ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında savunma ve güvenlik iş birliği anlaşmalarının imzalanması Türkiye için çok ciddi gelişmelerdir. Ayrıca Rum yönetimine yönelik silah ambargosunun tamamen kalkmış olması da KKTC, GKRY ve Türkiye dengeleri için son derece tehlikeli hamlelerdir. 25 Aralık 2024 tarihinde GKRY’nin Türkiye kıta sahanlığı ile mücavir 5 numaralı lisans sahasında NAVTEX yayınlaması da Suriye’de ABD, NATO ve İsrail’in elde etmiş olduğu zafer sonrası oluşan konjonktürün Türkiye’ye bir yansımasıdır. Türkiye, kendi eliyle ABD ve İsrail’e dolaylı baskı sağlayan bir coğrafyada kazandığını zannederek kaybetmiştir. Suriye sonrası Akdeniz’de Türkiye artık yalnızdır. Rusya’nın geçmişte kendisine de denizde stratejik avantaj sağlayan Türkiye’nin Akdeniz jeopolitiğinde yanında durması beklenemez.
Akdeniz’de çıkarlarımız ABD ve AB güdümündeki GKRY tarafından yerle bir edilirken Ankara, 2024 içinde Somali’ye savaş gemilerimizin korumasında sismik araştırma gemisi yolladı. Somali, Etiyopya ve Somaliland arasındaki karmaşık ilişkilere arabuluculuk yapan Türkiye her ne kadar Somali ile Etiyopya arasında bir anlaşmaya varmış olsa da Trump’ın "ABD olarak Somaliland ’i tanıyacağız" açıklaması yapılanları boşa düşürmüştür. O zaman şu soruyu sormamız gerekir. Türkiye, Somali ile Etiyopya arasında arabuluculuk yapmaya enerji harcarken neden Akdeniz’deki doğrudan çıkarlarımızı savunacak tedbirleri almıyor? 2023 yılında Cumhurbaşkanlığı / Başbakanlık düzeyinde imzalanan Atina Mutabakatı Ege’de Yunanistan ile aramızdaki temel sorunlarda Türkiye lehine hiçbir ilerleme sağlamamışken, 6 Ekim 2024 tarihinde Yunan Dışişleri Bakanı Gerapetritis, EKathimerini gazetesine verdiği röportajda Atina Mutabakatı sonrası Cumhurbaşkanı / Başbakan düzeyinde kendilerine kıta sahanlığı ve MEB sınırlandırması için bir yol haritası kapsamında mutabakat muhtırası hazırlamaları görevini verdiklerini belirtiyor. Bu çerçevede 2025 Ocak ayında Ankara’da yapılacak Yüksek Seviyeli İş birliği Konseyinde iki ülkenin MEB ve Kıta Sahanlığı sınırlarının belirlenmesi için derinliğine bir çalışma sürecinin başlatılacağının hedeflendiğini ekliyor. Röportajda mealen Türkiye’nin 18 Mart 2020’de BM’ye deklare ettiği Akdeniz kıta sahanlığı sınırlarını kesinlikle tanımayacaklarını anlıyoruz. Ayrıca karasuları genişliği konusunun egemenlik hakkı olduğu ve Ege’de 12 mil karasuyu genişletme haklarını gereken zamanda kullanmak üzere saklı tuttuklarını söylüyor. Türk kamuoyu bakanın belirtmiş olduğu yol haritasından bihaberdir. Bu bilgiler Yunan bakanın röportajı sayesinde öğrenilmiştir. Bu durum bile başlı başına skandaldır. Ege’de Kardak benzeri egemenliği Yunanistan’a ait olmayan 153 ada adacık ve kayalıkta Yunan tarafı kışkırtmalarına ve devlet uygulamalarına devam etmektedir. Benzer şekilde askersizleştirilen adalarda her türlü ihlal arsızca devam etmektedir. Türkiye bu konularda eylem yapmamaya devam etmektedir. Karadeniz’de durum Montrö Sözleşmesinin Türkiye’ye sağladığı haklar sayesinde en azından deniz cephesinde dengelidir. Ancak Montrö Sözleşmesinin 19. Maddesini uygulayarak aktif tarafsız bir konum sağlayan Türkiye, aynı tutumunu Hava Kuvvetleri alanında gösterememektedir. NATO’nun Karadeniz’de icra ettiği tatbikatlara iştirak eden hava kuvvetlerimiz deniz kuvvetleri ile zıt bir tablo çizmektedir. Bu kapsamda ABD’nin Karadeniz’deki 51. Eyaleti olan Romanya’nın Hava Kuvvetleri tatbikatlarının her türlü kışkırtma ve ters bayrak operasyonlarına açık olduğunu hatırlatmak gerekir. 2024 yılında yaşanan olaylar paralelinde KKTC’nin Türkiye için stratejik önemi daha da öne çıkmış olmasına rağmen KKTC’de halen bir deniz üssü kurulamamış olması ciddi bir endişe kaynağıdır. Kısacası 2024 Türk deniz jeopolitiği için duraksama içinde geçmiş bir yıldır.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.